29 Ekim 2010

Hafta Sonu Futbol

29 Ekim Cuma
20.00 Bursaspor – Fenerbahçe /LİG TV
21.30 B. Münih – Freiburg /TRT 3
21.45 Genoa – Inter /TV 8
30 Ekim Cumartesi
14.00 Akhisar Belediye – Giresunspor /TRT 1
15.30 Eskişehirspor – Ankaragücü /DIGI
16.30 Wolfsburg – Stuttgart /TRT 3
17.00 Arsenal – West Ham / PL TV
17.00 Blackburn Rovers – Chelsea / PL TV
17.30 Gaziantepspor – Karabükspor /DIGI
19.00 Valencia – Zaragoza /NTVSPOR
19.00 Galatasaray – Antalyaspor /LİG TV
19.30 Man. United – Tottenham /SPORMAX
19.30 Schalke 04 – Bayer Leverkusen /TRT 3
21.00 Hercules – Real Madrid /NTVSPOR
21.45 PSV – Twente /BEYAZ TV
21.45 Milan – Juventus /TV 8
22.00 Marsilya – Rennes /KANAL A
23.00 Barcelona – Sevilla /NTVSPOR
31 Ekim Pazar
13:30 Palermo-Lazio / TV 8
14.00 Boluspor – Orduspor /TRT 1
14.00 Samsunspor – Diyarbakırspor /TRT 3
15.30 Gençlerbirliği – Manisaspor /DIGI
15.30 Kasımpaşa – Kayserispor /LİG TV
16.00 Cesena – Sampdoria /TV 8
16.30 Mainz – Borussia Dortmund /TRT 3
17.30 Bucaspor – İstanbul Belediye /DIGI
18.00 Bolton – Liverpool /SPORMAX
18.00 Monaco – Bordeaux /KANAL A
18.30 Hoffenheim – Hannover /TRT 3
19.00 Beşiktaş – Sivasspor /LİG TV
19.30 Adanaspor – Denizlispor /TRT 1
20.00 Atletico Madrid – Almeria /NTVSPOR
22.00 Athletic Bilbao – Getafe /NTVSPOR
22.00 Montpellier – Paris Saint Germain /KANAL A
1 Kasım Pazartesi
20.00 Konyaspor – Trabzonspor /LİG TV

28 Ekim 2010

Real Betis'in Stadı

Real Betis'in stadı artık başkanlık koltuğunu bırakmış olan Manuel Ruiz de Lopera'nın adını taşıyordu. Görüldüğü üzere adı değişen stadyumdan Lopera'yı da söküyorlar! 10 yıl boyunca ismini taşıyan stadı yıkıp yeniden yapacağını söyleyen Lopera sözünü tutmamıştı. Real Betis, stadın ismini eskisi gibi Estadio Benito Villamarin olacağını açıkladı.

Ronaldo İçin

Cristiano Ronaldo'nun yeni kramponları. Hafta sonunda Hercules deplasmanında giyecek.

26 Ekim 2010

Laporta'nın İcraatları

Barcelona onunla tarihinin en parlak dönemini yaşadı ama Karaman'ın koyunu sonra çıkar oyunu. Eski başkan Joan Laporta döneminin pislikleri tek tek dökülüyor ortaya. Yeni başkan Sandro Rosell geçen hafta Laporta döneminde yapılan usulsüz harcamaları ve transferde boşa giden milyonları açıklamıştı. İbrahimovic transferinde menajerinin komisyonu 8 milyon Euro idi mesela. Camp Nou'daki U2 360 konserine Laporta, kulübün kasasından 1000 kişiden fazla insana bilet almıştı. Böyle 10'a yakın iddia var. Bunlar hepsi mahkemeye taşınıyor.
Bir bomba da bu hafta İnterviu dergisinden geldi. Laporta, Rijkaard'ın son sezonunda alemcilerin peşine dedektif takmış. Barselona'da bir dedektiflik bürosu Deco, Ronaldinho ve Eto'o'yu 24 saat takip etmiş. Haftada 5000 Euro almışlar. Laporta, Pique'nin transferi öncesinde de "İyi çocuk mu?" diye yine dedektifleri devreye sokmuş. Rapor olumlu (!) gelmiş Pique'ye imza attırdılar. Skandalın ikinci perdesinde bugünün başkanı Sandro Rosell'in karısının da izlendiği var. Daha önemlisi ise Rijkaard ve yardımcılarının tüm e-posta yazışmalarının Laporta'nın önüne geldiği.. Kulüpteki tüm çalışanların da bilgisayarları, eski başkanın elinin altındaymış...

Saçma Ceza

Avrupa'dan bunu örnek alalım şunu örnek alalım. Eyvallah örnek alınacak çok şey var da, bunu almayalım. İtalyanlar sağlam saçmalıyor. Maç görüntülerinden ceza vermek yenilik değil. Rakibe atılan dirsek, tekme kaçmışsa cezayı yapıştırıyorlar da hakemi aldatmaya yönelik hareketleri izleyip ceza vermek saçma bir karar. Hafta sonunda Juventus, Bologna deplasmanında 0-0 berabere kaldı. Bir penaltı kaçıran Juventus'ta sezon başından beri yüksekten uçan Krasiç, penaltıyı kazandıran isimdi. Hakem De Marco "yedi" ve penaltıyı verdi. Pek tartışması yok. Pozisyon penaltı değil. Eee bu da ilk değil. Görüntüleri izlediler ve Krasic'e 2 maç cezayı bastılar. Üstelik Milan deplasmanına gidecek Juventus. Geçmişte de Inter-Roma maçında Adriano, Juventus-Napoli maçında da Zalayeta penaltı almak için ceza sahasına balıklama dalmış ve 2 maç ceza almışlardı.

Naklen Yayınlar

26 Ekim Salı
22.00 Man. United – Wolverhampton /NTV Spor
27 Ekim Çarşamba
19.00 Spartak Moskova – Zenit /Spormax
21.45 Newcastle – Arsenal / NTV Spor
28 Ekim Perşembe
20.00 Beşiktaş – Mersin İdman Yurdu / Kanaltürk

Xavi-Robben-Forlan

FIFA ve France Football, yılın futbolcu ödülünü birleştirdi. "Ballon d'Or" adayları arasında Mesut Özil de var. İlk üç tahminim: Xavi, Robben ve Forlan. Buyrun siz de tahminlerinizi yazın.

Xabi Alonso (İspanya), Daniel Alves (Brezilya), Iker Casillas (İspanya), Cristiano Ronaldo (Portekiz), Didier Drogba (Fildişi), Samuel Eto’o (Kamerun), Cesc Fabregas (İspanya), Diego Forlan (Uruguay), Asamoah Gyan (Gana), Andrés Iniesta (İspanya), Julio Cesar (Brezilya), Miroslav Klose (Almanya), Philipp Lahm (Almanya), Maicon (Brezilya), Lionel Messi (Arjantin), Thomas Müller (Almanya), Mesut Özil (Almanya), Carles Puyol (İspanya), Arjen Robben (Hollanda), Bastian Schweinsteiger (Almanya), Wesley Sneijder (Hollanda), David Villa (İspanya), Xavi (İspanya)

24 Ekim 2010

Fenerbahçe:0 Galatasaray:0

10 yıldır Kadıköy'e her derbiye kazanmak için giden Galatasaray, Fenerbahçe'nin Ali Sami Yen'e her geldiğindeki fikri denedi Hagi ile: "Önce kaybetme...."
*******
90 dakikanın hemen ardından not düştüğüm yukarıdaki satırdan devam edeyim. Dünyanın her yerinde derbinin favorisi ev sahibi takımdır. İstisnaları ancak büyük yıkım yaşayan, yıllardır dibe vuran bir tarafın eski kalibresinde olmamasıyla açıklanabilir. Galatasaray da 10 yıl önce kazandığı derbinin ardından arka arkaya kaybetmeye başlayınca; özellikle Terim'in kaybettiği 6-0 ile başlayan "Kadıköy'de bu kez kazanacağız" moduna girmişti. Basit olan, derbide deplasmana gidiyorsan önce kaybetmeyeceksin kuralıydı. Fenerbahçe yıllardır bu kuralı uyguluyor, oyun olarak her seferinde ezemese de Ali Sami Yen'de derbi kazanmayı başarıyordu.
Derbi öncesinde Fenerbahçe tarafında büyük fark beklentisini yaratanlar öncelikle yönetim tarafı olduğunu söylemek lazım. En azından Fenerbahçe tribünlerine 30 yıl vermiş dostlarım çok daha temkinli konuştuklarını gözlemledim. Fenerium'in derbi öncesinde tişört hamlesi de dahil olmak üzere yaratılan havanın Galatasaray'ın işine geldiği ortada. Aykut Kocaman'ın 8 maçta 24 gol atan takımının, son iki maçını kaybetmiş, sahasında 4 gol yiyip gelen ezeli rakibine üstelik stoperlerinden biri sakatlıktan dönmüşken gol atamayacağını söylemek, büyük konuşmaktan ötedir.
Fenerbahçe'yi kötü oynamaya zorlayan Galatasaray'ın sahaya iyi dağılımı oldu. Konya'da sakatlık yüzünden Semih değişikliğiyle akışkanlık kazanan hücumlar ve gelen goller, geçmişte Kasımpaşa ve olabilecek en kötü Antalya karşısında alınan farklı galibiyetlerdeki gollerle birleşince "havada fark kokusu var" demek; hem doğru hem yanlıştı işte.... İki takımın da onbiri "Bek beklerim, sen gel üstüme" diyordu. Ne Kocaman ne de Hagi şuursuzca saldırmak gafletine düşmediler.
Hagi, kaoslardan iyi faydalanan bir teknik adam. 6 yıl önce de ilk kez göreve geldiğinde 3 futbolcuyu affetmişti. Bu kez Elano ve Cana'yı kazanmayı başardı. Defansın önündeki üçlü Alex ve arkadaki Emre'ye çok sert geldi. Bir tarafta Cana diğer tarafta Mehmet Topuz oyunu tek taraflı oynadığından işi kanatlar çözecekti. Caner ve Stoch, Sabri ve Elano ikilisi karşısında yenik düştüler. Diğer kanatta Misimovic ve Hakan Balta ortaklığının, Gökhan Gönül&Dia karşısında en azından nakavt olmaması oyunu dengede tuttu. Hagi'nin, Neill&Niang analizi de iyiydi. Niang oyuna derinlik kazandırmak için geriye geldiğinde Neill her pozisyonda basıp döndürmemeye çalıştı. Stoperin orta sahaya taşındığı oyunda Niang'ın boşalttığı alanlara sızamamak ise Fenerbahçe orta sahasının zaafı olarak yazıldı. Pino için ağır ifadeler yazmıştım. Sakatlıklar yüzünden forvetsiz kalan Galatasaray'da forma şansı bulmuş olabilir. Bugün iyi de top tuttu, rakibi de yordu, şut da denedi ancak Baros ve Arda'nın dönüşü sonrasında sağ tarafı büyük ihtimalle yer bulamayacak. Galatasaray, Elano'lu orta saha ile oynayacak.
İkinci yarıda Hagi'nin değişiklikleri 5 yıl önceki kupa finalini hatırlattı. Orada Ribery ve Necati'yi
oyundan aldığında F.Bahçe dalga dalga geliyordu ancak takımı da 2 farklı öndeydi. Skoru tutmak ona kupayı getirecekti. Burada çam ağacı dizilişini Pino haricinde budamaya başladı. Takımın oyun boyu da kısaldı böylece. İşte o dakikalarda Aykut Kocaman'dan karşı hamle gecikti. Dia'nın sakatlığı olmasa Kazım girer miydi? İki kanat da işlemezken, ikinci yarıya en azından bir değişiklikle başlayabilirdi Kocaman. İlk yarıda pozisyon bulamayan Fenerbahçe, ikinci 45'te Niang, Alex ve Semih ile sadece 3 pozisyon yakalayabildi. Bu maç boyunca Pino'nun yakaladığı net pozisyonlara eşit.
Hakem Bülent Yıldırım, sertliğe izin verdi, Neill ikinci sarı karttan atılabilirdi. Keza sarı kartı olan ve hakeme fazlasıyla itiraz eden Lugano da... Yıldırım eksiltmemeyi tercih etti o pozisyonda.
Kadıköy'de taraftar profili uzun yıllar önce değişti ama en azından derbiler de çok daha farklı bir atmosfer olurdu. Bu kez o baskının olmadığını söyleyebilirim. Galatasaray, derbilerde son 28 Kadıköy deplasmanında kalesinde gol görmüştü. Bu kez yememeyi başardılar. Zaten bu oyunun amacı da buydu: "Önce yeme, yakalarsan da at." Önce Pino sonra Emre Çolak ile son dakikalarda yakaladıkları iki pozisyondan birini gole çevirseler 3 puanla da dönebilirlerdi. Hagi büyük ihtimalle devre arasında bir santrfor alacaktır. Fenerbahçe de kaybedilen Kayseri, Trabzon ve berabere biten iki derbinin ardından haftaya Bursa deplasmanı varken Niang gibi kaliteli bir santrfora daha çok top atabilmenin yolunu bulmalı.