Portekiz’i hizaya getirdiğimiz kesin. Bizim karşımızda dökülen defansları Almanya karşısında formalarının sırtında yazan isimlerinin hakkını verdiler. Pepe ve Bruno Alves’in iyi oyununa Real Madrid performansının çok üzerine çıkan Coentrao da katıldı. Portekiz’in derdini santrfor eksikliğiyle açıklamak artık bir klişe sanki. Daha doğrusu belki de ellerinde bir Mesut yok. Selçuk İnan’ları bile yok. Veloso-Meireles ve Moutinho üçlüsüyle bölgeyi tutarsanız ya sonra? Bento da zaten o sonrayı Nani ve Ronaldo’ya bağlamıştı ama karşında Almanlar varsa eğer, kötü günlerindeyse işte 72’ye kadar… 2010’dan sonra 2012’de de büyük oynayacağını ilk maçtan gösterdi Mesut. Onu bozan ve ekstradan yoran ise Schweinsteiger’in sakatlıktan dönmüş olması nedeniyle bilinen al-ver’lerden uzak olması ve transfer sarhoşu Podolski’nin verimsizliğiydi. Müller de dahil olmak üzere forvet hattında Mesut’a yeteri kadar pas üçgenini veremediler ve özellikle iş ilk yarıda kanada açılan toplarda Boateng’in Sabri’den emanet ortalarına kaldı. Portekiz maç boyunca 10 kişi topun ardında kalmayı başardı, başka türlü de baş edemezlerdi. Ronaldo’nun oyun 0-0 iken yakaladığı pozisyonu bozan Boateng ve ardından Pepe’nin kaçırdığı Gomez maçın skoru belirlediler. Almanlar, her zaman sonradan gaza basar. Gecenin takımı tandemiyle Danimarka. Hayal kırıklığı Robben ve Van Persie… Gecenin adamı Mesut Özil.
10 Haziran 2012
Euro 2012 Gün # 2
20 yıl önce bir Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası’nda birileri çıkar parlar, sonra transfer yapardı. Avrupa Ligleri yayınlanmadığından, internet yokken, genç bir futbolcu hakkında fikir sahibi olmak futbolseveri bırak futbolun profesyonelleri için bile zordu. Şimdi kimi keşfedeceksin? Bütün sezon Avrupa Ligleri’ni takip edenleri bu turnuvada hangi “genç” şaşırtabilir ki? İzlenmeyen liglerden gelen adamlar gelip maçlara damga vururlarsa ne ala… Krohn-Dehli gibi. Danimarka’nın kanadından kopup gelen bu adam, Hollanda’nın fiyakalı onbirini üzdü. Kadronda Robben varsa, mucidi bile olsan total futboldan bahsetmen mümkün değil. O oyun üçgen ister, kabul edilebilir ölçüde ego ister, pas ister, yardımlaşma ister, yatan adamla işi olmaz, yetenek ister, koşu ister. Bayern Münih’i her kulvarda yakan Robben, milli takımı da ilk maçta yaktı. İçeri kıvrıl, topu terse çek ve vur. Üstten aut… Robben’in etiketi oldu artık bu pozisyon. Morten Olsen’in adamları nefis savunma yaptılar, Kjaer uzun zaman sonra ilk çıkış yaptığı düzeyde geri döndü, Agger de nefis oynadı, Van Persie’nin önünden çektiği bir top var ki, o yeter… Yine hadlerini bilerek oynadılar ama bir kez daha kupa tarihinde öne geçmeyi başardıkları bir maçtan yenilmeden üstelik bu kez kazanıp çıktılar. Hollanda’da Dünya Kupası’nda 7 maçta da oynayan Kuyt’ın yedek kalması da Robben’in kaprisleri. O kanadını kendi seçecek diye onbire konulan Afellay bütün sezonu sakat geçirmiş bir adam ne kadar ağır ve oyundan kopuk olursa, o kadardı işte. Sneijder kenardan gelen Van der Vaart ikilisinin iyi bir sezon geçirmediği ortada. Hangisini oynatsa öbürüne yazık olacak iki santrforu olan Marvick için Van Persie ile başlamak doğru tercihti. Bu Danimarka karşısında tek ön libero ve çift santrforla çıkarsa, oyunu kopartır mıydı? Belki. İki yarıda da Hollanda’ın verilmeyen iki penaltısı var. İlk geceden sonra ikinci akşama da hakem damga vurdu diyebiliriz. İkinci yarıda geç gelen değişikler ve 5 hücumcuyla maçı bitiren Hollanda, son 6 ayda zaten sallanıyor, Danimarka ise tam tersi sağlam skorlarla geliyordu turnuvaya. Artık önlerinde ölümüne oynamaları gereken bir derbileri var. Kaybederlerse Amsterdam’ın yolları taştan…
Euro 2012 Gün # 1
Bizim mesleğin büyükleri, tecrübelerini şöyle anlatır bazen: 8 Dünya Kupası, 9 Avrupa Şampiyonası, 5 Olimpiyat gördüm. Bu blog için de ikinci Avrupa Şampiyonası. 2006 Dünya Kupası oynanırken blog daha ortalıkta yoktu. 2008’de biz de orada olduğumuzdan, iş de müsait olduğundan en keyif aldığım yazıları yazmıştım. 2010 da hiç fena değildi. Travmatik bir sezonun ve akıllara ziyan iş yoğunluğunun ardından bitse de huzura ersek dediğimiz Mayıs’ın ayının son 10 günü içinmiş. Yine daldık bir maratona. Bu kez biz yokuz. Hazırlık maçları ölçü müdür, değil midir bilmem ama geneline vurursak, turnuvada bizden çok daha kalitesiz takımlar var, elbette ki bu bize orada olmalıyız sonucu vermiyor, belki de bu son olsun temennisinin altını bir kez daha çizdiriyor. İki ev sahibinin olduğu üçüncü turnuva bu. İlkinde iki futbol ülkesi vardı. 2008’de Avusturya’nın geçmişine saygı duymakla beraber, İsviçre ortaklığının tadı keçiboynuzundan halliceydi. Ukrayna’nın tribünlerini görmedik ama kulüp bazında her zaman esaslı tribünlere sahip Polonyalılar güzel başladılar turnuvaya. Sahada ise sadece 30 dakika. Yunanistan ya da bir başkanının 2004’i tekrar edebilmesinin mümkün olmadığı bir turnuva bu. Oyunun kalitesinin eriştiği nokta artık bu kadar sürprizi kaldırmaz. Topun yuvarlaklığı da bir yere kadar! Tribün coşkusu ve iştahlı oyunla, grupta gözlerine kestirdikleri Yunanistan karşısında iyi başladı oyuna Polonya. Sağ taraftan da iyi yardırdılar. Gol geliyor dakikalarından da golü bularak çıktılar. Komşu’da Zagorakis ve Dellas gibi 2004’ün omurgası olmuş adamlar yok artık. Yediği golle sallanan Yunanistan’ı ilk devrede devirmeliydi Polonya. Üstelik İspanyol hakem Velasco’dan asisti almışken. Sokratis’in kırmızısı tam Kuddusi işiydi. Komedi.. Çıktığı günden bu yana çakma Emre Belözoğlu lakabını taktığım Sotiris Ninis’in yerine oyuna giren Salpingidis ile oyunu döndürdü, ihtiyar Karagounis penaltıyı atsa Atina yine sirtakinin kralını yapardı Cuma gecesi ama olmadı. Polonya eline geçen büyük fırsatı değerlendiremedi.
Ruslar, play-off’un da etkisiyle bu kez daha mı hazırlar acaba? Ya da Çek defansı bu kadar kötü mü olmalıydı? Cech 4 yiyorsa, önündeki 4 adam ne iş yapar? Çok skorlu maçlar olmaz diye beklediğim grubun ikinci maçından 5 gol çıktı. Ruslar, topu rakiple paylaştılar ama 4 atarken Kerzhakov saç baş yolduruyorsa demek ki yolları uzun olacak. Rosicky sakatlıktan dönmüş, Baros her daim sakat ya da güçsüz. 8 yıllık vadede yeni jenerasyonla yetenekli bir kadro yaratamadılar ve bu onbirden de daha fazlasını beklememek lazım. Dzagoev için artık bir Avrupa Ligi vaktidir ama Ruslar da Akinfeev örneği ortadayken başka kafaya sahip adamlar. İlk gün güzel bir akşamdı. Gecenin adamı Dzagoev. Hayal kırıklığı Çek defansı. Günün saksısı ise İspanyol hakem Velasco…
Ruslar, play-off’un da etkisiyle bu kez daha mı hazırlar acaba? Ya da Çek defansı bu kadar kötü mü olmalıydı? Cech 4 yiyorsa, önündeki 4 adam ne iş yapar? Çok skorlu maçlar olmaz diye beklediğim grubun ikinci maçından 5 gol çıktı. Ruslar, topu rakiple paylaştılar ama 4 atarken Kerzhakov saç baş yolduruyorsa demek ki yolları uzun olacak. Rosicky sakatlıktan dönmüş, Baros her daim sakat ya da güçsüz. 8 yıllık vadede yeni jenerasyonla yetenekli bir kadro yaratamadılar ve bu onbirden de daha fazlasını beklememek lazım. Dzagoev için artık bir Avrupa Ligi vaktidir ama Ruslar da Akinfeev örneği ortadayken başka kafaya sahip adamlar. İlk gün güzel bir akşamdı. Gecenin adamı Dzagoev. Hayal kırıklığı Çek defansı. Günün saksısı ise İspanyol hakem Velasco…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)