Bir başka
takıma, bir başka şehire gitmek zordur. Bir başka ülkeye, dilini bilmediğin
topraklara gitmek ise bir kara delik sanki. Hele bunun için ilk kez valiz
topluyorsun, karıncalanır vücudun, ürperirsin, üşürsün, yalnızlık sarar dört
bir yanını kalabalıklar içinde. Futbolun en esaslısının oynandığı ülkenin
başkentindeydiler. Kalabalık şehrin
banliyösünde ağaçlar arasına gizlenmiş, kapısından içeriye gazeteci sokulmayan
bir otel. Perdeleri sıkı sıkıya kapatılmış, hep akşamı yaşayan odada bir
akşamüstü sohbetiydi onlarınki. “Kralını oynarım ağabey, biliyorsun beni” dedi.
Diğeri cevap verdi: “Biliyorum, bilmez miyim, sen de bu özgüven oldukça geçemeyeceğin
defans yok.”İyi ki varsın ağabey” dedi, futbolcu. Adam “Sen de kardeş, sen de
iyi ki varsın. Gurur duyuyorum seninle” dedi. Kardeş değildiler, adam gazeteci
kimliğini de odanın dışında bırakmıştı, iş değil dostluk saatiydi. “Hatırlıyor
musun yıllar önce bana uçakta bir deplasman dönüşü ne demiştin? Alt
yapıdaydın.” Futbolcu gülümsedi, “Hatırlamaz olur muyum abi, ben yeteneğime
güveniyorum ama A takıman çıksam bir yarıyı çıkartamam. Tempo çok yüksek orada.
Kendimi geliştirmem lazım, özgüvenimi de böyle toparlarım” demiştim. “Ben de
sana kaç pasaport eskittin daha 18’ine gelmeden?” diye sormuştum dedi
adam. “Üçtü değil mi?” Sağ açıkta
başlayan kariyerinde milli takımların alt yaş gruplarında her zaman aranan adam
olmuştu. O milli maç senin, bu milli maç benim derken de üç pasaport birden
eskitmişti. Futbolcu olanı oturduğu koltukta dizlerini karnına çekti, başını
öne eğdi ve adama “Burada da en iyisini yapacağım ağabey” dedi. “Çok
çalışacağım, ben güçlü olduğum sürece bu takımda banko oynarım. Kimse bana
yapamadı, gerdi döndü diyemeyecek. Artık aklımda olan tek şey futbol” derken de
sanki uzak köşeye plaseye bırakmış gibiydi. “Goolll” diye bağırmak geçti adamın
içinden... Memleketin en kalabalık şehrinde, en kalabalık semtlerden birinde
sokak aralarında futbol oynayarak büyümüştü her çocuk gibi ama onun Tanrı
vergisi yeteneğini semtin ağabeyleri keşfetmişti. Fedakar babaları, onun ve
kardeşinin bir dediğini iki etmemiş, onları mutlu birer çocuk olarak
büyütmüştü. O bu büyük Avrupa şehrine gelmeden önce de kazandığı paralarla,
önce ailem demişti. Odada birbirlerine sarıldılar, çocuk, adının yazılı olduğu
yeni takımının formasını imzaladı.
Arda
Turan, 25 yaşında. Bayrampaşa’da büyüdü. 8 yaşında Altıntepsi’de futbola
başladı. 12 yaşında Galatasaray alt yapısına geldi. Bir yıl sonra uzaktan
izlediği, maçlarda toplarını topladığı ağabeyleri Parken’da UEFA Kupası’nı ardından Monaco’da Süper Kupa’yı
kaldırdı. Atletico Madrid’de ilk günden
itibaren onbirin değişmezi olan Arda Turan, birinci sezonunda Bükreş’te UEFA
Kupası’nı ardından Monaco’da Süper Kupa’yı kaldırdı. Özgüveni hep vardı artık
ağabeyleri kadar da koşuyordu... (442-Türkiye/Ekim 2012)