Hakan
Çalhanoğlu’nun Euro 2020’de ortalıkta görünmemesi Milan yönetiminin elini rahatlamıştı,
kulüpte herkes imza atacağına inanıyordu ki, hayatın kayan kapıları devreye
girdi. Inter forması giyen Danimarkalı Christian Eriksen’in sahada kalp krizi
geçirmesiyle donup kalan futbol dünyası Inter’in yıldızının iyi olduğu
haberiyle derin bir oh çekerken, Milano’daki ofisinde Marotta hiç hesapta
olmayan bir transfer için oyuncunun menajerini aradı. “Eriksen gelecek sezon
yoktu. Hakan Çalhanoğlu, Inter’e gelir miydi?” Milan’ın ezeli rakibine gitmek
oyuncunun Milano’daki konfor alanının üzerinde kara bulutların dolaşması
demekti. Milan taraftarının gözünde bu ihanetti. Hakan Çalhanoğlu, Inter’in
teklifine evet dediğinde Bizim Çocuklar daha İstanbul’a dönmemişti. Bonservisi
olmayan bir forvet arkası oyuncu arayan Marotta’nun bunu çok uzaklarda aramaması
gerektiği gerçeğiyle Milan yüzleştiğinde, Hakan jet hızıyla İstanbul’dan
Milano’ya uçtu ve imzayı atıp Inter formasıyla fotoğraf çektirdi. Biz bir aydır
“Euro 2020” diyorduk, Hakan sadece “Euro” diyormuş… Sonradan öğrendik…
26 Haziran 2021
Hakan Çalhanoğlu-Marotta-Sıfır Bonservis
21 Haziran 2021
Sevilla'da Yazlar Sıcak Geçer
İtalyan
hakem Roberto Rosetti, 13 yıl önce bir Haziran akşamı Viyana’da maçın son
düdüğünü çaldığında İspanyollar 44 yıl gelen Avrupa Şampiyonluğu’nu kutluyorlardı.
Futbol tarihine Real Madrid-Barcelona rekabetini, sayısız iki elin
parmaklarından fazla derbiyi hediye eden, onlarca yıldız futbolcu yetiştiren,
kulüp düzeyinde rakiplerini dize getiren İspanyollar milli takımlarının
başarısı için çok ama çok uzun yıllar beklemişti. 2008 ilkbaharında teknik
direktör Luis Aragones, milli takım tarihinde en çok gol atan Real Madrid’li
Raul’u finallere götürmeyeceğini açıkladığında ülke yine ikiye bölünmüştü. Bir
zamanlar Atletico Madrid’in golcüsü olan Aragones’un santrforu kulübünün alt
yapısından yetişen Fernando Torres ve Valencia’nın gol makinesi David Villa
idi. Aragones, Viyana’daki finalde haklı çıktı, David Villa sakattı ama
Atletico’nun çocuğu Torres, Almanları yıkan golü atmıştı.
13 yıl sonra
İspanya Milli Takımı’nın aday kadrosu açıklandığında ülke bir devam filminin
ilk sahnesini çekmeye başladı. Luis Enrique futbolculuk günlerinde Real
Madrid’den Barcelona’ya transfer olmuş ve her El Clasico’da tansiyonun baş
aktörü olmayı başarmış, Madrid’de artık nefret edilen bir figürdü. Barça’ya
Şampiyonlar Ligi kupası da kazandıran teknik adam, Euro 2020 kadrosunu
açıkladığında yine ortalık karıştı. Milli takımın kaptanı Sergio Ramos kadroda
yoktu. Usta stoper sezonun büyük bir bölümünü sakat geçirmiş ama lider
karakteriyle kadroda olmasına kesin gözüyle bakılan isimdi. Üstelik sadece
Ramos değil milli takımda tek bir Real Madridli futbolcu bile yoktu.
Sergio Ramos
yoksa takım kaptanı Barcelonalı Busquets’di. Katalan orta saha, turnuvaya bir
hafta kala koronavirüs testi pozitif çıkınca İspanyol milli takımının kampı bir
kez daha karıştı. İki ay önce milli oyunculara aşı yapılmasını isteyen
federasyona bakanlık olumsuz yanıt vermiş, Euro 2020’de birçok ülke toplu aşı
olurken, İspanyollar bu izni alamamıştı. Takımın idmanları iptal edildi, her
futbolcu bireysel idman koçuyla çalışmaya başladı, toplu yemek yasaktı ve
karantina gruptaki ilk maça kadar sürdü…
İspanyollar,
Euro 2020’de ev sahibi şehirlerini Bilbao olarak belirlemişti ama milli takımın
Bask bölgesindeki bir maçta milli marş çalarken ıslıklanabileceği ihtimalini de
ceplerinde tutuyorlardı. UEFA, Bilbao şehri yönetiminden San Mames Stadı’nın
kapasitesinin yüzde 25’i kadar seyirci garantisi istediğinde Basklı
politikacılar ayağa kalktı. “Bu bir tehditdir” dediler ve İspanyol futbol
federasyonu milli takımları için yeni stadum aramaya başladılar. Madrid’de
Santiago Bernabeu bir yıldır yenileme çalışmaları nedeniyle kapalıydı.
Atletico’nun stadını ve Valencia ile Villarreal’i neden pas geçtiler bilinmez
ama ülkenin en büyük stadyumunu adaylar arasına bile alamadılar. Barcelona
Başkanı Laporta, “Luis Enrique akıllı adamdır, Camp Nou’da yeterli desteği
bulamayacağını bilir” diyerek 98 bin kapasiteli stadın yolunu federasyona
kapatmıştı zaten. Katalanlar, İspanyol Milli Takımı’na ev sahipliği yapmak
istemiyordu. Camp Nou’da son milli maç 1969 yılında oynanmış, İspanya Barselona
şehrindeki son maçına da 1975 yılında çıkmıştı…
Ülkenin
güneyinde Sevilla milli takıma en büyük desteği veren ateşli Sevilla ve Real
Betis taraftarlarının olduğu şehirdi. Federasyon iki kulübün stadını seçmek
yerine şehirde Olimpiyat adaylığı için yapılmış ama iki adaylık oylamasında da
kaybetmiş La Cartuja Stadı’nı milli maçları oynamak için seçti. Ortada büyük
bir problem vardı. 1999 yılında Dünya Atletizm Şampiyonası ile açılan,
Mourinho’nun Porto ile kazandığı UEFA Kupası’na ev sahipliği yapan stadyumda 20
yılda 10 futbol maçı oynanmıştı. Federasyon iki kupa finalini bu stada alarak
ülkeye La Cartuja’nın “yıkılmadım ayaktayım” mesajını vermesini sağladı ama
işler yine yolunda gitmedi. Mart ayında Kosova ile oynadıkları maçta zemin
güzeldi ama Sevilla’da yaz sıcak geçerdi. Olimpiyat Stadı olduğundan bir futbol
maçına ev sahipliği yapacak ambiyansa sahip olmayan La Cartuja’nın zemini iki ayda
bozulmuştu ve milli takım geride kalan haftada İsveç maçı için şehre gelip son
idman için sahaya çıktığında aynı soruyu sordular: “Bu nasıl zemin?” Artık çok
geçti, ertesi gün pas delisi İspanyollar, İsveç ile golsüz berabere kaldılar. Böyle
maçlarından ardından “Top sevmedi” denir… İspanyollar kendilerini seviyor mu?
Takdir sizin…