25 Haziran 2017

Eylül'de Gelme
Haziran'da Gel


Haziran ayı, futbolun hem tüketim hem de hasat ayı. Kulüpler alır, satar, yeni fideleri A takımlarına eker, çiçek açmış oyuncularını satmak isteyenler pazar yerini doldururlar. Avrupa futbolunda tranferin profesörü malumunuz Portekiz. Güney Amerika’dan fide yaşında futbolcuları eker, kıtanın her köşesine yolladıkları yetenek avcılarıyla meyve verecek ağaçları ülkelerine getirirler. Biz ne yaparız? Şehrin en pahalı manavında etiketlere bile bakmadan sipariş veren zengin hesabı ya kazığı yeriz ya da akşam pazarına kalmış 30 yaş üstü futbolcuların çürük olanlarını toplar getiririz. Taraftar Haziran ayında kombine alır, yeni sezon formasını dolabına koyar, yönetimler ve kulüp profesyonelleri de har vurup harman savurup, “kolay” gelmiş gibi o parayı kolay harcarlar. Tek gerçek vardır, İstanbul takımlarının toplam borcunun 3 milyar TL’yı aştığı. Barcelona’nın 2109’da elde etmeyi planladığı gelirin de yaklaşık bu rakam olduğu…
İngilizler bir kenara İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa’ya baktığınızda bizde şampiyonluğa oynayan takımların kombineleri hepsinden pahalıdır, orijinal bir forma için Avrupa’nın devlerinin yarı fiyatını öderiz ama son yıllarda gelirleriyle  Avrupa Para Ligi’ne girdim diye hava atan hangi kulüplerimiz ise yıl sonunu zararla kapatmayı da ihmal etmezler….
Ne yetiştirmesini biliyoruz ne de güzel ambalajlamayı futbolda. Ne doğru zamanda suyunu veriyoruz, güneşe çıkartıyoruz ne vitrine doğru diziyoruz. Biz Avrupa’ya satınca maksimum 15 milyon Euro olan futbolcuların muadillerinin fiyatları 40 milyondan başlarken, biz kendi ülkesinde bir kazanana üç vererek ikna eder, bunu da yöneticilik başarısı olarak imza töreninde taraftarın gözüne sokarız…
Sora sora gidelim. Bir kulüp talip olduğu futbolcu için neden aracı olarak bir menajeri kullanır. Yabancı futbolcu transferinde Türk kulüplerinin vekalet verdiği menajerlere neden komisyon ödenir? Kulüplerin profesyonelleri ve yönetim kurulu üyeleri yabancı dil mi bilmezler, pazarlık mı yapamazlar, yoksa futboldan mı anlamazlar?

Talip oldukları yabancı futbolcuların neden hemen bir Türk temsilcisi olduğunu öğreniriz? Bu menajer o oyuncunun Türkiye’den teklif almasından kaç saat önce o yabancı futbolcunun transfer haklarına vekalet etmeye başlamıştır?

Türkiye’den bir kulübün talip olduğu futbolcuyu sırf ezeli rekabet adı altında diğer kulüpler neden teklif getirir? Başka golcü, orta saha, sağ bek mi yoktur dünyada? İki Türk kulübünün teklifini gören Avrupalı avuçlarını avuşturmaz mı?
Genç oyuncu buldum deyip neden kulüp tarihinin en yüksek bonservisi daha fide olan ne meyve vereceği belli olmayan bir futbolcuya ödenir? 100 milyona yıldız alan Real Madrid, 10 milyona genç yetenek alır da, bizde en pahalı satışını 15 milyona yapmış kulüpler gidip o yabancı gençlere neden 10-12 milyon yatırır?
İspanya ve İtalya’da oyuncuların büyük bir bölümünün yıllık ücretleri bir milyon Euro altındayken, bizde neden taban ücret bir milyon Euro’dur? Senelik ödenen o büyük büyük rakamların yanında oynadığı maç başına para ödemenin yetmedi maç kazanınca bir de prim vermenin manası nedir?
“Bize X’i al” diye başkanlara tezahürat yapan taraftarlar, X’in gelecekse kendi ceplerinden çıkan parayla geleceğinin farkında değil midir? Fedakar olan yönetimler midir, tribünleri dolduran mı? “Transferler hazırlık kampına yetişecek” diye -olmayacağını bile bile- söz verirken “X de benim size karne hediyem” havasını takınan yöneticilerin transfer görüşmesi için milyon kez gittikleri Avrupa ve Güney Amerika seyahatlerinin faturasını kulüp muhasebesine yollamazlar mı? 
Ve biz bu futbol dramını neden her Haziran ayında izleriz? X ile prensipte anlaşılıp, görüşmelere başlandığı KAP’a bildirilince her şey unutulur mu? X gelirse 40 gol atar mı?