16 Ağustos 2020

Maestro'nun Dönüşü

Beş yıl önce Berlin Olimpiyat Stadı’nda santra noktasına doğru yürürken o zeminde kazandığı Dünya Kupası’nı hatırladı. O tarihi zaferden bir yıl önce 26 yaşında futbolu bırakmaya karar verdiğini yıllar sonra otobiyografisinde anlatacaktı. İstanbul’daki Şampiyonlar Ligi finali penaltı atışlarına kalmış, 3-0 geriye düştüğü maçı 3-3’e getiren Liverpool, onun da kaçırdığı penaltı sayesinde kupayı müzesine götürmüştü. Elbette bırakmadı futbolu, bıraktırmazlardı da çünkü İtalyan futbolunun gözbebeğiydi Andrea Pirlo… İstanbul kabusundan bir İstanbullu’nun, Cüneyt Çakır’ın düdüğüyle uyandı, Juventus forması giyiyordu ve Şampiyonlar Ligi finalinde karşılarında Barcelona vardı. Barcelona çok dik yokuş bir yoldan gelmişti finale, önce Manchester City ardından PSG ve Bayern Münih, daha ne olsun… Juventus da az değildi, finalde beklenen El Clasico ihtimalini ortadan kaldırmış Real Madrid’i devirmişti yarı finalde… O akşam Berlin’de Pirlo kaybetti ve bu kez gerçekten de futbolu bıraktı. 36 yaşına gelmişti ve dönüp arkasına baktığında Milan’dan ayrıldığı gün geldi aklına… Milan, İbrahimovic’li kadrosuyla ezeli rakibi Inter’in önünü kesmiş, şampiyon olmuş ve hocası Allegri, 30 yaşın üstündeki futbolculara sadece bir yıl kontrat verilmesini istemişti. Bu, Pirlo gitsin demekti, gitti de… Juventus’ta göreve gelen Conte’nin maestrosuydu, şampiyonluklar arka arkaya geliyordu ama Pirlo, Allegri ile bir kez daha çalışacaktı. O akşam sahada üzelen Pirlo, kulübede kaybeden teknik adam Allegri idi..

Pirlo, New York’un yolunu tutarken iki yıl sonra Juventus yine Şampiyonlar Ligi finalindeydi, bu kez rakip İspanya’nın diğer büyüğü Real Madrid… Pirlo’nun arkasında oynayan isimler o akşam Cardiff’de yine sahadaydı. Kalede Buffon, defans üçlüsü Chiellini-Bonucci-Barzagli. Barcelona’dan “şampiyon” Dani Alves’i, Napoli’de 36 gol atan Higuain’i almışladı. O finalde Higuain, eski takım arkadaşı Ronaldo’nun Juventus’u paramparça etmesine engel olamadı. Real Madrid 4 golle İtalyanları ezerken, Juventus’un patronu Agnelli’nin en büyük kupa hayali bir kez daha ertelenmişti..

Andrea Pirlo hedonisti, futbolu keyif aldığı sürece oynamıştı, onun çocukluk hikayesinde, yoksul ailenin futbolcu olup anne-babasına refaha kavuşturan, ev alan satırları yoktu. Pirlo’nun futboldan en çok para kazandığı dönemde babası ve kardeşinin yönettiği çelik fabrikası iflas etmiş, ikili sıfırı tüketmişti. 38 yaşında New York’tan döndüğünde Pirlo’nun futbolun içinde kalacağının garantisi yoktu. Sahadaki futbol zekası kadar parlak emlak yatırımları, şarap bağları… Andrea bir moda ikonuydu ve emekliliğin tadını çıkartıyordu. Roberto Baggio gibi kramponlarını astıktan sonra bir daha hiç dönmeyebilirdi futbol sahnesine…

Juventus yönetimi ligde her yıl şampiyon olan takımın kaybettiği iki Şampiyonlar Ligi finalinin ardından bu kupayı kazanabilmesi için o kupayı 5 kez kazanan adamı transfer ettiler. Cristiano Ronaldo da kupayı getiremezse, son 10 yıldaki futbol projesi çökecekti. Portekizli, Cardiff’deki finalin ardından bir sezon sonra yine Juventus’un kabusu olmuş ve Allegri’nin çalıştırdığı takım çeyrek finalde Real Madrid’e elenmişti. Ronaldo ile de olmadı… İki yıl önce bir gençlik fırtınasının ikinci kurbanı oldular… Ajax önce Real Madrid ardından Juventus’u süpürdü sahadan… Patron Agnelli ve Nedved-Paratici ikilisi sezon başında son kartlarını oynadılar. Takım 8 yıldır arka arkaya şampiyon oluyordu ve takımın başına ligde hiç şampiyonluğu olmayan Sarri’yi getirdiler… Koronavirüs İtalya’nın kuzeyini vurduğunda Avrupa, Juventus’u değil Atalanta’yı konuşuyordu. Henüz pandemi ilan edilmediği günlerde San Siro’da 50 bin taraftar önünde Valencia’yı yıkan sezonun flaş ekibi adını çeyrek finale yazdırmıştı. Juventus’un ise derdi büyüktü, kötü sezon geçiren Fransız ekibi O.Lyon’a ilk maçı 1-o kaybetmişler ve futbol tatile girmişti… Haziran’da oyuna geri döndüklerinde 45 günde oynamaları gereken 12 lig maçı vardı, düşe kalka da şampiyon bitirdiler ve korktukları başlarına geldi. Ronaldo’lu kadro, O.Lyon’a elenip Ronaldo’nun memleketindeki final 8 turnuvasını evinden izlemek zorunda kaldı… O günlerde Juventus’un 23 yaş altı takımının başına getirilen Andrea Pirlo için futbolda ikinci perde başlamıştı… Zor kararı çok kolay aldı Juventus yönetimi.. Kaybedilen turun ardından 24 saat bile beklemediler… 18 saat sonra Sarri’nin görevine son verdiler. Onlara yeni bir teknik direktör lazımdı. Real Madrid ile kupayı 3 kez kazanan eski yıldızları Zidane, son 10 yılın en parlak adamların Poccethino ve hatta Inter’den kopup gelmesi beklenen eski hocaları Conte… İtalyan medyasını ters köşeye yatıran kararı verdiklerinde Juventus’un yeni teknik direktörü Andrea Pirlo’ydu… 2015’de bir Berlin akşamında Şampiyonlar Ligi müziğini beraber dinlediği Tevez, Evra, Marchisio, Lichtsteiner, Barzagli futbolu bıraktı. Vidal, Barça’da, Morata, Atletico Madrid’de, Pogba, Manchester United’da… Pirlo şimdi yola Bonucci ve Chiellini ile devam edecek… Ronaldo’lu ya da Ronaldo’suz bir yol ama yokuş ama taşlı…

Barcelona?


Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finalin tek maç üzerinden tarafsız sahada 15 Ağustos’ta oynanmaması mı garip yoksa Bayern Münih’in Barcelona’ya 8 gol atması mı? Tercih sizin ama daha az garip olan tabeladaki skor olduğunu düşünüyorum. Bayern Münih devler arasında en iyi yönetilen kulüpken Barcelona, transfer fiyaskoları ve Luis Enrique sonrası teknik adam tercihleriyle basiretsiz yönetiminin kurbanı bir dev. Önceki akşam Barça’nın kaleye attığı şuttan daha fazla gol atan Bayern Münih’in hocası Hans-Dieter Flick, Alman milli takımında Low’ın uzun yıllar yardımcısıyken, Barça’nın hocası Setien ile büyük deneyimini 60 yaşında Barça’da yaşamış ve La Liga deneyimi sadece 5 yıl olan bir teknik adam…

Şampiyonlar Ligi tarihinde ilk yarıda sadece Chelsea’den 3 gol yiyen Barça’ya her iki yarıda dört gol yağdıran Bayern Münih, Robben-Ribery yılları sonrasında mükemmele ulaşan kadrosu, hatlar arasını 20 metreden fazla açmayan oyun yapısı, uçan bekleri Davies, Kimmich, süper santrforu Lewandowski ve arkasında hiçbir şeyi 10’luk değil ama her şeyi 8.5’luk yapan Müller’iyle futbolda bir devri kapadı… 

Alman Milli Takımı, çok yetenekli İspanyolların kupa üçlemesine kurban gitmiş ve 2014 Dünya Kupası’nda o İspanya çökerken, Brezilya’ya 7 atıp ardından finalde Arjantin’i devirip şampiyon olmuştu. O turnuvada başarısız olsalar Löw bavulunu toplardı. Dün Neuer, Boateng ve Müller’in karşısında bu kez kulüp düzeyindeki bir maçta o finaldeki Messi vardı. Hocaları da işte Löw’un yardımcısı… Almanların bu zaferi kurumsal yönetimin, eski futbolcuların eşsiz tecrübelerinin, bir futbol kültürünün zaferidir. Barcelona ise uzun yıllardır perde arkasında Messi’nin futbolcu ve teknik adam tercihlerine hayır diyemeyen ve her buhranda “Giderim” kartını oynayan Arjantinli’ye hayır diyemeyen yönetimlerinin kurbanı oldu. 

Son 15 yılda Şampiyonlar Ligi’nin zirvesini domine eden, 3 takımla yarı finallere gelen İspanyollar 13 yıl sonra bu kupanın yarı finaline yoklar. Almanlar ise 3 teknik adamla geldikleri yarı finalde bir ilki başardılar. Hepsinden daha önemlisi Messi ve/veya Ronaldo 14 yıl sonra Şampiyonlar Ligi yarı finalini televizyondan izleyecekler. Barcelona da bir zamanlar orkestraydı ama uzun zamandır Messi ve saz arkadaşlarına dönmüşlerdi. O zaman Messi’yi sahneden alalım Bayern Münih Flarmoni’nin konseri var gelecek programda…