Moda endüstrisinin kalesi, sanayici patronların yuvası Milano'nun iki büyük kulübünden biri, Inter, Endonezyalı işadamı Erick Thohir'e satıldı. Uzak dedikleri Doğu artık Milano'nun sokaklarına nüfus etti, İngiliz, Fransız ve İspanyollar'dan sonra İtalyanlar da bu acı futbol fıkrasının öznesi oldu. Milano'da yabancıları oynatmamasına tepki duyanların AC Milan'a inat kurdukları Internazionale Kulübü, 105 yıl sonra bir yabancının kontrolüne geçti ve ülkenin en büyük patronlarından, Çizme'nin zenginler listesinde yedi numarada olan Massimo Moratti, yüzde 70 hisseyi sadece 250 milyon avroya sattığında derin bir nefes aldı. Çünkü kulüp yokuş aşağı koşuyordu ve 300 milyona yakın borç, 120 milyonu aşan banka kredileriyle Inter kuşatılmıştı. Eski İtalya olsa birileri ülke içinden gelip bayrağı teslim alırdı ama diyoruz ya; işte yeni İtalya diye... Moratti'nin Inter'i artık Thoir'un Inter'i oldu... İki yüzyıl geriye gidince 21 çocuklu bir adamın çalışmaya gönderdiği 14 oğlundan biri Albino'nun dedesinden adını alan oğlu Angelo, Bergamo'nun kırsalından Milano'nun Fontana meydanına eczacılık yapmaya geldiğinde İtalyanlar Moratti Ailesi ile tanıştı. Angelo Moratti, 2. Dünya Savaşı sonrasında maden ve petrol işinden kazandığı parayla 1955 yılında Inter kulübünü satın aldığında en büyük hayalini gerçekleştirmişti. 10 yaşındaki oğlu Massimo'yu San Siro'da her maça götürdü. 'Catenaccio' yani ölümüne savunmayla (5-3-2) meşhur Helenio Herrera sayesinde 60'larda 'Büyük Inter' doğdu ve o takım üç lig şampiyonluğu, iki Şampiyon Kulüpler Kupası kazandı. Moratti Ailesi'nin serveti büyüyordu ama 1968 yılında Inter kulübüyle bağlarını kopardılar. Şirketleri Saras, ABD'de rafinerilere kadar uzanan dev bir petrol şirketi haline geldi ve oğul Massimo Moratti, yıllar sonra babası gibi hayalinin peşinde koştu. 1994-1995 yılları arasında Ernesto Pellegrini'nin patronluğunu üstlendiği Inter'i Şubat 1995'de satın aldığında takımın son şampiyonluğunun üzerinden altı yıl geçmişti. Milano'nun öteki yakasında Silvio Berlusconi ile ayağa kalkan ve 80'lerin sonunda ligi forse etmeye başlayan Milan, gün geldi 'Büyük Inter'i solladı. 90'ların ikinci yarısı Inter'lilere 'Kaybettiğimiz Yeter' diye kitap da yazdırdı, San Siro'da gözyaşı da döktürdü. Lazio'yu devirip aldıkları UEFA Kupası bile tribünlerin şampiyonluk hasretini kesmedi. 1998'de Ronaldo'nun verilmeyen meşhur penaltısıyla şampiyonluğu kaptırdıkları Juventus, dört yıl sonra bir kara gün daha yaşattı Inter'e. 5 Mayıs 2002'de 'kardeş' kulübü Lazio deplasmanına son hafta puan farkıyla lider giden Inter sahadan 4-2 mağlup ayrılırken, gülen yine Juventus oldu. Roma Olimpiyat Stadı'nda ağlayanlar arasında Galatasaray'dan Inter'in yolunu tutan Emre Belözoğlu ve Okan Buruk da vardı...
Milan, Adriano Galliani, Juventus, Luciano Moggi gibi bir futbol aklıyla çalışırken, oğlunun menajerlik oyununda beğendiği isimleri transfer ettiği şehir efsanesinden öte olan Massimo Moratti, formasını giyip stada geldiği Alvaro Recoba'ya üç kuruşluk futbol oynamadığı 10 sezon boyunca para öderken; sakatlığı süresince Ronaldo'nun da yanından ayrılmadı. Gün geldi, Ronaldo iyileşti ve Real Madrid'in yolunu tuttu. Roberto Carlos gibi dünyanın gelmiş geçmiş en iyi sol bekini genç yaşta Real Madrid'e satan, sonra 20'den fazla sol bek alan, Seedorf ve Pirlo'yu ezeli rakibe Milan'a hediye eden Massimo Moratti, futbolcuların gözünde hep altın kalpli başkan olarak kaldı. 2006'da şike skandalıyla sallanan İtalya'da ufak ortağı olduğu Telecom Italia'dan sızdığı iddia edilen telefon kayıtlarının kanıt olduğu dava sonrasında Juventus küme düşerken, Moratti'nin mesut yılları başladı. Mancini ile gelen üç şampiyonluk ve ardından en büyük kupayı kazanmak istiyorsan getirmen gereken adam: Jose Mourinho. 2010 Mayıs'ında Madrid'de Santiago Bernabeu'da Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldıran ve babasından 45 yıl sonra en büyük kupayı Inter müzesine getiren Massimo Moratti,18 yıl oturduğu patron koltuğunda transfere -cebinden 700 milyondan fazla- 1 milyar 500 milyon avro harcadı. 16 kupa kazandı ve çıkmaz sokağa girdiğinde kulübün defterleri artık ona "Sat, yoksa batacaksın" dedi.
3 yorum:
farkettin mi moratti bülent tulun a benziyor :)
bi kere işin ekonomik kısmına katılmıyorum.
adamlar yabancı sermaye getiriyor ülkelerine.bu ne demek?yabancı kaliteli yıldızlar.bu ne demek.lig kalitesi.bu ne demek ligi daha fazla paraya dünyaya pazarlamak.olay budur.
arapları rusları ve uzak doğuluları sömürüyorlar bi şekilde.
çin olayınada katılmıyorum.çini kullanıyor dünya.ucuz iş gücü nedeniyle.nike adidas vs birçok marka çinde üretim yapıyor.ama para çinde kalmıyor.5 üretip (çin sayesinde) 50 ye satıyorlar.
çin in dünyadaki yeri bu.
italya seri A yı bütün dünyaya pazarlıyorlar.büyük rakamlar geliyor buradan.CL den de iyi paralar geliyor.ha ingiltere ve ispanyanın gerisinde diyebiliriz sadece.o kadar.
yoksa çöküş yok.bu sömürü işi ingiltere ile başladı futbolda.sonra fransızlar ulan biz niye bu arap ve rusları sömürmüyoruz diye düşünüp onlarda olaya el attılar.monaco ve psg ile.sonunda italyanlarda bu işin fena bir iş olmadığını düşünüp buna karar verdiler.ispanyollar bu yolu izlemedikleri için 2-3 takım hariç ekonomik krizler yaşıyor.
almanlar ise sisteme yatırım yaptılar.zor olanı seçtiler ama başardılar.tebrik etmek lazım.
yakın zamanda göreceğiz ki italyanlar bu satma olayından karlı çıkacaklardır.kaliteli yıldızların gelmesiyle lig kalitesini artıracaklar.bu işin zararı yok italyanlar için.satın alanın zararı olur her zaman.abromoviç bilmem kaç yüz milyon avro yatırım yapmış çelsiye.ingiltereye sermaye girmiş.kalite artmış.pazarlamadan kar elde edilmiş.
Teşekkürler güzel fikirleriniz için
Yorum Gönder