5 Temmuz 2020

Hakimi'yi Satmanın Dayanılmaz Hafifliği



Real Madrid-Barcelona rekabetinde kazanılan maçlar, müzeye konulan kupalar kadar iki kulübün alt yapısının verimliliği de mühimdir. Guardiola’dan Xavi’ye, Puyol’dan Iniesta ve Messi’ye kadar onca yıldızı yetiştiren Barça alt yapısı La Masia, Real Madrid alt yapısı “La Fabrica”dan daha mı başarılıdır diye sorulduğunda futbolseverlerin büyük bir çoğunluğu evet der. O zaman geride kalan haftada üzerinde çok soru olan bir transferin peşinden gidelim ve Achraf Hakimi’yi Inter’e satan Real Madrid alt yapısına bakalım..
Figo’dan Zidane’a, Ronaldo’dan Bale’ye uzanan 3 Los Galacticos dönemi Real Madrid’in transferin en hovarda takımı ünvanına sahip olduğunu gösterebilir ama bir de buzdağının altına bakalım.  Bu sezon Real Madrid A takımında alt yapıdan yetişen futbolcu sayısı 7. La Liga’da forma giyen 48 futbolcu da bu alt yapıdan La Fabrica’dan mezun oldu. İspanya’da alt liglerde Real Madrid’den yetişen futbolcu sayısı ise 55. İspanya dışında futbol kariyerini sürdüren Real Madrid çıkışlı futbolcu sayısı ise 55 ki bunlardan biri de Alanyaspor forması giyen Juanfran Moreno… Real Madrid’in ezeli rakibi Atletico Madrid’de 5 futbolcu eğitimlerini La Fabrica’da aldı. Barcelona kadrosunda ise Real alt yapısından oyuncu yok ama ligin kült takımlarından Valencia’nın kaptanı Parejo ve golcüsü de La Fabrica’dan çıktılar..

İspanya dışında oynayan ve Real alt yapısından çıkan 55 futbolcudan biri de Hakimi idi. Üstelik 22 yaşındaki Faslı oyuncunun bonservisi de Real Madrid’deydi. Pişmek için gönderildiği B. Dortmund’daki performansıyla adını dünyadaki tüm futbolseverlere ezberleten Hakimi’yi Real Madrid 40 milyon Euro karşılığında Inter’e sattı. Zidane delirmiş miydi? Real’in geleceğini mi satmışlardı, dünyanın en iyi sağ beklerinden birini en az 10 yıl oynatmak varken neden gönderdiler?
Sorunun yanıtı basit aslında. Zidane’nın dediği gibi futbolun bir saha içinde oynanan kısmı bir de ekonomisi var. Pandemi döneminde dünyanın en çok kazanan kulübü, doğal olarak en çok gelir kaybına uğrayan kulüplerinden biri oldu. Çoktan çok gider, Real Madrid’de yıllık ücretlerdeki indirime rağmen, sıcak paraya ihtiyaç var. Saha içindeki detay, Hakimi’nin üçlü defans oynayan takımların orta sahasının sağ kanadında uçtuğu… Real Madrid ise uzun yıllardır dörtlü defans oynuyor ve İspanyol milli takımının da sağ beki olan Carvajal, 30’larını geçmiş bir oyuncu değil. 28 yaşındaki Carvajal yıllardır Real Madrid 11’inin en zayıf halkası da kabul edilse de bölgesinde dünyanın en iyilerinden ve en önemli ayrıntı Real Madrid alt yapısından yetişme. Hakimi gibi o da pişmek üzere Almanya’ya gitmiş ve Leverkusen’de bir yıl oynadıktan sonra yuvaya dönmüştü. Uzun yıllardır yanında oynayan kaptan Sergio Ramos ile yakınlığını da bir satır alta yazarsanız Real Madrid’in neden Hakimi’den vazgeçtiğini daha rahat anlarız. Ya peki Carvajal sakatlanırsa, ki bu da yaşanmamış değil... Real Madrid iki yıl önce La Liga’nın en iyilerinen biri olan Real Sociedad’ın sağ beki Alvaro Odriozola için 35 milyon Euro ödemişti. 25 yaşındaki Odriozola da kiralık gittiği Bayern Münih’ten döndü ve Real Madrid kadrosunda sağ bekte oynayabilecek bir isim daha var: Nacho…


Ezcümle, yetiştiren kazanıyor. Real Madrid, Hakimi’yi kulübede oturtmak yerine satıp 40 milyonu kasasına koydu. Hakimi ona yıllarca emek veren kulübe 40 milyon katkı yapıp, kariyerinin önünü açtı ve Conte gibi üçlü defans tutkunu bir teknik adamla çalışacak. Hikayenin sonunda herkes mutlu. Real de, Inter de, Hakimi de, Carvajal de…


12 yılda 51 futbolcu 970 milyon Euro

Son 12 yılda sadece Ronaldo-Bale-Hazard üçlüsü için 300 milyon Euro bonservis ödeyen Real Madrid peki bu dönemde oyuncu satışından kaç parayı kasasına koydu. İspanyol devi, 12 yılda 51 futbolcu sattı ve 970 milyon Euro gelir elde etti. 2008’de Robinho’nun Manchester City’e 43 milyona satılmasıyla başlayan bu dönemin en akılda kalan isimlerini sıralayalım. Robben’den 25, Mesut Özil’den 47, Angel di Maria’dan 75, Morata’dan 80, Ronaldo’dan 100 ve Kovacic’den 45 milyon Euro bonservis geliri elde etti.

Fransızların Büyük Sirki



10 yıl önce kulakları tırmalayan vuvuzelanın sesi stadyumlarda yankılanır, Afrika kıtası tarihte ilk kez Dünya Kupası’na ev sahipliği yaparken  spor medyası tarihine geçen bir birinci sayfa ve manşet gelmişti Fransız L’Equipe Gazetesi’nden. 1998 Dünya Kupası’nı kazanan ardından Euro 2000’i müzelerine götüren Fransızlar, 2002 Dünya Kupası’ndan gol atamadan grup aşamasında elenip dönmüş, 2006’da Zidane, Materazzi’ye kafa atarken Berlin’de İtalyanlar Dünya Kupası’nı kaldırmıştı. 2010’a gelen kadro şampiyonluk için iddialı olmasa da, yeni bir jenerasyon olsa da ülkede kimse yaşanacakları tahmin edemezdi. Afrika’nın güney ucunda Uruguay ile golsüz biten maçın ardından rakip Meksika idi. Grupta zayıf halka ise ev sahibi Güney Afrika idi. Meksika maçında Fransızlar sahada yürüdüler, devre arasında soyunma odasında kıyamet koptu ama maçın içinde elbette kimse olanlardan haberdar değildi. Teknik direktör Domenech kötü oynayan Anelka yerine ikinci yarıya Gignac ile başlamaya karar verdi. Yolu Fenerbahçe’den de geçen Anelka büyük yetenekti ama aynı zamanda menajeri olan ağabeyinin yoğurduğu kariyeri çalkantılarla doluydu, sorunlu adamdı Anelka. O gün 15 dakikada ipler koptu, Anelka açtı ağzını yumdu gözünü, hocasına çok ağır küfürler etti ve 90 dakika bittiğinde tabelada Meksika 2 Fransa 0 yazıyordu. Domenech yaşananları federasyona raporladı ama asıl kıyamet L’Equipe’in manşetiyle geldi. Dünya Kupası’nda milli takımı takip etmek için kalabalık bir kadroyla Güney Afrika’ya gelen gazete, soyunma odasında yaşanan kavganın tüm detaylarını, Anelka’nın galiz küfürlerini birinci sayfadan manşet yaptı. O manşetin ardından Fransa Milli Takım kampından valizini alıp çıkan Anelka oldu, takımdan kovulmuştu. Ribery ile birlikte takım üzerinde ağırlıkları vardı ve sahaya çıkacak 11’e karışıyorlardı.

Anelka’nın kovulmasıyla da bitmedi skandal. L’Equipe’in manşeti kampı karıştırdı, olayları medyaya teknik ekibin sızdırdığına inanan futbolcular Dünya Kupası oynanırken greve gittiler ve ertesi gün idmana çıkmadılar. L’Equip’in ertesi gün manşeti acımasızdı: Büyük Sirk” İngiliz bahis şirketleri böyle günlerde garip bahisler açmayı severdi. Fransızların, gruptaki son maçta Güney Afrika karşısına çıkmayacaklarına dair bire 100 veren bir bahis açtılar. Parayı yatıran kaybetti çünkü dağılmış Fransa o gün sahadaydı, ev sahibi de son tokadı vurdu Fransızlara, 2-1 kazandılar.. 23 Haziran günü Paris’e giden uçaktaki futbolcular ülkede vatan haini ilan edilmişti, kaç maç ceza alacaklarını öğrenmek için çok da beklemediler..

YOLU TÜRKİYE’DEN GEÇENLER
2010 Dünya Kupası’nda Fransa Milli Takımı kadrosunda olan 6 futbolcunun yolu Türkiye’den geçti. Anelka, bu finaller öncesinde Fenerbahçe’de 2005-2006 sezonunda oynamıştı. Frank Ribery’nin Galatasaray kariyeri kısa sürmüş ve bugün bile gizemini koruyan transfer hikayesinin sonunda Marsilya’ya imza atmıştı. Marsilya taraftarının sevgilisi Valbuena da 26 yaşındaydı ve Güney Afrika kadrosundaydı. 2010’daki skandalın ardından adı bir de Benzema ile skandala karıştı, Cezayir asıllı santrforun milli takım kariyeri sona erdi. Fransızların o kadrosundan Türkiye’ye gelen 4. isim ise o tarihte 24 yaşında olan ve Arsenal forması giyen Gael Clichy idi. Clichy de Başakşehir’e Valbuena ile aynı yılda (2017)’de geldi.  5. isim Trabzonspor forması giyen Malouda...2010 skandalına karışan kadrodan Türkiye’ye yolu düşen son isim ise 2017-2018 sezonunda G.Saray’a ikinci kaleci olarak gelen Cedric Carrasso… Carrasso’nun adı aday kadrodaydı ama yolculuğa iki gün kala sakatlanınca yerine Stephane Ruffier’i aldılar ve hikayenin sonunda o otobüste olmayan Carrasso ceza almaktan kurtuldu…