13 Ekim 2014

Sevmiyorsan Artık
Arkasından Konuşma


O akşam o maçı kazanabilirdik. Kazanabileceğimiz ve sonunda kaybettiğimiz birçok maç gibi... Bizim onu sevdiğimiz kadar futbolun bizi sevmediği akşamlardan biriydi. Rakip, komşu Yunanistan. Euro 2008'in eleme grupları...

Hiç olmadığı kadar iyi başlamışız. Fikstür de müsait, önce Malta galibiyeti, ardındanMacaristan deplasmanında Tuncay'ın üç puanı getiren golü ve sonra beş kez havalananMoldova fileleri... Finallere gitmek için iki dişli rakibimiz vardı, biri 'komşu', diğeri Norveç. 2007'in Mart'ında Atina'da Karaiskakis Stadyumu'nda dört attığımız Yunanistan, Ali Sami Yen'in çimlerine adım attı. Emre Belözoğlu'nun yerine Arda Turan'ın 71'de oyuna girdiği maç. 79'da Samaras'ın ara pasına sızan Amantidis, topu Volkan Demirel'in üzerinden eski açık tarafındaki kaleye aşırttı. Önce bir sessizlik, ardından ''milli takım taraftarları''ndan o eşi benzeri olmayan tezahürat yükseldi kapalı tribünden: ''Fatih istifa.''

Evet, teknik direktör Fatih Terim idi, ama onu istifaya çağırırken ''Fatih'' demeyi tercih edenin tribüne ilk kez geldiğini anlamak için bin defa maça gitmeye gerek yoktu. ''Terim istifa'' ile''Fatih istifa'' arasındaki fark işte bizde ''milli takım taraftarlığı''dır. Sponsor biletleriyle maça gelen beyaz yakalıların gün içinde beyin fırtınası yarattıkları bitmek bilmeyen toplantılarının ardından ''Ya kazan ya da öl'' çığlığıydı o ''Fatih istifa'' tezahüratı. Unutuldu gitti çünkü Terim, önce Norveç'i deplasmanda, ardından yine Ali Sami Yen'de Bosna-Hersek'i devirdi öğrencileriyle ve biz sonra o unutulmaz Euro 2008 finallerini izledik. 2002'den sonra bir kez daha milli takımla barıştık.

Peki milli takım başarısız olduğunda küseceksek neden kulüp takımımızın maçlarında''Yenilsen de yensen de'' diye tezahürat yapıyoruz ki. Euro 2016'da önceki turnuvalardan farklı olarak, 24 ülke yer alacak. Bu neredeyse UEFA'ya üye ülke sayısının yarısı demek. Gider miyiz, gidemez miyiz, analizi spor sayfalarında ama bu sayfada sorulması gereken bir soru var: Bu memlekette neden Brezilya Milli Takımı çok sevilir? Göze hoş gelen futbol oynadıkları için mi? Yoksa bizim şerefli mağlubiyetler aldığımız yıllarda hep kazandığı, Avrupa'da bizi üzenleri dize getirdikleri için mi? Tamam, Fenerbahçe'ye gelen Didi'nin hakkını yemeyeyim ama biz bu oyunda hep kazananın yanında değil miyiz? Öyle olmasa 25 milyon Fenerbahçeli, 25 milyon Galatasaraylı, 25 milyon Beşiktaşlı nasıl olabilir ki? 

Futbolda güçlü takımı tutan, Türk filmlerinde ise zengin kızını seven fakir oğlanın yanında olduk hep. Rambo'nun indirdiği her asker, Rocky'nin devirdiği her rakipte sinemalarda alkış koptu. Bir şeyin farkına varamadık. Ne Rocky bizimdi, ne de Rambo. ''Türkiye yoksa Brezilya'yı tutarım. Dayım Münih'ten geldiğinde çikolata getirirdi, o yüzden Almanya kazansın. Platini büyük topçu, Fransa kupayı alsın'' ile geçti yıllar... Hep başkalarının aşklarına sevdalandık. Bir adam gibi sevemedik gitti bizim milli takımı. Sarı-kırmızının, siyah-beyazın, sarı lacivertin, bordo-mavinin hesabını kırmızı-beyaz üzerinden görmeye çalıştık. Vurduk, kırdık, yaraladık.

Şenol Güneş'in saçına başına, Ersun Yanal'ın bilgisayarına, Fatih Terim'in İngilizcesi'ne kafayı taktık. Ligdeki rakip takımın futbolcusunu kendi stadımıza milli maça çıktığında yuhaladık, sonra da ''Haydi Türkiye'' diye samimiyetsiz manşetler attık...

İtalyanlar için milli marş, bayrak ve milli takım kutsaldır. Bayrağında mavi olmayan cumhuriyet, tarihini, krallık dönemini vurgulamak için ''Gök Mavililer'' diye çıkar sahaya. Almanlar, kulüp düzeyinde Avrupa'da final oynarken, milli takımları dara düştüğünde ''Böyle gitmez'' dediler ve Euro 2000 sonrasında futbolda bir devrime imza attılar, sonuç ortada. Fransızların, topraklarında yaşayan göçmenlere bakış açısı Zinedine Zidane ile değişti. Ribery ile dalga geçen mahalledeki Fransız arkadaşları onun neden bir Cezayirli kadınla evlendiğini idrak ettiklerinde Ribery, mavi-beyaz-kırmızı'yı finale taşıyordu. 1966'dan bu yana hiçbir şey kazanamayan İngilizler'in milli takımı 'asla yalnız yürümüyor.' 1964'ten 2008'e kadar ortalıkta görünmeyen İspanya, arka arkaya üç kupa kazandıysa bunu 'Kırmızı' kampanyasına borçlu. Onlar her zaman yetenekli futbolcular yetiştirdi ama Raul'un dediği gibi 2008'e kadar İspanyol Milli Takımı'nın hiçbir maçı Real Madrid-Barcelona rekabetinden daha önemli olmamıştı. Sonra sadece sahada değil, sokakta da bir takım olmayı başardılar.

Biz ne yapıyoruz peki? Fatih Terim'in dediği gibi, ''Sakatlıkları olan Mehmet Topal, Burak Yılmaz, Emre Belözoğlu, Gökhan Gönül için milli maç haftasında 'Gelecek hafta Galatasaray- Fenerbahçe derbisinde oynar mı?' diye soruyoruz. Ben size söyleyeyim. Oynarlar. 'Derbi bu, tahmini zordur, üç ihtimalli maç' klişesini de ekleyeyim hatta, ama şunu da sorayım: Bir insanın doğduğu toprakların milli takımını sevebilmesi kaç ihtimallidir? Hayatta olduğu gibi... Seviyorsan git konuş. Sevmiyorsan artık arkasından konuşma...

8 yorum:

brk dedi ki...

belki de sevmiyor görünenler takım daha iyi olsun diye arkasından konuşuyordu. şikeyi örtbas eden, ırkçılık yokmuş gibi davranan, birbirine silah çekenlerin olduğu bir milli takımı eleştirmek ya da tutmamak çok mu abes ?

ERKUT dedi ki...

İtalya 90 elemelerine kadar hatta o dönemde dahi milli takımın kazanma umudu kaybetme ihtimaline ağır bastığı senelerde dahi dolan tribünlerin boşalması başarıyı, kazanmayı sevemekle açıklanamaz.90'lı yıllarla birlikte tribünlere dolan futbol aşığı, hafta sonu eğlencesi tuttuğu renkler olan futbolsever kalabalıklar yerine ard arda çıkan spor gazeteleri, özel kanalarca tarafından fanatikleştirilmesi, kulüplere özel sözde spor yazarları atanması ile 4 şampiyon takım kutuplaştırılrken , anadolu kulupleri kavarmının oluşturularak 4 'e karşı müdafasız 14 cephesi yaratılması kısaca holigan yapının pompalanamsı, devamında şifreli yayın ile tv'de futbol izleme olanağının yüksek bilet fiyatları ve kombine sistemi ile stadta maç izleme olanağının toplumun tamamından alınıp ekonomik gelir düzeyi yüksek kesime yada kontrol edilecek kıtalara aktarılması ile 2014 yılı itibariyle Türkiye ligi tutukunu lakin tribünden kopan 30-35 yaşa arası bir kuşak ve futbola az eğilimli 18 üzeri bir kuşağa sahibiz.Bu gidiş ile bir kaç sezon içinde Digitürk tarzı platformların bu bedelelleri ödeme lüksi de kalmayacak.ligimiz Macaristan ligi kıvamına doğru hızla yol alırken futbol ilgisi dip yaptı.Stadda maç izleyemeyen evinde digitürk'ü olmayan ve üstüne maç özetlerini dahi izlmesi kısıtlanan bir nesilden futbolsever olmasını beklemek hayal.Futbol toplumun çoğunluğu için izlemesi pahalı bir şey.Bir baba ve 2 çocuk hava güzel hadi maça gidelim demeye kalksa önce paso lig var. Senede 4-5 kez maça gidecek bir sporsever neden bu kartı alsın. Hadi Aldı maça gitmeye kalksa ortalama 75 Tl den 3 bilet 225 , yol yemek , ortalama 3 kişi 450 - 500 tl.

Adsız dedi ki...

bizim önce şu soruyu sormamız ve cevaplamamız lazım.

beşiktaşı maddi anlamda batıran manevi olarak 2 yıl avrupa kupalarına katılamamasına neden olan demirören in nasıl oluyordu tff başkanlığına getiriliyor.

insanın aklı mantığı almıyor.

iktidar getirdi biliyoruz.

kötü yöneticinin düşeceği yerde yükselmesi neyin nesidir aga.

Fatih GÜLER dedi ki...

Belki de bir devrim gerekiyor ama bunun öncelikle Türkiye deki futbol sektöründen başlaması gerekiyor. Her şey sevgi ile hallolacaksa önce kendilerini sevdirsinler.

Adsız dedi ki...

şuda var tabi.bu rant futbol ekonomisinden spor yazarlarıda yararlanıyor.düzen kurulmuş.birileri malı götürüyor.kimsenin başarılı olmak gibi bir derdi yok.

rant ekonomisinin düzelmesi gerekiyor.yani futbolda dönen paraların reel seviyelere gelmesi düşmesi gerekiyor.

bu dönen rant çarkından bankalar managerler oyuncular teknik adamlar spor proğramcıları vs birçok unsur şişirilmiş bu ekonomiden malı götürüyor.

imdi spor yazarı olmuş bişekilde olan düzeni eleştirebilirmi?düzenin içinde kendiside maddi olarak yararlanıyor.düzen değişse alacağı ücret de düşecek.

son proğramda rıdvan dilmen güntekin onaya söyledi.letonyada moderatörler ne kadar alıyor dedi.güntekin oyuncu maaşlarını eleştirirken söyledi bunu.fazla o taraflara girme diye küçük bi uyarı yaptı güntekine.rıdvan cin gibi biliyor.

özetle düzeni kurmuşlar.bu işlerden rant elde edenler bu düzeni değiştirmeyeceklerdir.

Adsız dedi ki...

tüpçünün enteresan bir serüveni var hocam.

önce beşiktaşı batırdı.beşiktaşlıların çok ahını aldı.

sonra fenerin kurtarıcsı olarak atanda ama başarılı olamadı.3 yıl avrupadan men yedi fener.

sonra galatasarayı batırdı.terimi galatasaraydan kopararak.

son olarak milli takımı batırdı.

ve halen görevde.

umutation! dedi ki...

demirören'in "yeni türkiye" lafına takılmadan, ırkçılıktan ceza almış kaptanına bakmadan, arkadaşının ağzına silah sokan oyuncusunu savunan hocasına bakmadan, şikeden şukadan bağımsız ne kadar da mükemmel, ne kadar da steril bir yazı.

sevmiyorsak konuşmayalım ha? emredersiniz. sevmiyorsak değiştirebiliriz de ama. onun için uraşıyoruz merak etmeyin.

Anıl dedi ki...

Sorulacak soru o değil bence. Nihayetinde EURO 2008'de tek yürek olmuş bir ülke nasıl oldu da 6 sene içinde bu noktaya geldi? Sorumluların futbolu yeteri kadar kirlettikleri yetmedi mi? Medya taraftar psikolojisinden ziyade ülke futbolunu bu pis batağa saplayanları irdelemedikçe bu devran böyle sürüp gidecek.