“Maradona mı Messi mi” sorularına koltuğuna
yaslanıp en rahat cevap verecek olanlar ikisini de Barça forması altında
stadyumları Camp Nou’da çıplak gözle izleyen bugün 50 yaşın üzerindeki
Katalanlardır. Evet, Maradona ve disiplin kelimesini aynı cümlede kullanmak
zordu ama futbol tarihinin en yetenekli adamını dönemin başkanı Nunez gözünü
kırpmadan Napoli’ye satmıştı. Bilbao Kasabı Andoni
Goikoetxea tarafından acımasızca sakatlanan Maradona bir kupa finalinde
aynı takım karşısına çıkınca tekme tokat kavga etmiş, Barselona’daki villasında
bitmek bilmeyen partilerle kulüp yönetiminin sabrını sınamıştı. İpler
koptuğunda kazanan Napoli oldu.
1986 Dünya Kupası’nın kralı Gary Lineker, Barcelona’da iki sezon oynadı, 36 gol attı. Takımın başına Johan Cruyff geldiğinde İngiliz golcünün biletini kesti, kimsenin Hollandalı efsanenin kararına itiraz edecek hali yoktu. Barselona güzel şehir, Barcelona büyük kulüp, 100 bin kapasiteli Camp Nou bir futbol mabediydi. Herkes oynamak isterdi Barcelona’da ama herkes hak etmezdi elbette. Romario, Cruyff’un rüya takımının usta golcüsüydü ama her Brezilyalı gibi eğlenmeyi severdi, Rio Karnavalı’na gitmek için Cruyff’tan izin almış mıydı, son sözü başkan Nunez söylediğinde bunu tartışmak için çok geçti. Barça’nın disiplinden uzak yıldızlarının biletini gözünü bile kırpmadan kestiği bir futbol doğrusu olsa da kulüp yönetimleri ve teknik adamların oyuncuyu kazanmak için çok fazla çaba göstermedikleri de ortada. Efsane İngiliz teknik adam Bobby Robson yönetimindeki Barça’da 49 maçta 50 gol atan “harbi” Ronaldo’yu 24 milyon Euro’ya Inter’e sattılar. Michael Laudrup gibi 90’ların büyük yeteneği Real Madrid’e kaptırılmış, Bernd Schuster’den sonra Real, Barça’ya ikinci büyük hasarı vermişti. Daha büyüğünü de vereceklerdi. 2000 yılında Barça’da yılda bir milyon dolar kazanan Luis Figo, yeni kontratını üçe katlamak için Real Madrid kozunu kullanmak istedi. Takımın kaptanıydı ve ayrılmaya niyeti yoktu. Madrid’den gelen teklif 6 milyon dolar ve ön anlaşmayı bozması halinde ödemesi gereken tazminat 35 milyon dolardı. Barça, Luis Figo’yu hain ilan etti ama o dönemde koltuğunu kaybeden Başkan Nunez’in Portekizli yıldızı pisi pisine elinden kaçırmasına sözü yoktu.
Real Madrid, Figo, Zidane, Ronaldo, Beckham ile Los Galacticos 1 kadrosunu kurarken ezeli rakibinin karşısına Rivaldo ile dikilen Barcelona, Brezilyalı efsanenin de kontratını yenilemedi ve ona da Milan kapısı açıldı. Cruyff döneminin genç yıldızı Pep Guardiola, milenyuma girerken küstürülmüş, La Masia’dan yetişen Guardiola hava değişimi alıp İtalya’nın yolunu tutmuştu. Dillere destan alt yapıdan yetişen Fabregas ve Pique yıllar sonra bonservis ödenerek kulübe döndüler ama daha 18 olmadan ikisi de arka kapıdan firar edip Premier Lig’in yolunu tuttuklarında “Nereye gençler!” diyen yoktu.
Ronaldinho’nun göbeği, çalımlarından
fazla konuşulur olduğunda Barça’daki vefasızlıktan nasibini almış Guardiola
takımın genç teknik direktörüydü. Brezilyalı yıldızın ipi çoktan çekilmişti.
Onunla birlikte takımı sırtlayan Samuel Eto’o ise Zlatan İbrahimovic
transferinin para artı Eto’o’su olmuş, iki Şampiyonlar Ligi kazanmış Kamerunlu
golcü hızını alamayıp ertesi sezon gittiği Inter’de Mourinho yönetimde bu
kupayı bir daha kaldırmıştı.
Guardiola ile yıldızı barışmayan Zlatan İbrahimovic’e de sabretmedi Barça. Katalan teknik adam Yaya Toure gibi bir orta saha canavarını stopere çekmiş, alt yapıdan yetişen Busquets’e o bölgede forma vermişti. Messi bir yıl önce “Ayrılmak istiyorum” dediğinde Barça yönetimi, onun takımdaki en yakın arkadaşı Luis Suarez’i takımdan gönderme kararını çoktan vermişti. Luis Suarez gittiği Atletico Madrid ile şampiyon olurken, Dani Alves de 38 yaşında Tokyo Olimpiyatları’nda Brezilya ile altın madalya kazandı.