Sahada rakiplerine attığı çalım kadar hayata da çalım atmışlığı olan bu adamın 60 yaşında kalbini durduran her ne ise, yıllar önce Bilbao Kasabı Andoni Goikoetxea’nın ona attığı acımasız tekmeye benziyor... Maradona, hepimizin hayatının dört yapraklı yoncasıydı… Bir futbol topuyla kimse daha çok mutlu olmamıştır bu dünyada ve hiç kimse milyonlarca çocuğu bir gün Maradona olacağım hayaliyle yatağında bir futbol topuna sarılıp hayal kurdurtmamıştır… Her şeyi vardı onun, bir ömür aradığı huzurdu… Buldu...
29 Kasım 2020
Adın Şiir Gibiydi Sen Bir Roman
Güzel oyun
diyorlar futbola... Çocukluk kadar güzel… Sonra büyüdüğünde hayatın güzel
olduğu kadar acımasız; sevinçler kadar hüzünler, kahkahalar kadar gözyaşlarıyla
dolu olduğunu tecrübe ettiğinde futbolun hayata benzediğini görüyorsun… Bir
zamanlar peşinden koştuğun topu bir koltukta hiç bıkmadan televizyon ekranında
ya da tribünde izlediğinde ilk aşkının tutkuya dönüştüğünü fark ediyorsun.
Okuma yazmayı daha öğrenmediğin günlerde vurduğun meşin yuvarlak ağır, ayağında
acıyı hissediyor, büyüdükçe daha uzağa vurduğun için gurur duyuyorsun kendinle,
hele bir de yetenekliysen üç direğin arasına istediğin köşeye vurabiliyorsan o
işte senin ilk şampiyonluğun oluyor…Çoklukla
babanın tuttuğu takımı tutuyorsun, sahadaki her futbolcu baban yaşında, hani
görsen amca diyeceğin adamlar... Hayat renkli ve tasasız ama televizyonlar siyah
beyaz ekran. Adını ansiklopedilerde gördüğün bir ülkede Dünya Kupası
düzenleniyor. Tribünlerden konfeti niyetine tuvalet kağıdı atan Arjantinlileri
hayran hayran izliyorsun, sen daha çocuksun o da 18 yaşında bir genç, o da
ekran başında…Yakana
kırmızı kurdele takıyorlar okumayı öğrendiğin için, ağabeyin ablan var, ya da
senden ufak kardeşlerin, okuldan gelip çantayı atıp topun peşinden
koşturuyorsun. “Adamın gol diyor” ile ne kavgalar kopuyor, o zamanların VAR
hakemleri topa iyi vuramayan kenarda bekleyen mahalle arkadaşların. Ter kan
içinde eve döndüğünde annen sırtına tülbent koyuyor sen üşütme diye…Kafamıza
anne terliği yediğimiz, çok çalışan babalarımızı az görüp özlediğimiz,
hayatımızın ilk ezeli rekabetini kardeşlerimizle yaşadığımız, kalbimize ilk
heyecanın düştüğü yılların kahramanıydı o… 60’ların ortasından, 70’lerin sonuna
kadar dünyaya gelmiş her çocuk onun adını ezbere bilirdi. Daha güzel futbolcu
ismi mi olurdu, şiir okur gibi okurduk adını… Diego Armando Maradona… Adın şiir
gibiydi, hayatın ise bir roman…Büyüdüğünü
anladığın günü futbolda arıyorsan, bir gün senin yaşında bir futbolcunun tuttuğun
takımada sahaya çıktığı günü hatırla… Sen ortaokul lise sıralarında kopya
çekerken, o eliyle gol atıyordu. Sen takdir belgesini koşarak eve götürürken o
Dünya Kupası’nı kaldırıyordu. İlk aşk kalbine düştüğünde onunla bir ömür
geçirmeyi hayal eden binlerce kadın vardı. Sen sınıfta kalıyordun, o
şampiyonluğu kaptırıyordu; sen üniversite sınavını kazanıyordun, o Napoli’yi
şampiyon yapıyordu… Senin ne yaptığından elbette haberi yoktu ama onun senin
hayatına neler yaptığını yıllar içinde öğrenecektin…Artık çocuk
değildin, hayat seni bekliyordu… İyilikler de kötülükler de evin kapısının
dışındaydı. Buenos Aires’te de, Napoli’de de, İstanbul’da da, Madrid’de de
böyleydi. Sonra cenazelerle tanıştın, deden ninen ölüyordu, artık bir kürek
toprağı atacak kadar güçlenmişti kolların... Şiirle, romanla müzikle zenginleşen
hayatının salonunun baş köşesinde yine futbol oturuyordu… Ne olacağım telaşının
takvimlere düştüğü yıllarda, onun da çıktığı en yüksek tepeden yokuş aşağı
koşmaya başladığını gördün… O yuvarlanıyor, düşüyor, kanıyordu, sen de seviyor,
seviliyor, ayrılık acısı çekiyor, işini kaybediyor sonra belki daha iyisini
buluyordun…Gün
geliyordu tuttuğun takımın en yaşlı futbolcusuyla aynı yaşta olduğunu fark
ediyor ve durgunlaşıyordun.. Artık genç değildin, o futbolu bıraktığı gün artık
kendi hayatını kurmalı, kendi evinde oturmalıydın…
Maradona’nın
futbol sahasında yaptıklarını o yılların takvimleri duvarlarında asılıyken
izleyenler için ölen sadece Maradona değil... Milyonlarca insan sadece Arjantin
doğumlu eski bir futbol yıldızının bu dünyadan göçüp gitmesine ağlamıyor,
üzülmüyor. Maradona hayatın ta kendisi(ydi)… Belki o terliği atan annen yok
hayatta, belki o çok çalışan baban, belki ortaokulda kopya çektiğin için
pişmansın, belki de daha çok çalışsaydım da tıpı kazansaydım diyorsun. Sevip
ayrıldıkların geliyor aklına, sevip de gidenlerin gittiği yollardan geçmediğini
hatırlıyorsun. Evinin saten boyalı duvarlarına artık gençliğindeki gibi
futbolcu posterleri asmadığın için kızgınsın kendine.. Bir tarafta “Çocukluk
hiç bitmez gökyüzü gibidir” aklından çıkmıyor. Bir taraftan da Maradona ölünce
çocukluğunun öldüğüyle yüzleşiyorsun… Maradona’ya mı ağlıyorsun, bir daha geri
gelmeyecek o güzel günlere mi?
Bülent abi , ellerine sağlık.. kelimelerle tarif edilemeyecek kadar güzel bir yazı olmuş. Özellikle bekliyordum, yazsa yazsa en güzel Bülent abi yazar Maradona hakkında diyordum.. yanıltmadın. Çok yaşa!
YanıtlaSilSpor basınında klişe cümleler dışında cümleler kurabilen oyunu farklı okuyan ve aktaran nadir insanlardan bir tanesisiniz.Maradona yi ve sevenlerinin duygulariyla birlikte harmayanlayarak anlatmak başka bir meziyet eliniz sağlık
YanıtlaSil