4 Ekim 2020

Kelebeğin Ömrü

 

Genç senarist, prodüktörün odasına girdiğinde sırtındaki teri hissetti, heyecanlıydı, aylardır bugünü bekliyordu, yazdığı senaryoyu beyazperdede görmek en büyük hayaliydi ve karşısında İtalyan sinemasının en güçlü adamlarından biri oturuyordu. Dosyayı masaya koydu ve prodüktörün ilk cümlesini bekledi. 70’lerine koşan prodüktör dosyayı dokunmadan “Anlat bakalım, hikayen nedir?” dedi. Genç senarist panikledi, bunu kafasında kurgulamamıştı, “Önce karakterlerden mi başlasam yoksa hikayenin en can alıcı bölümünü anlatsam, filmin sonunu söylemeli miyim” derken yardım geldi: “Nasıl başlıyor filmin” dedi prodüktör… Genç senarist alnındaki teri sildi ve anlatmaya başladı:

Fabrizio Poletti, uzun yıllar önce vatanı İtalya’dan Kosta Rika’ya göçtü. Futbol hayatıydı ve profesyonel futbolcu olup hayalini gerçekleştirmişti. Bıraktığında birçokları gibi teknik adam olmayı denedi ve yapamayacağını anladı, başka bir ülkede huzuru bulmak için yola çıktı ve Kosta Rika’daki evinin verandasında o maçı hatırladı. Aslında hiç unutmamıştı, nasıl unutabilirdi ki… Torino derbisinde formasını giydiği Torino, Juventus’u deplasmanda 4-0 yenerken perişan etmişti. O yıllarda İtalya’da yabancı futbolcu yoktu ve kulübü Torino’nun yaşadığı uçak kazasından (Superga faciası) bu yana takımı, Juventus’a üstünlük sağlayamıyordu ve son yedi derbide galibiyetleri yoktu. Aslında o derbiyi özel kılan yaşadıkları büyük bir dramdı. Takım arkadaşlarını bir trafik kazasında kaybettikleri haftanın sonunda Juventus deplasmanına gitmişlerdi. O yıllarda forma numaraları da sabit değildi. Hayatını kaybeden Gigi’nin 7 numaralı formasını Carelli’ye vermişlerdi. Tarih 22 Ekim 1967’di ve haftayı ateşli geçiren ve güçsüz düşen Nestor Combin en yakın arkadaşı Gigi’yi kaybetmenin acısını da çekerken mutlaka oynamak istediğini söyledi hocasına. O derbiyi Torino 4-0 kazanırken Combin 3 gol attı, son gol ise Gigi’nin formasıyla sahaya çıkan Carelli attı… Prodüktör Milano’da doğmuştu ama gençliğinde bile futbola ilgi duymamış, bir takım tutayım diye Milan’ı seçmişti. Genç senaristin hikayesini yine de ilgisini çekti: “Karakterlerden biraz bahset bana” dedi.

 

“Atillio Romero’yu anlatayım size” dedi genç senarist. Atillio, Torino’da zengin bir ailenin oğlu. Babası şehrin en tanınmış nöroloğuydu. Atillio gençliğinde Torino gecelerinde tanınan hızlı çocuklardan biriydi ama yine de eğitimini aksatmadı. Bilirsiniz Torino’nun yerlileri Torino kulübünü, özellikle FIAT fabrikasına çalışmaya güneyden gelenler ise Juventus’u tutarlar. Attilio fanatik Torino taraftarıydı ve maç kaçırmazdı, arabasının aynasında ise o günlerin en büyük yıldızı Gigi’nin fotoğrafı vardı. Siyasaldan mezun olduktan sonra babasının şehirdeki nüfusunu kullanıp, FIAT’a yönetici olarak girdi. Agnelli Ailesi, Juventus’un sahibiydi ve Attilio Romero, o hiç sevmediği Juventus’un patronunun holdinginde çalışmaya başlamıştı. Çok çalıştı ve hızlı yükseldi, Gianni Angelli’nin basın sözcüsü, holdingin iletişim direktörü oldu. Çocukluğundan beri hayali Torino başkanı olmaktı, 52 yaşında bu hayali gerçek oldu. O artık Torino Başkanı Atillio Romero’ydu ama tribünler onu “Katil” diye çağırıyordu. Yıllar sonra yolsuzluktan dolayı hapse girdi.

Prodüktör sözünü kesti: “Peki neden katil lakabını takmışlardı?” Genç senarist o zaman size “Gigi’nin hikayesini anlatmam” dedi.

Luigi Meroni ya da kısaca Gigi, İtalya’nın görüp görebileceği en aykırı adamlardan biriydi ve futbolcuydu. Ama ne futbolcu. Ona kelebek lakabını takmışlardı. Müthiş çalımları, pasları ve golleriyle Torino taraftarının sevgilisi olduğunda daha 22 yaşındaydı. Gigi takım arkadaşları gibi idman-ev arasında yaşamazdı, takım elbiselerini kendi çizer, diktirir, kravatlarının desenini bir kağıda resmeder ve özel olarak yaptırırdı. Ressam futbolcu duydunuz mu hiç? Gigi ressamdı aynı zamanda, ayakları kadar elleri de yetenekliydi ve tutkulu bir aşıktı. Sevgilisi Cristina Uderstadt bir yönetmenle evliydi ve o yıllarda İtalya’da boşanmak imkansıza yakındı ve Gigi o günü bekliyordu.

“Nereye bağlayacaksın, merak ettim” dedi prodüktör. Genç senarist, masadaki senaryoda her şeyi detaylıca anlatmıştı ve şimdi hikayeyi doğru naklettiğinden emin değildi. Bu onun son şansıydı: “Size başta anlattığım Juventus maçından bir hafta öncesine dönmemiz lazım, Sampdoria maçına” dedi. Prodüktör güldü ve “İtalyan futbol tarihini mi film yapacağız” diye söylendi.

15 Ekim 1967’de 24 yaşındaki Gigi, Torino formasını son kez giydi. O sezonun başında Juventus’u onu almak istediğinde Torino başkanı taraftar baskısıyla satmaktan vazgeçmişti. Gigi o gün gol atmadı ama yine sahada döktürdü ve maçı 4-2 kazandılar. Maçtan sonra eve dönecekti ama anahtarlarını unuttuğunu fark etti, Fabrizio Poletti ile Re Umberto Caddesi’ndeki Zambon Bar’a gidecek ve yakın arkadaşlarının evinde olduğunu bildiği sevgilisi Cristina’yı arayacaktı, zaten evi de o cadde üzerinde 5 dakika uzaklıktaydı. Geniş caddeden karşı geçerken dikiz aynasında Gigi’nin fotoğrafının asılı olduğu FIAT 124 Coupe hızla üzerlerine geldi ve… Gigi yere yığıldığında arkadan gelen Lancia Appia’nun sürücüsü onu görmemişti bile, 50 metre sürüklenen Gigi o akşam hayatını kaybetti.

 


Prodüktör masasından kalktı ve genç senariste “Filmin sonunda bana eğer Gigi’ye ilk çarpan otomobili kullananın yıllar sonra Torino Başkanı olan Attilio Romero olduğunu söyleyeceksen, bu kadarı filmlerde bile olmaz derim sana. Bu yüzden mi tribündeki lakabı katilmiş? ” dedi. Genç senarist utana sıkıla son cümlesini özenle kurdu: “Film olsa bu kadarı olmaz derken haklıydınız ama bu film olması gereken gerçek bir hikaye bu” dedi..

Hiç yorum yok: