Pink Floyd'un efsane şarkısında olduğu gibi: Bölündüler ve düştüler. Futbolun Avrupa kıtasındaki bereketli topraklarından bugün futbol sahnesinde altı milli takım var. Eski Yugoslavya, Brezilya'daki Dünya Kupası'na gitseydi ne olurdu acaba?
Kral Carlos tahttan feragat etmiş, Madrid yeni kral Felipe'nin taç giyme töreni için hazırlanıyordu dört gün önce. İspanyol Milli Takımı'nı oynadığı her turnuvada yalnız bırakmayan kraliyet ailesi tören yüzünden Brezilya'ya gidememişti. Euro 2008'de 44 yıl sonra zafer yaşayan ardından kıta dışında ilk kez Dünya Kupası'nı kazanmayı başaran Avrupalı olan İspanya, üçlemeyi iki yıl önce Euro 2012'de yapmıştı. Güney Amerika'da beyaz bayrağı en erken göndere çeken ülke oldu. Tıpkı 1998'de kupayı kazanıp 2002'de gruplardan çıkamayan Fransa ya da 2006'da Berlin'de şampiyon olup 2010'da eve erken dönen İtalya gibi... Milli takımın başarılarını altı yıldır "Biz" diye manşetlerine taşıyan Katalan medyası, büyük fiyaskonun ardından İspanya Milli Takımı için "Onlar" demeye başladı. Barcelona'nın omurgasını oluşturan takım için yolun sonuydu ve Barselona şehrindeki gazeteciler için başarısızlık, İspanyol futbolculara fatura edilmeliydi. Sonuçta takım Hollanda'dan beş gol yerken, kalede Real Madrid'li Casillas, stoperde Sergio Ramos ve ön liberoda Xabi Alonso vardı. Güzel günler geride kaldı İspanyol Milli Takımı için, altın jenerasyonları hiçbir şey kazanamadan tarihe gömülen ülkelerin yanında kazanılabilecek her şeyi kazanarak tarih yazdılar.
Peki sevince ortak olan ama bozgunda gemiyi terk eden Katalanlar yıllardır hayalini kurdukları kendi milli takımlarıyla bu finallere gelseydi ne olurdu? Barcelona'nın 2006 yılında beri Avrupa futboluna hükmeden kadrosundan 2010 Dünya Kupası finalinde forma giyen dört; Euro 2012 finalinde ise beş Katalan kökenli oyuncu vardı. Barcelona ile özdeşleşen Iniesta, David Villa ve son dönemde kadroya giren Pedro'nun Katalan kökenli sanılması bu algıyı yükseltebilir ama Katalan Milli Takımı, İspanya'dan futbolcularını çektiği takdirde iki takımın da finalin kenarından geçemeyeceği ortada. İspanya'nın otonom yapısında 1904 yılında kurulan Katalan Milli Takımı, elbette FIFA ve UEFA tarafından tanınmıyor. Son yıllarda Hollandalı efsane Johan Cruyff'un teknik direktörlüğünü yaptığı ve hazırlık maçlarıyla varlığını sürdüren takım bir gün Katalonya bağımsızlığını ilan ederse, İspanya'ya rakip olacak futbol arenasında. Ne olacağı bilinmez ama Balkanlar'da son çeyrek asırda değişen sınırlarla Yugoslavya'nın ne olduğu futbol tarihi kitaplarında yazılı...
Balkanlar'da futbolun bereketli topraklarıdır eski Yugoslavya. Güney Amerika'da Brezilya'dan çıkan kadife ayakların Avrupalı muadillerinin doğduğu coğrafya olarak bilinir. Krallık döneminde ilk Dünya Kupası'nda yarı final oynayan, II. Dünya Savaşı sonrasında iki Dünya Kupası'nda çeyrek finale yükselen ve tarihe karışmadan önce son olarak 1990'da çeyrek finalde elenen Yugoslavya, Euro 1960 ve 1968'de final oynamış, 1976'da dördüncü olmuş ve Euro 1992 ile futbol tarihine veda etmişti. Bugün dünyada birçok futbolsever eski Yugoslavya'nın basketbolda olduğu gibi futbolda da dağılmasaydı neler yapabileceğini merak ediyor. Eski Yugoslavya topraklarından bugün futbol sahnesinde altı milli takım var. 2014 Brezilya'da ilk kez Dünya Kupası heyecanını yaşayan Bosna Hersek, 2010'da olmayan ama 2014'e gelmeyi başaran Hırvatistan, 2010 Dünya Kupası'nın sürpriz ekibi Slovenya, FIFA tarafından eski Yugoslavya'nın devamı kabul edilen ve 2006 Dünya Kupası'na Sırbistan&Karadağ olarak giden, ayrılık sonrasında 2010 Dünya Kupası'nda hayal kırıklığı yaratan Sırbistan, bölünme sonrasında ayakta kalmaya çalışan Karadağ ve Makedonya. Ve FIFA'nın Katalan Milli Takımı gibi tanımadığı Kosova Milli Takımı.
Eski Yugoslavya'dan göç eden ailelerin İsviçre'de büyüyen çocukları bugün Arnavut takım arkadaşlarıyla İsviçre'nin başarısı için ter döküyor. Formasını giydiği İsveç takımı Dünya Kupası'na gidemediği için maçları Brezilya'da tribünden seyretmek zorunda kalan Zlatan İbrahimoviç ise ailesin savaş öncesinde gurbet yollarına düşmeseydi bugün Bosna-Hersek Milli Takımı'nın finallerdeki en büyük gol silahı olacaktı. Almanya birleşmese, SSCB dağılmasa ne olurdu acaba. Partizan ve Kızılyıldız gibi Avrupa futboluna iki efsane kulüp armağan eden eski Yugoslavya'da yetişen Karadağlı kaleci Simoviç, Mijatoviç, Saviçeviç; Boşnak Saffet Susiç, Vahid Halilhodziç, Mehmet Bazdereviç, Hırvatların efsanesi yolu teknik adamlığında Kayseri'den geçen Robert Prosinecki, bu yıl hayatını kaybeden efsane futbolcu ve teknik adam Vujadin Boskov, frikiklerin efendisi Sinisa Mihajloviç, golcü Pantelic ve bir zamanlar ligimizin yegane yabancıları olan yüzlercesi. Herkesin dilinde hep aynı şarkı var ya da vardı galiba. Pink Floyd'dan Hey You ve onun son satırı: (Together we stand, divided we fall) Birlikte ayakta dururuz, bölünürsek düşeriz.
4 yorum:
kapitalizm in değişmeyen kuralı budur hocam. böl ve sömür.
kapitalizmin insanların dayanışarak yaşadığı büyük birimleri sömürmesi zorlaştığı için küçük küçük birçok devletçikler(kukla devletler) ortaya çıkardı.
büyük birim dayanışarak yaşadığında bankalara muhtaç olmaz.büyük birim olduğu içinde vahşi kapitalizmin yutması imkansızlaşır.önce küçük dilimlere ayırıyor.bu küçük dilim dayanışarak yaşasa bile gücü sınırlıdır.haliyle bağımlı haline geliyor dış mihraklara(abd ye)
yani kapitalizm işe önce bölmeyle başlıyor.
yugoslavya nın parçalanmasını buna örnek gösterebiliriz.imdi bosna hersek hırvatistan bağımsız mı?değil tabi.abd ye bağlı küçük eyaletler oldular.
ender ahmet
tesekkurler cok ılgınc
güzel bir yazı olmuş,elinize sağlık.
Gerçekten çok ilginç. Hiç bu kadarını beklemezdim.
Yorum Gönder