23 Mayıs 2020

Milano Mektubu

Bizim ülkeyi bir ev gibi düşün, Milano bizim evin salonu, bakma Roma'nın başkent olduğuna, ekonominin kalesi, sanayinin merkezi bilirsin İtalya'nın kuzeyidir. Bugün dönüp son iki ayı hatırlamaya çalıştığımda ilk aklıma gelen evin salonuna gelen o davetsiz misafirin arka odalarda gezinmesine izin verdiğimizdir. Oysa ki kapıları, pencereleri kapatıp, onu en azından salonda tutabilmeliydik.
Virüsün bir numaralı hastasının 'den gelen İtalyan yöneticiden akşam yemeğinde kaptığını hatırlarsın, o günlerde testi pozitif çıkan ilk 15 kişinin ne Çin'e gittiği ne de Çin'den gelen birileriyle yan yana geldiği olmuştu. Çaresizce kaynağın ne olduğunu düşünmüştük. Yanılmışız, şubatın son haftasında aslında binlerce İtalyan, Milano ve çevresinde vücudunda virüsle dolaşıyormuş.


İtalya'da 280 bin Çinli göçmen var, o ay Milano'da moda haftası vardı ya da yüzlerce İtalyan, Uzakdoğu ile ticareti yürütmek için Çin'e gidip geliyordu. Eğer ocak ayında hava trafiği kesilmiş olsa, virüs bu kadar hızlı Avrupa'ya yayılır mıydı diye sormanın da bugün bir anlamı var mı?
Gençlere çok kızdık ama onlar da şubat ayında hafif belirtilerle hayatlarına devam ederken tehlikenin farkında değildi. Atalanta-Valencia maçını yazdığını biliyorum, o gün tek bir uyarı yoktu, olsa 50 bin kişi Bergamo'dan Milano'ya gider miydi! Karantinayı ilk olarak kuzeydeki şehirlerde uygulamaya başladıklarında iyi hatırla biz televizyon başında ülkenin diğer tarafında oynanan seyircili maçları izliyorduk. O karantina kararını sosyal medyada resmi açıklamadan 12 saat önce öğrenenler ülkenin güneyine akın ettiler. Emin ol tatile gitmiyorlardı büyük bir çoğunluğu, kuzeyde üniversitede okuyan gençler, iş imkanı buralarda fazla olduğu için göç etmiş ve ailesinin yanına koşturanlar, aile büyüklerini geride bırakıp Milano-Torino'ya yerleşenler... Kış aylarında bu ülkeye kayak yapmaya gelenler, Alpler'de tatil yapanlar virüsü ülkelerine taşıdılar. Şubat ayında ne test vardı ne de manşetlerde virüs haberleri...
Karantina sayesinde evin iç kapılarını kapamayı başardık sonunda, uçuşlar da kesildiğinde evin sokağa açılan kapısını. Şimdi rakamların düşmesini beklerken o dünyayı gülümseten balkon şarkıları yerini derin bir yasa bırakmak üzere. Günde 800 insanın hayatını kaybettiği topraklarda bu acıyı anlatacak şarkı daha yazılmadı dostum.  gibi bizim de ülke gelirinin yüzde 20'si turizmden geliyor. Bu karantina bitecek, sokaklara çıkacağız, işlerimize gideceğiz, çocuklar okullarına dönecek ve hepimiz olmasa da bir çoğumuz o müdavimi olduğumuz restoranların kapısını aralayacağız ama İspanyol merdivenlerini ne zaman turistler yine dolduracak, bunu bilmiyoruz, hesap da edemiyoruz...

***
Sana yemekte anlatmıştım. İş için Milano'ya taşındığımdan beri en çok Genoa maçlarına gitmeyi özlediğimi söylemiştim, bütün sezon bana takılıyordun mesajlarla, aman düşmeyin diye... Cenova'da ne biz ne de Sampdoria için iyi gitmiyordu sezon, küme düşme hattının yakınında dolaşmak bile tüylerimi ürpertiyordu, bilirsin ben derbi kaybettiğimizde elimi ayağımı çekerim sokaktan, telefonlara çıkmam, panjurları indiririm. En az 48 saat kimse ulaşamaz bana. Biliyor musun, derbi kaybetmeyi bile özledim. O hüznü özledim, o yenildiğimizde bana takılan Sampdorialı arkadaşlarımın kahkahalarını özledim. Serie A tekrar oynanmaya başladığında maç kimle diye bakmadan Luigi Ferraris Stadı'na koşacağım, 15 gün önce hayatını kaybeden bu stadın mimarı Vittorio Gregotti'nin hatırasına ağır ağır çıkacağım tribüne çıkan merdivenleri. Bir de yine 'a gelmek istiyoruz, bizi o harika mezelerinizin olduğu restorana yine götürürsün değil mi?
Sevgiler, Genoalı Aurelio... (5 Nisan)

Hiç yorum yok: