6 Eylül 2008

Arjantin Apertura 2008

Arjantin Apertura 2008 rehberi. Bill Bey'in eline sağlık! Avrupa liglerinde de onun imzası vardı. NTV'nin yerinde olsam CNBC-E dergisinde bunu poster olarak veririrdim...

Avrupa'da En İyi Transfer

Avrupa'da en iyi transfer anketinin sonucu. Berbatov ilk sırada. Ronaldinho ve Deco takip ediyor. Avrupa futbolunu mükemmel takip eden ve yorumlarını paylaşan herkese teşekkür ediyorum. Benim oyum Robinho'yaydı. Değildi elbet. Fiyat, kalite, ihtiyaç dedim; Deco'ya attım...

Süper Lig'de En İyi Transfer

"Süper Lig'de en iyi transfer?"anketinin sonucu. %41 ile Kewell, ardından %19 ile Güiza. 3 numarada Zapa, 4 numarada Baros. Selçuk İnan'ı listeye koymamakla hata ettiğimi belirtmiştim yorumlarda. Anket elbett ki 2 haftalık performansı sorgulamak için açılmadı. Herkesin verdiği oyun parametreleri farklıdır: Taraftarı olduğu takımın futbolcusu, geçmiş kariyer, fiyat, kalite, yeni takımındaki ihtiyaç vs... Ben oyumu Meira'ya verdim.

Moggi'nin Telefonu #2

Calciopoli'de Luciano Moggi'nin telefon görüşmelerine devam. Juventus Şampiyonlar Ligi ön elemesinde ilk maçta evinde 2-2 berabere kalınca Moggi rövanş için hakem işaret etmişti. Hakemin adı medyaya bildirilmeden önce İtalyan Futbol Fed sekreteri Morena, Moggi'yi arıyor.
Moggi: Alo
Morena: Selam Moggi. Şampiyonlar Ligi maçı hakeminiz belli oldu.
Moggi: Hakem kim? Batista mı?
Morena: Hayır Graham Poll
Moggi: Nereli?
Morena: İngiliz

Moggi bu görüşmenin ardından Pairetto'yu arıyor. UEFA hakem komitesindeki İtalyan.
Pairetto: Alo
Moggi: Günaydın, ne oldu Batista?
Pairetto: Ne?
Moggi: Paul Green ( Moggi kafayı yemiş burada)
Pairetto: Kim?
Moggi: Paul Green
Pairetto: Son dakikada birşey olmuş. Ben Batista'yı yazdırmıştım. Hasta olmalı ya da başka birşey.
Moggi: Git öğren o zaman
Pairetto: Evet, araştıracağım.
3. perdede Pairetto'nun Şampiyonlar Ligi'nde Juventus'un Ajax deplasmanında 1-0 kazandığı maçın hakemini nasıl belirlediği var.
Moggi'nin Telefonu #1

Var Mı?

Bırak 4-2-3-1'i; 4-1-3-2; 4-4-2, 3-5-2'yi, tek-çift ön libero/ santrforu. Duvarına posterini asabildiğin; formanın arkasına kendi adını değil, onun adını yazdırdığın, bakıp da sırtını yasladığın bir topçun var mı?

Moggi'nin Telefonu #1

İtalya'da Luciano Moggi'nin başını çektiği skandal-calciopoli- patlak verdikten 6 ay sonra yazmaya başlamışım bu blogda. Yan gel yat Mancini başlıklı yazıya gelen yorumlarda Inter'in biri masada diğeri de rakiplerin eksi puanla başladığı sezonlarda kazandığı şampiyonlukları Mancini'nin hanesine yazmayanlar var. Haklılar. İtalya'da da Juventus ve Milan taraftarları farklı düşünmüyor elbette. Yıllar boyunca futbol muhabbeti yaptığım her İtalyan -Juventuslu değilse tabii- Moggi'ye ana avrat küfür ederdi. Dışarıdan biri olarak çoğu zaman transferde iş bitiren bu adam ve kupaları kazanan bir takımı çekememezlik olarak görürdüm. Tabii Moggi ak kaşık değildi gözümde. Luciano Moggi'nin skandalı ortaya çıkartan telefon kayıtlarına bakalım hep beraber. İngilizce versiyonunu aldım. Moggi 6 telefonla dolaşan, 300 sim karttan görüşme yaptığı saptanan ve takibe alındığı 9 ay boyunca 100 bin telefon görüşmesi yaptığı belgelenen bir telefon sapığı! İlk kayıt Serie A'dan değil. Moggi'nin eli nerelere uzanıyor. Taa Şampiyonlar Ligi'ne. Aşağıdaki görüşmede konuştuğu kişi Pierluigi Pairetto. İtalya'da hakem derneği diyelim; onun başkanı ve aynı zamanda UEFA'da hakem atama komisyonu üyesi. . 2004'de Juventus Şampiyonlar Ligi ön elemesinde İsveç'ten Djugarden ile sahasında 2-2 berabere kalır ilk maçta. Alman hakem Fandel, Miccoli'nin attığı bir golü iptal eder ve...Pairetto: Hello!
Moggi: Gigi? Where are you?
Pairetti: We left.
Moggi: Oh, what kind of fuck referee did you send us?
Pairetto: Oh, Fandel is one of the best.
Moggi: I know, but Miccoli’s goal was valid.
Pairetto: No it wasn’t.
Moggi: It was valid, it was valid!
Pairetto: No, it was right in front [of the ref].
Moggi: What are you talking about, it wasn't in front... all throughout the match he messed things up for us!
Pairetto: But he's one of the top...
Moggi: He can go and fuck himself. And for Stockholm [the return leg] I'm counting on you!
Pairetto: For fuck’s sake… mamma mia… this surely has to be a proper match.
Moggi: No, we’ll win, you know…
Pairetto: But they are poor.
Moggi: But with another one like this, it will be difficult no? You follow me?

(Türkçe çevirisi yorumlarda. Teşekkürler Delgado. Kral asisti.)
Juventus rövanş maçını deplasmanda 4-1 kazandı. Maçı İngiliz Graham Poll yönetti.

Zonguldak'ta Futbol

Havana'da Futbol başlığı sonrasında bu fotoğraf ulaştı elime. Zonguldak'tan Erdem Uslu yollamış. Sağolsun. Top olmasa ne yazar...

5 Eylül 2008

George Best

"In 1969 I gave up women and alcohol.
It was the worst 20 minutes of my life."

La Liga'da Ramazan

Konu başka da; BBVA'yı sormuştu bir arkadaş. Yıllardır La Liga diyoruz, sponsorluk anlaşması sonrasında İspanyollar "La Liga BBVA" yazmaya başladılar. Banco Bilbao Vizcata Argentaria, Turkcell gibi ligin ismi hakkına para yatırınca ligin adı oldu La Liga BBVA. İspanya 1. Ligi deyip devam edeyim, bu ligde 10 (edit:13) Müslüman futbolcu forma giyiyor. Bu istatistiği de gazetecilere ortaya çıkarttıran elbette ki Ramazan ayı. Barcelona'da 3 Müslüman futbolcu var. Yeni transfer Keita, Toure ve Abidal. Keita'nın eski takımı Sevilla'da Kanoute ve Kone, Real Madrid'de ise Diarra var. Osasuna'da iki İranlı Nekounam ve Masoud, Valladolid'de Medunjanin ve Malaga'da Baha'yı da yazarsak liste tamamlanmış oluyor. Peki oruç tutuyorlar mı? Keita der ki: Sevilla'da Kanoute ve Kone ile Cuma namazına giderdim. Barça'da da Toure ve Abidal ile gideceğim. Kulüp oruç tutmama izin vermezse bunu kabul ederim." (Türk oyuncuları Marca listeye eklememiş. Ben de sabah sabah uyanamamışım. Bazen insan burnunun dibini göremiyor işte. Nihat, İbrahim Kaş ve Ersen Martin de var elbette.)

Morientes ve Galatasaray

Kapanan transfer döneminin ardından transfer hikayeleri birer birer açığa çıkıyor. Bu da Morientes ve Galatasaray ilişkisi. Super Deporte'nin manşetinde Morientes. Galatasaray ve Valencia anlaşmış, Morientes'e 3 yıllık sözleşme ve sezon başına 3 milyon euro teklif edilmiş. Valencia'da sözleşmesinin bitmesine 1 yıl kalan 32 yaşındaki bir golcü için bundan daha iyi bir teklif olmaz yorumu var. Morientes özetle ailesini (çocukların eğitimi) düşünüp bu riski almadım der. Baros mu Morientes mi? Zor soru... Manşetteki pasion turca meşhur kitaba göndermedir.

4 Eylül 2008

Yan Gel Yat Mancini #2

Yan gel yat Mancini başlıklı satırları fotoğraflarla belgeleyememiştim. Mancini daha parayı yemeye başlamamıştı(!) Inter'de Mourinho gelirken; o arka kapıdan 16 milyon euro ile çıkıyordu. Bu sezon çalışmıyor. Parayı güzel yiyen, hakkını veren adama selam ederim. Fotoğraftaki teknenin fiyatı 800 bin euro. Yaparız birşeyler... Hani açsak şu teknede şarabı, "Baba daha ne yapacaktın? Şampiyonluksa şampiyonluk, seni Figo yedi be abicim, adam olsa Barça'yı satmazdı"diye versek gazı...

Adriano Celentano

Hayatın sol açığıdır bu adam. Orta sahada Toto'dan alır pası ve keser sol kanattan. Topu doksana takarsın... Adriano Abi sen bizim herşeyimizsin...

Beni Affet Temel Ağabey

Temel Ağabeysiz ilk sezon bu. 8 Şubat 2008'de onu son yolculuğuna uğurlamaya giderken bu yazıyı yazıp kalkmıştım masamdan. Şimdi elimde bir Gelişim Spor, sayfalarını çevirirken düştü aklıma Temel Özalak; farkettim ki bu yazı blogda yok... Bu kez "ertelemedim"...

Abdi İpekçi’nin vurulduğu akşamdı. Çocuktum, babam salonda ağlıyordu. Aileden gayrı, başkalarının ölümüne de ağlandığını o akşam öğrendim. Yıllar sonra soğuk bilgisayar ekranında “Yavuz Gökmen’i kaybettik”i gördüğümde çok işime yarayacaktı. Etiler’de bir duvarda “Mahirler ölmez” yazıyordu, koşup eve anneme sormuştum; “Mahir abiye ne oldu?” diye. Bildiğimiz tek Mahir abi, karşı komşumuzun liseye giden oğluydu. Evin önünde, caddede japon kale oynuyorduk, bir minibüs yanaştı. “Çocuklar hemen evinize gidin” dedi bir asker ağabey. Ne güzel sabahtı, hiç araba geçmiyordu. Annemiz bize sokağa çıkmayı yasaklardı da, bu neydi ki şimdi? 80’lerin ürkek çocuklarıydık biz, Akmerkez’in arsasındaki nizami kale çok büyük görünmüştü gözümüze. Aykut Kocaman’lı Altınmızrak orada antrenmana çıkar; biz ufaklar takımdan ayrı düz koşu yapardık... Büyük Mehmet Fenerbahçe’ye gidince ağlamıştık. Şampiyonluk nedir bilmezdik biz. En çok Cumhuriyet ile Milliyet gazetesinin spor sayfalarını severdik. Cumhuriyet milli takım yerine ulusal takım derdi; “niye ki?” derdik. Salı günleri Spor eki verirdi Cumhuriyet, matematik dersinde hocadan gizli, sıra altından okurduk. Derwall geldi Galatasaray’a, şampiyonluğun ne olduğunu öğrendik. Fatih Terim’in jübilesinde Şükrü Saracoglu’na helikopterle indiği; Prekazi’nin Tatko’nun sahasında denenip beğenildiği günler işte...TRT’de Avrupa Kupası maçlarının haftalar öncesinden beklediğimiz, Atletico Madrid’in stadında, “tribünün altından yol geçiyor” diyene inanmakta zorluk çektiğimiz, yabancı futbol dergilerini ancak konsolosluk kütüphanelerinde gördüğümüz 80’ler. Ne Google var ne Wikipedia. Commodore 64’ü bilgisayar biliyoruz işte. Menajerlik oyunlarında şimdi 15 yaşındaki çocuğu keşfeden, Appiah ile Maldonado’yu 20 parametrede karşılaştıran kuşağın iki öncesiyiz.O dergiyle tanıştığımızda hayatımız değişti... Gelişim Spor ile dünyaya açıldık. Futbol sevgimizin zincirlerini kırdık. Sene 1988, Prekazi’nin muz ortaları Tanju’nun plaseleri. Hiç duymadığımız, bilmediğimiz futbol hikayelerini öğreniyorduk Gelişim Spor’dan. Haftada bir yayınlanıyor, ligdeki maçların en güzel hikayelerini, fotoğraflarını onlar yayınlıyordu. “Pal Sokağı Çocukları”nı çoktan bitirmiş; artık “Sarı-Kırmızılı Kaşkol” okuyorduk. Hıncal Uluç’tu Genel Yayın Yönetmeni ve şimdi “Dünya Karması” yazarmış gibi hissettiğim muhteşem ekibi: Atilla Gökçe, Öcal Uluç, Fatih Altaylı, Yiğiter Uluğ, Ergun Hiçyılmaz, Ömer Araz, Alp Can, Hasan Sarıçiçek, Lütfi Özel, Sotiri Konomi, Emrah Kayalıoğlu, Ender Erkek, İsmet Gümüşdere, Hasan Onuker, Vedat Danacı, Mert Aydın, Altan Tanrıkulu, Erkan Arseven ve Temel Özalak...Ne çok imrenirdik onların yazdıklarına, yaptıkları sayfalara. Verdikleri maç istatistiklerini ölçer biçer; dünyadan futbol sayfasında yayınlanan her fotoğrafa uzun uzun bakardık. Nasıl öyle güzel cümleler kurabiliyorlardı ki? Temel Abi Galatasaraylıydı, çok severdik, kalemine hayrandık.Ulaşılmazdılar. 20 yıl sonra bugün sayfalarını çevirdiğinizde sanki dün yapılmış gibi duruyor Gelişim Spor. Aklı almıyor insanın. Internet’in olmadığı, bilgiye ulaşmanın bir tık ötesinde olmadığı yıllarda; nasıl olur da böyle bir dergi yapabilmişlerdi. Onlara, bunu soracaktım...Yıllar geçti. Şişli’deki mağazası Terim Spor’da lise arkadaşlarımla yakından görebilmek için çabaladığımız Fatih Terim’in karşısında kendimi soru soran olarak buldum. Radyodaki “Gökmen’in kafası ve gol”ün öznesi Gökmen (Özdenak) Ağabey uçakta yanımda oturuyor ve biz futbol konuşuyorduk. O Yıllarda Gelişim Spor’un dış habercisi Emrah Kayalıoğlu ile endüstrileşen futbolu tartışıyor; o güzel yazıların sahibi Temel Ağabey ile maç kritiği yapıyordum. Artık meslektendim...Nasıl böyle bir dergi yapabilmişlerdi? Dönemin tanığı, şimdi Milliyet Gazetesi’nin usta foto muhabiri Vedat Danacı’ya açtım projemi. Gelişim Spor’u yaratan kadro ile hem 123 sayı süren serüveni; hem de öncesi ve sonrasıyla spor gazeteciliği deneyimlerini içeren nehir söyleşilerden oluşan bir kitaptı projem. Ertelememek lazım hiçbir şeyi hayatta, erteledim. Belki de; “benim haddime mi?” dedim. Sana, seni; Gelişim Spor günlerini soracaktım Temel Ağabey. Şimdi pişmanım. Beni affet...

Boş Adam Recoba

Sol ayağı mükemmel. Adam geçer, bel kırar. Frikik atar, iyi orta keser. 10 yıllık Serie A tecrübesi var. Lakin futbolcu değil! Alvaro Recoba. Ben bu adam kadar boş adam görmedim futbol dünyasında. Moratti'nin manevi oğlu kontenjanından dünyalığını da yaptı ve fotoda olduğu üzere dünya umurunda değil. Monaco istedi, Blackburn Rovers istedi şimdi de Atina'dan Panionios. Gördük Panionios'u, bizim Zeytinburnu işte, fazlası değil. Inter'den 10 yıldır para kazanıyor, top oynadığı tek sezon Venezia'da kiralık olduğu sezon.

Manchester City ve Oasis

Manchester'da yıllardır ezilen taraf bayram yapıyor bugünlerde. 10 gün önce sorsan "Araplardan nefret ediyoruz" derdiler. Şimdi Dubai'li şeyhleri sırtına alıp stada giderler. Ezeli rekabette çok çektiler tabii. Karşılarında Premier Lig kurulduğundan beri ortalığı silip süpüren, futbol endüstrisininin kitabını yazan Manchester United var. HoşPL öncesinde de farklı değildi ya. Kaybeden taraf olmanın yazılmış bir kitabı da var: Colin Shindler'in "Manchester United ruined my life"ı. Manchester'ın yarısı şimdi kayıp yılların telafisi peşinde. Manchester United'ı günahı kadar sevmeyen iki ünlü taraftarları konuşmuş. Oasis'den Noel ve Liam Gallagher: "Man. United taraftarının aldığı her litre benzinin bize yeni bir transfer olarak döneceğini bilmek güzel" diye dalgalarını geçmişler. Man. United taraftarı zaten Oasis dinlemiyordur. Artık hybrid otomobile geçer ya da bisikletle işe gider gelirler...

Enrique Cerezo

Cecchi Gori vardı ne oldu ona? Fatih Terim'in Fiorentina'nın başına geçmesiyle bizim spor sayfalarından da düşmeyen kulüp başkanı. Soyunma odasından kapı dışarı edilince "kimi nerden kovuyorsunuz"a getirmişti ve... Fiorentina babasından miras kalmıştı, batırdı, kulüp isim değiştirdi, Floransa'yı arkasına aldı en sonunda bu sezon Şampiyonlar Ligi'ne kalmayı başardı. Gori, İtalya'nın en ünlü film prodüktörlerinden. Buradan pası Enrique Cerezo'ya atayım. Atletico Madrid'in başkanı Cerezo da eski bir yönetmen ve film prodüktörü. Kulübün "deli" başkanı Jesus Gil 'den almıştı koltuğu. İlk sezonunda Aragones ile çalıştı. Bu sezon Şampiyonlar Ligi'ne giren kadroyu oluşturana kadar 50 futbolcu gelip gitmiştir Atletico Madrid'e. Ezeli rakibi Real Madrid'in formasını giyen, onun başkanı Ramon Calderon ile yanyana milli maç seyreden efendi bir abimiz. Bizde neden film prodüktörü bir kulüp başkanı yok diye sormuyoruz elbette. Ömer Vargı başkan x şampiyon mesela. Biz ezelden inşaatçı bir milletiz. O da Barcelona'nın efsane başkanı Nunez'e tekabül eder...

Havana'da Futbol


Sen Git O Gelsin

Palermo başkanı Maurizio Zamparini Serie A'nın önemli figürlerinden. En büyük hobisi yıllar içinde çalıştığı teknik adamları tekrar tekrar göreve getirip kapının önüne koymak. Guidolin'i 4 kez göreve getirip evine yolladı. Şimdi de kafayı Colantuono'ya taktı. O da Guidolin'in yerine gelmişti 2. kez, ligin 1 haftasını oynadı ve gitti. Yerine göreve gelen ise geçen sezon Cagliari'yi kümede tutmayı başaran Ballardini. Teknik adamlar da garip diyeceğim ama ekmek parası işte!...

Futbol Affetmez

Oligark sermayesi, Amerikalı milyarderler şimdi de Dubai'li şeyhler. Bizim futbolumuzun kenarından geçmiyorlar ama dünyanın neresinde olursa olsun futbolseverin canını sıkan adamlar bunlar. (Mahalledeki toprak sahada topunu alıp giden kasabın toraman oğlu kadar can sıkıcılar hem de. Hani atan galiptir, eşek gibi terlemişsindir, galibiyet primi koladır da. Bu lavuk aut topa korner der; olmadı alır topu gider ya.) Ne olacak bir gün? Hani elimize kağıt kalemi alıp yaptığımız dünyanın en iyi onbirini bu şeyhler mi toplayacak bir soyunma odasında? Kalede Buffon, kanatta Cristiano Ronaldo, ileride Drogba... Önlerine gelene 5 mi atacaklar? Kafaları bozdu mu 10'dan aşağısı kesmeyecek mi? Dünya külübü ne lan Mars'tan gelsinler mi diyecekler? "Abramovich'in 1 milyar euro harcadığı Chelsea hala Şampiyonlar Ligi kazanamadı" demek de kesmiyor artık. Bu oyuna sevdalananlara; bir antibiyotik lazım bugünlerde. Sid Lowe'ın yazısındaki rakamlardan faydalandım; kimbilir belki de kendimi kandırdım. Real Madrid ve Barcelona 1939'dan beri ilk kez La Liga'nın ilk haftasında beraber maç kaybettiler. Hadi Deportivo La Coruna evinde Real Madrid'in 17 yıldır belası da peki ya Numancia deplasmanında Barcelona? Barcelona'nın bütçesi 380 milyon euro. Bu transfer döneminde 90 milyon euro harcadılar. Numancia'nın bütçesi 4.5 milyon euro. Ligin hem yeni hem de en fakir takımı. Transferde metelik harcamadılar. Messi'nin yıllık kazancı Numancia'dan fazla. Barça 18 şampiyonluk kazandı, Numancia bu ligde bir kez 17. olabildi. Barça 24 Kral Kupası kazandı. Numancia bir kez çeyrek finale yükseldi, onda da Barça'ya elendi. Numancia deplasmanında Barça topa %70 hakim oldu. Kaleye 26 şut çekti, 2 topu direkten döndü. Numancia maçı 1-0 kazandı. Golü atan 23 yaşındaki Mario Martinez Rubio'nun yıllık kazancı 120 bin euro. Raul'un yıllık ücretinin 83'de; Eto'o'nun ise 75'de biri. Numancia'da tavan ücret 180 bin euro.
Ruslar, şeyhler... Globalizm...
Futbol affetmez.
Messi'nin sona bir kala frikiği direkte patlamasa;
bu hikaye de böyle bitmez.

3 Eylül 2008

Joaquin

Sevilla'da ezeli rekabetin iki yakasında kanatlarda fırtını gibi esiyordu Reyes ve Joaquin. İkisi de takımlarından ayrılırken kıyamet koptu. Reyes Arsenal'e, Joaquin Valencia'ya gitti. 27-28'inden sonra yıldızı parlayanlar da var bu futbol dünyasında onlar en iyi zamanlarını 20-25 arasında geçirdiler. Reyes artık Benfica'da. Joaquin 21 yaşında 2002 Dünya Kupası'nda oynamıştı. 2004 ve 2006'da da vardı, 2008'de şampiyon kadroyu televizyondan seyretti. Valencia'da kulüp tarihinin en pahalı transferiydi geldiğinde (25 milyon euro). Valencia bugün batmanın eşiğindeyse Joaquin, Zigic gibi adamları alıp; üstüne cila çekip bir kademe yukarıya satamadığındandır. Sağ kanatta ezer geçerdi bu rakiplerini Real Betis formasıyla. Reyes ve Joaquin: Devamını getirseler Real Madrid bu kadar portakal kokmazdı.

Mourinho ve Paltosu

Arif Erdem'in balıkçı kazağı, Mourinho'nun paltosu kışın habercisidir. Premier Lig stadlarında teknik adam ve yedeklerin oturma düzeni Mourinho'nun karizmasına bin katmıştı. Sahaya düz ayak, kameralara alabildiğince açık ve şova müsait. Inter'in başında birkaç maçını izledim, özellikle San Siro'daki gömülü kulübelerde iyi fotoğraf veremiyor. Çaresine bakması lazım. İtalya'da "Nasıl bilirsiniz?" anketinden çıkan sonuç antipatik. Sezon sonunda en nefret edilen adam olacağı kesin Moggi'nin yokluğunda. Inter gibi her sezon 10 adam alan kulübe 3 kişilik bir liste uzatmış Mourinho. Ne eksik ne fazla. Lampard, Mancini ve Quaresma. Lampard olmadı deyince Muntari olsun bari demiş. O da oldu zaten...

Avrupa'da En İyi Transfer?

Süper Lig'de En İyi Transfer?

Che&D10S

"İzinden gidilecek bir örnek(idol?)
ya da değil.
Lakin eninde sonunda bir örnek"
* Galiba kötü çevirdim.

Avrupa'nın Yeni Keki

Her futbolcunun bir fiyatı vardır bir de Abramovich'e çekilecek fiyatı. Düzen 5 sezondur böyle işliyordu. Artık Avrupa'nın yeni bir keki var! Manchester City'in yeni patronu Dubaili şeyhler Robinho'ya 42 milyon euro verince büyükler ellerini oğuşturmaya başladı. Manchester City zaten sezonun ilk kazığı Jo ile yemişti ardından Robinho şimdi de akıllara ziyan teklif. 4 aydır Cristiano Ronaldo'yu Real Madrid'e getirmeye çalışan Marca gazetesi panik yapmış tabii. 170 milyon euro. Real'in teklifinin iki katı. Barça tarafında da sevinç var. Yılda 7 milyon euro kazanan Henry'e şeyhler pek hayran. Eskiden İngiliz atı, Rolls Royce alırlardı bu arkadaşlar Londra'dan. Şimdi kulüp alıyorlar. Bir siz eksiktiniz bu topun peşinde...

2 Eylül 2008

"Arsenal'de Arda Sesleri"


Ligin Avrupa'da naklen yayınlanmıyorsa ne zaman vitrine çıkarsın? Avrupa Kupaları ve milli maçlarda. Euro 2008'de yarı final oynadığımız, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadığı sezonda bile yurtdışına futbolcu satamadık. İbrahim Kaş yetiştirme bedeliyle, Aurelio-Necati Ateş bedelsiz gitti İspanya'ya. Euro 2008'in ardından Semih'ten Arda'ya, Sabri'den Mehmet Topal'a Servet'ten Kazım'a kadar bütün futbolcularımıza teklif yağmıyor muydu? Hani Juventus, Arsenal, Valencia, Bayern Munih kapıdaydı!..
***
Bu kulüp yapısının, ekonomisinin bir benzeri yok Avrupa'da. Dün kapanan transfer piyasasındaki trafiği aklımıza getirelim. Hamburg'dan Real Madrid'e, Tottenham'dan Barça'ya tüm kulüpler aldıkları yıldız kadar ama eksik ama fazla değerde futbolcu da sattılar. Bizim futbolumuza giriş yapanlar Güiza, Emre, Meira, Kewell, Baros, Zapatocny, Sivok... Futbolcu ithalatına harcanan milyon eurolar. İhracat açığı var demeyelim ayıp olur çünkü ihracat sıfır...
***
Vitrinse vitrin... Fenerbahçe'nin çeyrek finalde Chelsea'yi 2-1 yendiği kadroyla başlayalım: Volkan'ın adı geçmedi transferde. Lugano'yu Juventus istedi, verdiği yıllık ücret Fenerbahçe'nin yarısıydı. Bu sezon sözleşme yenilemezse bedava gider. Edu, Valencia istiyor diye haberler çıktı, gerisi gelmedi. Vederson, geçelim. Aurelio bedelsiz gitti. Önder Turacı bedelsiz gitti, bedel ödeyip döndü. Alex'e daha iyi para verecek takım ancak Dubai'de bulunur. Uğur Boral ve Kazım-halı sahada takımıma almam(!)- milli takım oyuncusu, takımlarında kaldılar. Maldonado, geçelim. Kezman yıllık ücreti ödenmesin diye PSG'e gitti. Deivid'e harika bir sezondan sonra kimse talip olmadı. O maçta yedek olan, milli takımla Euro 2008'i dağıtan adam Semih, Atletico Madrid istiyor dediler. Takımında kaldı.
***
Milli takımın Hırvatistan ile oynadığı efsane çeyrek finalin kadrosu. Rüştü bedelsiz gitmişti Barça'ya, Hakan Balta taliplisi yok. Gökhan Zan'ı neden alsınlar zaten. Emre Aşık, 3. kez Galatasaray'da. Sabri, Fiorentina'ya(!) gidiyordu, yeni sözleşme uzattı. Hamit Altıntop zaten orada. Tuncay bedelsiz gitmişti. "Figo" Kazım Premier Lig'e dönecekti! Geriye kim kalıyor? Arda, Mehmet Topal, Semih. Varsa da bir teklif ki menejerleri var diyor-; demek ki rakamlar komikti; takımlarında kaldılar.
***
Arda, Inter'e giden Mancini'den az futbolcu mu? 12 milyon euro ödediler. Mehmet Topal, 20 milyon euro'ya Everton'a giden Fellaini'den daha az mı tecrübeye sahip. Euro 2008'de yarı final oynayan takımı santrforu Semih, Rusların ördeği Pavlyuchenko'dan daha az mı golcü? Geçmişte Baliç, Okocha, Ilie gibi iyi paraya satılan örnekler var. En yüksek bedele ulaşan Türk futbolcusu ise garip fiyatların döndüğü Rus pazarına giden Gökdeniz. Sorun nerede peki?
1- 12 ülkeden naklen futbol seyrediyoruz. Avrupa bizim ligi seyretmiyor. Futbolcularımız tanınmıyor ve bu bilinmezlik o ülkelerin medyası ve taraftarlarında oluşması gereken lobiyi daha santrada yok ediyor. Biz Zigic, Xabi Alonso gelsin derken gerekli donanıma sahipken, onlar ihtiyacı oldukları futbolcuların bizim ligimizde de olduğundan bihaberler. Peki bu doğruysa Hırvatlar nasıl futbolcu satabiliyor, hatta bize bile! Dinamo Zagreb'i liginde kim nasıl izliyor? Bakınız elbette ki scouting ve menejer marifeti.
2- Türkiye'de futbolcular iyi para kazanıyor. Tavanın 3.5 milyon euro'ya çıktığı yıllık ücretleri Avrupa'daki birçok futbolcunun hayalinde bile göremeyeceği rakamlar. Arda, Mehmet Topal ve Gökhan Gönül ise yıllık kazançlarıyla bu tanıma uymuyor. Emre'ye en iyi parayı ülkesinde veriyorlar.
3- Türk futbolcular Avrupa piyasasını elinde tutan büyük menejerlerle çalışmıyor. Rüştü, Barcelona'ya Pini Zahavi aracılığıyla gitmişti. Türkiye'de menejerlik, oyuncuyu bonservis bedeli olmadan Avrupa'ya götürüp yeni kulübünden komisyon almak üzerine kurulu. Futbolcu menejerini "abi" diye çağırıyor bu ülkede... (Bkz:Erdinç abi)
4- Emre ve Okan'ın Inter'e transferi, Tuncay'ın bedelsiz gidişi ve son Aurelio örneği, Avrupa kulüplerini Türkiye pazarına "bedava gelirsen, gel"e alıştırdı. 10 milyon ve üzerindeki bir rakama futbolcu satışı olmadığı sürece de bu piyasa oluşmayacak.
5- 3 büyüklerin üzerindeki taraftar baskısı yönetimlere yıldızları sattırmıyor. Gitmeyi kafayı koyan da sözleşmesi bitince gidiyor.
6- Türk futbolcusu Real Madrid, Barça, Arsenal, Inter ve Milan'dan teklif gelsin diye bekliyor. Gidene de "ufak takıma gitti" diye arkasından sallanıyor bu ülkede.
7- "Bizim futbolcularımız Avrupa futbolu için yetersiz" yalanı. Gökhan Gönül'ü -geçen sezonki Gökhan- Real Madrid'de Salgado'yu kesemeyecek adam mı? Mehmet Topal, Tiago'dan daha az mı verimli olur Juventus'ta? (Bazı futbolcuların performansı tek sezonluk mu? "devamlılık" da ayrı tartışma konusu)
***
Sebepleri yorum bölümünde tartışmaya devam ederiz. Ben yakın zamandaki bir transfer hikayesiyle bağlayayım. Hamburg en büyük silahı Van der Vaart'ı sözleşmesinin son senesinde 15 milyon euro'ya Real Madrid'e satıp; 8 milyon euro'ya aynı pozisyona Thiago Neves'i kadrosuna kattı. Düzen basit: Yetiştir ya da al+parlat ve sat. Ardından yerine koy. Kewell, Galatasaray'a sıfır bonservis ile imza attığında ortak soruydu: "Arda Avrupa'ya gidecek mi?" Teklif var(dı) ya da yok ama tek gerçek var: Sol kanatta bugün ikisi birbirlerini eritiyor...
Transfer döneminde 9 sütuna manşet atılan "Arsenal'de Arda sesleri" ile olmuyor bu işler. Bu "al-satma/satama" düzeni işlediği sürece bir yerde tıkanıp kalacağız; "lavoba aç" da çare olmayacak...
"Giovani Dos Santos/Barcelona; Özgürcan Özcan/Galatasaray" üzerinden Galatasaray altyapısı ve "meşhur" 87-88 kuşağı da "iç pazar"a dair bir yazı konusudur. Futbolcuyu "DVD gibi 10 farklı eve kiralayan" mekanizmaya bakalım yarın..

Marouane Fellaini

Kadrosu "X"lerden kurulu olan bir takımla Avrupa Kupası maçı oynarsın. "X9" maçta göze batar. Ertesi gün gazetelerde adı 3 büyüklerle anılır. Transferde kestirme yoldur bu. Örneği sadece bizde yok. Liverpool, Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Standard Liege ile oynadı ve Belçikalılar kan kusturdu. Uzatmada gelen golle Liverpool Şampiyonlar Ligi'ne giderken, Standard Liege UEFA Kupası 1. tur kurasında -bu sezon kısmeti bu şehirden açılmış ki- Liverpool'un ezeli rakibi Everton'u çekti. Everton ne yaptı peki? Ayaklarına kadar gelen takımdan çok beğendikleri Marouane Fellaini'yi kadrolarına kattılar. Hem de kulüp tarihinin en yüksek bonservis bedelini ödediler: 15 milyon sterlin. David Moyes, orta saha için 2 isimden bahsediyordu. Sporting Lizbon'dan Moutinho ve Galatasaray'dan Mehmet Topal. İki transfer de olmayınca son günde biraz da gaza gelip kesenin ağzını açtılar. Orta sahadaki en iyi adamlarını aldıkları Standard Liege'i de elerler artık... "Mehmet Topal satılmalı-satılmamalı"dan ayrı olarak; bu transfer döneminde de Türkiye'nin futbolcu ihraç edip kasasına para koymadığını da tartışmamız lazım..

King Kev

Mesih dediğin bir kere gelir değil mi? "Geordie Mesihi" Kevin Keegan'ın Newcastle'ın başına 2. kez geldi ve 8 ayda gitti. İmzayı attığı gün, "efsane olduğu takıma 2. kez gelip hüsranla ayrılanlar kulübüne katılır mı? diye not düşmüşüm blogda. Artık uğursuz dediğim Newcastle, Keegan'ı bu kulübe üye yaptı. Sam Allardyce'dan sonra Man. United'dan 6 yemişlerdi. Keegan'ın sonunu hazırlayan da 3-0 ile Arsenal oldu. İstifa etmeye yanaşmayınca görevden almışlar. Bu oyunda istikrar adına Alex Ferguson örneği varsa; 3. haftada teknik adam yollayan kulüpler de var Ada'da...
Edit: Guardian da haberini geri çekti. Keegan görevde ama durumu belli değil diyorlar.

Sırada Ne Var?

Getafe'ye orta sahadan alıp, rakiplerini ipe dizip attığı gol. Espanyol'a elle attığı gol ve şimdi de Maradona vs Belçika kopyası bu fotoğraf. Maradona da 6 rakip arasındaydı Messi de. Bu kadar rastlantı bana fazla geldi. "Tanrı'nın Eli" bence bu. Maradona ne yaptıysa göremeyenlere Messi ile tekrarını sunuyor Tanrı. Sırada ne var acaba?

Necati Ateş&Boukary Drame

28 yaşında 3 sezonda 72 gol atmış bir santrfor gelse Türkiye'ye; sahaya çıkmadan istatistikleriyle güvenoyu alır, öyle değil mi? İspanya'da da öyle oldu. Necati bu rakamları sırtına yazıp Real Sociedad'a gitti kiralık. Galatasaray'da kadrodışı kalışı vs. yazacak çok şey var da(!) Yanındaki yeni transferin ismi Boukary Drame. At "e"sini Necati'nin durumu işte...

Rivaldo Kuralı

Valencia David Villa'yı elde tutunca Zigic kesin gidecek görünüyordu. İspanya'da transfer dün geceyarısı bitti. İspanya'da Rivaldo ile başlayan özel bir kural var transferde. Transferin son gününde eğer bir takım futbolcunun bonservisinde yazan serbest kalma bedelini ödeyip alırsa, oyuncuyu kaybeden takıma transferde 10 gün ek süre veriliyor. Bu kural Rivaldo, Deportivo La Coruna'dan Barcelona'ya transferin son gününde 25 milyon dolara geldikten sonra uygulanmaya başlanmıştı. Zigic için de tek şans eski takımı Racing Santander. Dün Zaragoza, Santander'den Jorge Lopez'i tavan fiyattan satın aldı. Santander 10 gün içinde transfer yapmaya hak kazandı. Zigic ise dönmem diyor.

Termini

Yer Termini. Roma'nın Sirkeci tren istasyonu. Napoliler Roma deplasmanına geliyor. Uzun yıllardır iki takım arasında deplasman yasağı vardı. Trenle deplasmana gitmek keyiflidir diyordum geçen tabii trende yer varsa! Napoli taraftarı için sorun değil bu tabii. Turistlerin ağırlıklı olduğu bir grup treni terk etmek zorunda kalmış hayt huytlar yüzünden.

edit: Serie A'da ilk tokadı yiyen Napoli oldu. Napoli taraftarı kalan 18 deplasmana gidemeyecek. Bu habere kim sevinmiştir? Napoli'nin kızları...

Stad Projeleri

Transferde garip milyon euro'lar havada uçuştu. Artık kemer sıkma zamanı. Liverpool yeni stad projesini rafa kaldırmıştı. Marsilya yeni stad hayalini yine başka bir bahara erteledi. Juventus'un yeni stadından haber yok. Roma ve Milano hala yeni stadlarını bekliyor. Transferde 90 milyon euro harcayan Barça da Camp Nou'nun yenileme projesinde maliyet yeni bir stad yapmaktan pahalıya çıkınca "pause" tuşuna bastı.

Berbatov: 37.5 Milyon Euro

Önce rakamı yazayım Tottenham kulübünün açıkladığı : 37.5 milyon euro. Manchester United'ın ödeyeceği bonservis bedeli bu. Tottenham Berbatov'dan 24 milyon euro kar etti. Premier Lig'de puzzle'ı tamamlayan transferdi ve kesinleşti. Manchester United için ise nokta transfer. Gün içinde Man. City'nin Arapları yallah deyip onun için de teklif vermişti. Real Madrid deRonaldo'yu alamadığı diye kıllık yapıp Man. United'a taş koymaya kalktı resmi teklifiyle. Tottenham Roman Pavlyuchenko ve Modric'in bonservisini Berbatov'un satışından gelen parayla -yaklaşık- karşılamış oldu. Alex Ferguson'un onbirinde Berbatov'un gelişiyle kimin hayatı zorlaşır. Rooney?

Robinho Man. City'de

Real Madrid kısmetli kulüp. Chelsea'nin çekildiği pazarlığa transferin son gününde Arapların kasasının anahtarını alan Man. City daldı. Araplar bugün piyasada kim varsa saldırdılar. Berbatov, Mario Gomez, David Villa ve Robinho. Real Madrid nefis kazıklamış. 42 milyon euro. Robinho gün boyunca bu kulübe gitmem diyordu... Yıllık 6 milyon euro alacak. Sevmediğim topçu sevmediğim kulüpte... Derbiye bak bir tarafta Robinho diğer tarafta Nani. İkisinin de vuracaksın ağzının üstüne... Real Madrid sözleşme yenilemesine rağmen çıkmadık candan umut kesilmez deyip David Villa için Valencia'ya 60 milyon euro teklif etti ve yine hayır cevabı aldı ki bence zordaki Valencia satmalıydı. Arshavin Zenit'te kaldı. Berbatov ile konuştum haberler iyi (!)

Inter ve Real Madrid

3 gün süren bir anketti ilk hafta maçları öncesinde başlayan. İtalya'da Inter, İspanya'da Real Madrid açık ara yaptı. Valencia'yı adaylar arasına koymadım, güvenen çokmuş. Bir dahaki sefere. İki lig de bu anket sıralamasına göre biterse sürpriz olmaz.

1 Eylül 2008

Son Kurşunlar

Avrupa'da transferde son 8 saat. Artık kimsenin kimseye blöf yapacak hali kalmadı. Kartlar açık oynanıyor.
* Diego Milito (8 milyon euro bonservis, 2.4 m yıllık) Zaragoza'dan ayrıldı, eski takımı Genoa'ya döndü.
* Galatasaray'da Barış Özbek en az 3 ay yok. Bursaspor'dan Serkan Kurtuluş'u kiraladılar. (edit: 5 yıllık sözleşme imzalandı)
* Liverpool'lu Steve Finnan Espanyol'da. Voronin 1 yıllığına Hertha Berlin'e kiralandı.
* Kerlon Chievo'da. Bu transferde Inter'in parmağı var.
* Palermo'dan orta saha Mensah, Galatasaray'ın rakibi Bellinzona'da.
* Albert Riera, Liverpool'da.
* Berbatov için kalan 4 saatte 3 resmi teklif var: Man United, Man. City ve Real Madrid
* Beşiktaşlı Gordon bedelsiz Duisburg'a kiralık.
* Robinho Man. City'de
* Rafael Sobis Al Jazeera'da
................

Alman Sevdası

Dünden devreden soru şuydu: "Avrupa'da Bundesliga dışında çalışan Alman teknik adam var mı? Bir çırpıda söylenebilecek Schuster'den başka." Bunu sorgularken Bundesliga'nın kalitesi, Alman futbolunu tartışmak mevzubahis bile değil! Jupp Derwall'ın ve Sepp Piontek'in bu ülke futboluna verdiklerini elbette unutmadan Türkiye'deki Alman teknik direktör sevdasının sorgulamanın vakti gelmedi? Başarının anahtarıymış gibi sunulan ve artık bıktıran klişe "Alman disiplini" nedir, kime ne faydası vardır? Güncelden başlayalım. Evet pasaportunda Alman yazıyor ama bu adam 30 yıldır tortilla yiyor. Real Madrid'in teknik direktörü Bernd Schuster dışında büyük liglerde çalışan Alman teknik adam var mı? Geçen sezon Galatasaray'ın oynadığı Panionios'un hocası Lienen'i de ekleyelim hadi. Milli takımları da dahil edelim. Yunanistan'ın başındaki Otto Rehhagel ve Gürcistan'dan ayrılan Klaus Toppmöller. Otistik değilim, aktif kariyeri devam eden Alman teknik adamların bir listesini ihtiyacım vardı elbette. Ne İspanya ne İngiltere ne İtalya ne de Fransa'dan bir takım çalıştırmak üzere transfer spekülasyonlarında adlarının geçtiğini bile hatırlamıyorum. Kendi ligleri Bundesliga'da 3 Hollandalı Martin Jol, Rutten ve Luhukay, 2 İsviçreli Favre, Marcel Koller; Slovenya'dan Prasnikar çalışıyor. 6 yabancı teknik direktör ve biz Avrupa'da -Türkiye bir kenara- çalışan 6 Alman teknik adamın adını bir çırpıda sayamıyoruz! Derwall, Daum, Rausch, Abramczik, Briegel, Feldkamp, Hollman, Saftig, Held, Piontek, Löw, Lorant, Stumpf, Skibbe ... Türkiye'den yolları geçen Alman teknik adamlar. Eksiği vardır elbet listenin. Aralarında dünya futbolunda 20 yıl ve öncesinde devrim yaratan akıllar da var elbette. Saftig, Held, Lorant, Briegel, Stumpf gibi enkazlar da... Peki genç kuşakları? Bayern Munih'in kulübesine paraşütle inen Klinsmann dahil Avrupa futbolunda son 15 yılda devrim yaratan Alman teknik adam kim? Büyük liglerin takımları neden Alman teknik adam tercih etmiyor? Derwall hatırasından, referansından doğan Alman teknik adam sempatisine saygı duyarım elbette de; Alman futbolcunun kenarından geçmediği Türkiye liginde sadece kadroda Almancı futbolcular var sebebine sırtına yaslayıp Alman teknik adam tercih etmek hangi akla sığar? Inter, 3 Almanla oynarken teknik direktörü kimdi? Trapattoni. "Kadroda Almanya kökenli futbolcular var, Almanca biliyorlar" diye Alman teknik adam göreve getirilir mi? Ümit Karan, Aykut, Barış, Hakan Balta Türkçe, İngilizce bilmiyor mu(!) Üstelik Alman teknik adam Skibbe, Türkiye'de İngilizce konuşurken!... Kalli, Rehhagel başta olmak üzere Alman teknik adamlar ülkelerinin eski stadları gibiler. Ne Allianz Arena; ne Commerzbank Arena ne de Veltins Arena gibi yeni stadları kalibresinde, futbolda devrim yaratacak bir teknik adam kuşağı -Magath'ı ayrı tutalım- yetiştiremediler ne yazık ki. Efsane yıldızları Lothar Matthaus şimdi İsrail'de çalışıyor. Devir Hollandalı (Rijkaard, Hiddink, Van Gaal, Ten Cate, Martin Jol, Advocaat) ve İspanyol teknik adamların (Juande Ramos, Emery, Rafael Benitez) devridir... Ve Alman disiplini? Yalandır, varsa da kampa çocuk getirmeyi yasaklar ancak! Futbol mu konuşuyoruz yoksa Ford fabrikasında iş verimliliği mi? Ferguson disiplini, Aragones disiplini, Mourinho disiplini, Prandelli disiplini; olmadı Alp disiplini...

Yıllar boyunca elinde kavalı, çoban kıyafetiyle fotoğrafı yayınlanan ve 1000 kez Galatasaray ve Fenerbahçe ile adı geçen ancak bir türlü Türkiye'ye gelemeyen Winfried Schafer'e selam olsun...

Vedran Corluka

Euro 2008'de onu izlemek keyifliydi. Bence bugün değilse de yakın zamanda Avrupa'nın en iyi sağbeki olacak. Tottenham milli takımdan arkadaşı Modric'e 22 milyon euro vermişti. Onun fiyatı 10.4 milyon euro'da kadı mevkisi gereği. Manchester City neden satar böyle yetenekli bir adamı anlamam. Corluka sadece 22 yaşında. Tottenham da işi sıkı tutup, 6 yıllık sözleşme yaptı. Roman Pavlyuchenko için ödedikleri resmi rakam ise 17 milyon euro. Quaresma'nın Inter'e transfer şartlarında da bir düzeltme yapmam lazım geçmiş yazdıklarım üzerine. 18.6 milyon euro + bonservisini 6 milyon euro saydıkları Pele ve 3 yıllık vadede Inter'in Şampiyonlar Ligi giriş sayısına göre 6 milyon euro bonus. Transferde bonus da bu sezon pek moda oldu bu arada..