3 Ekim 2021

Cordoba Mucizesi'nden Yalnız Çocuğa



İspanyol medyası Barcelona’ya transferini sayfalarına taşıdığında Yusuf Demir için attıkları manşet, “Krankl’dan 40 yıl sonra Barcelona’ya transfer olan Avusturyalı genç oyuncu” idi. Yeni bir Mesut Özil vakasıyla karşı karşıya olduğumuzun farkında değildik ama şimdi filmi geriye saralım ve Arjantin’e gidelim. 1978 Dünya Kupası’na…

21 Haziran 1978 günü öğle saatlerinde Arjantin’nin Cordoba şehrinde oynanan 90 dakika futbol tarihine “Cordoba mucizesi” olarak geçti ve o günün kahramanı Hans Krankl’dı. Avusturya, Brezilya’ya kaybetmiş olmasına rağmen gruptan lider çıkmış ve karşısında 47 yıldır galibiyet sevinci yaşayamadığı -büyük rakibi mi yoksa en yakın dostu mu tartışılır- Batı Almanya’yı bulmuştu. 1974 Dünya Kupası’nın sahibi Almanlar iki golsüz beraberlikle şaşırtmış, gruplarından ikinci çıkmışlar ve ikinci tur grubunda her şey son maça kalmıştı: Avusturya-Batı Almanya…

Kalesinde efsane Sepp Maier, defansında Berti Vogts, uzaktan şutların adamı Rainer Bonhof, yolu bir zaman sonra Galatasaray’dan geçecek olan Abramczik ve forvetlerin hası Karl Heinz Rummenigge’li Almanya, kalesinde Koncilia, orta sahasında Prohaska ve forvet hattında Krankl olan komşusu Avusturya karşısına büyük favori olarak çıktı. Avusturya o gün maçı 3-2 kazanırken, 87. dakikada galibiyet golünü atan Hans Krankl ülkesinde kahraman ilan edilirken, evine dönen Almanlar’da Helmut Schön görevi bırakmak zorunda kaldı ve yerine Jupp Derwall geldi. 78 Arjantin, Hans Krankl’a Barcelona’nın kapılarını açtı. Rapid Wien’de yıldızı parlayan Krankl, Barcelona’da ilk sezonunda 29 golle La Liga’nın gol kralı olurken, 3 yıl sonra döndüğü eski takımı Rapid Wien’de 5 yılda 107 gol daha attı. İşte tam da o günlerde Trabzon’da bir çocuk geleceğinde Avusturya’ya göç edeceğinden ve orada evlatlarından birine “Yeni Messi” denileceğinden habersizdi elbette…

Cordoba mucizesinden 4 yıl sonra rövanş zamanıydı. Euro 1980’i kazanan Almanlar yine karşılarında Avusturya’yı buldular. Şehrin ana dili yine İspanyolcaydı ama bu kez Arjantin’de değil, İspanya’da Gijon’daydılar. El Molinon Stadı’nda Almanlar gruptan çıkmak için kazanmak zorundaydılar ama bir ya da iki farklı galibiyet Avusturya’yı da bir üst tura taşıyacak, Almanları devirmiş Cezayir bu hesapla evine dönecekti. Hesabı iyi yaptılar. Almanlar o gün maçı tek golle kazanırken, iki takım “Gijon anlaşması” diye tarihe geçen kendi sahalarında top çevirmeyle son düdüğü beklediler…

Gijon’da 82 yazından 21 yıl sonra Viyana’da gurbetçi bir aile çocuklarına Yusuf ismini verdiler. Hans Krankl o günlerde Avusturya Milli Takım teknik direktörüydü. Trabzonlu her çocuk futbolcu doğar ama Yusuf bir başkaydı. Kuzenleri Berke ve Kerim de futbolcu olan, kardeşi Furkan da bugünlerde Rapid Wien alt yapısında oynayan Yusuf, 10 yaşına geldiğinde kendini Hans Krankl, Ernst Happel, Prohaska ve David Alaba’nın yetiştiği kulübün idman tesislerinde buldu. Babası garsonluk yapan, annesi süpermarkette çalışan Yusuf basamakları üçer üçer tırmandı adeta. 15 yaşına geldiğinde ilk profesyonel kontratını imzaladığında yanında olan menajeri onu ilk kez izlemesi için çağıran babasına önce olumsuz yanıt vermiş ama izlediğinde de “Böyle bir yeteneğin mutlaka menajeri olmalı” diyerek oyuncunun haklarını almıştı…

Top ayağına yapışan ve elbette yakışan 1.73 boyundaki Yusuf boyundan büyük işlere soyunma kararlıydı, 17 yaşında Avusturya futbol tarihinde gol atan en genç futbolcu ünvanını Gerd Wimmer’dan aldı. Geçen sezon Gent ile oynanan Şampiyonlar Ligi maçında gol attığında Yusuf’un peşinden üç yıldır koşan kulüpler ellerini çabuk tutmaları gerektiğinin farkındaydı. İş milli takımı gelince biz yine kaybeden taraftık. Avusturya Milli Takımı ile maça çıkan Yusuf Demir işte tam da bu yüzden o maçtan 4 ay sonra Barselona’da “Krankl’dan sonra ikinci Avusturyalı” diye takdim edildi…

Avusturya’nın genç milli takımlarında kaptanlığa kadar yükselen Yusuf Demir çocukluğunda taraftarı olduğu Rapid Wien’den 16 yaşında da ayrılabilirdi ama alt yapı hocalarının sözlerine bakılırsa Trabzonlu genç çocuk vefalıydı ve doğru zamanı bekliyordu. Yetenek avcılığı söz konusu olunca Barcelona’nın Avrupa’da çok rakibi vardı ama efsane alt yapısı La Masia’ya bir genci kazandırma kozu her zaman Katalan ekibinin büyük kozuydu. O alt yapıdan yetişmiş ve kariyeri beklenenin uzağında kalmış bir isim Yusuf Demir’in transferi için sportif direktör Eric Abidal’ı aradığında pandeminin ikinci ayıydı ve futbol ara verilmiş, İspanya her ülke gibi virüsle mücadele ediyordu. Almanya’da Sindelfingen’de Mercedes Cup’da izlediği Yusuf için Bojan Krkic, işi ağırdan alan Eric Abidal’dan sonra devreye kulübün efsane isimlerinden Josep Mari Bakero’yu soktu. Barcelona B takımına yeni yetenekleri kazandıran Bakero ikna olmuştu. Bir yıl boyunca Yusuf’un özel hayatı da dahil sahadaki her yaptığını mercek altına aldılar. Ve mutlu son… Rapid Wien’e gelen teklif Yusuf’a iletildiğinde Trabzonlu gencin idolü olan Messi ile bir gün birlikte forma giyme hayali gerçek olacaktı.. Ama hayat başka işte.. Barcelona onu genç takımına transfer edip pişmesini bekleyecek ve performansına bakıp gelecek sezon kadroya alacaktı… Barselona’da 2021 yazı sıcak geçti! Yusuf Demir bir yıllığına kiralanmış ve gelecek sezon için 10 milyon Euro’ya bonservisinin alınması için Rapid Wien ile imzalar atılmıştı. Yusuf Demir, A takımının hocası Koeman’ın hazırlık döneminde gözdesi olmayı başardığında Messi’nin yeni kontratı için ter döken Barcelona yönetimi zorunluk ayrılık kararını açıkladı. Messi gidiyordu ve “Yeni Messi” mi olacak dedikleri genç Trabzonlu, A Takım kadrosuna yazıldı…

Messi hayranı Yusuf Demir, Arjantinli gidince “Yalnız çocuk” mu oldu, hayır ama ondan 43 yıl önce Barcelona’ya imza atan Hans Krankl futbolculuk günlerinde aynı zamanda müzisyendi ve listelerde iki numaraya kadar yükselen en meşhur şarkısı “Lonely Boy” (Yalnız çocuk) du…

Bir Başka Barselona

Turizm rehberlerinde mutlaka görülmesi gereken şehirler listesinde belki hiçbir zaman Paris, Londra ve Roma’nın önüne geçemedi ama Barselona dünyanın dört bir köşesinden gelen gençlerin favori adresi olmayı başardı. Gaudi’nin eserleriyle dolu caddelerinde dolaşan, Dali’nin şaheserlerini görebilmek için Figueres kasabasının yolunu tutan, dünyanın bir numaralı restoranı El Bulli’de Ferran Adria’nın sanat eseri tabaklarındaki lezzetleri tatmak için bir yıl önceden rezervasyon yaptıran 40 yaş üstü gezginler hep vardı ama gençlerin ajandasında Barselona bir başkaydı. Müzik festivalleri, sokak lezzetleri, plajlar ve elbette Camp Nou’da Barcelona maçı izlemek, dünya gözüyle Messi’yi görmek, kulübün müzesinde kupalar ve sanat eserleri arasında dolanmak ve Arjantinli 10 numaranın formasını almadan kulüp mağazasından ayrılmamak…

Barselona şehri, pandemi öncesinde turiste doymuş, yerel halk kalabalık turist gruplarından rahatsızlığını şehrin dört bir köşesine astıkları pankartlarla göstermeye başlamıştı. Genç turistler pahalı oteller yerine kendi kuşaklarının favori sitesi Airbnb üzerinden daire buluyorlar, Barcelona maçı izlemek istediklerinde ise kulüp üyelerinin kombinelerini sezon başından kendilerinden satın alan karaborsacılardan bir maçlığa giriş için o kombineleri kiralıyorlardı. Şehir merkezindeki apartmanlarında ellerinde valizlerle girip çıkan turistlerle bir arada olmaya itirazları vardı Barselona halkının, ortada bir güvenlik problemi vardı ve airbnb simsarı şirketlerine astronomik fiyatlarla evlerinin kira yönetimini teslim eden yaşlı kuşak yüzünden şehirde çalışan genç beyaz yakalılar ev bulmakta zorlanıyordu. Camp Nou’da Uzakdoğu’dan gelen zengin turistler ise karaborsacılara bir Barcelona-Real Madrid derbisini izleyebilmek için iki bin Euro’yu gözden çıkartıyorlardı…

Turistlere “Defolun” pankartları açan Barselona halkının onları her zaman sevindiren bir futbol takımı ve Messi’leri vardı. O, bir zamanlar Barça forması giyen Maradona’ya benzemiyordu. Arjantinli efsane gece hayatı ve saha içindeki kavgalar yüzünden Napoli’nin yolunu tuttuğunda şehirde sadece iki yılı geride bırakmıştı. Messi öyle miydi? Çocuk yaşta geldiği Barselona onun evi gibiydi ve evinin üzerinden geçen özel uçakların rotası bile o uykusunda rahatsız olmasın diye değiştirilmişti. 


 
Pandemi güzel bir rüyadan uyandırdığı Barselona halkını dünyanın dört bir köşesinde olduğu gibi kabus dolu günlere sürükledi. Yaş ortalaması yüksek ülkede personelin terk ettiği huzur evlerinde yalnız bırakılan yaşlı insanlar hayatlarını kaybediyor, ülkenin başkentinde buz pisti salonu geçici olarak morg görevi görüyordu. Messi kulüpten ayrılmak istediğini resmi evrakla yönetime yolladığında binlerce turistin yürüdüğü Barselona’nın geniş caddelerinde yerel halk kapanan dükkanları sayıyordu… Barcelona, Camp Nou’da maça çıktığında tribünlerde artık 98 bin taraftar yoktu.

2020 yılında bir milyar Euro gelir barajını aşmak için bir önceki yıla göre 100 milyon eksiği olan Barcelona kulübü profesyonelleri hedeflerine ulaşacaklarından emindiler. Pandemiyi kim hesaba katmıştı ki? Katalan kulübü bir yıl içinde yüzde 30 gelir kaybına uğramış, kasaya giren para 300 milyon Euro eksilmiş, takım, Bayern Münih’ten 8 gol yemiş, şampiyonluğu golcüsü Luis Suarez’i gönderdiği Atletico Madrid’e kaptırmış ve yönetim kurulu istifa etmişti.

Messi ve Barcelona birbirlerini çok seven ama beraber oldukları her dakika birbirlerine zarar veren iki sevgili gibiydiler. Ayrılmak bir tercih değil zorunluluktu, Arjantinli, Paris uçağı için kiralık tabelalarıyla dolu caddelerden geçip havaalanının yolunu tutarken Barcelona kulübü başının çaresine bakmak zorundaydı.

Akdeniz kıyısında bir şehir şimdi yaralarını sarıyor, “Defolun, sizi istemiyoruz” dedikleri turist kafilelerinin sayısı bugünlerde arttıkça keyfi yerine gelen esnaf, Camp Nou’da bir başka Barcelona izleyeceğinin farkında. Xavi, Iniesta, Neymar, Messi’li yılların hatırası artık akşam 10’da oturulan sofralarda yaşatılıyor… Pırlanta Barcelona, bugünlerde kristal gibi, her maçı kaybedilecek kadar kırılgan ama genç oyuncuların parlayacağına da inanan bir kulüp… O gençlerden ikisi Türk ve tesadüfün böylesi, ikisinin de soyadı Demir… Avusturya’da yaşayan Trabzonlu gurbetçi ailenin oğlu Yusuf ve Kayseri’den Emre… Haftaya Yusuf Demir ile devam etmek üzere iyi pazarlar…

Kayan Yıldızların Peşinde


Bir transfer dönemi daha kepenk indirdi ve geriye dönüp bakma vaktidir. Avrupa’da son 10 yılda havalarda uçan yüz milyonların, çılgın harcamaların bir gün son bulacağına ve “Böyle gitmez” diyenler haklı çıkacağına inanan çoktu ama bunun sebebinin pandemi olacağına ya da sokaktaki ekonomiyi de vuran koranavirüsün futbola da derin bir yara açacağından elbette ki herkes habersizdi.

10 yıl önce beş büyük ligde yaz transfer dönemi sona erdiğinde dönen para 1 milyar 730 milyon Euro iken, artan yayın gelirleri, sponsorluklarla bu rakam her yıl yukarı koşarak büyüdü. 2017 yazında 5 milyar Euro barajını aşan kulüpler 2019 yazında önlerindeki sezonun ikinci yarısında stadyumların boş kalacağına, sokağa çıkamayan insanların mağazalarına uğramayacağını bilseler 6 milyar 185 milyon Euro’yu kasalarından çıkarır mıydı! Pandemi ilan edildiğinde futbolcuların yıllık ücretlerinden indirim isteyenler, zora koşanlar, yüzbinlik stadyumları boş kalınca idman tesislerinde maça çıkanlar… Herkes hazırlıksız yakalanmıştı. Herkes kasaya girenden fazlasını harcamış, borçlar uzun vadeye yayılmış, borçsuz kulüp mü var diyenler frene basmadan yeni futbolcuyla imza töreninde poz veriyordu. Yolun sonuna gelindiğinin herkes farkındaydı ama tüm Avrupa’da “Feda sezonunu” pandemi başlattı. Geçen yaz transfer döneminde harcamların yarı yarıya düştü. Futbol ekonomisi altı yıl geriye gitmiş ve total harcama 3.5 milyar Euro’ya düşmüştü.

UEFA’ya isyan bayrağını açan ve Avrupa Süper Ligi projesi için bir araya kalan 13 kulüp 48 saat içinde projeleri tarihe karışınca acı gerçek ortaya çıktı. Sadece bu kulüplerin 6.5 milyar Euro borcu vardı ve ABD’den yatırım fonları bu borçları 10 yıl vadeye yaymazsa ellerindeki yıldızları yok pahasına göndermek zorunda kalacaklardı. 2021 yazının hikayesi de böyle yazıldı. Projenin destekçisi üç kulüp kaldı geriye: Barcelona, Real Madrid ve Juventus… Dünya futbolunun iki büyük starı Messi ve Ronaldo’yu kadrosunda bulunduran Barcelona ve Juventus ile üç transfer dönemini de boş geçen ve iki büyük yıldızın ardından geleceğin bir numarası olan Mbappe’yi kadrosuna katmak isteyen Real Madrid…

Süper Lig projesinde Paris Saint Germain ve Bayern Münih, UEFA’nın yanında er almasa futbol tarihi başka yazılacaktı. İki kulübün duruşu, transfer döneminin de hikayesini yazdı. Dört yıllık son kontratının Barcelona’ya maliyeti vergiler dahil 550 milyon Euro olan Messi bir yıl önce kulüpten bedelsiz ayrılmak istediğinde ona izin vermeyen başkanı sezon içinde istifa ettirmiş ardından kulüpte kalmak istediğini söylemişti. Acı gerçek, Barcelona’nın artık Messi’nin istediği rakamı ödeyemeyecek olmasıydı. Sadece Arjantinli yıldız değil, bonservisine 120 milyon Euro ödedikleri Griezmann’ı da yollamak zorunda kaldı Katalanlar. Onların Süper Lig’de en büyük destekçisi Juventus yıllık 60 milyon Euro maliyeti olan Cristiano Ronaldo’nun gitmesi için İtalyan medyasını kullandı. Portekizli star, kendisini CR7 yapan eski kulübü Manchester United’a dönerken, Lionel Messi’nin PSG forması çoktan satışa çıkmıştı…

Real Madrid’in 200 milyon Euro’luk teklifine Paris Saint Germain “Evet” dese 2021 yazı, zirvedeki üç starın kulüp değiştirdiği sezon olarak tarihe geçecek ve eşsiz olacaktı ama Paris bir yıl sonra bedavaya kulüpten gidebileceği oyuncusunu kadrosunda tuttu.

Beş büyük ligde 3 milyar Euro barajının altına inen futbol, 2014-15 sezonu seviyesine düşürken bu yedi yıllık vadede bir milyar Euro kazanan Messi ve Ronaldo, onlara sahneyi veren kulüplerinden sosyal medyada daha fazla takipçisi olan süper starlara dönüştüler.  İnstagram’da 339 milyon, Facebook’ya 149 milyon ve Twitter’da 94 milyon takipçisi olan Ronaldo ve 262 milyonu İnstagram’da, 104 milyonu Facebook’ta peşinden sürükleyen Messi, yeni kulüplerinde kazandıklarından çok daha fazlasını sponsorlardan ve sosyal medya reklamlarından kazanıyorlar… Olan Barcelona ve Juventus’a oldu... İki star ile yollarını ayırdıklarında sosyal medyada kaybettikleri takipçileri artık Paris Saint Germain ve Manchester United’ın peşindeler…