15 Ağustos 2021

Açaydım Kollarımı Gitme Diyeydim

Yetenek avcısı İspanyol sportif direktör Monchi, Sevilla’daki ilk yılından Brezilya’dan kimsenin tanımadığı bir futbolcuyu imza attırdığında, sambacı takımı Bahia’da sol açık oynuyordu. Futbol tarihinin en iyi sağ beklerinden biri olmayı başaran Dani Alves, altı yıl sonra Endülüs bölgesinden Barcelona’nın yolunu tutarken bonservisine 35 milyon Euro ödenmişti. Alves bu paranın hakkını verdi, 8 yıl formasını giydiği Barça’da 3 Şampiyonlar Ligi kazandı ve gün geldi tarihteki birçok futbolcu gibi kapının önüne kondu. Son 3 sezonunda sürekli “Gönderilecek” dedikodularının gölgesinde futbol oynayan Brezilyalı cebinde bonservisi Juventus’un yolunu tutarken, Katalan kulübünün yönetimine kızgındı. Vefasızlık değil de neydi ki bu… Dani Alves pes etmedi, İtalya’dan Fransa’nın yolunu tuttu ve PSG forması da giydi. Onun asistleri paslarıyla kariyerinin zirvesine koşan Lionel Messi de bir gün Paris yolcusu olduğundan habersiz Barcelona’yı sırtında taşıyordu. Son dört yıldaki kötü transfer politikası sezonda milyar Euro’ya koşan gelirlere rağmen Barcelona’nın Messi ile yollarını ayırmasına sebep oldu. Şimdi filmi geriye saralım. Futbol tarihinde kimler Barcelona’dan ayrılmak zorunda bırakıldı?

“Maradona mı Messi mi” sorularına koltuğuna yaslanıp en rahat cevap verecek olanlar ikisini de Barça forması altında stadyumları Camp Nou’da çıplak gözle izleyen bugün 50 yaşın üzerindeki Katalanlardır. Evet, Maradona ve disiplin kelimesini aynı cümlede kullanmak zordu ama futbol tarihinin en yetenekli adamını dönemin başkanı Nunez gözünü kırpmadan Napoli’ye satmıştı. Bilbao Kasabı Andoni Goikoetxea tarafından acımasızca sakatlanan Maradona bir kupa finalinde aynı takım karşısına çıkınca tekme tokat kavga etmiş, Barselona’daki villasında bitmek bilmeyen partilerle kulüp yönetiminin sabrını sınamıştı. İpler koptuğunda kazanan Napoli oldu.

1986 Dünya Kupası’nın kralı Gary Lineker, Barcelona’da iki sezon oynadı, 36 gol attı. Takımın başına Johan Cruyff geldiğinde İngiliz golcünün biletini kesti, kimsenin Hollandalı efsanenin kararına itiraz edecek hali yoktu. Barselona güzel şehir, Barcelona büyük kulüp, 100 bin kapasiteli Camp Nou bir futbol mabediydi. Herkes oynamak isterdi Barcelona’da ama herkes hak etmezdi elbette. Romario, Cruyff’un rüya takımının usta golcüsüydü ama her Brezilyalı gibi eğlenmeyi severdi, Rio Karnavalı’na gitmek için Cruyff’tan izin almış mıydı, son sözü başkan Nunez söylediğinde bunu tartışmak için çok geçti. Barça’nın disiplinden uzak yıldızlarının biletini gözünü bile kırpmadan kestiği bir futbol doğrusu olsa da kulüp yönetimleri ve teknik adamların oyuncuyu kazanmak için çok fazla çaba göstermedikleri de ortada. Efsane İngiliz teknik adam Bobby Robson yönetimindeki Barça’da 49 maçta 50 gol atan “harbi” Ronaldo’yu 24 milyon Euro’ya Inter’e sattılar. Michael Laudrup gibi 90’ların büyük yeteneği Real Madrid’e kaptırılmış, Bernd Schuster’den sonra Real, Barça’ya ikinci büyük hasarı vermişti. Daha büyüğünü de vereceklerdi. 2000 yılında Barça’da yılda bir milyon dolar kazanan Luis Figo, yeni kontratını üçe katlamak için Real Madrid kozunu kullanmak istedi. Takımın kaptanıydı ve ayrılmaya niyeti yoktu. Madrid’den gelen teklif 6 milyon dolar ve ön anlaşmayı bozması halinde ödemesi gereken tazminat 35 milyon dolardı. Barça, Luis Figo’yu hain ilan etti ama o dönemde koltuğunu kaybeden Başkan Nunez’in Portekizli yıldızı pisi pisine elinden kaçırmasına sözü yoktu.

Real Madrid, Figo, Zidane, Ronaldo, Beckham ile Los Galacticos 1 kadrosunu kurarken ezeli rakibinin karşısına Rivaldo ile dikilen Barcelona, Brezilyalı efsanenin de kontratını yenilemedi ve ona da Milan kapısı açıldı. Cruyff döneminin genç yıldızı Pep Guardiola, milenyuma girerken küstürülmüş, La Masia’dan yetişen Guardiola hava değişimi alıp İtalya’nın yolunu tutmuştu. Dillere destan alt yapıdan yetişen Fabregas ve Pique yıllar sonra bonservis ödenerek kulübe döndüler ama daha 18 olmadan ikisi de arka kapıdan firar edip Premier Lig’in yolunu tuttuklarında “Nereye gençler!” diyen yoktu.

Ronaldinho’nun göbeği, çalımlarından fazla konuşulur olduğunda Barça’daki vefasızlıktan nasibini almış Guardiola takımın genç teknik direktörüydü. Brezilyalı yıldızın ipi çoktan çekilmişti. Onunla birlikte takımı sırtlayan Samuel Eto’o ise Zlatan İbrahimovic transferinin para artı Eto’o’su olmuş, iki Şampiyonlar Ligi kazanmış Kamerunlu golcü hızını alamayıp ertesi sezon gittiği Inter’de Mourinho yönetimde bu kupayı bir daha kaldırmıştı.

Guardiola ile yıldızı barışmayan Zlatan İbrahimovic’e de sabretmedi Barça. Katalan teknik adam Yaya Toure gibi bir orta saha canavarını stopere çekmiş, alt yapıdan yetişen Busquets’e o bölgede forma vermişti. Messi bir yıl önce “Ayrılmak istiyorum” dediğinde Barça yönetimi, onun takımdaki en yakın arkadaşı Luis Suarez’i takımdan gönderme kararını çoktan vermişti. Luis Suarez gittiği Atletico Madrid ile şampiyon olurken, Dani Alves de 38 yaşında Tokyo Olimpiyatları’nda Brezilya ile altın madalya kazandı. 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Barcelona şehrine giden bilir, sadece şehirdir, insanı pislik, hayın ve gudubettir. sizi umursamazlar, ne bir markette, ne bir dükkanda ne bir restaurantta siesta vakti deyip kovarlar, havalimanında foto çektiniz diye pasaportunuza el koyup tek kelime ingilizce konuşmazlar. hayatı kendilerince yaşarlar. çoğu şeyi dramatize edip ağlamayasyon bir hayat yaşarlar. ama keyifleri hep yerindedir. stada giriş yaptınız mı hiç? o kalabalık stadda localarda tüplü tv de maç izletirler. stadda kavga çıkar, ne zaman polis gelse öyle birşey yok diye saklarlar. kamera sistemi çok eskidir. neyse konuya dönersek, isterseniz en kral adam olun kimse kimsenin şeyinde değil, o yüzden futbol ahlakları ve şehir ahlakları hiçbir zaman gelişmemiş ve gelişmeyecek olan bir katalan(!) kulubudur. acitasyonlarıyla yaşamaya devam etsinler. Hala madrid.