Bir başka şehre gittiğinde taşıdığın eşyaların değil kendindir aslında. Yaşanmışlıklarını sırtına alır gidersin Arda Turan gibi... Arda, Madrid'e giderken yanında neler götürdü, geride neler bıraktı, orada neler biriktirdi. 10'un hikayesi
2009... Onun etrafında kurulacak bir takım' sloganıyla başlayan transfer döneminde Galatasaray'ın kaptanlık pazubentini ve 10 numaralı formasını verdiler Arda'ya. Törende formanın Metin Oktay'ın forması olduğu vurgulandı, pazubenti 22 yaşında koluna geçirmesine dikkat çekildi. Bir zamanlar Hagi'nin topunu toplayan bu genç adam Galatasaraylı'ydı. Bunu her zaman, her yerde söyledi. Endüstriyel futbolun coştuğu bir dönemde ülke içi rekabette kendisine açılacak muhtemel iki kapıyı (Fenerbahçe dört yıl boyunca her transfer döneminde transfer teklifini yineledi) ilk günden elinin tersiyle itti. Taraftar her zaman sever böyle futbolcuyu. Emre Belözoğlu'nu da böyle sevmişti Galatasaraylılar. Ta ki Inter'e gidene kadar... Emre dönmedi. Üstelik büyük bir ustalıkla, zor saklanacak bir sırrı vardı. Fenerbahçeli'ydi. İşte bu ihanet ve aldatılmışlık duygusu, Arda'ya 10 numaralı formanın ve kaptanlık pazubentinin verilmesinin sebebiydi. Derin bir kılıç yarasıydı Emre, Boğaz'ın bir yakasında.
Arda ise açık yaraya gazlı bez! Ağır bir ihaneti unutmak isteyen bir adamın/kadının hemen yeni bir aşka yelken açması ve sonrasında hayal kırıklığına uğraması gibi. O gün de bugün, "Arda'ya kaptanlığın verilmesi hataydı" diyenlerin hissettiği, o aşkta aradığını bulamayan adamın hissettiğidir. Bu, Arda'yı kötü yapmazdı. Yapmadı da. Arda o gün seri ilanlara "Hüviyetimi kaybettim. Arda Turan" yazdırsa yeriydi. Bu genç adama kimse ne olmak istediğini sormadı o gün. Bir kostümdü giydirmek istedikleri.
Hayat dedikleri maskeli baloydu o günlerde yönetenlerin. Gitmeliydi Arda Turan, kendinden nefret etmeden... Nerede, nasıl, tekrar gülümseyecekse; oradan bir fotoğrafını yollamalıydı.
Ne garip tesadüftür ki yine onun etrafında bir takım kuracaklarını iddia eden bir başka Galatasaray yönetimi, 2011'in ağustos ayının 9'unda Arda Turan'ı Atletico Madrid'e sattığını açıkladı. İspanyollar için Galatasaray'ın takım kaptanı, gelecek vaat eden bir futbolcudan öte değildi.
Atletico Madrid, imza atacağı güne kadar onu şehrin dışında bir otele yerleştirdi. Bir otel odasında dizlerini karnına çekmiş adam geldiği toprakların en yetenekli futbolcusuydu ama önündeki hayat tüm bunları yeniden ispat etmesini gerektiriyordu. Bilmediğin bir dil, bilmediğin caddeler, tanımadığın insanlar... Üstelik ardında bıraktığı şehirde "Yapamaz, döner" diyenlerin, başkalarının mutsuzluklarından beslenenlerin kakafonisi...
- Kralını oynarım ağabey, biliyorsun beni.
- Biliyorum, bilmez miyim, sen de bu özgüven oldukça geçemeyeceğin defans yok. Hatırlıyor musun yıllar önce alt yapıdaydın, bana uçakta bir deplasman dönüşü ne demiştin?
- Hatırlamaz olur muyum abi, ben yeteneğime güveniyorum ama A takıma çıksam bir yarıyı çıkartamam.
Tempo çok yüksek orada. Kendimi geliştirmem lazım, özgüvenimi de böyle toparlarım demiştim.
- Ben de 'kaç pasaport eskittin daha 18'ine gelmeden' diye sormuştum. Üçtü değil mi?
- Burada da en iyisini yapacağım ağabey.
Çok çalışacağım, ben güçlü olduğum sürece bu takımda banko oynarım. Kimse bana yapamadı, diyemeyecek. Aklımda olan tek şey futbol. '
Atletico Madrid'in efsane stadı Vicente Calderon'daki kulüp mağazasında imza töreni öncesinde forma numarası belli olmayan Arda Turan'ın satıştaki ilk formasına, çok sevdiği Cruyff'un forma numarası 14'ü yazdırmak istediğimde görevli itiraz etti: "O forma numarası Gabi'ye ait." Haklıydı. Gelenekleri olan bir kulüpte bir başkanın numarasının üstüne Arda yazdıramazdın. "Biliyor musun, bir gün 10 numaralı formayı giyecek Arda bu takımda" dedim. Her kulübün en şık numarası 10 numarayı... "O da Diego'nun" dedi görevli kendinden emin bir gülüşle. İlk basın toplantısında Madridli gazetecilerin karşısına çıktığında ülkenin tüm kupalarına tekellerine almış Real Madrid ve Barcelona'ya meydan okuduğunda salonda gülüşmeler yaşanmadı değil. "Çok çalışırsak, Real Madrid ve Barcelona'yı geçebiliriz" demişti o gün. Evet, zordu ama inandığını söylemekten başka çaresi yoktu. 'El Turco' sahaya çıktığı ilk maçtan itibaren bastı çalımı rakiplerine. Hayatta en kolay yaptığı işti ne de olsa. Teknik direktörü değişti, takım arkadaşları değişti, o da yerinde saymadı.
Oyun zekası, bileklerindeki kıvraklık yetmezdi İspanya'nın futboluna. Ağırlıklar altında ezildi, salonda aylarca çalıştı ve bir başka Arda Turan yarattı. İlk sezonunda Avrupa Ligi Kupası'nı kaldırdı.Üç ay sonra takımıyla Chelsea'yi sahadan silip Avrupa Süper Kupası'yla Madrid'e döndü.
Geçen sezon soyunma odasından "Bu akşam bizi yeneceklerse önce öldürsünler" diyerek çıktıkları Kral Kupası Finali'nde Real Madrid'i kendi stadı Santiago Bernabeu'da yere serip bir kupayla daha fotoğraf çektirdi. Atletico Madrid'in 10 numarası, dört gün önce Ruslar'ın milyonlar akıttığı Zenit'ini de bir gol ve bir asistiyle yıktığında Vicente Calderon Stadı "Arda, Arda Turan! diye yıkılıyordu. "Barça ve Real Madrid'i geçebiliriz" diyen Arda, ligin dört haftası geride kalırken yine haklı çıktı. Atletico Madrid ligin zirvesinde oturuyor.
Sözleşmesini 2017'ye kadar uzattı. Arda hep aynı Arda . İki yıl öncesiyle bugün arasındaki tek fark artık fotoğraf karelerine sığmadığı... Onun için artık posterini yolla oralardan Arda Turan... (SABAH PAZAR)
Nisan 2010: Fotoğrafını yolla oradan Ardan Turan
oralARDA biri var bizi coşTURAN!
YanıtlaSilBT yine yazmış...
YanıtlaSil