18 Şubat Cuma
20:00 Eskişehir-Sivas @ Lig TV
21:30 Nurnberg-Frankfurt @ TRT HD
19 Şubat Cumartesi
14:00 Kasımpaşa-Ankaragücü @ Digi
14:00 Bolu-Samsun @ TRT 1
16:00 Bursa-Gaziantep @ Lig TV
16:30 B.Dortmund-St Pauli @ TRT 3
17:00 Gençlerbirliği-Karabük @ Digi
19:00 Galatasaray-Buca @ Lig TV
19:00 Bologna-Palermo @ Spormax
19:30 Mainz-Bayern Munih @ TRT 3
21:00 Real Madrid-Levante @ NTV Spor
21:45 İnter-Cagliari @ TV8 & Spormax
22:00 Lorient-Bordeaux @ Kanal A
23:00 Zaragoza-A.Madrid@ NTV Spor
20 Şubat Pazar
13:30 Mersin İY-Karşıyaka @ TRT 1
13:30 Kartal-Diyarbakır @ TRT 1
13:30 Juventus-Lecce @ TV8
14:00 West Ham-Wolves @ PL TV
14:00 Kayseri-Antalya @ Digi
16:00 Chievo--Milan @ TV8 & Spormax
16:00 Man. City-Notts County @ NTV Spor
16:30 Leverkusen-Stuttgart @ TRT 3
17:00 Konya-İstanbul BŞB @ Digi Kanal
18:00 Montpellier-Lille @ Kanal A
18:30 M.Gladbach-Schalke 04 @ TRT 3
19:00 Altay-Denizli @ TRT 1
19:00 Beşiktaş-Fenerbahçe @ Lig TV
21:45 Napoli-Catania @ TV8 & Spormax
22:00 Barcelona-A.Bilbao @ NTV Spor
22:00 Toulouse-Rennes @ Kanal A
21 Şubat Pazartesi
20:00 Manisa-Trabzonspor @ Lig TV
18 Şubat 2011
17 Şubat 2011
Biz Manchester United'dık
Şehrin daha eski mahalleleri var elbet ama bizimki de fena sayılmazdı. Elinde arasına şokella sürülmüş iki bisküviyle Can yanımıza geldiğinde, evde annesi hazırladı sanmıştık. Paketini gösterdi: Çokoprens'miş. Koştuk mahallenin bakkalına... Nike yok ortalıkta, Adidas var ama pahalı. Almanya'da akrabası olan Adidas, Puma giyiyor işte. Esemsport var çokça. Sahamız çoktu. Apartmanın aralığı, Japon kale oynamak için idealdi. Beş kişiye kadar kaldırırdı o duvarlar.
Cadde tenhaydı o zamanlar, bırak trafiğin tıkanmasını, bir saat araba geçmediği olurdu öğleden sonra. Kale taşlarını apartmanın bahçesinde saklardık. Standart getirmiştik işte, hep aynı çocuk adımlarıyla ölçer, yerleştirirdi taşları... Sonra çocuk da büyüdü adımları da tabii... Çayır dediğimiz yer güzeldi ama eğimliydi. Orta sahadan topu aldın mı, hafif bayır aşağı kaptırır giderdin. İlk yarı bayır aşağı oynayan avantalı olurdu. Bir de yukarıdaki mahallede bir saha vardı. Toprak ama nizami... Eski bir Beşiktaşlı futbolcu yaptırmıştı o sahayı. Yok; öyle halı saha işleten, para kazanan bir akıl değil onunki... Kaleleri cebinden almış, file bile taktırmıştı. Önemli maçlarda kireç dökülürdü. Boş bulmak zordu o sahayı, sahanın çevresindeki apartmanlarda oturan çocuklar kollardı. Yabancı gelip oynayamazdı...
Ya o mahallede doğmuş, ya da ufak yaşta mahalleye taşınmıştık. Ağabeyler, Aykut Kocaman ile bir semt kulübünün genç takımında forma giyerdi. Biz mahallede alt yapıydık. Onlarla oynamak hayaldi, iyi olanları seçer, ufaktan ufaktan takıma katarlardı. Öyle pat diye golcü olamazdın... Defanstan başlardın. Solak olan her zaman şanslıydı, ağabeylerden biri vasat da olsan "Geç bakalım sen sola" derdi. Hiyerarşi vardı, büyükler, ağabeyimiz; küçükler kardeşimizdi. Mahalle yeni taşınan çocuklar öyle hemen takıma giremezlerdi. Aydın da ilk kez biz caddede oynarken gelmişti yanımıza. "Yok" demiştik; "Ben de oynayabilir miyim?" diye sorduğunda. Gidip kaldırıma oturdu, bütün maçı izledi. Sonra Aydın'ı da aldık mahalle maçlarına...
Kaleden başlarsın ama bizim mahallede büyüyünce "Kaleci olacağım" diye tutturan bir çocuk vardı. Babası kaleci eldivenleri almıştı ona, büyük geliyordu ellerine ama olsun fiyakalıydı. O kaleyi kimseye bırakmadığından yeni gelen ortaya geçerdi. Aydın hepimizden iyiydi, çelimsizdi ama tekniğiyle işi bitiriyordu. O zaman "Platini Aydın" derdik. Alır, verir, adam geçer, şutu burunla vurmaz, plase bırakırdı. "Ben de oynayabilir miyim Aydın" bizim takımın kralı oldu. O büyük sahanın sahibi mahallenin çocuklarını fena madara eder olduk. "Oğlum Aydın var lan onlarda" diyorlardı. Maç biter, köşedeki bakkalda gazoz içer, eve dönerdik. O bakkalın oğlu bizim mahallede oturur, ama bakkalın olduğu mahallenin takımında oynardı. Sevmezdik... O zamanlar maçtan dönünce annelerimiz terli sırtımıza tülbent koyardı... Biz Manchester United'dık... Alt yapımız da vardı, sonradan mahalleye taşınan Aydın'ımız da...
Bizim çayırda gün geldi inşaat başladı... Lükse bir site yapacaklardı. "Ulan zaten eğimliydi" dedi biri... Büyümüştük biraz. Olmadı otobüse atlar; başka sahaya da giderdik çok istersek... Bizim çayır elden gitti. Havuzlu bir site yaptılar, gittik, dolandık, hayret bayır da kaybolmuştu. Biz "Mahalle" diyorduk; oraya taşınan çocuklar ise "Site". Hani şimdi şehrin dört bir tarafında yapılan, acayip isimli siteler var ya; havuzlu, güvenlikli vs. işte ondan... O siteye çocukların hepsi aynı zamanda taşındığından daha takım olamamışlardı. Hem zaten ağabey yaştakiler de sitede takılmıyorlardı. Ağabey-kardeş ilişki yoktu o sitede...
Biz Beşiktaş'ta mahalle takımına forma yaptırmıştık, krampon desen o da var. Bu çocukların kramponu yoktu ama teneke Bixi kola içiyorlardı. Kimse kimsenin ufak halini bilmediğinden de hepsi birbirleriyle dalaşıyor, kavga ediyorlardı habire.. Onların sitedeki sokaklar maç yapmaya müsait değildi, en fazla Japon kale oynardın, çok dardı. Bizim caddeden ise artık çok araba geçer olmuştu. Tam akmışsın rakip kaleye, çekeceksin şutu, biri "Araba geliyor" diye bağırırdı. Hani araba geldiğinde tamam da; bazen defansta eksik yakalanan yalandan "Araba" diye bağırırdı. Oyun durunca da "Nerede lan araba!" diye kavga kopardı. Biz bu yeni sitenin çocuklarıyla yukarı mahallenin sahasında oynamak için sözleştik. Bunlar aynı renk tişört giyip gelmişler, biz de formaları çekmişiz. Bunlar havalı; ama aldık havalarını. Mahalle pardon takım olamamışlar ki! Nasıl olacaklar; şunun şurası en fazla 6-7 aydır oturuyorlardı o sitede. Onlar Manchester City idi. Biz o toprak sahada bunları çok benzettik...Sonra Aydın taşındı mahalleden... O arkadaş kaleci olamadı... Cadde korna sesleriyle doldu, bizim top oynadığımız yaştaki çocuğu tek başına ekmek almaya göndermez oldular... Biz aşık olduk, top yerine kızların peşinde koştuk... Yusuf ağabey vardı, onu bıçakladılar, öldü... Aykut Kocaman, Fenerbahçe'de önce kral sonra hoca oldu... O toprak saha hala yerinde duruyor ama orada da artık çocuklar futbol oynamıyor...
Cadde tenhaydı o zamanlar, bırak trafiğin tıkanmasını, bir saat araba geçmediği olurdu öğleden sonra. Kale taşlarını apartmanın bahçesinde saklardık. Standart getirmiştik işte, hep aynı çocuk adımlarıyla ölçer, yerleştirirdi taşları... Sonra çocuk da büyüdü adımları da tabii... Çayır dediğimiz yer güzeldi ama eğimliydi. Orta sahadan topu aldın mı, hafif bayır aşağı kaptırır giderdin. İlk yarı bayır aşağı oynayan avantalı olurdu. Bir de yukarıdaki mahallede bir saha vardı. Toprak ama nizami... Eski bir Beşiktaşlı futbolcu yaptırmıştı o sahayı. Yok; öyle halı saha işleten, para kazanan bir akıl değil onunki... Kaleleri cebinden almış, file bile taktırmıştı. Önemli maçlarda kireç dökülürdü. Boş bulmak zordu o sahayı, sahanın çevresindeki apartmanlarda oturan çocuklar kollardı. Yabancı gelip oynayamazdı...
Ya o mahallede doğmuş, ya da ufak yaşta mahalleye taşınmıştık. Ağabeyler, Aykut Kocaman ile bir semt kulübünün genç takımında forma giyerdi. Biz mahallede alt yapıydık. Onlarla oynamak hayaldi, iyi olanları seçer, ufaktan ufaktan takıma katarlardı. Öyle pat diye golcü olamazdın... Defanstan başlardın. Solak olan her zaman şanslıydı, ağabeylerden biri vasat da olsan "Geç bakalım sen sola" derdi. Hiyerarşi vardı, büyükler, ağabeyimiz; küçükler kardeşimizdi. Mahalle yeni taşınan çocuklar öyle hemen takıma giremezlerdi. Aydın da ilk kez biz caddede oynarken gelmişti yanımıza. "Yok" demiştik; "Ben de oynayabilir miyim?" diye sorduğunda. Gidip kaldırıma oturdu, bütün maçı izledi. Sonra Aydın'ı da aldık mahalle maçlarına...
Kaleden başlarsın ama bizim mahallede büyüyünce "Kaleci olacağım" diye tutturan bir çocuk vardı. Babası kaleci eldivenleri almıştı ona, büyük geliyordu ellerine ama olsun fiyakalıydı. O kaleyi kimseye bırakmadığından yeni gelen ortaya geçerdi. Aydın hepimizden iyiydi, çelimsizdi ama tekniğiyle işi bitiriyordu. O zaman "Platini Aydın" derdik. Alır, verir, adam geçer, şutu burunla vurmaz, plase bırakırdı. "Ben de oynayabilir miyim Aydın" bizim takımın kralı oldu. O büyük sahanın sahibi mahallenin çocuklarını fena madara eder olduk. "Oğlum Aydın var lan onlarda" diyorlardı. Maç biter, köşedeki bakkalda gazoz içer, eve dönerdik. O bakkalın oğlu bizim mahallede oturur, ama bakkalın olduğu mahallenin takımında oynardı. Sevmezdik... O zamanlar maçtan dönünce annelerimiz terli sırtımıza tülbent koyardı... Biz Manchester United'dık... Alt yapımız da vardı, sonradan mahalleye taşınan Aydın'ımız da...
Bizim çayırda gün geldi inşaat başladı... Lükse bir site yapacaklardı. "Ulan zaten eğimliydi" dedi biri... Büyümüştük biraz. Olmadı otobüse atlar; başka sahaya da giderdik çok istersek... Bizim çayır elden gitti. Havuzlu bir site yaptılar, gittik, dolandık, hayret bayır da kaybolmuştu. Biz "Mahalle" diyorduk; oraya taşınan çocuklar ise "Site". Hani şimdi şehrin dört bir tarafında yapılan, acayip isimli siteler var ya; havuzlu, güvenlikli vs. işte ondan... O siteye çocukların hepsi aynı zamanda taşındığından daha takım olamamışlardı. Hem zaten ağabey yaştakiler de sitede takılmıyorlardı. Ağabey-kardeş ilişki yoktu o sitede...
Biz Beşiktaş'ta mahalle takımına forma yaptırmıştık, krampon desen o da var. Bu çocukların kramponu yoktu ama teneke Bixi kola içiyorlardı. Kimse kimsenin ufak halini bilmediğinden de hepsi birbirleriyle dalaşıyor, kavga ediyorlardı habire.. Onların sitedeki sokaklar maç yapmaya müsait değildi, en fazla Japon kale oynardın, çok dardı. Bizim caddeden ise artık çok araba geçer olmuştu. Tam akmışsın rakip kaleye, çekeceksin şutu, biri "Araba geliyor" diye bağırırdı. Hani araba geldiğinde tamam da; bazen defansta eksik yakalanan yalandan "Araba" diye bağırırdı. Oyun durunca da "Nerede lan araba!" diye kavga kopardı. Biz bu yeni sitenin çocuklarıyla yukarı mahallenin sahasında oynamak için sözleştik. Bunlar aynı renk tişört giyip gelmişler, biz de formaları çekmişiz. Bunlar havalı; ama aldık havalarını. Mahalle pardon takım olamamışlar ki! Nasıl olacaklar; şunun şurası en fazla 6-7 aydır oturuyorlardı o sitede. Onlar Manchester City idi. Biz o toprak sahada bunları çok benzettik...Sonra Aydın taşındı mahalleden... O arkadaş kaleci olamadı... Cadde korna sesleriyle doldu, bizim top oynadığımız yaştaki çocuğu tek başına ekmek almaya göndermez oldular... Biz aşık olduk, top yerine kızların peşinde koştuk... Yusuf ağabey vardı, onu bıçakladılar, öldü... Aykut Kocaman, Fenerbahçe'de önce kral sonra hoca oldu... O toprak saha hala yerinde duruyor ama orada da artık çocuklar futbol oynamıyor...
15 Şubat 2011
Üzülmez mi İnsan Üzülür Elbet
İdmanda ve soyunma odasında her kavga eden takımdan gönderilse... Çok örneği var bunun, para cezası verilir, kadro dışı bırakılır, mesele takım içinde çözülür, sezon sonu geldiğinde arıza devam ediyorsa hatlar kesilir, taraflardan biri gider, olmadı ikisi de yollanır.
İbrahim Üzülmez'in veda toplantısına katılan Beşiktaş Başkanı'nın amacı belli. Taraftar tepkisi büyük ve o pazubandı hediye edip ya da "alt yapının başına geç" deyip kendince durumu yumuşatmaya çalışıyor. Bu medyaya yansıyan ikinci olay ama ben fazlasının da olduğunu tahmin ediyorum. Üzülmez adaşıni hiçbir zaman sevmedi. Takım içindeki hiyerarşide Toraman'ın da onu uzun zamandır takmadığı küfür edecek kadar cüreti olduğundan belli...
İbrahim Üzülmez "Delinho" bugün gitti ama Toraman'ın da ipini çekti. Bu basın toplantısını izleyip gözü dolmayan futbolsever azdır. Bazı adamlar saflığı, adamlığı; renkler üstüdür. Üzülmez de böyle bir adamdı. Neyse o işte... Beğenirsen, beğenmezsin ama "Deli İbo" budur....
Yukarıdaki fotoğraf 1 Nisan 2010 tarihli posttan. O tarihte Beşiktaş, fotoda görünen isimlerle sözleşme yenilemişti. 5 futbolcudan üçünü yaşı 35 ve üstüydü. Bu imzaların doğru bir transfer hamlesi olmadığını yazmışım o tarihte.
Bu oyunculardan ikisi gitti. Üzülmez'in de dün ipi çekildi. Rüştü de sezon sonunda gidecek. Beşiktaş tribünlerinin İbrahim Toraman'ı da bu takımda barındırmayacağına inanıyorum. Beşiktaş, Ankaragücü maçına "31 yaş" ortalaması bir takımla çıktı ve kaybetti. Birileri hep yanlış yapıyor ama bedelini başkaları ödüyor...
Naklen Yayınlar
15 Şubat Salı
19.00 Aris – Manchester City / EURO FUTBOL
21.45 Milan – Tottenham / EURO FUTBOL
16 Şubat Çarşamba
19:30 Fiorentina-Inter / Tv8 /Spormax (Yorum)
21.45 Roma – Shakhtar D. / EURO FUTBOL
21.45 Arsenal – Barcelona / STAR TV
17 Şubat Perşembe
20.00 Beşiktaş – Dinamo Kiev / STAR TV
20.00 Napoli – Villarreal / EURO FUTBOL
22.05 Sparta Prag – Liverpool / EURO FUTBOL
22.05 Sevilla – Porto / STAR TV
19.00 Aris – Manchester City / EURO FUTBOL
21.45 Milan – Tottenham / EURO FUTBOL
16 Şubat Çarşamba
19:30 Fiorentina-Inter / Tv8 /Spormax (Yorum)
21.45 Roma – Shakhtar D. / EURO FUTBOL
21.45 Arsenal – Barcelona / STAR TV
17 Şubat Perşembe
20.00 Beşiktaş – Dinamo Kiev / STAR TV
20.00 Napoli – Villarreal / EURO FUTBOL
22.05 Sparta Prag – Liverpool / EURO FUTBOL
22.05 Sevilla – Porto / STAR TV
14 Şubat 2011
13 Şubat 2011
Simao Sonrası Atletico Madrid
Fernando Torres’in 58 milyona gittiği transfer döneminde Atletico Madrid, Sergio Agüero’ya gelen teklifleri kabul etmedi. Satabilecekleri en iyi zamandı. İspanya içinde adamın rakamı belli ama İngiltere’ye, Chelsea ve Manchester City’den birine iyi bir rakama okutabilirlerdi. Agüero satılır mı? Bu sorunun cevabına bakalım. Zamanında Fernando Torres’i sattıklarında, kaptanını, golcüsünü satan takımdan hayır gelmez yorumları yapılmıştı. Atletico Madrid o parayla Forlan ve Simao’yu aldı. Bugün Simao’nun Beşiktaş’a gitmesi sonrasında takım çöktü. Agüero ve Forlan yine sahada ama gol atamıyorlar, çünkü attıran adamların en yakışıklısı artık Beşiktaş’ta. Simao sonrasında ne oldu, bakalım? 2011’in ilk maçında Santander gibi zayıf bir takımla evinde golsüz berabere kaldı Atletico Madrid. Ardından Hercules deplasmanında dağıldılar. 4-1 kaybettiler. A. Bilbao, Madrid’e geldi, 3 puanı, 2 golle aldı. A.Madrid’den o maçta da gol sesi çıkmadı. Barcelona deplasmanında 3 yediler ve son olarak Valencia, 1-0 geriye düştüğü maçı çevirdi ve Vicente Calderon’da 2-1 kazandı. Kral Kupası’nda Real Madrid’e elenen Atletico Madrid, ligde Şampiyonlar Ligi potasının 15 puan uzağında. Dört maçtır kaybeden takımda, geçen sezon Avrupa Ligi’ni kaldıran teknik direktör Flores’in kellesi isteniyor. Forlan da, Agüero da golcünün kralı ama Uruguaylı 4, Arjantinli 6 maçtır gol atamıyor. “Neredesin Simao!”dan başka akla ne gelir!
Del Piero ile 18 Yıl
18 yıldır Juventus forması giyiyor. Aldığı yıllık ücret de aslında bu dönem için de futbolda ne kadar çok şeyin değiştiğinin bir göstergesi. Alessandro Del Piero 36 yaşında. "Bandiera" dedikleri bizim de bayrak adam diye çevirdiğimiz adamların son temsilcilerinden. Roma'da Totti de en az onun kadar direndi gelen tekliflere ve her zaman Del Piero'dan fazla kazandı, Roma bütçesi, çapı daha küçük bir takım olmasına rağmen. Del Piero'nun 1993-94 sezonunda Juventus ile imzaladığı sözleşmede yazan rakam 130 bin Euro. O zamanlar buna 250 milyon liret diyorlardı. 1995 yılında patlamayı yaptığında rakam 1.8 milyon Euro'ya yükseldi. 1999, İtalya'da rakamlar patladığı sene. Milyonlar saçıldı, futbolcular zengin oldu, kulüpler battı, 3 yıllık vadede.. O sezon en iyi kontratını yaptı: Yıllık 5.7 milyon Euro. Tabii bu arada kimler geldi, kimler geçti. Forvetteki en uzun partneri 10 yılla Trezeguet oldu. 2003 yılında imaj haklarını da kulübe vermek şartıyla 5 milyon Euro aldı yıllık. İtalya'da reklamlarda bol bol futbolcu kullanırlar. Bu da iyi gelir kapısıdır kulüpler ve futbolcu için. Son sözleşme 2008 yılındaydı. Ortalaması 3.85 milyon Euro'ya geldi. Şimdi yolun sonunda. Del Piero, 3 milyon Euro istiyor. Juventus, 2 milyon Euro veriyor. Buluşurlar ortada...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)