4 Eylül 2021

Beni Hatırladın mı?

Temmuz ayıydı, İtalyan gazetelerinde transfer haberi ufak kalmıştı ama bizim için büyük transferdi. Salih Uçan, Francesco Totti ile idmana çıkacak artık Roma forması giyecekti. Buca’dan yetişen Fenerbahçe’de vitrine çıkan 20 yaşındaki Türk gencini İtalyanlar kadrolarına kattıklarında önlerindeki 1-2 yılın da hesabını yapıyorlardı. O.Lyon’dan aldıkları Bosnalı oyuncunun değeri artıyordu ve onu yedekleyecek o gittiğinde de onun formasına talip olacak bir genç lazımdı. O sezon orta sahaya bir canavarı, Nainggolan’ı ve defans hattına komşudan Manolas’ı transfer eden Roma’da Salih için işler yolunda gitmedi. Roma-Lazio derbisi için şehire gittiğimde onu sorduğum fanatik Roma taraftarı taksici “Hiç göremedik ki sahada, yetenekli olduğunu duyduk. Sen bana anlat” demişti…

İki yıl kaldığı Roma’da bir de sakatlıklar peşini bırakmayınca Fenerbahçe’ye dönen Salih Uçan, İtalyanlar bonservisini almayınca zor yılların içinde yuvarlandı. İsviçre’de Sion, İtalya’da Empoli formalarını giydi ama her seferinde döndüğü Fenerbahçe’de istenen Salih olamadı. Alanya beyaz sayfa açan, yeniden çıkışa geçen futbolcuların kulübüydü. Salih Uçan iki yıl kaldığı Alanya’da ayakları yere sağlam basan, oyunu domine eden bir orta saha oyuncusu oldu ve daha 27 yaşındaydı. Trabzonspor ve Galatasaray da onu istiyordu ama o yapamadığı İstanbul’da yapmaya kafasına koymuştu. Roma’da 7 yıl önce “Miralem Pjanic giderse B planımız hazır” dedirten Salih, Beşiktaş’a imza attığında yollarının Pjanic ile bir kez daha kesişeceğinden elbette habersizdi.

***

Çocukluğu Lüksemburg’da geçen göçmen bir ailenin çocuğuydu Miralem. Alt yapısında yetiştiği Metz küme düştüğünde Fransa Ligi’nin geleceği parlak gençleri arasında parmakla gösteriliyor ve adı Milan, Inter, Barcelona ile anılıyordu. Bir gün Barcelona’ya gideceğinden habersizdi elbette. O.Lyon’un kurt başkanı Aulas ülkenin en iyi futbolu bilen patronuydu. Sıkı bir transfer pazarlığı sonrasında Pjanic, O. Lyon’a imza atarken Fransa’da herkes takımı 7 yıl arka arkaya şampiyon yapan Juninho’nun halefi olarak görüyordu. Pjanic da iyi frikik atıyordu ama fiziksel gelişimi ve oyun görüşü için önünde uzun yıllar vardı.

***

Yıllar çabuk geçti… Barcelona teknik direktörü Koeman geçen hafta “32 futbolcuyla çalışamam. Miralem Pjanic ve Umtiti başını çaresine bakmalı” dediğinde gözler Bosnalı yıldıza çevrildi. Barcelona’da daha bir yılı geride bırakmıştı ve hocası gitmesini istiyordu. Hayali Messi ile birlikte forma giymekti. O bir yılın sonunda Messi takımdan ayrılmış, Griezmann eski kulübü Atletico Madrid’e dönmüş, maaş bütçesini düşürmek için debelenen Barcelona’nın içi boşalmıştı. Hollandalı teknik adam, Avusturya’dan gelen Trabzonlu bir ailenin evladı Yusuf Demir’in de A takımda kalmasını isteyince, Pjanic’e yol görünmüştü. O.Lyon’dan transfer olduğu Roma’da Serie A’nın en iyi orta sahalarından birine dönüşen ve Juventus onu kadrosuna kattığında ligi domine eden takımın rakiplerinin kabusu olmaya devam edeceğini yorumculara söyleten Miralem Pjanic yorumları haksız çıkarmadı. 4 yılda 4 şampiyonluk kazandığı takımdan ayrıldığında oynadığı son maç Fransa’da onu zirveye çıkaran O.Lyon’du. Fransızlar, Şampiyonlar Ligi’nde Ronaldo’lu Juventus’u son 16 turunda pandeminin gölgesinde elemiş, İtalya ayağa kalkmıştı.

***

Messi’nin isyan bayrağını açtığı, yönetimin sallanıp sonunda istifa ettiği geçen sezonda cadı kazanına dönen Barcelona’da Koemann’ın “Gitmeli” sözünün ardından Miralem Pjanic’in fazla vakti yoktu. Sosyal medyada siyah-beyaz fotoğrafını paylaştığında transferde son iki güne giriliyordu ve eski takımından başta kaptanlar Bonucci ve Chiellini olmak üzere çok sayıda futbolcu o fotoyu “like”layıp dönüş yolunu açtılar ama Barça gibi maaş bütçesini düzeltmek için Ronaldo’dan vazgeçen Juventus kapıyı aralamadı. Roma’da Jose Mourinho da son gün önüne gelen teklifi geri çevirince, transfer kapanmış ve Miralem Pjanic istenmediği Barça’da kalmıştı. 31 yaşında Avrupa’nın en iyi orta saha oyuncularından birinin sezonu boş geçireceğini düşünmek fazla saf olurdu ama transfer tahtası açık sadece iki ülke vardı. Beşiktaş dakikaların mühim olduğu bir operasyonla onu İstanbul’a getirdiğinde Miralem Pjanic ve Salih Uçan’ın yolları bir kez daha kesişti. “Tam bir “Beni hatırladın mı?” hikayesi işte… Roma’ya onu yedeklemek için giden Türk genci, Bosnalı ağabeyiyle bir kez daha forma rekabetini girecekti ve kaybeden Roma günlerinde onların takım arkadaşı olan Adem Llajic’ti… Yedi yıl önce “Bütün yollar Roma’ya çıkıyordu.” Peki bugün….

1 Eylül 2021

Avrupa'da 2021 Yaz Transferleri


 

Küçük İtalya 1 ve 2

 

Genç Alman teknik direktörlerin büyük sükse yaptığı bir dönemden geçerken Türkiye, 32 yaşında bir teknik adamla tanıştı geçen sezon. Alanyaspor’da Çağdaş Atan’ın yardımcılığını yapan Francesco Farioli’yi eski kulübüne tavsiye eden İtalya’ya transfer olduğu ilk formasını giydiği Sassuolo da onunla çalışan Merih Demiral’dı. Floransa Üniversitesi’nde felsefe eğitimi alan Farioli o dönemde genç bir kaleciydi, sahadaki kariyeri ancak üçüncü ligde son buldu ama Socrates, Kant, Bacon ve Sartre okuyan genç İtalyan futbolla felsefeyi bitirme tezinde buluşturup kendisine yeni bir kariyer kapısı açtı. “Oyunun felsefesi, futbolda estetik ve kalecinin rolü” yazıyordu tezinin giriş sayfasında. Hayatını değiştiren adam Çizme’de son yılların yükselen futbol aklı De Zerbi oldu. Farioli artık onun teknik ekibinde kaleci antrenörüydü ama daha fazlasını istiyordu…

Geçen sezon Alanya’nın pas oyununda, defanstan topla çıkışlarda çizdiği oyunlar memleketin en önemli futbol akıllarından birinin radarına takıldı. Karagümrük Başkan Süleyman Hurma… Ligin yeni takımının transfer politikası tesadüfler üzerine kurulu değildi. Süleyman Hurma geçmişteki sportif direktörlük tecrübesiyle transferlerde yüz yüze görüşmeyi yapan adamdı. Önce kaleci Viviano geldi. Onun ardından Serie A yıllarında yeteri kadar İtalyanlaşmış bir Arjantinli maestro: Lucas Biglia’nın imzası sonrasında İtalya operasyonu devam etti. Bu sezon takımdan ayrılan bir başka Arjantinli Lucas Castro da Serie A’da dört takımda forma giymişti. Şilili Jorquera, ara transferde Genoa ve Milan geçmişi olan Bertolacci ve Premier Lig’de 3 takım forması da giyen eski Roma ve Milanlı Fabio Borini. İstanbul’da “Küçük İtalya” projesinin başına uygun teknik adam arayan Süleyman Hurma’nın yolu Francesco Farioli ile böyle kesişti. Serie A’dan gelen oyuncularla dil bariyeri olmayan, genç, iştahlı, bilgili ve sürekli olarak kendini geliştiren bir teknik adam… Bu sezon Udinese, Roma ve Juventus formaları giymiş tecrübeli Faslı stoper Medhi Benatia ve yolu 4 yıl önce Atalanta’tan geçen Sırp santrfor Aleksandar Pesic ile Serie A patentli futbolcu sayısı yükselirken bu proje belki de Süper Lig’in bir başka takımı için ilham kaynağı oldu.

Geçen sezon Trabzonspor’da göreve geldiğinde sekiz haftada bir galibiyet almış takımla yükselişe geçen Abdullah Avcı ligin röntgenini en iyi çeken futbol adamlarından biri olduğunu devre arasında gösterdi. İlk hedef ligde fark yaratan oyuncuları kadrosuna katmak olan Avcı, Alanya’nın başarısında büyük pay sahinbi olan Bakasetas ve yükselişteki bir genci Berat’ı kadrosuna kattı. Sezon bittiğinde bir önceki yılın transfer enkazını ortadan kaldırması gerekiyordu.

Oyuncu transferinde İtalya Serie A yeterli bir referanstı. Yüksek taktik bilgisi olan teknik adamlarla çalışan futbolcuların oyun disiplini vardı ve sert ligde yıllarını geçirirken edindikleri tecrübe onları Türkiye’de şampiyonluğa oynayan bir takım için inandırıcı ve umut veren kimlikler olmalarını sağlıyordu. Karagümrük gibi Trabzon’da da bir “Küçük İtalya” projesinin ilk iki halkası Gervinho ve Bruno Peres oldu. Roma ve Parma formalarını giyen Fildişi Sahilli forvet Gervinho ile Roma’nın savunma hattında Brezilyalı Bruno Peres aynı gün geldiler şehre.. Büyük bomba, Serie A’ya 10 yıl damgasını vurmuş, Napoli’de Maradona’dan (115gol) daha fazla gol atan Marek Hamsik’ti (121 gol). Kadroda iki sezon İtalya’da Fiorentina forması giyen Brezilyalı stoper Vitor Hugo vardı ve Serie A rüzgarı, Karadeniz’de sert esmeye başladı. O rüzgarın Trabzon’a getirdiği son isim bir Danimarkalı santrfordu ama o da Serie A patentliydi. Andreas Cornelius’u ülkesinde keşfeden ilk kulüp Atalanta idi ve geçen sezon Parma’da Gervinho ile birlikte forma giyen 9 numara, tanıdık isimlerin bol olduğu bir soyunma odasında buldu kendini…

Ben Unuttum Siz Hatırlayın

İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği günden iki ay sonra Bavyera’da Nördlingen’de doğduğunu, 13 yaşında futbola kasabanın takımında başladığını ve A takımda sadece bir yıl kaldığını, 1964 yılında 19 yaşında geldiği Bayern Münih’te futbolu 34 yaşında bıraktığını unutmuştu.

Futbol tarihinin ceza sahası içindeki en kurt santrforlarından biri olduğunu, golcü içgüdüsü denilen gözle görülmeyen tarifin vücut bulmuş hali olduğunu, 1.76 m’lik boyuna rağmen kafa golleriyle rakiplerini çaresiz bıraktığını de –belki de-hatırlamıyordu.

Alman Ligi’nde Bayern Münih formasıyla 427 maçta 365 gol atmış ve ülke tarihinde bugün bile geçilemeyen en büyük “9” olmuştu. 1970 Dünya Kupası’nı Brezilya kazanmış ama o Batı Almanya formasıyla 10 gol atıp kral olmuştu. İki yıl sonra Avrupa Şampiyonu olan kadronun değişmezi, bir sonraki Dünya Kupası’nı kazanan Alman milli takımının da usta golcüsüydü. 62 maçta 68 kez fileleri havalandırmıştı milli formayla. Miroslav Klose gün gelip onu geçtiğinde bunu ancak 137 maçta başarmıştı. 1972 onun için unutulmaz yıldı ama onu da unutacaktı. Bayern Münih ve milli takım forması altında bir yılda 85 gol attı. Onun lakabı “Bombacı”ydı. Soyadı, Almanya’da sık rastlananlardandı ama Müller denildiğinde dünyanın dört bir köşesinde akla gol gelirdi. Soyadını marka yapmak böyle birşeydi. 85 gollük rekorunu 40 yıl sonra Lionel Messi, 91 golle geçecekti o da buna şapka çıkartacaktı… Her şey yaşandı, her şey hatıralarda kaldı. Sonra o hatıralar…

1982’de futbolu bıraktığında şöhretin yalnız günleri başladı, alkol onun kaçış noktasıydı. Eski takım arkadaşlarının desteğiyle hayata döndü, teknik adamlık yapmadı.

Gerd Müller geride bıraktığımız haftada 75 yaşında hayata veda ettiğinde uzun zamandır boğuştuğu alzheimer hastalığının kurbanıydı. Özel bir bakımevinde kalıyor ve hatıraları, attığı goller onu her gün birer birer terk ediyordu. İzlese de izlemese de, yaşı yetmese de her futbolseverin unutmadığı, unutamadığı “Bombacı” hatıralarını bırakıp ayrıldı bu dünyadan…


Almanların efsane golcüsünün hayata vedasından üç gün sonra İngiliz futbol tarihine damga vurmuş eski bir futbolcu demans hastalığına yakalandığını açıkladı. Boyu Gerd Müller kadardı ama o da kafa gollerin üstadıydı. Savaş yıllarında 1940’ta Aberdeen’da doğan Denis Law, Manchester’da önce mavilerin formasını giymiş, bir yıllık Torino macerasının ardından şehrin kırmızılarına transfer olmuştu. Manchester United formasıyla 11 sezonda 309 maça çıkıp 171 kez fileleri havalandırdı, kariyeri yine mavilerde Manchester City’de son buldu ama İskoç santrfor her zaman 1968 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde 98 bin taraftarın önünde Benfica’yı uzatmalarda 4-1 ile yıkan ve tarihinde ilk kez bu kupayı kazanan Manchester United’ın futbolcu olarak hatırlandı.

Manchester United’ın o kupayı kazanan kadrosundan yaşlılık günlerinde alzheimera yakalanan ilk futbolcu Dennis Law değildi! 2013-2020 yılları arasında Bill Foulkes, David Hard, Tony Dunne, Noby Stiles hayata alzemi yüzünden veda etmiş, Bobby Charlton’a da bu hastalığın teşhisi konulmuştu. Aynı takımda 6 oyuncunun alzheimera yakalanması tesadüfle açıklanamazdı elbette. Uzun yıllardır yapılan araştırmalarda kafa vuruşlarının futbolcularda ilerleyen yaşlarda demansa yol açacak beyin hasarı verdiği hakkında bilimsel makaleler yayınlanıyor ve İngilizler okul çağındaki çocukların alt yapılardaki idmanlarda kafayla topa vurmalarına yasak getirdiği haberleri arşivlerde yerini alıyordu. 2020 yılında İngiltere’de 850 bin demans hastası vardı ve 65 yaş nüfusta 14 kişiden biri bu teşhisle hayatına devam ediyordu. Bir futbol takımından altı oyuncunun birden alzheimera yakalanması, Denis Law’ın da hastalığının açıklamasının ardından kafa vuruşlarının beyine verdiği zararlar için farklı görüşler ortaya atıldı. Teknoloji sayesinde su geçirmez hale gelen ve ağırlığı hava şartları yüzünden değişmeyen futbol topunun, adı geçen efsanelerin oynadığı yıllarda deriden ve el dikişiyle yapıldığı ve yağmurda ağırlaşan meşin yuvarlağın kafa vuruşlarında travmaya sebep olduğu acı bir gerçek olarak yazıldı futbol tarihine…

Latin dillerinde kelimenin kökenine baktığınızda unutmak, beyinden uzaklaşan, silinendir… Hatırlamak ise kalpte tekrarlanan… Beyninde siler, kalbinde hatırlarsın… Gidenler hayatlarının son dönemecinde unutsalar bile, kalanların hep hatırlayacağı bir yaşam bırakmak lazım geride…