14 Mart 2009
61
Bir Trabzon havası almaya gittim. 24 saat Karadeniz kime yeter ki. Bol sohbet, leziz yemek(artı 3 kilo), inşallah güzel futbol...
Man.United:1 Liverpool:4
Deja vu idi. Torres ilk golü, Dossena son golü atacak. Tabelada Liverpool'un hanesinde 4 yazacak. Ve bu 5 gün içinde olacak. Ve rakipler Real Madrid ile deplasmanda Manchester United olacak. Bu oyun akıllara ziyan. Neyi nasıl tahmin edeceksin ki! Şampiyonlar Ligi maçlarının ardından Cumartesi günü 12:30'da maça çıkmak... Kimse oralarda sezon başından belli olmuş fikstüre itiraz etmiyor. Liverpool'un oyun tutturduğu dakikalarda pek de penaltı olmayan bir penaltı ve maçın başından beri ortalıkta görülmeyen Ronaldo'nun golü. Ardından Rüyalar Tiyatrosu'nda Vidic'in tek kişilik gösterisi: "Kabusun taa kendisiyim". İlk golde topu Torres'e kaptırdı, 3. golde Gerrard'ı indirdi, kırmızı kartı yedi, üstüne bir de o faulden Aurelio frikikten maçı bitirdi. Man. United'ın orta sahası inanılmaz kötüydü. Ligi bitirdik havasında çıkmışlar galiba maça. İlk maçı da Liverpool çevirip 2-1 kazanmıştı. Old Trafford'da bu sezon sadece 5 gol yiyen Manchester United'a 1-0 geriden gelip 4 gol atmak, üstelik bunu Real Madrid maçındaki performansın ardından başarmak... Rafael Benitez şov yaptı bu hafta. Dossena da(!) Manchester United'ın 11 puandan verdiği şampiyonluk da vardır bu ligin tarihinde. Kalan haftalarda ne olur bilemem ama Manchester'dan Liverpool'a dönen trenlerde mutlu insanlar var şimdi... Unutmadan; Vidic-Yasin Çakmak takasını da düşünmeli Alex Ferguson(!)
Anne Almanlar Geliyor!
Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde İtalyan takımı yok. Bu onlar için bir ilk değil ama bu kez çanlar onlar için çalıyor. 2001 ve 2002'de de yoktular ama ilerleyen yıllarda gelen kupalarla durumu idare etmişlerdi. İtalya'nın derdi UEFA sıralamasındaki yerleri. 2009 sıralamasında İngiltere ve İspanya'nın ardından 3. sıradalar. Bu da Şampiyonlar Ligi'ne 4 takımla katılmak demek. Arkadan gelen ve İtalya'yı sıkıştıran Almanların ile aralarındaki fark 8 puan. İtalyanlar kupalara sadece Udinese ile devam ederken, Almanların 3 takımı hala nefes alıyor. Şampiyonlar Ligi kurulduğundan beri nereden nereye geldiler? Öncelikle buna bakalım. 1990-1999 yılları arasında İtalyanların 3 Şampiyonlar Ligi, ambargo koydukları UEFA Kupası'nda 7 şampiyonlukları vardı. 3 Kupa Galipleri ve 5 UEFA Süper Kupa'yı da listeye ekleyelim. 99 yılı itibariyle UEFA sıralamasında 1 numaradaydılar. Onları sırasıyla İspanya, Almanya, Fransa, Hollanda ve İngiltere takip ediyordu.90'larda UEFA Kupası'nı silip süpüren İtalyanlar, 2000-2009 yılları arasında ise, tek bir UEFA kupası alamadılar. Bu da ligin zirvesine oynayan 4 büyük Milan, İnter, Juventus ve Roma dışında kalan takımlarla makasın açıldığının göstergesi. İtalya da 2000'li yıllarda; "yukardakiler ve aşağıdakiler ligi"ne döndü. Başaltına oynayan ve UEFA'ya giden kulüplerin neredeyse hepsinin başkanlarının başı belaya girdi, yolsuzluklar ortaya çıktı, iflas ettiler ya da etmekten beter oldular. Şampiyonlar Ligi'nde ayakta kalan Milan oldu. 2003 ve 2007'de kupayı aldılar. Juventus ve Milan iki kez finalde kaybetti. 2 UEFA Süper kupayı da bu dönemde listelerine yazdılar. 10 yıl önce sıralamada 6. sırada olan İngilizler bugün zirvede. (Alex Ferguson, Peter Kanyon, Amerikan sermayesi ve oligarklar)Şampiyonlar Ligi'nin adının başına artık "İngiliz" ekini koydurttular. Geçen sezon olduğu gibi bu sezon da firesiz devam ediyorlar. İşin garip tarafı; dünyanın en çok kazanan futbolcular listesinin 1 ve 2 numarasında oturan İbrahimovic ve Kaka, Serie A'nın futbolcusu. Tabii bu; ligdeki 500 futbolcuya da milyon euroları saçtıkları manasına gelmiyor. İtalyan futbolcular hiç olmadığı kadar ülkelerinden kaçıyorlar. En yakın örnek De Sanctis, ülkesinde hayal bile edemeceği bir rakama Galatasaray'da oynuyor. Görüldüğü üzere uzun zamandır cepten yiyen İtalyanlar için deniz 2011 yılında bitiyor. Milan'ın iki finalle topladığı puanlar listeden silindiğinde Almanların yaktığı uzunları gözlerini çok daha fazla kamaştıracak. 2011 yılından itibaren 4 takım kontenjanını Almanlara kaptırabilirler. Peki İtalyanlara ne oldu? 80'lerden beri dünyanın en büyük yıldızlarının top koşturduğu Serie A artık dünyanın en büyük, en popüler, en prestijli, en iyi futbol oynanan ligi değil. İngiltere ve İspanya'nın arkasında oldukları kesin, UEFA sıralamasında olduğu gibi lig bazında da "Bundesliga mı; Serie A mı?" tartışması artık yüksek sesle konuşulur oldu. Almanların tek dezavantajı az gece maçı oynatmaları. Bu topa da girip; büyük maçları "prime time"a aldıklarında Serie A'ya el sallayacaklar. İtalyan futbol ekonomisinin çöküşü üzerine blogda yazılmış satırları tekrar etmek istemem. Ama satır başlarıyla da olsa bu yazının bir parçasıdır: Skandallar yüzünden güvenilir bir lig değiller. Futbol terörünü çözemediler. Stadları eski, biletler ucuz. Ultras kültürü; futbol endüstrisine yenik düşmedi. İtalya, Avrupa Birliği'ne girdiğine pişman milyonların yaşadığı bir ülke ve "Made in İtaly" gerçeğine rağmen futbol endüstrisinin temel kalemlerinden ürün pazarlaması konusunda bir türlü kefeni yırtıp, global pazara açılamadılar. Korkularını; "Anne, Türkler" ile ifade ederler. Sanırım artık -sözkonusu futbolsa- "Anne, Almanlar geliyor"demenin zamanı geldi onlar için...
Viva La Vida ve Barcelona
Ekim ayında yazmış, Ali Okancı ile birlikte ekranda Futbol Blog programında bahsetmiştik: Guardiola'nın Coldplay hayranlığı ve Barça otobüsünde takıma grubun şarkılarını dinlemesi. Biz programda Talk'ı çalmıştık. Sport gazetesi Coldplay haberini yine gündeme getirmiş. Bu kez Barcelona'nın favorisi şarkısını da yazmışlar. Camp Nou'da soyunma odasında "Viva La Vida" çalıyor. Bugünlerde hayatından memnun adamlar için iyi bir seçim.
Ayar Ustası Torres
Liverpool-Real Madrid maçında Fernando Torres'i motive eden iki faktörü maç yazısında yazmıştım. Biri elbette ki Atletico Madrid'li olması, diğeri de tekmeleri yiyip çıktığı maçta tribünler O.Ç tezahüratı. İki ekleme daha yapmak lazım, özellikle de bu fotoğraf eşliğinde. Torres'nin sıfır işaretinin anlamı ne? Real Madrid bu sezonu kupasız kapatacak demek mi? Bu hareket Pepe'ye. Pepe bilindiği üzere zevzek bir arkadaş. Marca gazetesi dara düştükçü bunu manşete çıkartır. Bu da şampiyon olacağız, yeneceğiz, 3 puan bizim der, günü kurtarırlar. Pepe'yi yine gaza getirdikleri bir gün Torres'e sallıyor Portekizli: "Bizim müzede 9 Şampiyonlar Kulüpler&Ligi kupası var". Torres de Anfield Road'da bu işaretle ayarın kralını veriyor, maçtan sonra da ekliyor: "Evet 9 kupa var ama Pepe'nin elinde sıfır". İkinci ayar ise Real Madrid'in geçici başkanı Boluda'ya. Boluda ilk maçı 1-0 kaybettikten sonra doğal olarak takımını motive etmek için "Anfield Road'da kazanacağız" diyor her gün gazetelerde. Torres de demek ki her gün ülkesinin medyasını sektirmeden takip ediyor. Golü attıktan sonra Anfield Road'da Boluda'nın olduğu locaya "Çok konuşuyorsun" jestiyle hesabını kesiyor.
Geyik Teknolojisi
Sevgili Aceto
Şu son telefon konuşmasını yayınladığın iyi oldu.
Hiçbirşey gizli kalmasın kardeşim.
Malum dinleniyoruz. Son konuşma fena halde şifreliydi.
İkimizi ne olur ne olmaz diye alabilirlerdi.
Muhtemel bir krizi teğet geçtik bana göre..
Hala çözemeyenler var bilesin.
Gazetelerde " sıfırdan farksız ikinci el TV" ilanlarında bir artış olmuş hatta (!)
Dün akşam, malum İstanbul trafiğinde ilerlemeye çalışırken, sevdiğim insanlardan telefonlar geldi. Güdük bol boll. Bak birisi aynen şöyle oldu.
+Bülent ile birlikte mi izleyeceksiniz ?
- Hıı (?!)
İTÜ’deki panelin bitiminde öğrenci arkadaşlarla Nişantaşı Starbucks’daki sohbeti uzatmışım, maç çıkmış tamamen aklımdan iyi mi?
+ Yalnızsın yani ?
- Evet abi, Aceto kendisine uzatılan yüzlerce dost eli arasından birini seçti. Şu anda bir ocakbaşında Full HD 102 ekran karşısında olmalı...Mağduriyetin gücü..
+ E o zaman ben geleyim sana..
- Gelme abi, kriz beni de vurdu; Digitürk, Kablo, D-Smart fazla geliyordu zaten..
+ ?
- Adnan Polat Meira’yı , Aceto plazma’yı satınca, ben de G.Saray elenir, gerek kalmaz diye apar topar D-Smart’la vedalaştım..
+ O zaman bak başının çaresine!
Arabada radyodan dinledim ilk yarıyı..
North Shields’e adım attığım anda Emre’nin görüntüsü gitti.
Hoca da 7 inç ekrana güvenemedi anlaşılan.
Oysa kendisi bu işe 7 inç ekran olarak başlamadı mı?
Telefonunu bekliyorum.
Ama öteki hattan, anlarsın ya(!)
Geyik candır.
Anı yaşa !
Ya biz ne anlatıyoruz ?
OKAY KARACAN
Şu son telefon konuşmasını yayınladığın iyi oldu.
Hiçbirşey gizli kalmasın kardeşim.
Malum dinleniyoruz. Son konuşma fena halde şifreliydi.
İkimizi ne olur ne olmaz diye alabilirlerdi.
Muhtemel bir krizi teğet geçtik bana göre..
Hala çözemeyenler var bilesin.
Gazetelerde " sıfırdan farksız ikinci el TV" ilanlarında bir artış olmuş hatta (!)
Dün akşam, malum İstanbul trafiğinde ilerlemeye çalışırken, sevdiğim insanlardan telefonlar geldi. Güdük bol boll. Bak birisi aynen şöyle oldu.
+Bülent ile birlikte mi izleyeceksiniz ?
- Hıı (?!)
İTÜ’deki panelin bitiminde öğrenci arkadaşlarla Nişantaşı Starbucks’daki sohbeti uzatmışım, maç çıkmış tamamen aklımdan iyi mi?
+ Yalnızsın yani ?
- Evet abi, Aceto kendisine uzatılan yüzlerce dost eli arasından birini seçti. Şu anda bir ocakbaşında Full HD 102 ekran karşısında olmalı...Mağduriyetin gücü..
+ E o zaman ben geleyim sana..
- Gelme abi, kriz beni de vurdu; Digitürk, Kablo, D-Smart fazla geliyordu zaten..
+ ?
- Adnan Polat Meira’yı , Aceto plazma’yı satınca, ben de G.Saray elenir, gerek kalmaz diye apar topar D-Smart’la vedalaştım..
+ O zaman bak başının çaresine!
Arabada radyodan dinledim ilk yarıyı..
North Shields’e adım attığım anda Emre’nin görüntüsü gitti.
Hoca da 7 inç ekrana güvenemedi anlaşılan.
Oysa kendisi bu işe 7 inç ekran olarak başlamadı mı?
Telefonunu bekliyorum.
Ama öteki hattan, anlarsın ya(!)
Geyik candır.
Anı yaşa !
Ya biz ne anlatıyoruz ?
OKAY KARACAN
13 Mart 2009
Wayne Rooney Uncut
Yarın Manchester United-Liverpool oynayacak Old Trafford'da. Man. United televizyonu Rooney ile röportaj yapıyorlar maç için, söyledikleri kulübün internet sitesinde de yayınlanıyor. Ve sonra... Rooney'in söyledikleri iki mecrada da sansüre uğruyor. Rooney'in makasa gelen sözleri: "Kendimi bildim bileli Liverpool'dan nefret ediyorum ve bu nefret hiç azalmadı. " United yönetimi Everton çocuğuna "Bu sözler başımıza bela olur" diyor ve yayını makaslıyorlar.
***
Man.United( 4-4-2): Van der Sar; Neville, Vidic, Ferdinand, evra; Ronaldo, Carrick, Scholes, Park; Rooney, Berbatov.
Liverpool (4-2-3-1): Reina; Arbeloa. Skrtel, Carragher, Aurelio; Alonso, Mascherano; Kuyt, Gerrard, Babel; Torres.
***
Old Trafford'da son 5 maç
2007-2008 (PL): United 3 Liverpool 0
2006-2007 (PL): United 2 Liverpool 0
2005-2006 (PL): United 1 Liverpool 0
2004-2005 (PL): United 2 Liverpool 1
2003-2004 (PL): United 0 Liverpool 1
***
Man.United( 4-4-2): Van der Sar; Neville, Vidic, Ferdinand, evra; Ronaldo, Carrick, Scholes, Park; Rooney, Berbatov.
Liverpool (4-2-3-1): Reina; Arbeloa. Skrtel, Carragher, Aurelio; Alonso, Mascherano; Kuyt, Gerrard, Babel; Torres.
***
Old Trafford'da son 5 maç
2007-2008 (PL): United 3 Liverpool 0
2006-2007 (PL): United 2 Liverpool 0
2005-2006 (PL): United 1 Liverpool 0
2004-2005 (PL): United 2 Liverpool 1
2003-2004 (PL): United 0 Liverpool 1
Lincoln ve Trezeguet
Haklı ya da haksız oyundan alınan yıldızlar arıza çıkartır. Son iki örneği Lincoln ve Trezeguet. Hikayeleri benzer. Bu oyuna bakan herkesin farklı görme hakkı var. Lakin; fakat; ama; Lincoln'un Hamburg'da gayet efektif oynadığını ve çıkana kadar gerektiği kadar koştuğu kanısındayım. Golde akını başlatan, 50 metre depar atıp Arda'nın pasında rakibi dağıtan da o; Nonda'ya da al da at diyen de. Rakip takım ve taraftarı üzerinde yarattığı Bundesliga'nın Lincoln'ü baskısını hiç açmayayım. İnsan değişeceği oyuncu Mehmet Güven olunca ister istemez agresifleşiyor tabii. Tanırım Lincoln'ü, kenarda bekleyen Kewell-Ümit Karan-Nonda olsa bu kadar tepki vermezdi. İnanmadığı adam girdiği için zıvanadan çıktı. Maksat orta sahayı güçlendirmek ise, Kewell da stoper kalacaksa, Serkan Kurtuluş girer, Sabri de önünde oynar, Mehmet Güven'den kat kat daha iyi rakibe basardı. Neyse tüm bunlar teknik adam kararları, tabelaya sırtlarını dayadıkları sürece onlar haklılar. Bir değişiklik isyanı da Juventus'tan. Ranieri, Chelsea maçında Trezeguet'yi oyunda alıyor. Onlar da Galatasaray gibi 10 kişi. Trezeguet'nin ayağına ikinci yarıda 6 kez top gelmiş, Ranieri yorulmuştu, takımın gol kralı Amauri'yi aldım diyor. Trezeguet de gitmiş ülkesinde L'Equipe gazetesine Ranieri için sallamış durmuş. Sonuç hafta sonunda Bologna maçında Trezeguet yok. Ranieri de ağlayan bir çocuk gibi diyor onun için. Ligin ilk yarısında da Del Piero oyundan alındı diye montunu Ranieri'ye doğru fırlatmış, Juventus o maçtan sonra yokuş aşağı koşmuştu. Şimdi soruyla bitireyim: Pazar günü Trabzon'da Galatasaray sahaya çift forvet Baros-Ümit Karan çıkarsa bu taktik değişikliği midir yoksa Lincoln'e disiplin gösterisi mi?
Hafta Sonu Futbol
13.03.2009 Cuma
20.00 Fenerbahçe - Kocaelispor (Lig Tv)
21.30 Wolfsburg - Schalke 04 (24)
14.03.2009 Cumartesi
13.00 Karabükspor - Diyarbakırspor (D Spor)
14.30 Hibernian - Hearts (Futbol Smart)
14.45 Manchester United - Liverpool (Spormax)
15.15 Ankaragücü - Sivasspor (Lig Tv)
16.30 H. Berlin - B. Leverkusen (24)
17.00 Middlesbrough - Portsmouth (Spormax)
19.00 Cagliari - Genoa (Ntv Spor)
19.00 Beşiktaş - Gençlerbirliği (Lig Tv)
19.20 Doncaster - Birmingham (Futbol Smart)
20.00 Nantes - Lorient (Kanal A)
21.30 Juventus - Bologna (Ntv Spor)
22.00 Bordeaux - Nice (Kanal A)
23.00 S. Lizbon - Rio Ave (Spormax)
23.00 A. Bilbao - R. Madrid (Ntv)
23.20 Lanus - Colon (Ntv Spor)
15.03.2009 Pazar
13.00 Boluspor - Kasımpaşa (D Spor)
13.30 Feyenoord - PSV (Futbol Smart)
15.15 Ankaraspor - Kayserispor (Lig Tv)
15.15 Bristol - Cardiff (Futbol Smart)
15.30 Chelsea- Manchester City (Spormax)
16.00 Siena - Milan (Ntv Spor)
18.00 A. Villa - Tottenham (Spormax)
18.00 Lyon - Auxerre (Kanal A)
18.00 Hamburg - E. Cottbus (24)
19.00 Trabzonspor - Galatasaray (Lig Tv)
20.00 Atletico Madrid - Villarreal (Ntv Spor)
22.00 PSG - Marsilya (Kanal A)
22.00 Almeria - Barcelona (Ntv Spor)
22.15 Porto - Naval (Spormax)
20.00 Fenerbahçe - Kocaelispor (Lig Tv)
21.30 Wolfsburg - Schalke 04 (24)
14.03.2009 Cumartesi
13.00 Karabükspor - Diyarbakırspor (D Spor)
14.30 Hibernian - Hearts (Futbol Smart)
14.45 Manchester United - Liverpool (Spormax)
15.15 Ankaragücü - Sivasspor (Lig Tv)
16.30 H. Berlin - B. Leverkusen (24)
17.00 Middlesbrough - Portsmouth (Spormax)
19.00 Cagliari - Genoa (Ntv Spor)
19.00 Beşiktaş - Gençlerbirliği (Lig Tv)
19.20 Doncaster - Birmingham (Futbol Smart)
20.00 Nantes - Lorient (Kanal A)
21.30 Juventus - Bologna (Ntv Spor)
22.00 Bordeaux - Nice (Kanal A)
23.00 S. Lizbon - Rio Ave (Spormax)
23.00 A. Bilbao - R. Madrid (Ntv)
23.20 Lanus - Colon (Ntv Spor)
15.03.2009 Pazar
13.00 Boluspor - Kasımpaşa (D Spor)
13.30 Feyenoord - PSV (Futbol Smart)
15.15 Ankaraspor - Kayserispor (Lig Tv)
15.15 Bristol - Cardiff (Futbol Smart)
15.30 Chelsea- Manchester City (Spormax)
16.00 Siena - Milan (Ntv Spor)
18.00 A. Villa - Tottenham (Spormax)
18.00 Lyon - Auxerre (Kanal A)
18.00 Hamburg - E. Cottbus (24)
19.00 Trabzonspor - Galatasaray (Lig Tv)
20.00 Atletico Madrid - Villarreal (Ntv Spor)
22.00 PSG - Marsilya (Kanal A)
22.00 Almeria - Barcelona (Ntv Spor)
22.15 Porto - Naval (Spormax)
Zidane&Ancelotti&Perez
Liverpool hezimeti sonrasında Real Madrid'de elbette gelecek sezonun planları yapılıyor. En azından medya yapmaya başladı. Günün bombası bu ikili. İspanyol, İtalyan ve Fransız medyası bütün gün aralarında paslaşıp bu haberi manşetlerine çaktılar. Zidane'ın Florentino Perez'e yakınlığı biliniyor. İkinci yarıda çekilen takım posterine alınmayan Mijatovic'in yerine gelmesi yüksek ihtimal. Kendisi de futbolu özlediğini ve Real Madrid'de çalışmak istediğini söylüyor. Ancelotti bu hafta altın buldu. Milan Şampiyonlar Ligi vizesi için puan tablosunda biraz olsun rahatladı ama onu da bir zamandır Real Madrid'e yakıştırıyor. Bence bunun arkasından yine Kaka defteri açılıyor. Tabii bütün bunları aşağıdaki adam o koltuğa oturduğunda yapacak. Dersen ki; bu mudur Real Madrid'in başkanlık koltuğu? Değildir tabii...
12 Mart 2009
Önümüzdeki Maçlara Bakabiliyor Muyuz?
Atletico Madrid gibi Şampiyonlar Ligi veda eden bir başka Madrid'linin maç sonrası ilk antrenmanından bu kare. 4 gol yediği Anfield Road'ı gözyaşlarıyla terkeden Casillas hiç "önümüzdeki maçlara bakıyoruz" der gibi duruyor mu?
Abel Resino ve Diego Forlan
Teknik adamlar garip adamlar. Atletico Madrid'in hocası Abel Resino da bunlardan biri. Barcelona'yı 0-2'den 4-3 mağlup eden, Real Madrid deplasmanında 7 net pozisyondan yararlanmayıp 1-1 berabere kalan takımın hocası da Abel Resino; Şampiyon Ligi'nde evinde iki kere öne geçtiği maçtan 2-2 berabere kalıp, rövanşta 0-0 beraberlikle elenen de Resino. İlk maçta takımı 2-1 öndeyken Vicente Calderon'da Agüero'yu oyundan almıştı. Giren savunmacı değil Sinema Pongol! Medya tepesine çıktı. İkinci maçta mutlaka gol atması gereken takımını sahaya, Barcelona ve Real Madrid'e 3 gol atan Forlan'ı kulübede bırakarak çıkardı. Maçta 0-0 berabere bitti. Bu kare de o maçın ertesi sabahı. Forlan hiç ikna olmuş gibi duruyor mu?
Unai Emery ve Valencia
Koeman'ın dibe vurdurduğu Valencia geçen sezonun sonunda direkten dönmüştü. La Liga'da geçen yılın en parlak ismi Unai Emery ile girdiler sezona. Klasik hedef elbette ki Şampiyonlar Ligi idi. 7 haftada 6 galibiyer bir beraberlikle harika başladılar. Kimsenin beklemediği bir performanstı. Sevilla, Villarreal, Atletico Madrid'in sallandığı ligde Şampiyonlar Ligi maç trafiğine de girmediklerinden zirvenin eteklerinden düşmediler. Ligin ilk yarısında 4-0 ile ezildikleri Barcelona deplasmanı ve 1-0 kaybettikleri Real Madrid deplasmanı dışında iki sürpriz mağlubiyeti evlerinde Santander ve Gijon'dan aldılar. Ne olduysa 2009'da oldu. Emery'nin takımı motoru yaktı. 5 maçtır kazanamıyorlar. Kupada, Avrupada yoklar. Son 8 maçta 4 mağlubiyet ve sadece bir galibiyet o da Emery'nin eski takımı Almeria'ya. 4. sıradaki Villarreal'in 6 puan gerisinde kaldılar. Gelecek sezon Şampiyonlar Ligi hayal oldu gibi. Kulübün borcu 350 milyon euro. David Villa'nın kalması imkansıza yakın. Unai Emery ancak böyle yakalanıyor objektiflere (!)
Hamburg 1 - Galatasaray 1
Tandeminde iki sol ayaklı stoper kullanan teknik adam var mı? Arasa da bulamazlar. Biri bile lükstür.Sol ayaklı stoperlerin sağ ayaklarını sadece destek ayağı olarak kullanıyorsa oyunda, çıldırmış olman lazım. Bülent Korkmaz çıldırdı. Dahilik ile delilik arasında ince bir çizgi vardır, bu satırları yazan iki tarafa da ait değil o yüzden skora bakmadan bu kararı ancak çılgınlık olarak yorumlar. Aslında herşey Nonda'nın 1-1 iken kaçırdığı pozisyonla başladı. Kongolu onu atsa başka bir maç oynanacaktı kalan dakikalarda. Meira sonrası Semih'e güvenmemek bir tercih, saygı duymak lazım, kendindeki özgüveni Semih'in gözlerinde bulamamış olabilir Bülent Korkmaz. Hakan Balta'nın stopere geçip Arda'nın arkasını boşaltması yürüyen sisteme vurulan bir darbe zaten. Ligde son 2 maçını kaybetmiş, 7 gol yemiş Hamburg'un sahasında oynadığı UEFA Kupası maçında ne performans göstereceği açıkçası yazı-turaydı. Bu kupada Benfica, Hertha Berlin, Bordeaux'nun sezon içinde gösterdikleri maksimum performansın, yapabildiklerinin; yarısını bile Galatasaray karşısında yapamamaları; kağıt üzerinde "aman ona buna dikkat" yıldızların esamesinin bile okunmaması neyle açıklanır bilmiyorum. Bunu Galatasaray'ın alan daraltan, mücadeleci futboluyla açıklayabilmek mümkün değil. Kabul edelim bütün rakipler Galatasaray'a tek ayak üzerinde yakalandı. Buna bu akşam Hamburg da dahil. Kanatlarını kullanamayan, Jol'un ayağa top oynatan takımı ilk yarı topu şişirdi. En tehlikeli ataklarının Trocohowski'nin 25'den asıldığı şut olduğunu söylemek yeterlidir bunun için. Servet-Mehmet Topal ve Baros. Omurgası olmayan Galatasaray'ın Hamburg'dan nasıl çıkacağı konusunda derin şüphelerim vardı açıkçası. Baros topu alıp ileriye taşıyan, Nonda ise tutup, arkadaşlar gelin diyen forvet tipi. Bu ilk yarıda Galatasaray'ın oyununu ister istemez 4-6-0'a taşıdı. Golde Lincoln'ün payı büyük. Arda'ya ilk topu attı ve deparında rakibi karışıtırdı, Ayhan'ın vuruşu da bir garip. Güzel goldü ama hani kendinden emin köşeyi gören adamın vuruşu değildi sanki. Galatasaray tarafında ilk yarıda top alamayan Kewell, ısırmayan Nonda, yine sallanan Sabri ve kötü olması doğal Volkan dışında kalanlar skoru tutan adamlar oldular. 2. yarı ve erken gelen gol. Orta yine Sabri'nin kanadından, ofsaytı bozan Volkan Yaman. Ardından Nonda'nın kaçan golü ve zaten sarı sınırında olan Emre'nin gördüğü direkt kırmızı. Son adam mıydı tartışılır ama 90 dakika genelinde hakem; Selçuk Dereli'ye ekran başında mentol etkisi yapmıştır ve ben neymişim be abi dedirtmiştir. Kewell'ın anlık olarak stopere geçtiğini sandım, sanırım herkes gibi. Sonrası diyorum ya; ya dahilikti ya delilik. Lincoln çıktı ve Mehmet Güven girdi. Amacı belli; iki stoperin önüne üçlü duvar çekip oyunu kitlemek. Mantığım Nonda veya Kewell'ın çıkıp Semih'in girip; Galatasaray'ın 4-5-0 ya da 4-4-1'e dönmesiydi. Mehmet Güven çizgiden kafayla çıkardığı top dışında, çıkmamış bir Lincoln'den fazla ne yaptı, ne yapabilirdi? Bunu anlamadım. Benim önyargım olabilir. Mehmet Güven benim futbol defterimde bu takımın kalibresinde futbolcu değil. Sonrasını anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır. Kendi evinde oynayan ve en sonunda 4 forvete dönen bir takım; stoperi Harry Kewell olan 10 kişi kalmış takıma karşı 40 dakikada sadece 3 pozisyon yakalayabildi. Olic'in, De Sanctis yerde kaldığında dışarı attığı topun zaten bir açıklaması yok. Çok değil; şurda sezonun ikinci yarısının ilk maçında Bayern Münih karşısındaki Hamburg'un % 30'u yoktu sahada. Maçın adamı Barış, Ayhan ve 40 dakikalık stoper performansıyla Kewell. De Sanctis beni şaşırtmıyor, dünyadan haberi olmayanlar şaşırmaya devam etsinler. 1-1; elbette ki iyi sonuç. Bülent Korkmaz, 4 maçta 3 galibiyet bir beraberlik aldı. Şok Bordeuaux golü hariç;(edit) ilk golü atan Galatasaray'dı. B planı nedir bilmiyoruz ama alternatif planı eğer 10 kişi kaldığındaki gibiyse; Tanrı'nın fazla mesai yapması lazım. Herşeye rağmen bu garipliğin sorumlusu Bülent Korkmaz değil, Adnan Sezgin'dir. Sezon başında parası olmayan takıma aldığı Meira'yı, 3 stoperi Servet, Emre, Murat sakatken satıp kar ettirmek (!) ayrı bir tez konusudur. Rövanşta stoperde kim oynayacak? Benim bir fikrim yok. Bildiğim forvette Baros'un oynayacağı. Merak ettiğim ise; futbol tanrıları Bordeaux maçında olduğu gibi Ali Sami Yen'de olacak mı? Bir arkadaşımın hatırlattığı üzere: 10 yıl önce devre arasında Galatasaray'ın 5 numarası Tugay ile 10 yıl sonraki 5 numarası Meira'yı devre arasında alan teknik direktör Dick Advocaat. Fazlasını arıyorsak eğer; Bologna ve Bordeaux'nun B'si; sonrası iki Alman Dortmund ve Hamburg. Bir sonraki turda Mallorca gibi muhtemel 3 M var: Marsilya, Metalist ve Manchester City. Yarı final muamma. Final, Kopenhag ve Kadıköy'ün K'si..
İngiliz Şampiyonlar Ligi
3 İngiliz, 3 İtalyanı yedi. Kuralar çekildiğinde de bu sonuca kimsenin itirazı yoktu. Penaltılarla kaybeden Roma'ya yazık oldu. Juventus ve Inter elenmeyi haketti. İki Madridli evine döndü, iki İspanyol yola devam ediyor. Sezon başında inanılmaz kötü top oynayan Porto çeyrek finalde! Bir de iki maçta 12 gol atan Bayern Münih var elbette. İngilizlerin son sekize yine 4 takımla giriyor... Barcelona-Man. United finali olsun artık...
11 Mart 2009
Günün Fıkrası
Gaziantespor Kulübü basın sözcüsü Mehmet Kızıl, yeni teknik direktör konusunda biraz sabırlı olunmasını isteyerek, ''Gaziantepspor'un adına yakışacak, bu yükü taşıyabilecek, iddialı, hırslı, kaliteli bir teknik adamın peşindeyiz. Başkanımız çalışmalarını büyük titizlik içinde sürdürüyor. Yeni hocamızın Konyaspor maçını tribünde izlemesini planlıyoruz. Bu isim belki de süper bir isim olacak. Mesela İngiltere'nin Chelsea takımından bir süre önce ayrılan Brezilyalı teknik direktör Luiz Felipe Scolari de olabilir'' dedi.
No Way Jose
Man. United'lıların afişine ben de katılıyorum. Mourinho'nu işi zor. Defans hattında Burdisso ve Chivu yok. Samuel ise sakat mı değil mi muamma. Ibrahimovic ile tek forvet oynayacağını söylüyorlar. Dün gece Liverpool gibi Man. United da büyük baskıyla başlayacaktır. Bence kaderleri Cesar'ın ellerinde...
Bence spor medyasında 2009'un en iyi fotoğraflarından. Manchester United-Inter maçı öncesinde Jose Mourinho ve Phil Neville aynı karede. Mekan Manchester Hilton Oteli. Mourinho'nun transfer teklif etmediği kesin. Eski Manchester United'lı Phil Neville'dan taktik tavsiyesi alacak hali de yok Mourinho'nun ama objektife yakalandığı andaki bakışı tahmin ettiğinden farklı bir defans hattı çıkacakmış da ona şaşırmış gibi...
Maradona'ya Posta
Arjantin milli takımında ilk fire Riquelme. Maradona'ya postasını koydu ve artık milli takımda oynamayacağını açıkladı. 10'un 10'a kaprisi. Maradona göreve gelmeden önce Boca'nın maçlarını kaçırmaz en beğendiği futbolcunun da Riquelme olduğunu söylerdi. Adamlar futbolcu tarlaları o kadar bereketli ki; Riquelme olsa ne olur olmasa ne olur diyesi geliyor insanın...
10 Mart 2009
Liverpool:4 Real Madrid:0
Öğlen Spormax'deki programda Mehmet Özkan aktardı Raul'un demecini: Bir gol yememiz bizi etkilemez zaten turu geçmemiz için iki gol atmamız lazım". Madrid derbisini seyreden herkes gibi bu fikre pek katılmadım ve dedim ki: Atletico Madrid ilk golü bulduktan sonra yüklenen Real Madrid beraberliği bulana kadar 7 pozisyon vermişti kalesinde. Aguero ve Forlan, Barça'ya attıklarını ezeli rakiplerine atamamıştı, bu kadar basit. Rafael Benitez gibi bir adam Santiago Bernabeu'dan 0-1 ile çıktıktan sonra bu turu vermezdi lakin böyle mi geçecekti deseniz, hayır derdim. Kabus gibi çöktü Liverpool ilk çeyrekte rakibinin üzerine. Ortalama bir kaleciyle ilk 6 dakikada skor 2-0 olurdu. Casillas farkı, iki topu harika çıkardı ama nereye kadar. Juande Ramos derbide de garip bir onbirle çıkmıştı, Anfield Road'da da abartmıştı. Marcelo yedek, Sneijder ve Robben sahada. Mascherano-Xabi Alonso-Gerrard üçlüsü karşısında Gago-Diarra ile savaşmak ne mümkün. Üstelik bu üçlüye her topta içeri giren Kuyt ve Babel eklenmişken. Tabela 0-0 iken bile sürklase oldu Real Madrid. İlk golde "The Kid" Torres net faul yaptı Pepe'ye. İlk maçta sağlam dayak yemişti sahada, üstüne bol küfür sakatlanıp çıkmıştı. Kafa kağıdı gereği de hesabı kesmesi gerekiyordu. Gole ekstradan sevindi elbette. İkinci gol, penaltı ilkinden de beter bir hakem fiyaskosu. Heinze'nin omuzuna çarpan topa yardımcı ısrarla "penaltı" dedi. 2 haksız gol olmasa da Real Madrid bu gece Anfield Road'dan çıkamazdı. Muhteşem zeminde Benitez'in adamları 50 metreden bile topu adrese teslim atıyorlar. Uzun ve yerden atılan toplardaki bu isabet oranı illa ki antrenmanların semeresi. Real Madrid'in kafa topu alması mümkün olmayan forvet ikilisi tandemin arasında ezilince, Robben de top yüzü görmeyince nakavt oldular. Ayakta kalan tek adam Diarra eh biraz da Ramos oldu. 3. golde Gerrard'ın son vuruş öncesi ayak değiştirmesi inanılmaz. 60. dakika geride kalırken maçı beraber izlediğim arkadaşıma sordum: "Bu Real Madrid onbirinden kimi alıp gözü kapalı Liverpool onbirine koyarsın?" Kalede Reina böyle oynayınca ancak Sergio Ramos isminde birleştik. Liverpool, Man. United maçını düşünüp tempoyu düşürmese, Benitez Beşiktaş maçındaki gibi "ileri ileri" dese ne olurdu bilinmez? Real Madrid'in tarihinde çok çevirdiği tur vardır ama aradaki fark rövanşları evlerinde oynamalarıydı, ki artık boynuz da kulağı geçti. Benitez için sıradan bir başarı olmalı. Real Madrid 5 sezondur daha ileriye gidemiyor. Orta sıra bir İngiliz takımından gelen Diarra takımın en iyisi oluyorsa; Haziran'da Florentino Perez bu kadroyu dağıtacak demektir. Tribünlerden ekrana gelen o orta yaş üstü insanların tezahürat karelerine hayran olmamak elde değil ve tabii 90'dan itibaren yine tüyleri ürperten YNWA'a. Barselona medyasının sıcak yorumuyla bitireyim: Şampiyonlar Ligi Real Madrid'e büyük geldi.
Panathinaikos bu kupada deplasmanda kazanıp tur veren tek takımdı. Amsterdam'da 1-0 kazanıp Ajax'a sahalarında 3-0 kaybetmişlerdi yıllar evvel. Bu gece de 1-1 ile döndükleri Atina'da Villarreal'e 2-1 mağlup olup elendiler. Juventus erken gol bulduğu 1-0'ın rövanşında sahalara dönen Essien'in golüne 10 kişi kaldıktan sonra Del Piero ile cevap verdi. Tur için yetmiyordu. Drogba da 2-2 yapınca Torino'dan rahat çıktılar. Bayern Münih yine abarttı. Deplasmanda 5 attığı S.Lizbon'u 7-1 ile yolladılar evine. S. Lizbon'un teknik direktörü dün "onurumuz için oynayacağız" diyordu... Bir haber de İtalya'dan.10 maçtır kazanamayan Napoli, takımı 3.ligden çıkartıp getiren teknik direktörü Reja'yı yolladı. Yeni teknik direktörleri Donadoni
Panathinaikos bu kupada deplasmanda kazanıp tur veren tek takımdı. Amsterdam'da 1-0 kazanıp Ajax'a sahalarında 3-0 kaybetmişlerdi yıllar evvel. Bu gece de 1-1 ile döndükleri Atina'da Villarreal'e 2-1 mağlup olup elendiler. Juventus erken gol bulduğu 1-0'ın rövanşında sahalara dönen Essien'in golüne 10 kişi kaldıktan sonra Del Piero ile cevap verdi. Tur için yetmiyordu. Drogba da 2-2 yapınca Torino'dan rahat çıktılar. Bayern Münih yine abarttı. Deplasmanda 5 attığı S.Lizbon'u 7-1 ile yolladılar evine. S. Lizbon'un teknik direktörü dün "onurumuz için oynayacağız" diyordu... Bir haber de İtalya'dan.10 maçtır kazanamayan Napoli, takımı 3.ligden çıkartıp getiren teknik direktörü Reja'yı yolladı. Yeni teknik direktörleri Donadoni
Camp Nou'da U2 Konseri
2008 yazında Bruce Springsteen konser vermişti Camp Nou'da. Barcelona kulübünün futbol sezonu kapandıktan sonra stattan nasıl para kazandığını dair blog arşivinde bir yazı (bkz: Campo Nou'da 90'a taktığım akşam) mevcut. Stadı günlüğü 40 bin euroya maç yapmak isteyenlere kiralamışlardı kısaca. Bu yaz da muhteşem bir konser var. U2, 30 Haziran'da Avrupa turnesini Barselona'da Camp Nou'da başlatıyor. Rüya gibi bir ikili. Kısmet diyorum. U2, konser için Barcelona kulübüne 1 milyon euro ödeyecek. 300 bin euro da çim zeminin değişimi için ekstra ödeme yapacaklar.
Gel Beraber İzleriz Maçı
Sabah Okay'ı (Karacan) aradım. Kahvesi elinde, keyfi yerinde. Dinle abi o zaman dedim:
"Akşam Liverpool-Real Madrid maçı var ya... Şimdi başıma gelenlere bak. Bende bir Sony tüplü televizyon vardı. 84 ekran. Harikaydı görüntü. İlla da büyük ekran deyip plazmaların peşine düştüm abi bir zaman önce. Gittim 106 ekran bir Panasonic aldım, o zamanlar da fiyatlar şimdiki gibi uygun değil. Bi dünya para verdik. Plazma fazla elektrik yakıyor, bir de duvara montajı için askı apartı falan derken iyice tuzluya patladı. 84 ekran tüplüyü de bir arkadaşıma verdim. Çok işine yaradı adamın, "bizim salona çok yakıştı" diyor. Plazma büyük ekran da; görüntü kalitesi uydudan gelen yayın kaliteli olmayınca birşeye yaramıyor abi. Dvd'ler haricinde pek farkını göremedik. Neyse malum kriz zamanı. Nakit lazım, plazmayı satmaya karar verdim. Mutfakta bir televizyon var:51 ekran. bir de 37 ekran, kullanılmayan. Biri Beko diğeri Vestel marka. Şansım yaver gitti, bir vatandaş çıktı geldi plazmaya iyi para verdi. Bizim duvar da boş kaldı. Akşam da maçı mutfaktaki 51 ekrandan seyrederim diyordum ama çocuklar kumandasını kaybetmiş, kanalı değiştiremiyorum. 37 ekranın da tüpü bitmiş. Kaldık mı abi televizyonsuz. Akşama maç var. Sonra aklıma geldi. 7 inç ekranı olan bir televizyon vardı, onun kalem boyundaki anteniyle Star'ı seyredebilir miyim? Bilmiyorum."
Okay sabırla dinlendi beni ve
- Atla, gel kardeşim akşam bana. Beraber seyrederiz
+ Hamburg senin kadar misafirperver mi göreceğiz?
bir sessizlik ve ardından kulağımda patlayan kahkaha...
- Song 84 ekransa, Servet'e 51 yerine 72 deseydin keşke
+ Mekan mutfak dedim ya önce; büyük kaçardı abi (!)
"Akşam Liverpool-Real Madrid maçı var ya... Şimdi başıma gelenlere bak. Bende bir Sony tüplü televizyon vardı. 84 ekran. Harikaydı görüntü. İlla da büyük ekran deyip plazmaların peşine düştüm abi bir zaman önce. Gittim 106 ekran bir Panasonic aldım, o zamanlar da fiyatlar şimdiki gibi uygun değil. Bi dünya para verdik. Plazma fazla elektrik yakıyor, bir de duvara montajı için askı apartı falan derken iyice tuzluya patladı. 84 ekran tüplüyü de bir arkadaşıma verdim. Çok işine yaradı adamın, "bizim salona çok yakıştı" diyor. Plazma büyük ekran da; görüntü kalitesi uydudan gelen yayın kaliteli olmayınca birşeye yaramıyor abi. Dvd'ler haricinde pek farkını göremedik. Neyse malum kriz zamanı. Nakit lazım, plazmayı satmaya karar verdim. Mutfakta bir televizyon var:51 ekran. bir de 37 ekran, kullanılmayan. Biri Beko diğeri Vestel marka. Şansım yaver gitti, bir vatandaş çıktı geldi plazmaya iyi para verdi. Bizim duvar da boş kaldı. Akşam da maçı mutfaktaki 51 ekrandan seyrederim diyordum ama çocuklar kumandasını kaybetmiş, kanalı değiştiremiyorum. 37 ekranın da tüpü bitmiş. Kaldık mı abi televizyonsuz. Akşama maç var. Sonra aklıma geldi. 7 inç ekranı olan bir televizyon vardı, onun kalem boyundaki anteniyle Star'ı seyredebilir miyim? Bilmiyorum."
Okay sabırla dinlendi beni ve
- Atla, gel kardeşim akşam bana. Beraber seyrederiz
+ Hamburg senin kadar misafirperver mi göreceğiz?
bir sessizlik ve ardından kulağımda patlayan kahkaha...
- Song 84 ekransa, Servet'e 51 yerine 72 deseydin keşke
+ Mekan mutfak dedim ya önce; büyük kaçardı abi (!)
9 Mart 2009
Cristiano Ronaldo vs. Ronaldo
Ürkek Ceylan Panucci
Roma'da Panucci, Napoli deplasmanında yedek oturmam deyince kadro dışı kalmıştı. Kulübü takımdan ayrılmakla tehdit etti, teknik direktöre de bir torba laf söyledi. Roma'nın sağ bekinde oynayan Cassetti sakatlandığında oralı bile olmadılar, Panucci'yi affetmediler. Gelip özür dileyecekti. Önce kulüpten sonra Spalletti''den özür diledi. Peki yetti mi? Hayır. Roma tesisleri Trigoria'ın çıkışında onu Ultras Romani'nin lideri William Betti bekliyordu. Panucci kısaca "yaptık bir yanlış, bokunuzu yiyim affedin" demiş. Zaten el sıkmaya gelirken ki ürkek vücut dili her şeyi anlatıyor.. William Betti'nin elleri cepte beklemesi de rastlantı değil tabii.. Matkap Panucci'nin bittiği gündür...
Hakem Kaleciye Yalvarırsa
Hafta sonunda Belçika Ligi'nde Gent-Tubize maçı. Gent'in 2-0 kazandığı maçta Peter Vervecken evsahibi takım lehine bir penaltı çalıyor ama çalarken de pek kendinden emin değil. Hakem penaltı atışından önce Tubize kalecisi Nicolas Ardouin'in yanına geliyor ve kalecinin maç sonunda söylediğine göre "Yanlış çaldım, kurtar şu penaltıyı da beni de kurtar" diye. Kaleciye göre Verveckken bayağı yalvarmış kendisine. Neyse penaltı gol oluyor. Maçtan sonra hakeme soruyorlar: Kaleci penaltıya sebep olmuştu. Hadi kurtar da kendini affettir dedim. Beni yanlış anlamış Ardouin" demiş. Garip lig Belçika'ya yakışmış...
Okay Karacan@Televidyon
Televidyon, Serdar Kuzuloğlu ve Timur Sırt'ın projesi. Internette bir televizyon kanalı ve içinde farklı formatlarda harika programlar. Kirli Sepeti'ni de İlker Uğur ve Hasan Yalçın hazırlıyor. İlker'i önceden tanırdım, Hasan'ı da tanıdım mutlu oldum. İkisi de harika adamlar. Her hafta Cuma günleri yeni bir bölümü ekleniyor Televidyon'a Kirli Sepeti'nin. Bu hafta 5. bölüm yayınlandı ve konukları Okay Karacan. Güzel soruları, Okay voleyle 90'a takmış gibi geldi bana. Buyrun siz de izleyin. Kendimi anonslamayı sevebilseydim, 3. bölümü de izleyin derdim. Demiş oldum..
Hafta Sonu İki Röportaj
Hafta sonu eklerini toplamıştım. Dün gecenin bir yarısı okuyorum. Futbola dair iki röportaj ilgimi çekti. Birincisi Milliyet'te Elif Berköz Ünyay'ın Bülent Uygun ile söyleşisi. İki Fenerbahçe maçı arasında vermiş röportajı. Sorular harika. Cevaplar ilginç. Birini aktarıyorum:
"Bir de kendilerini futbol yorumcusu sanan ama beş kere bile top sektirmemiş, Türk futboluna hiçbir katkısı olmamış insanların bize kin kusmalarına üzüldüm. Futbolun içinden gelmiş kişilerin yorumlarına saygı duyuyorum ama futbol topunu bomba sanıp neredeyse karakola götürecek kişilerin Sivasspor hakkında yazdıkları dokunuyor. Dört büyüklerin yalaka yazarları, Türk sporunun bazı soytarıların eline düşmesi acı veriyor. Onlara Lucescu’nun şu sözünü hatırlatmak istiyorum: “Köpekler istedi diye atlar ölmez.” Nasıl laf geçirdim be! "
Dün Bülent Uygun Dünyayı Kurtaran Adam'da kayalara tekme atan Cüneyt Arkın'dan daha fantastikti. Şaşırdım mı? Hayır, bu röportajı ve bundan önceki söylemleriyle zaten bu profili çiziyordu. Şimdi eyleme döktü. Makyajı aktı ya da maskesi düştü. Fenerbahçe hiç bir zaman röportajında "Nasıl laf geçirdim be" diyen bir adama kulübesini teslim etmez.
***
İkinci röportaj Sabah Pazar ekinde. Burcu Aldinç imzalı. Ercan Taner, Hakan Ünsal ve Sergen Yalçın üçlüsüyle yapılmış. Soru şudur: Yaşıtlarınız hâlâ oynuyor. Galatasaray'da Hasan Şaş, Beşiktaş'ta Yusuf hâlâ oynuyor.
Sergen Yalçın: Bizim bu isimlerle aramızda çok büyük farklar var. Söylediğiniz isimler bizim kaale alacağımız isimler değil. Yusuf 34 yaşında Beşiktaş'ta oynuyor. Ben 17 yaşında Beşiktaş'ta aynı pozisyonda oynadım.
Hakan Ünsal: Ben niye şu anda Galatasaray'da oynamak isteyim ki? İsteyebilmem için takımın çok daha iyi bir takım olması lazım. Bir tanesi, iki tanesi hariç UEFA kupasını almış, Süper Kupa'yı almış, dünya üçüncülüğünde oynamış oyuncular değil. Ben daha ne isteyebilirim ki?
Sergen ve Hakan Ünsal'ı tebrik ediyorum(!) Nerede satılıyor bu boy aynası? Yusuf ve Hasan Şaş'a ve oynayan tüm futbolculara ayıp etmişler dersem laf uzayacak. Demiyorum (!)
"Bir de kendilerini futbol yorumcusu sanan ama beş kere bile top sektirmemiş, Türk futboluna hiçbir katkısı olmamış insanların bize kin kusmalarına üzüldüm. Futbolun içinden gelmiş kişilerin yorumlarına saygı duyuyorum ama futbol topunu bomba sanıp neredeyse karakola götürecek kişilerin Sivasspor hakkında yazdıkları dokunuyor. Dört büyüklerin yalaka yazarları, Türk sporunun bazı soytarıların eline düşmesi acı veriyor. Onlara Lucescu’nun şu sözünü hatırlatmak istiyorum: “Köpekler istedi diye atlar ölmez.” Nasıl laf geçirdim be! "
Dün Bülent Uygun Dünyayı Kurtaran Adam'da kayalara tekme atan Cüneyt Arkın'dan daha fantastikti. Şaşırdım mı? Hayır, bu röportajı ve bundan önceki söylemleriyle zaten bu profili çiziyordu. Şimdi eyleme döktü. Makyajı aktı ya da maskesi düştü. Fenerbahçe hiç bir zaman röportajında "Nasıl laf geçirdim be" diyen bir adama kulübesini teslim etmez.
***
İkinci röportaj Sabah Pazar ekinde. Burcu Aldinç imzalı. Ercan Taner, Hakan Ünsal ve Sergen Yalçın üçlüsüyle yapılmış. Soru şudur: Yaşıtlarınız hâlâ oynuyor. Galatasaray'da Hasan Şaş, Beşiktaş'ta Yusuf hâlâ oynuyor.
Sergen Yalçın: Bizim bu isimlerle aramızda çok büyük farklar var. Söylediğiniz isimler bizim kaale alacağımız isimler değil. Yusuf 34 yaşında Beşiktaş'ta oynuyor. Ben 17 yaşında Beşiktaş'ta aynı pozisyonda oynadım.
Hakan Ünsal: Ben niye şu anda Galatasaray'da oynamak isteyim ki? İsteyebilmem için takımın çok daha iyi bir takım olması lazım. Bir tanesi, iki tanesi hariç UEFA kupasını almış, Süper Kupa'yı almış, dünya üçüncülüğünde oynamış oyuncular değil. Ben daha ne isteyebilirim ki?
Sergen ve Hakan Ünsal'ı tebrik ediyorum(!) Nerede satılıyor bu boy aynası? Yusuf ve Hasan Şaş'a ve oynayan tüm futbolculara ayıp etmişler dersem laf uzayacak. Demiyorum (!)
Perez'in Bilmecesi
Deloitte Money Leauge 2009 raporunda sıra, Fenerbahçe , Manchester United ve Barcelona'dan sonra sıra Real Madrid'de. İsmail Ş'nin klavyesinden...
“Endüstriyel Futbol” lafı yanlış kullanılıyor gibi gelir bana. Örneğin “defansif futbol” oynanan oyunu niteleyen bir ifadedir ki futbol sözcüğünün başına bir sıfat getiriyorsanız zaten böyle olmalıdır. Oysa endüstriyel futbol oyun adına neyi tanımlar bize? Seyirciyi sahaya ve ekran başına çekmek için topuk pasları, rövaşatalarla oynayan bir takım hayal etmeye çalışıyorum ama Lincoln’ün üzerine yürüyen on tane Erdoğan Arıca geliyor gözlerimin önüne, korkuyorum... Ama Semih Şentürk dediğiniz zaman “Endüstriyel futbol” lafını rahatlıkla kullanabilirim. Geçmişte Kezman ya da Alex’te bir sorun olmadığında, bu sezonun büyük bölümünde Alex ya da Guiza’da bir sorun olmadığında; bu adamlar ne kadar formsuz olursa olsun Semih’in hak ettiği formayı bir türlü alamamasını en güzel açıklayan terim “endüstriyel futbol” olur. Geçmişte de Müjdat Yetkiner vardı böyle... Libero’nun moda olduğu dönem Fenerbahçe her sene “süpper bir libero” transfer eder, adamın “hikaye” olduğu inkar edilemez bir şekilde ortaya çıkınca forma Müjdat’ın olurdu. “Endüstriyel futbol” yeni değil, hep vardı. Dev televizyon anlaşmaları, transferde dönen uçuk rakamlar gibi konulardan bahsedilecekse bence kullanılan terim “futbol endüstrisi” olmalıdır. Yine de, “endüstriyel futbol”dan bahsedeceksek, buna en çok yaklaşan Real Madrid olmuştu, en azından bir dönem kurduğu kadro ile.
Maç Günü : 101 (%28) 2006/07: 82,2 (%23)
Yayın : 135,8 (%37) 2006/07:132,4(%38)
Ticari : 129 (%35) 2006/07:136,4(%39)
TOPLAM : €365,8 Milyon 2006/7 : €351 Milyon
Geçen yıla göre gelirlerini %4 oranında arttıran Real Madrid üst üste dört yıldır listenin zirvesinde. Geçmişte Real’i zirveye taşıyan itici güç, ticari gelirlerdeki artıştı. Ancak bu yıl ticari gelirler %5 oranında geriledi. BenQ Mobile’ın iflası nedeniyle forma reklamı Bwin’e geçti, gerilemenin sebeplerinden birisi bu. Diğeri, tartışmalı olsa ve etkisi tam hesaplanamasa da “Beckham” markasını kaybetmek gibi görünüyor. Mes Que Un Club postunda yaptığımız gibi dönüm noktasına, Florentino Perez’e ayrıca göz atacağız.
Yayın gelirleri ticari gelirleri 2003/04 sezonundan sonra ilk kez geçerek en büyük dilim haline geldi. Son beş yıldır son 16’da çakılmak CL gelirlerinin aynı kalmasına(21,1 milyon Euro) sebep olsa da, Mediapro ile 7 yıllığına 1,1 milyar Euro’nun biraz üzerinde bir geliri garanti eden anlaşmanın ikinci yılı 3,4 milyon Euro’luk bir gelir artışı sağladı. Bernabeu’nun bazı bölgelerinde yapılan yeniden düzenlemelerle kurumsal müşteriler için daha fazla kapasite elde edilmesi, maç günü gelirlerinde %23 oranında artış sağladı. Üç ayaklı gelir sisteminde denge sağlanması adına da önemli bir adımdı bu. 2008/09 bütçesinde gelirin 400 milyon olarak hedeflendiğini düşünürsek seneye yine zirvede olmaları sürpriz olmaz.
2000/01 sezonunda Real’in ticari gelirleri 38,4 milyon Euro’ydu. 2004/05 sezonunda ise 124 milyon’a ulaşılmıştı. Merchandising ve lisans gelirleri 54,1 milyon iken sponsorlar ve reklamlardan 45,9 milyon Euro’ya ulaşmıştı. Stadyum turları ve konferanslar 7,2 milyon kazandırırken diğer piyasa kaynakları da 16,8 milyon Euro getirmişti 2004/05 sezonunda.
Sponsorlar üç hatta şekillendirilmişti: İlk hatta Adidas ve BenQ Mobile vardı. İkinci hattı, dörtlü bir uluslar arası sponsorlar grubu oluşturuyordu: Pepsi, Audi, Telefonica ve Mahou. Son hatta ise kalabalık bir İspanyol sponsorlar grubu vardı.
“Endüstriyel Futbol” lafı yanlış kullanılıyor gibi gelir bana. Örneğin “defansif futbol” oynanan oyunu niteleyen bir ifadedir ki futbol sözcüğünün başına bir sıfat getiriyorsanız zaten böyle olmalıdır. Oysa endüstriyel futbol oyun adına neyi tanımlar bize? Seyirciyi sahaya ve ekran başına çekmek için topuk pasları, rövaşatalarla oynayan bir takım hayal etmeye çalışıyorum ama Lincoln’ün üzerine yürüyen on tane Erdoğan Arıca geliyor gözlerimin önüne, korkuyorum... Ama Semih Şentürk dediğiniz zaman “Endüstriyel futbol” lafını rahatlıkla kullanabilirim. Geçmişte Kezman ya da Alex’te bir sorun olmadığında, bu sezonun büyük bölümünde Alex ya da Guiza’da bir sorun olmadığında; bu adamlar ne kadar formsuz olursa olsun Semih’in hak ettiği formayı bir türlü alamamasını en güzel açıklayan terim “endüstriyel futbol” olur. Geçmişte de Müjdat Yetkiner vardı böyle... Libero’nun moda olduğu dönem Fenerbahçe her sene “süpper bir libero” transfer eder, adamın “hikaye” olduğu inkar edilemez bir şekilde ortaya çıkınca forma Müjdat’ın olurdu. “Endüstriyel futbol” yeni değil, hep vardı. Dev televizyon anlaşmaları, transferde dönen uçuk rakamlar gibi konulardan bahsedilecekse bence kullanılan terim “futbol endüstrisi” olmalıdır. Yine de, “endüstriyel futbol”dan bahsedeceksek, buna en çok yaklaşan Real Madrid olmuştu, en azından bir dönem kurduğu kadro ile.
Maç Günü : 101 (%28) 2006/07: 82,2 (%23)
Yayın : 135,8 (%37) 2006/07:132,4(%38)
Ticari : 129 (%35) 2006/07:136,4(%39)
TOPLAM : €365,8 Milyon 2006/7 : €351 Milyon
Geçen yıla göre gelirlerini %4 oranında arttıran Real Madrid üst üste dört yıldır listenin zirvesinde. Geçmişte Real’i zirveye taşıyan itici güç, ticari gelirlerdeki artıştı. Ancak bu yıl ticari gelirler %5 oranında geriledi. BenQ Mobile’ın iflası nedeniyle forma reklamı Bwin’e geçti, gerilemenin sebeplerinden birisi bu. Diğeri, tartışmalı olsa ve etkisi tam hesaplanamasa da “Beckham” markasını kaybetmek gibi görünüyor. Mes Que Un Club postunda yaptığımız gibi dönüm noktasına, Florentino Perez’e ayrıca göz atacağız.
Yayın gelirleri ticari gelirleri 2003/04 sezonundan sonra ilk kez geçerek en büyük dilim haline geldi. Son beş yıldır son 16’da çakılmak CL gelirlerinin aynı kalmasına(21,1 milyon Euro) sebep olsa da, Mediapro ile 7 yıllığına 1,1 milyar Euro’nun biraz üzerinde bir geliri garanti eden anlaşmanın ikinci yılı 3,4 milyon Euro’luk bir gelir artışı sağladı. Bernabeu’nun bazı bölgelerinde yapılan yeniden düzenlemelerle kurumsal müşteriler için daha fazla kapasite elde edilmesi, maç günü gelirlerinde %23 oranında artış sağladı. Üç ayaklı gelir sisteminde denge sağlanması adına da önemli bir adımdı bu. 2008/09 bütçesinde gelirin 400 milyon olarak hedeflendiğini düşünürsek seneye yine zirvede olmaları sürpriz olmaz.
2000/01 sezonunda Real’in ticari gelirleri 38,4 milyon Euro’ydu. 2004/05 sezonunda ise 124 milyon’a ulaşılmıştı. Merchandising ve lisans gelirleri 54,1 milyon iken sponsorlar ve reklamlardan 45,9 milyon Euro’ya ulaşmıştı. Stadyum turları ve konferanslar 7,2 milyon kazandırırken diğer piyasa kaynakları da 16,8 milyon Euro getirmişti 2004/05 sezonunda.
Sponsorlar üç hatta şekillendirilmişti: İlk hatta Adidas ve BenQ Mobile vardı. İkinci hattı, dörtlü bir uluslar arası sponsorlar grubu oluşturuyordu: Pepsi, Audi, Telefonica ve Mahou. Son hatta ise kalabalık bir İspanyol sponsorlar grubu vardı.
Real Madrid’in Perez’li dönemini anlattığı kitabında John Carlin, “galacticos teorisi”nden “Perez’in bilmecesi” diye bahseder. “En pahalı oyuncu aslında en ucuzudur” der Perez ve ekler: “Çünkü en büyük getiriyi onlar üretirler.”
Zidane, Ronaldo ve özellikle Beckham gibi markaları transfer etmek, merchandising ve lisans gelirlerini tavana vurdurdu. Yalnızca Beckham transferi forma satışlarını ilk sezonda %67 oranında arttırmıştı. Ve o takım LA Galaxy değildi; orada zaten Raul, Ronaldo, Zidane gibi oyuncular vardı. Perez’den önce merchandising ve lisans gelirlerinin %80-90’ı İspanya içinden elde edilirdi. 2005’te ise uluslararası piyasaların payı %60’a çıkmıştı. 2004/05 sezonu öncesindeki Çin, Japonya ve Tayland’ı kapsayan mini tur 23 milyon sağlamıştı. Tabii bu turun potansiyel taraftarlar, yani potansiyel Real Madrid lisanslı ürün tüketicileri ile bağları yaratıp güçlendirmesi gözden kaçırılmamalı. Bu tür etkinlikler ve transferler, yayın ve sponsorluk pazarlıklarında da kulübün elini güçlendirdi ve Mediapro ile yapılan dev yayın anlaşması başta olmak üzere meyvelerini verdi. Perez’in kurduğu “uluslararası işleri geliştirme ekibi” kulübün marka değerini ve popülaritesini arttırmak, bölgesel ortaklıklar kurmak hedefleri ile çalışıyor.
Bilindiği gibi Real Madrid, İspanya’da en çok şampiyonluk kazanan kulüp. Avrupa Şampiyonluğu’nu en çok kazanan kulüp de Real Madrid. Şubat 2006’da istifa eden Perez, sahada en çok kazanan kulübün kasada da en çok kazanan olması gerektiğini düşünmüştü. Ve 6 Mart’ta 108 yaşına giren kulüp Perez’in tezini kanıtlamış görünüyor.
Zidane, Ronaldo ve özellikle Beckham gibi markaları transfer etmek, merchandising ve lisans gelirlerini tavana vurdurdu. Yalnızca Beckham transferi forma satışlarını ilk sezonda %67 oranında arttırmıştı. Ve o takım LA Galaxy değildi; orada zaten Raul, Ronaldo, Zidane gibi oyuncular vardı. Perez’den önce merchandising ve lisans gelirlerinin %80-90’ı İspanya içinden elde edilirdi. 2005’te ise uluslararası piyasaların payı %60’a çıkmıştı. 2004/05 sezonu öncesindeki Çin, Japonya ve Tayland’ı kapsayan mini tur 23 milyon sağlamıştı. Tabii bu turun potansiyel taraftarlar, yani potansiyel Real Madrid lisanslı ürün tüketicileri ile bağları yaratıp güçlendirmesi gözden kaçırılmamalı. Bu tür etkinlikler ve transferler, yayın ve sponsorluk pazarlıklarında da kulübün elini güçlendirdi ve Mediapro ile yapılan dev yayın anlaşması başta olmak üzere meyvelerini verdi. Perez’in kurduğu “uluslararası işleri geliştirme ekibi” kulübün marka değerini ve popülaritesini arttırmak, bölgesel ortaklıklar kurmak hedefleri ile çalışıyor.
Bilindiği gibi Real Madrid, İspanya’da en çok şampiyonluk kazanan kulüp. Avrupa Şampiyonluğu’nu en çok kazanan kulüp de Real Madrid. Şubat 2006’da istifa eden Perez, sahada en çok kazanan kulübün kasada da en çok kazanan olması gerektiğini düşünmüştü. Ve 6 Mart’ta 108 yaşına giren kulüp Perez’in tezini kanıtlamış görünüyor.
8 Mart 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)