29 Haziran 2017
25 Haziran 2017
Eylül'de Gelme
Haziran'da Gel
Haziran ayı,
futbolun hem tüketim hem de hasat ayı. Kulüpler alır, satar, yeni fideleri A
takımlarına eker, çiçek açmış oyuncularını satmak isteyenler pazar yerini
doldururlar. Avrupa futbolunda tranferin profesörü malumunuz Portekiz. Güney
Amerika’dan fide yaşında futbolcuları eker, kıtanın her köşesine yolladıkları
yetenek avcılarıyla meyve verecek ağaçları ülkelerine getirirler. Biz ne
yaparız? Şehrin en pahalı manavında etiketlere bile bakmadan sipariş veren
zengin hesabı ya kazığı yeriz ya da akşam pazarına kalmış 30 yaş üstü
futbolcuların çürük olanlarını toplar getiririz. Taraftar Haziran ayında kombine
alır, yeni sezon formasını dolabına koyar, yönetimler ve kulüp profesyonelleri
de har vurup harman savurup, “kolay” gelmiş gibi o parayı kolay harcarlar. Tek
gerçek vardır, İstanbul takımlarının toplam borcunun 3 milyar TL’yı aştığı.
Barcelona’nın 2109’da elde etmeyi planladığı gelirin de yaklaşık bu rakam
olduğu…
İngilizler
bir kenara İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa’ya baktığınızda bizde
şampiyonluğa oynayan takımların kombineleri hepsinden pahalıdır, orijinal bir
forma için Avrupa’nın devlerinin yarı fiyatını öderiz ama son yıllarda
gelirleriyle Avrupa Para Ligi’ne girdim
diye hava atan hangi kulüplerimiz ise yıl sonunu zararla kapatmayı da ihmal
etmezler….
Ne
yetiştirmesini biliyoruz ne de güzel ambalajlamayı futbolda. Ne doğru zamanda
suyunu veriyoruz, güneşe çıkartıyoruz ne vitrine doğru diziyoruz. Biz Avrupa’ya
satınca maksimum 15 milyon Euro olan futbolcuların muadillerinin fiyatları 40
milyondan başlarken, biz kendi ülkesinde bir kazanana üç vererek ikna eder,
bunu da yöneticilik başarısı olarak imza töreninde taraftarın gözüne sokarız…
Sora sora
gidelim. Bir kulüp talip olduğu futbolcu için neden aracı olarak bir menajeri
kullanır. Yabancı futbolcu transferinde Türk kulüplerinin vekalet verdiği
menajerlere neden komisyon ödenir? Kulüplerin profesyonelleri ve yönetim kurulu
üyeleri yabancı dil mi bilmezler, pazarlık mı yapamazlar, yoksa futboldan mı
anlamazlar?
Talip
oldukları yabancı futbolcuların neden hemen bir Türk temsilcisi olduğunu
öğreniriz? Bu menajer o oyuncunun Türkiye’den teklif almasından kaç saat önce o
yabancı futbolcunun transfer haklarına vekalet etmeye başlamıştır?
Türkiye’den
bir kulübün talip olduğu futbolcuyu sırf ezeli rekabet adı altında diğer
kulüpler neden teklif getirir? Başka golcü, orta saha, sağ bek mi yoktur dünyada?
İki Türk kulübünün teklifini gören Avrupalı avuçlarını avuşturmaz mı?
Genç oyuncu
buldum deyip neden kulüp tarihinin en yüksek bonservisi daha fide olan ne meyve
vereceği belli olmayan bir futbolcuya ödenir? 100 milyona yıldız alan Real
Madrid, 10 milyona genç yetenek alır da, bizde en pahalı satışını 15 milyona
yapmış kulüpler gidip o yabancı gençlere neden 10-12 milyon yatırır?
İspanya ve
İtalya’da oyuncuların büyük bir bölümünün yıllık ücretleri bir milyon Euro
altındayken, bizde neden taban ücret bir milyon Euro’dur? Senelik ödenen o
büyük büyük rakamların yanında oynadığı maç başına para ödemenin yetmedi maç
kazanınca bir de prim vermenin manası nedir?
“Bize X’i
al” diye başkanlara tezahürat yapan taraftarlar, X’in gelecekse kendi
ceplerinden çıkan parayla geleceğinin farkında değil midir? Fedakar olan
yönetimler midir, tribünleri dolduran mı? “Transferler hazırlık kampına
yetişecek” diye -olmayacağını bile bile- söz verirken “X de benim size karne
hediyem” havasını takınan yöneticilerin transfer görüşmesi için milyon kez
gittikleri Avrupa ve Güney Amerika seyahatlerinin faturasını kulüp muhasebesine
yollamazlar mı?
Ve biz bu futbol
dramını neden her Haziran ayında izleriz? X ile prensipte anlaşılıp,
görüşmelere başlandığı KAP’a bildirilince her şey unutulur mu? X gelirse 40 gol
atar mı?