Geçen Pazar transferdeki Çin fırtınasını okumuştunuz bu köşede. Son satırı bu hafta yaşananların da kısa bir özeti oldu galiba. Baba filminde Vito Corleone'nin sinema tarihinin en unutulmaz repliklerinden biri olan "Ona reddedemeyeceği bir teklif yapacağım" Çinlilerin dilinde düşmedi ve yıldızları birer birer ülkelerine çektiler. Jackson Martinez, Atletico Madrid'in 35 milyon Euro ödediği ama 6 ayda teneke onbirlerin santrforu olmaktan öteye gidemeyen santrforuydu. Menajer Jorge Mendes, onu 43 milyona Çinlilere sattı. Yaz aylarında beri Ersan Adem Gülüm'ün peşinde olan Çinliler Beşiktaş'ın inadını 7 milyon Euro ile kırdı. Son olarak Lucescu, Alex Teixeira'yı 50 milyon Euro'ya Ukrayna'dan Çin'e ihraç etti. Bir haftada yaşananlar futbol tarihinde bir eksen kayması ve transfer treninin raydan çıkmasıdır. O zaman o tarihin sayfalarını aralayalım ve 35 yıl öncesine dönüp günümüze kadar bir transfer turu yapalım. 80'ler, maçların devlet televizyonlarından yayınladığı, yayın haklarının tek sıfırlı olduğu, maç biletlerinin iki sosisli bir içecek ayarında olduğu yıllar. Avrupa, 1980 yılında genç bir Alman yıldızın Barcelona'ya transferini konuşmuştu. Bernd Schuster için Katalanlar, Köln kulübüne 125 milyon Pesetas (1.9 milyon Euro) ödemişlerdi. İki yıl sonra Barcelona bir büyük bomba daha patlattı ve kesenin ağzını açtı. Maradona için 1 milyar 200 milyon Pesetas (8 milyon Euro) ödediler. Bugün Barcelona'nın 25 futbolcusuna ödediği yıllık ücret toplamının 425 milyon Euro olduğunu Maradona transferinin bir köşesine ataçlayalım isterseniz. Maradona, 1984'de Napoli'ye 13 milyar Liret'e (6.5 milyon Euro) satıldığında imza törenine San Paolo Stadı'na gelen taraftarlardan transfere yardım için biner liret alınmıştı.
Maradonalı Napoli'nin önünün kesmek isteyen Juventus'un Napoli mafyası Camorra ile işbirliği yaptığı söylenir ama Silvio Berlusconi transferi tercih etmişti. Hollanda'da 24 yaşında bir büyük yetenek vardı. Bir yıl sonra Euro 1988'i kaldıracak olan Ruud Gullit için 13.5 milyar Liret ödediler. 1989 yazında Inter, Brehme ve Matthaus'un yanına bir Alman daha eklemiş ve Jurgen Klinsmann için bugünün kuruyla 15 milyon Euro bonservis bedeli ödemişti. 90'lı yılların başı başta İngiltere olmak üzere Avrupa'da yayın haklarının özel televizyon kanalları gittiği, ikinci yarısında ise dijital platformların kurulduğu günler. Bir de elbette Avrupa futbolunun tarihini değiştiren Şampiyonlar Ligi ve ondan elde edilen gelirler... Eski Yugoslavya'nın efsane takımları Kızılyıldız, Partizan, Romanya'dan Steaua Bükreş vitrinden düşürken, İskandinavlar Goteburg ile bayrağı ayakta tutmaya çalışırken, İtalyan ve İspanyolların yıldız koleksiyonculuğu yaptığı yıllar...
İtalyanların mütevaz kulübü Bari bile büyük transfer bombası patlatmış, 91'de David Platt için bugünün hesabıyla 8 milyon Euro ödemişti. 1992'de Juventus, Gianluca Vialli için kesenin ağzını açtı. Sampdoria'ya 30 milyar Liret (20 milyon Euro) bonservis ödediler. Dennis Bergkamp gibi bir golcü bugün olsa en az 70 milyon eder, öyle değil mi? Hollandalı efsane Inter'e yar olmadı, kendini Arsenal'de buldu ama Milano kulübü onun için 1993 yazında 18 milyar Liret (12 milyon Euro) ödemiş iki yıl sonra da İngilizlere aynı paraya satmıştı. 90'ların ortasında Nottingham Forest, golcüsü Stan Collymore'u 8.5 milyon Sterlin'e Liverpool'a sattığında İngiliz gazeteleri bunu yılın transferi ilan etmişti. Premier Lig tarihinin en çok gol atan adamı sadece 15 milyon Sterlin mi eder? 1996'da öyleydi, Alan Shearer, Blackburn'den Newcastle United'ın yolunu tutmuştu. 1997'de yılın transferi 51 milyar Liret ( 27 milyon Euro) karşılığında Barcelona'dan Inter'e giden Ronaldo idi. 1998'de Real Betis'in Denilson için Brezilya kulübü San Paolo'ya neden bugünün parasıyla 30 milyon Euro ödediğini kimse anlayamadı. 90'ların sonu İtalyanlar için renkli transfer dönemiydi. Dijital platformların rekabetinden nemalanan kulüpleri kasalarını doldurdu ama sonunda olan iflas eden yayıncı kuruluşlara oldu. 1999'da Inter, Vieri için 46.5 milyon Euro ödedi. Barcelona taraftarı 61 milyon Euro karşılığında Real Madrid giden Figo için "Senden nefret ediyoruz çünkü seni çok sevmiştik" dediklerinde sene 2000'di.
İşte o günden sonra iş çığrından çıktı. Real Madrid Başkanı Florentino Perez'in Los Galacticos projesiyle futbol tarihinin yeni kuru Euro idi ama değişen bol sıfırlı yayın hakkı anlaşmaları, sponsorluk gelirleri, forma reklamları ve alıp başını giden kombine- maç bileti fiyatlarıydı. Zidane'ı Juventus 71 milyon Euro'ya sattı ama onu izleyenler bilir bugün galiba en az 120 milyon ederdi. 45 milyona Fernando Torres, 94 milyona Cristiano Ronaldo, 100 milyona Gareth Bale ile bugünlere geldik. Yarın belki Pogba 100 milyona, Neymar 200 milyon Euro'ya gidecek. Futbol topları, kramponlar değişti, transferde 100 milyon Euro barajı geçildi ama değişmeyen topun 420 gram, kalenin 7.32 metre olduğu... Avrupa, Euro'ya geçtikten iki yıl sonra bir Almanın içtiğimiz kahveyi gösterip bana dediği gibi: "Bir Mark'a içiyorduk, şimdi 1 Euro (iki katı), kahve aynı kahve, ben aynı ben miyim bilmiyorum." O kahve 2016'da Avrupa'da bizde "üçüncü nesil" kahvecilerde 2-3 Euro....
aslında dünya futbolunda transfer dediğimiz olay para transferidir aga.paranın nerden nereye aktığı önemli.arap sermayesini çektiler avrupaya.misal
YanıtlaSilkapitalizmde merkez çevre ilişkisi vardır her zaman.çevre merkeze para aktarır.amiyane tabirle çevre merkezi doyurur.sömüren sömürülen ilişkisi.efendi köle ilişkisi vs.
rusya katar çin ve türkiye. benzer değil mi?
misal neden güney kore ve japonya bu tür ''yıldızları'' almıyor.bunlar gerizekalı mı?bakıyorsun ihraç yapıyor g.kore ve japonya