31 Ağustos 2014
Salaş ve Lezzetliydin Serie A
Atasözleri bir coğrafyada doğar, bazıları tüm dünyada kabul görür. "Roma bir günde inşa edilmedi" (Roma die uno non aedificata est) gibi... Tezcanlılara bir projenin kısa sürede tamamlanmayacağını ve sabır gerektirdiğini anlatır. İtalya'da futbol sezonu bugün başlıyor, biz Süper Lig onlar Serie A diyorlar ve bir günde inşa edilmeyen, 1929 yılından beri oynanan lig, bir zamanlar dünyanın en popüler ligiydi. 10 yıldır da sürekli kan kaybediyor. Tersine bir dünya Serie A'nınki atasözünün yanında. Futbolu icat etmenin kibriyle yıllarca kendi liglerinden başka ligi önemsemeyen İngilizler, Premier Lig'i kurana kadar, Almanlar, 90'ların sonunda dibe vurunca Bundesliga'yı yeniden dizayn edene kadar, İspanyollar Franco sonrası kapalı rejimin pencerelerini ardına kadar açana kadar ve Fransızlar 1998 Dünya Kupası'nı kazanıp futbolla barışına kadar, İtalya Serie A, Avrupa'nın bir numaralı ligiydi.
Çok değil 20 yıl önce İngilizler bir Manchester United-Chelsea maçı için ekran başına geçtiğinde izleyici sayısı bir milyon iken o hafta İtalya'dan yayınlanan haftanın maçı Britanya'da 3 milyon izleyiciye ulaşıyordu. Maradona'nın Platini'ye çalımı bastığı, Gullit'in Van Basten'a ara pası attığı, Baggio'nun frikiği köşeye astığı, Maldini'nin soldan bindirdiği, Zidane'in topla bale yaptığı, Ronaldo'nun tribünleri ayağa kaldırdığı, Batistuta'nın füzeleri, Del Piero ve Totti'nin forma aşkıyla şenlik yeri olan, tribünleri tıklım tıklım dolu, Avrupa'da tüm takımların korkulu rüyası kadrolara sahip Serie A'ya ne oldu peki?
Şampiyonlar Ligi'nde 1989 ile 1998 arasında bir final haricinde hep bir takımı bulunan İtalya, nasıl oldu da dört takım kontenjanını Almanya'ya kaptırdı? Bu sezon şampiyonu Juventus ikinci torbadan, lig ikincisi Roma dördüncü torbadan Şampiyonlar Ligi kurasına girerken, A.Bilbao gibi yabancısı olmayan bir takıma elenen Napoli ve Avrupa Ligi'ne bile gidemeyen 'efsane' Milan ya da dört yıl önce en büyük kupayı Mourinho ile kazanan ardından yıldızlarını bir bir satan ve kuruyup giden Inter... Çöküşün nedenleri bunlar olabilir mi acaba?
Calciopoli: Calcio, futbol aynı zamanda tekme demek İtalyanca'da. Calciopoli ise 2006'da ortaya çıkan şike skandalı. Geçmişinde iki büyük şike skandalı olan İtalyanlar, milli takımları Berlin'de Dünya Kupası'nı kaldırırken, ülke sınırları içinde patlayan skandalla boğuşuyorlardı. İnfaz için ellerini çabuk tuttular ve şampiyon Juventus'u ikinci lige yolladılar. Zirveye oynayan her takımın kadrosu dağıldı, Juventus ancak üç yıl sonra kendine gelebildi ve iletişimin internetle tavan yaptığı dünyada bu kirlilik, Serie A'yı tüm futbolseverlerin gözünde görünmez kadar güvenilmez de kıldı. Sonucuna müdahele edilen bir futbol maçını kim izlemek ister ki!
Yayın ihalesi: 80 ve 90'larda dünyanın en fazla izlenen ligi olan Serie A'yı uçurumun kenarına getiren yeni binyılın başındaki yayın ihalesi oldu. İki dijital platformun amansız rekabetinde almaları gerekenin üç katını kasalarına koyan kulüpler, platformlardan biri batıp, balon patlayınca borç batağına girdiler. Ligin yüzü kabul edilen Zidane ve Ronaldo'nun Real Madrid'e satışı, Parma, Lazio, Roma, Fiorentina'nın da aralarında bulunduğu Juventus, Milan, Inter ile tamamlanan ve "7 Kızkardeş" olarak anılan şampiyonluğa oynayan takımlar ya el değiştirdi, ya yıldızlarını sattı, ya da küçülmeyi tercih etti. Bugün Serie A, Premier Lig'in ardından yayın ihalesinde yine ikinci sırada ama bunun sebebi de ülkede hali hazırda 6 milyona varan decoder sahibinin bulunması.
Eski stadyumlar: İtalya'nın son 50 yılda efsane mertebesine ulaşmış, tarih kokan stadları, futbol endüstrisine yenik düştü. Loca kavramıyla Juventus'un yeni stadıyla tanışan İtalyanlar için stadyum demek iki kale arkası (curva) bir kapalı tribün, çokça da bir maraton tribündü. Son Şampiyonlar Ligi finalini 13 yıl önce düzenleyen ülke, Milano'daki San Siro ile 2016 finaline büyük ihtimalle ev sahipliği yapacak ama Euro 2016'yı bizim gibi kaçıran İtalyanlar bizden farklı olarak yeni stadyum inşaatı için proje bile çizdirmiyorlar.
İtalyan ekonomisi: Alitalia'nın satışı, FIAT'ın Chrysler'in çatısına girme planı, yıllarca Kappa ve Diadora gibi ülkenin markalarını giyen kulüplerin Adidas, Nike ve Puma ile anlaşması, Çin'deki ucuz iş gücüne yenik düşen tekstil sektörü, Avrupa Birliği'ne giren her Akdeniz ülkesinin insanın yaşadığı tembellik ve Sensi'den Moratti'ye, Cragnotti'den Berlusconi'ye çöken milyarlık patronlar. Hayatın zorlaştığı İtalya'da her avro artık çok değerli. Bir zamanlar en büyük yıldızların forma giyme hayalini kurduğu Serie A son üç gol kralını ülke dışına sattı. Bu sezon ligin yüzü kabul edilen Balotelli ise artık Liverpool'da.
Tribün terörü ve ırkçılık: Artan işsizlik, Kuzey ve Güney İtalya arasında bitmek bilmeyen "Gerçek İtalyan biziz" polemiği, 40 yıl önce manifestosu yayınlanan ve futbol endüstrisine direnen Ultras kültürü, deplasman yasakları, yollarda vurulan taraftarlar derken İtalya bir darbeyi de tribün teröründen aldı. Irkçılık ise ülkenin kanayan yarası. Serie A'da forma giyen siyahi oyunculara yapılan ırkçı tacizlerin listesi artık bir dosya kalınlığında. İspanya gibi İtalya da sert önlemler alsa da ırkçılık belasının önünü alamıyor.
Çizme'nin alt yapılarından artık bir Del Piero, Maldini, Totti gibi bayrak adamlar çıkmıyor, kenarından geçenler de soluğu bugünün büyüğü liglerde alıyorlar. İngiltere Premier Lig yüksek bilet fiyatlarıyla şimdinin moda burger dükkanları gibi. İspanyollar yerel mutfağı Michelin yıldızlı restoranlarda satmayı tercih ediyorlar futbol sahasında da. Almanlar ise ucuz biletleri, dolu stadyumlarıyla global 'fast food' markaları gibiler. İtalya Serie A ise her zaman salaş ama lezzetiyle meşhur bir lokantaydı. Söylesenize kim tadı tuzu olmayan, sterilden uzak bir yemeği salaş bir dükkanda yemek ister ki...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Hocam elien sağlık.Twiterden de sorumu sordum sana.. İtalya futbolu çocukluğumun en güzel ligiydi.
Ağabey son final 2009 Roma Barça - Manu
çok kapitalist bir yazı olmuş.
taraftarı yolunacak müşteri haline soktular özellikle ingilterede.
italyan milli takımını da italyan kulüplerini de hiç sevmem. ama serie a bu can çekişen hali futbolun geldiği noktanın en can alıcı ispatıdır. 90lardan sonra doğu avrupa iskandinavya sonra benelüks ülkelerinin ligleri bitti. şimdi serie a. futbol ölmüş ağlayanı yok.
Türkiye, İtalya'nın 90'larda yaptığı neredeyse tüm hataları tekrarlamakla meşgulken güzel gelmiş.
Arada "passaportopoli" vardı bir de. Sezon bitimine 5 hafta, yılın maçına 2 gün(lider Roma ikinci Juve'ye deplasmana gidiyordu) yabancı kuralı değiştirilmişti.
Şaftı kaydıranlardan br de Berlusconi oldu. 90'ların sonlarında çoğu kulübün batışa doğru dörtnala gittiği ortadaydı. Borsaya açılma izni çıkarıldı ama yetmedi. Bunun üzerine Berlusconi "salva calcio"yu(futbolu kurtarma yasası) çıkardı. İnanılmaz bir şeydi:
Diyelim 20 milyon bir oyuncu aldınız ve 2 milyona bir oyuncu sattınız. -18 milyon yazar, değil mi? Yanıldınız. Salva Calcio'ya göre bakiyeniz 0.
Satışı bedelini direkt hesabınıza giriyorsunuz. Ama ödediğiniz paranın 10'da birini giriyorsunuz. 2 milyon eşittir 2 milyon. Kalan 18 milyonu da "salva calcio" hesabına atıyorsunuz, hesaplarınızda görünmüyor. Bıu sayede batık durumdaki pek çok kulübün lisans alabilmesi sağlandı. Borsada işlem gören Lazio deli gibi zarardaydı ama bu sayede küçük bir zararı varmış gibi görünüyordu, hisse alıp satanlar da dolandırılıyoru dolaylı olarak.
Kulüplerin kadroları şişmeye, 50-60 oyuncudan oluşmaya başladı. Zarada olan iki kulüp örneğin dördüncü sol bekleri mesela 3'er milyona takas ediyor, 2,7 milyon kar yazıyorlardı. Yetmezse dördüncü sağ bekler veya sekizinci stoperler takas ediliyor, lisans alınıyordu.
2003 Şubat'ında çıkan yasaya AB Kasım'da inceleme başlattı.
http://www.e-comlaw.com/world-sports-law-report/article_template.asp?Contents=Yes&from=wslr&ID=536
Ama aradan geçen iki yılda(Juventus, Bologna gibi yasadan yararlanmanın delilik olacağını söyleyen 8 aklı başında kulüp hariç) Serie A ve Serie B'nin tamamıa yakını bunu kullandı. AB, 2005'te yasayı iptal etti.
http://europa.eu/rapid/press-release_IP-05-1271_en.htm
Geriye kalan koskoca bir enkazdı, hâlâ temizlenebilmiş değil. Galliani, 2009'da FFP iyice belirginleştiğinde "artık kimse İtalyan Kulüpleri'nden Avrupa'da kupa beklemesin" diyerek durumu açıkça ortaya koymuştu. Moratti son kumarı oynamaya karar verdi, oyuncu maaşları kulübün yıllık gelirinden daha fazla olan kadrosuyla ŞL kazandı. Bu, kumarı kazanmak mıydı? Kulübü satmak zorunda kaldığı düşünülünce yanıt çetrefilleşiyor.
Türkiye-İtalya paralelliğine dair şöyle bir şey yazmıştım yılın başlarında:
http://www.hayatimfutbol.com/bu-filmi-onlar-gormustu/
Yorum Gönder