İki yıl önce kasım ayında İtalya, İsveç ile golsüz berabere kalmış ve 2018 Dünya Kupası'nın dışında kalmıştı.
Çizme bir futbol ülkesiydi ve 60 yıl sonra bir Dünya Kupası'nda İtalyanlar gönüllerine göre bir takım seçmek zorundaydılar. Büyük çoğunluğun favorisi elbette milyonlarca göçmenlerinin olduğu Arjantin'di. Oysa ki ne hayaller kurmuşlardı. 1970'de final oynayan 1982'de kupayı kazanan, 1994'de finalde penaltılarla kaybedip, 2006'da Berlin'de kupa kaldıran İtalyanların 12 yılda bir hesabı şaşmazdı ama şaştı. Ertesi gün bir İtalyan gazetecinin "Ufak çocukların hayatlarından Dünya Kupası hatıralarını çaldınız, bir jenerasyon o kupayı İtalyan gibi yaşayamadan izleyecek" cümlesini aklıma kazımış ve duymasa bile kendisine sormuştum: "Peki biz ne yapalım?"
1978 Dünya Kupası hatıralarım bir ilkokul öğrencisi olarak çok flu elbette. Kempes ve tuvalet kağıtlarını konfeti niyetine atan tribünleri yüzünden ev sahibi Arjantin'i tutmuştum ama büyüyüp de o turnuva öncesi ve sırasında neler döndüğünü okuduğumda pişman olmuştum. İlk aşk gibi bir şeydi Arjantin'i tutmak, Brezilya'ya karşı olmayı gerektiriyordu. Bizde ise yenildik ama ezilmedik yılları ya da büyük hezimetler sırasında spikerlerin ağzından dökülen "ve top ağlarımızda" yılları...
Michel Platini'yi de Avrupa Şampiyonası sayesinde sevdim, muhteşem bir 10 numaraydı, onun gibi frikik atmak için semt sahasına koştururduk, o da sağ olsun yıllar sonra EURO 2016'yı bizim elimizden alıp ülkesine verince kalbimden düştü.
Brezilya, Almanya memlekette favori milli takımlardan... Yeşilçam filmlerinde garibanın, ağlayanın yanındaydık ama futbolda favori olanı severdik. Hiç Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası hatırası biriktiremedik.
Başkalarının başarılarıyla avunduk durduk. İspanya kaybedendi mesela, 2008 öncesinde yüzüne bakmadık, Zidane ile 1998 sonrasında Fransa sempatisi başladı...
Seksenler sonrasında doğduysanız şanslısınız, çünkü artık finallerde destekleyebileğiniz bir milli takımımız vardı.
EURO 96 sonrası 2000 Avrupa Şampiyonası ve ardından ilk masal: 2002 Dünya Kupası'nda yarı final... Brezilya'yı tutmuş kuşaklar gözlerine inanamıyordu, grup maçında Brezilya'ya golü atan Hasan Şaş da... İkinci masal için çok fazla değil altı yıl bekledik. Bugün aradan 11 yıl geçmiş hala Nihat Kahveci'nin daha garanti bir vuruş varken neden topu çatala taktığını, Semih'in golünde topun nasıl önüne düştüğünü düşünür dururum...
EURO 2016'ya ev sahipliği yapmak hakkımızdı. Avrupa'da hiçbir ülke son 10 yılda bizim kadar yeni stadyum yapmadı, ah işte Platini...
1960'da düzenlenen ilk turnuvanın üzerinden 60 yıl geçmiş olacak haziran ayında Roma'da ilk maçın santrası yapıldığında ve bizim adaylığımıza rağmen 60. yıl şerefine 12 ülkede oynanmasına karar verilen EURO 2020'de "Biz de varız"ın mührünü üç gün önce vurduk...
Amsterdam, Bakü, Bilbao, Bükreş, Budapeşte, Kopenhag, Dublin, Glasgow, Londra, Münih, Roma ve Saint Petersburg ev sahipliği yapacak grup maçlarına. Yarı finaller ve final ise Londra'da Wembley stadında. Bugüne kadar bir, en fazla iki ülkenin ev sahipliğinde yapılan Avrupa Şampiyonası'nın kıtaya dağıtılmış olmasını eleştirenler de var, bunun 60. yılda tüm kıtada bir futbol bayramı olacağına inananlar da. Grup kuraları 30 Kasım'da Bükreş'te çekilecek. Rusya'nın maç bileti olanlardan vize istemeyeceğini açıkladığı turnuva için futbolseverler şimdiden bilet telaşına girdi. UEFA, aralık ayında biletleri satışa çıkartacak.
Sekiz ay önce dümenine geçtiği A Milli Takım gemisini limana yanaştıran başta Şenol Güneş olmak üzere göğsündeki ayyıldızlı forma için sahaya yüreğini koyan tüm futbolcularımıza, haziran ve temmuz aylarında bir başka takımı bizlere tutturmadıkları için teşekkürler...
Yolunuz açık, bir sonraki limanınız 2022 Dünya Kupası olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder