Şenol Güneş, Kemal, Necati, Şenol Ustaömer, Turgay, Bahattin, Güngör, Turgay Soyak, Hasan Vezir, Hasan Şengün, İskender Günen ve teknik direktör Ahmet Suat Özyazıcı… 1984 yazıydı, okuma-yazmayı bir de çarpım tablosunu öğrenmiş bir de bu kadroyu ezber saymayı öğrenmiştin. İlkokul bittiğinde baban İstanbul’a gidiyoruz dedi. Okulda yeni arkadaşların vardı ve senin tuttuğun takımı tutan yoktu. Seni çok zaman kızdırıyorlardı ama sen takımından vazgeçmiyordun. Sen Trabzonlu babanın oğluydun, ne demek öyle İstanbul’da bir takımı sevmek! Trabzonspor şampiyon olduğunda memlekette televizyon yayınlarının hepsi artık renkliyliydi. ABD’de Reagan başkan seçilmiş, Michael Jackson, Thriller albümüyle 8 Grammy almış, Sezen Aksu ortalığı yıkıyordu ama senin haberin yoktu, çocuktun...
Orta, lise
hep üzüldün, hep uzaktan baktın. Üniversitenin ikinci yılında yüreğin pırpır
atıyordu. Yine olmadı. İstanbul’da ve yakınında ne kadar deplasman varsa
hepsini koşturuyordun. O son şampiyonluğun elleriyle getiren Şenol Güneş milli
takımla Dünya Kupası’nda tarih yazdığı yaz evlendin. İşin, aşın, huzurun vardı
ama hasretin büyüktü. Bir oğlun bir de kızın oldu. Onlar yürüdüğünde
Trabzonspor forması aldın. 40’larını geçtiğinde biraz yorulmuş biraz tribünden
uzak kalmıştın ama bordo-mavi’nin her kazandığı maçın ertesi sabahı en genç sen
uyandın…
Dedenin,
nineni toprağa verdin. Babanın hastane odasında başında bekledin. Her memlekete
gittiğinde 7 yaşındaki seni hatırladın ve vazgeçmedin… Dün boyunu aşmış oğlunla
beraber tribündeydin, şampiyon oldun onca yıl sonra , Özkan Sümer geldi aklına,
oğluna sarıldın, ağladın… Bu sabah o sofrada rahmetli babaannenin yaptığı kuymağın
tadını hatırlayacaksın… Daha güzeli ne ki hayatta…
1 yorum:
Güzel yazı
Yorum Gönder