28 Aralık 2012

Hayat Güzel mi
Bugün Roma’da?


O eski güzel zamanların derbisi: Roma-Lazio… Via del Corso’dan Flaminio’ya… Ultras Romani’den Irrudicibile’ye... Biraz Gabriele; biraz “Totti’yi çıkarsana, golü atmış Lamela çıkar mı hiç?” hikayesi… Tevere kıyısında dört renk, tek tutku…

Roma’da bir Pazar sabahı… Piero, altmışlarında, taksici. Az önce Via del Corso’dan aldı beni.  “St. Pietro, Vatikan” diyorum. Futbol muhabbeti açmanın en basit yolu elbette ki:  “Hangi takımı tutuyorsun?”  “Roma ama 30 yıl önce bıraktım futbolu” diyor: “82 Dünya Kupası’nı kazandık, sonrası bana tad vermedi. 2001’deki şampiyonluğa sevindim tabii. Eski futbol yok artık.” İhtiyar taksiciler hep böyle. Barselona’daki Katalan ihtiyar da Piero gibiydi: “Franco dönemini özlüyorum, şimdi sokakta içki yasak,restoranda sigara yasak, o eski güzel kadınlar da yok; hayatın tadı kalmadı” demişti. Bizde yakalarsanız böylesini; kravatla çıkılan Beyoğlu’na anlatırlar size, ama onlar da azaldı işte memlekette. Radyoda hararetli bir sohbet var; konu Roma derbisi. “Roma’nın bu defansla işi zor” diyor bir yorumcu, diğeri de “Lazio, Panathinaikos maçı yorgunu, şanslar eşit.” Çok klişesiniz be kardeşim! Piero, “Bol şans ama dikkat et stadın orada” diye sesleniyor arkamdan. “Forza Roma” diyorum, elini kalbine götürüyor. Meydanda bir Japon’a yanaşıyorum, otuzlarında. “Roma derbisi, Lazio-Roma” diyorum en ortak dille. Bir Japon klasiği, dediğimi tekrarlıyor (!) Biri, futboldan soğuyan İtalyan; diğeri futbolla alakası olmayan, Nakata’yı bile tanımayan Japon. Evet, havada derbi kokusu var ama toprağa inmemiş demek ki erken saatte.
Derbiden iki gün önce... Ingazio, 50’lerinde. Pantheon yolu üzerinde Roma Store’dayım. İki katlı mağazanın üst katında bilet satıyorlar derbiye. “Pasaport” diyor Ingazio, Ev sahibi takım Lazio. Roma Curva Sud tribünü kombinelilerle dolu olduğundan, numaralı tribün diyelim biz ona “Monte Mario” tribününden (110 Euro) başka şansımız kalmıyor. Stadın en pahalı bileti, Şeref tribün çevresi 160 Euro.  Bilet isminize yazılı veriliyor. “Köşe tribünlerdeki (Distinti) biletlerden (25 Euro) dün gelseydin bulurdun” diyor Ingazio ve ekliyor: “Pasaportun olmadan stada gitme, sadece bilet yetmez.” İtalyanlar maçta forma giymeyi sevmiyor, çok satılan ürünler, atkı, bayrak bir de belli ki çocuk kreasyonu. Şaka değil, şehirde Lazio Store yok. Açılmasına pek imkan da yok! Ufak tefek mağazaların vitrininde Lazio formasına (80 Euro) rastlarsanız ne ala...

Derbiye üç saat kala... Roma’da yağmur çiseliyor. Şehir merkezinden tramvayla bitmek bilmeyen Flaminio Caddesi üzerinden Olimpiyat Stadı’na gitmek mümkün. Diyelim yürüdük demeyin çünkü maç çıkışında mutlaka yürüyeceksiniz Flaiminio’da, o da bir saat. Tevere nehri kıyısındaki Olimpiyat Stadı’na farklı köprülerden geçerek geliyor iki takım taraftarı. Polis ve jandarma iş başında. Lazio ve Romalılar arasında şimdilik sıfır temas var. Nicolo 30’larında. 10 Euro’ya atkı ve tişörtlerin satıldığı tezgahın yanındaki büfede bizim memlekette bir şehir efsanesi olan klişe mi klişeyi kökünden kazıma zamanı(!) “Siz Romalılar solcu musunuz?” diyorum; hani Lazio’lular sağcı; bu da sağ-sol derbisi ya güya! Gülüyor, en hasından bir küfür sallıyor, “Baksana etrafına” diyor. Sağımız, solumuz, Curva Sud’un müdavimleriyle dolu. “Bizde eskisi gibi gruplar kalmadı ama eskiden sadece ufak grup olan Fedayn’in üyeleri solcudur, Roma Boys, Ultras Roma, Ultras Romani hepsi sağcıdır bu grupların. Bir de bizden sonraki kuşakların pek de politikayla alakası yok ki” diye ekliyor. “Gruplar ne oldu peki?” diyorum. Son 3 yılda çıkan fişleme uygulaması nedeniyle artık biletin yanında kimlik gösterme zorunluluğu var. Polis, jandarma her yerde, her şeyi kayıt altına alıyorlar. Eskisi gibi tribünde grupların pankartlarını göremezsin” diyor Nicolo. Lazio tarafına geçebilmek için polis barikatını aşmak lazım. Derbiye iki saat var ve Curva Sud’ün önündeki meydan doluyor. “Onlarda da Irriducibili kendini fesh etti, ufak mahalle gruplarıyla idare ediyorlar, yine de derbi günü başkadır, eskiler maça gelir ve havamızı buluruz, sıkı maç seçmişsin” dediğinde Nicolo; sağdaki uzak köprünün oradan bir hareketlenme başlıyor: Laziolular! Kalabalık bir grupla koşarak Curva Sud grubunun üzerine doğru geliyorlar. Ses bombaları patlıyor, kısa süreli bir meydan savaşı... Romalılar, Lazioluları püskürttüğünde cephe gerisinde kalan Lazioluların hali yaman demeye kalmadan sirenler ötmeye başlıyor ve canını seven kaçsın koşusu... Üniversite bahçesine doğru sağlam deparlarla uzarken bir anda meydanı jandarma ve polisin zırhlı araçları dolduruyor. Sert çocuklar en önde. Yüzleri kapalı ve molotof kokteyli yağdırıyorlar, şişeler havada uçuşuyor, yağmur sağnağa çeviriyor ve ortalık yarım saatte ancak yatışıyor.  Günün meydan raporu için La Gazzetta dello Sport, biri ağır ikisi hafif üç Romalı’nın yaralandığını yazıyor ertesi gün.
Derbiye bir saat kala... Üniversite bahçesinden Monte Mario tribününe açılan kapıdayım. Önce bilet ve pasaport kontrol.  Sonra bir kontrol noktası daha. Elektronik turnikeler dışında her şey eski... Yürüdüğün aşınmış yol, paslanmış tabela, Tevere’nin neminden yosun tutmuş duvarlar. Giannini, Veron, Batistuta, Crespo olacak sahada deseler inanırsın. Zaman 20 yıl önce durmuş burada.  Monte Mario tribünün büfesinde Andrea ile laflarken fiyatlara bakıyorum. Bizim köfte ekmek gibisi yok, burada da İspanya’da olduğu gibi sandviç, pizza ve hot dog. Bir sandviç, bir içecek 7 Euro. Andrea 40’larında. “Nedir bu Roma’yı paylaşamamanız Lazio’lularla diye başlıyorum. Lazio’lular “Roma bizimdir” der; Romalılar da “Roma tarihtir, Lazio ise coğrafya.” “Şehrin çocukları biziz” diyor Andrea: “Onlar Roma dışından geliyorlar, şehirde bile oturduğumuz mahalleler farklıdır.” Yüzyıllar boyunca sınıf kavgası yapmış; farklı krallıkların hüküm sürdüğü bu topraklarda paylaşılamayan tek şehir Roma olmadığından fazla üstelemiyorum.  “Juventus” dediğimde “Moggi” diye cevap veren ilk İtalyan değil Andrea hayatımda tanıdığım: “Kuzeylilerde para var bizde yürek ama sahada para işliyor. Onlar kaç şampiyonluğu nasıl kazandıklarını iyi bilirler.” Milenyum’da arka arkaya şampiyon olan iki Roma takımının taraftarı da; Milan, Juventus ve Inter’den ölesiye nefret ediyor.
Olimpiyat Stadı tıklım tıklım değil ne yazık ki... Maraton tribünü dersek eğer Tevere’ye; ev sahibi Lazio’lular yarısını boş bırakmış. Yan yana üç pankart güzel Tevere’de: “Babalarımızın, bizim ve çocuklarımızın renkleri” Bir takıma başka türlü sevdalanmanın gereksizliğini ne güzel anlatıyor. İki kale arkası da hıncahınç dolu. Laziolular, üç gün önce Roma’ya deplasmana gelen Panathinaikos’un taraftarına şehirde arka çıkan, Roma’ya “Hoş geldiniz Yunanlılar” pankartıyla sataşıyor. Sonrası aşıkların atışması gibi... Koridorda sıcağı sıcağına pankart yazsalar, bu kadar olur! Roma’dan cevap geliyor: “Arnavutlar, Roma’ya hoş geldiniz.”  İki takım da ısınmaya çıktığında kıyamet kopuyor. Ses bombaları bir İtalya klasiği. Bir de uzun sopalarla sallanan büyük nefis bayraklar. Takım geri de düşse sahada, o bayraklar inmiyor aşağıya tribünde. Bu derbi, tarihi itibariyle özel bir derbi. Gabriele Sandri, Lazio taraftarı, 11 Kasım 2007 tarihinde Arezzo otobanında bir benzincide çıkan olayda polisin hatalı kurşunuyla hayatını kaybetmişti. Tam beş yıl sonra Gabriele’yi ölüm yıldönümünde anmak için Lazio Başkanı Lotito da iniyor sahaya. Bütün stadyum ayakta. Gianna Nannini’nin nefis şarkısı “Meravigliosa Creatura”* yükseliyor stadın hoparlörlerinden. Gabriele’nin ağabeyi Cristiano, kucağında 3.5 yaşında bir çocuk… Lazio Curva Nord tribününe doğru yürüyor. 1981 doğumlu Gabriele’nin 81 numaralı forması ağabeyi Cristiano’nun onun ölümünden birbuçuk yıl sonra doğan oğlu Gabriele’nin üzerinde. Sağnak yağmur yağıyor, “Gabriele hasta olacak” diyorum içimden. Curva Nord’un ilk sırasından eller uzanıyor minik Gabriele’ye, stadın dev ekranında çocuğun korktuğunu ve babasının boynuna sarıldığını izliyorum.  Roma tribünleri de en az 10 dakika boyunca ayakta alkışlıyorlar Gabriele’nin hatırasına... Sonra herkes taraf olduğunu hatırlıyor ve karşılıklı tezahüratlar...
Şimdi derbi zamanı... İyi başlıyor Roma oyuna ama on dakika sonra gök deliniyor ve saha ağırlaşmaya başlıyor ve sonra da stadın elektrikleri kesiliyor, hakem 2-3 dakika tınlamıyor ve devam ettiriyor maçı ama olacak gibi değil. Roma tribünlerinden Lazio Başkanı Lotito’ya “Elektrik faturasını ödesene Lotito” tezahüratı yükseliyor. “Aman derbi yarıda kalmasın” duamız kabul görüyor, ışıklar tekrar yanıyor ve Roma, sezonun şık çocuğu Lamela ile golü buluyor. Curva Sud de golle beraber yıkılıyor. Lazio, Hernanes ile orta sahada oyunu dengeliyor ve Candreva’nın devrenin bitimine on dakika kala frikikten bazukası Roma’nın duvarlarını paramparça ediyor. Soyunma odasına da oynadığı iki derbiyi de kazandıran Klose’nin golüyle 2-1 önde gidiyorlar.  Roma defansı yine dökülüyor, üstüne bir de Lazio kaptanına dirseği çakan De Rossi kırmızıyı görüp oyundan atılmış . Yarım saatte Olimpiyat Stadı’nda dünya tersine dönüyor. Balzaretti’nin hatırını (!) soruyor hemen önümde oturan ellilerindeki Roberto. Kaptan Totti için ise bir Alex de Souza efekti var: Ne onunla, ne onsuz işte. Montella’yı neden gönderdiklerini, Luis Enrique’nin boş yere para harcattığını, Osvaldo’nun Roma topçusu olmadığını kendi dilinin en güzel sinkaflarıyla süsleyip bitiriyor devre arasını. 10 kişi kalan Roma’da Zeman, ikinci yarıya Lamela’ya kenara alıp Tachsidis’i oyuna alınca Roberto çileden çıkıyor. “Çıkarsana Totti’yi, golü atmış Lamela mı çıkar!” diye haykırıyor. Zeman’ı anti-Juventus bir futbol adamı olduğu için çok seviyorlar ama derbi günü Zeman da alıyor payını skordan dolayı.  Dirseği yemiş ama ayakta kalmış kaptan Mauri, Roma defansının hediyesini affetmiyor ve daha ikinci yarının başında yayın ordan fişi çekiyor. İki fark Lazio için yeter. Samsun’da tefe koyduğumuz Petkoviç, takımını çıkartmıyor rakip sahaya. Totti’nin yerine 70’lerden sonra oyuna giren Pjanic yağmurdan ağırlaşan zeminde derbi hatrına ayakta kalan takım arkadaşlarını bitime 4 dakika kala attığı nefis frikikle umutlandırıyor. Gol sevincini de gidip Zeman’a kendisini oyuna geç kaldığı için hesap sorarak alıyor. Roma tribünü takımla birlikte yükleniyor ama +94’de sol çaprazda “bizim” Roberto’yu haklı çıkartan bir vuruşla auta atıyor Osvaldo... Derbi Lazio’nun...


Derbinin ertesi sabahı.. Cinzio, altmışlarında. Taksisinden sıkı Roma taraftarı olduğu belli. “Lazio kazanmış,maçla canını sıkmayayım” diyorum kendi kendime.  Roberto Benigni’nin filmden emanet bir soru soruyorum: “La vita e bella oggi a Roma?” (Hayat güzel mi bugün Roma’da? ) “Bugün değil” diyor ve ardından “Yarın başka bir gün” ile topu doksana takıyor. Taksiden inerken dayanamıyorum; o meşhur pankart geliyor aklıma ve takılıyorum Cinzio’ya: “No Totti No Party” (Totti yoksa parti de yok) “Grande Capitano Totti” (Büyük kaptan Totti) diye sesleniyor arkamdan...(FourFour Two /Aralık 2012)

Hafta Sonu Futbol


29 Aralık Cumartesi
14:45 Sunderland - Tottenham @Ligtv 3
17:00 Manchester United - WBA @Ligtv 3
19:30 Arsenal - Newcastle United @Ligtv 3

30 Aralık Pazar
15:30 Everton - Chelsea @Ligtv 2
18:00 QPR - Liverpool @Ligtv 2

1 Ocak Salı
14:45 WBA - Fulham @Ligtv 3
17:00 Manchester City - Stoke City @Ligtv 3
19:30 Southampton - Arsenal @Ligtv 3


2 Ocak Çarşamba
21:45 Chelsea - QPR @Ligtv 3

Kulübedeki Kaptan


Sırıtan; Euro Madrid'li;Gözleri dolan Real Madridl'li..
Bu kazan geçen sene de kaynıyordu. Sergio Ramos, Casillas ve Mourinho arasında yaşananlar ve Portekizli teknik adamı bombaladıkları satırlar burada. O kazandan bir şampiyonluk çıktı, üstelik 9 puan farkla… Rijkaard’ı tatile yollayan Schuster’den sonra Jose Mourinho da Pep Guardiola’ya “Bir ara” dedirtti. Guardiola kalsa, rövanşı alırdı da yerine gelen Tito çok da üzerine bir şey koymadan en iyi başlangıça imza attı. Real Madrid bugün itibariyle 16 puan geride. Geçen hafta Barça, Atletico Madrid’i devirip, Real Madrid, Espanyol ile sahasında 2-2 berabere kalınca sezon finali erken gösterime girmişti. “Pes diyor musun, bak bırakıyorum” derdik ya çocukluğumuzda. Döversin, pes derse bırakırsın. Bir de pes dedikten sonra gelip sırtına yumruğu vuranlar vardır. Onlar büyüyünce ne olur bilirsiniz…

Puan farkı 13 olduğunda Mourinho “Şampiyonluk imkansıza yakın. Lig bitti” ile “pes” dedi. Casillas da “Şampiyonlar Ligi Kupası’nı alacaksak, Barça’dan 25 puan fark yemeye razıyım” ile hedefi ortaya koydu. Bu farkın Real Madrid, tüm maçlarını kazansa bile kapanmayacağını biliyorlar. İki kulvarda idare edecekler ama orası Real Madrid. Hikayesi bol kulüp…
Mourinho’nun “Orada çalışmam” diye küçümsediği Malaga deplasmanına gittiler. İşleri zordu, maçtan önce bomba haber patladı. Casillas maça yedek başlıyordu. Geçem hafta Mourinho'ya "Ben Real Madrid'in iyiliği için medya karşısında dilimi ısırıyorum. Sen aynısını yapıyor musun? Bizi eleştireceksen medya karşısında yapma, gel yüzümüze konuş" diyen Casillas

Real Madrid’in kaptanı, 2002 yılından beri 9 maçta forma giymemiş ligde. 6 maç, sezon sonunda şampiyonluk hesabının olmadığı gazoz maçlar, 2 maçta cezalı, bir maçta da sakat. Mourinho döneminde de ilk kez ligde yedek kaldı Malaga deplasmanında. Kazansalar ne ala. İki attığın deplasmanda 3 yiyip Madrid’e dönüyorsun ve Casillas kulübede oturuyorsa, sona doğru bir adım daha atmışsındır. Mourinho, basın toplantısında “Çocuk değilim, futbolun hafızası yoktur. Yaptıklarınız çabuk unutulur. İstifa etmiyorum. Koltuğum için de endişem yok” deyip kestirip atmış. Şimdi sırada Florentino Perez’in takım kaptanlarıyla yapacağı “Beyler ne oluyor?” toplantısı var…  

Zlatan ve Diğerleri


Zlatan’ın oynadığı hiçbir kulüpte “takım içi dengesi” olmadı.  Barcelona dışında her kulüpte takım arkadaşlarıyla kendi kazandığı arasında uçurum vardı. Saha içinde dengeleri bu kadar bozabilen bir adamın diğerlerinden fazla kazanması kadar doğal bir şey yok tabii futbolda.  Bir takımda sadece kazandığınla ayrıcalıklı olmazsın. Tatilden geç dönersin ses etmezler, loca istersin, ilk sana verirler, istemediğin futbolcu vardır, eninde sonunda yollarlar, yeri gelir teknik adamı bile sen belirlersin, kulübün tesislerinde sana özel menü bile çıkar, şef senin tabağına fazla özenir. Otobüste arka tarafta oturursun, Reis’sindir, kaptansındır, yıldızsındır…  Olmasa iyiydi ama olmuşu budur futboludur…
Bu düzenin son mağduru da Pastore. Paris Saint Germain’in tesislerinde iki otopark varmış. Bir otopark futbolculara ait. İkinci otopark, kulübün patronları ve üst düzey yöneticileri için. İkinci otoparka da arabasını park edebilen tek futbolcu Zlatan İbrahimoviç…. Gereksiz bir ayrıcalık tanımışlar kendisine. Pastore de denemiş, bakalım ben girebiliyor muyum diye patronların otoparkına. Güvenlik “Yasak kardeşim” demiş. Audi R8’ile kapıda kalınca gitmiş bariyerlere bindirmiş Pastore… Paris’ten ayrılıp Milano’ya, Milan’a gitmek için yeterli sebep…

21 Aralık 2012

Hafta Sonu Futbol


21 Aralık Cuma
20:00 Beşiktaş - Kayserispor @Lig Tv
20:00 Akhisar  - Orduspor @Lig Tv 2
21:00 Valencia - Getafe @NTV Spor
23:00 Atletico Madrid - Celta Vigo @NTV Spor

22 Aralık Cumartesi
14:00 Şanlıurfaspor - Kayseri Erciyesspor @TRT 1
14:45 Wigan Athletic - Arsenal @Lig Tv 3
15:00 Kasımpaşa - İstanbul BŞB @Lig Tv
16:00 Sampdoria - Lazio @TRT Spor
17:00 Manchester City - Reading @Lig Tv 3
19:00 Fenerbahçe - Karabükspor @Lig Tv
19:00 Valladolid - Barcelona @NTV Spor
19:00 Manisaspor - Adanaspor @TRT Spor
19:30 Liverpool - Fulham @Lig Tv 3
21:00 Malaga - Real Madrid @NTV Spor
21:45 Roma - Milan @Tivibu

23 Aralık Pazar
13:00 Sivasspor - Elazığspor @Lig Tv
13:00 1461 Trabzon - Çaykur Rizespor @TRT Haber
14:00 Adana Demirspor - Samsunspor @TRT Spor
15:30 Swansea City - Manchester United @Lig Tv 3
16:00 Bursaspor - Gençlerbirliği @Lig Tv
16:00 Gaziantepspor - Mersin İy @Lig Tv 2
18:00 Chelsea - Aston Villa @Lig Tv 3
19:00 Trabzonspor - Galatasaray @Lig Tv
19:00 Antalyaspor - Eskişehirspor @Lig Tv 2
19:00 Karşıyaka - Kartalspor @TRT Spor

20 Aralık 2012

Son 8'i Bil

Çeyrek finale kalacak 8 takımı da ilk bilen istediği yerli yabancı futbol kitabını adresinde teslim alır. Buyrun tahminler. 

19 Aralık 2012

Dört Efsane


RONALDO ve arkadaşları 
Danrlei, Dida, Cafú, Serginho, Réver, Junior Baiano, Roque Junior, Roberto Carlos, William, Lucas, Juninho Paulista, Zinho, Djalminha, Roger, Zico, Denilson, Ronaldo, Neymar, Leandro Damião, Bebeto, Cacá Ferrari, Romário, Edmundo, Paulinho.
TD: Carlos Alberto Parreira.
ZIDANE ve arkadaşları 
Vitor Baía, Juliano Belletti, Diego Cavalieri, Emerson, Fernando Hierro, Míchel Salgado, Fernando Couto, Juan Pablo Sorín, Paolo Montero, Carlos Gamarra, Hidetoshi Nakata, Zinédine Zidane, Deco, Santiago Solari, Fredrik Ljungberg, Juan Román Riquelme, Christian Karembeu, Alex de Souza, Pedro Pauleta, Sebastián Abreu, Hulk, Falcão, Mário Jardel.
TD: Luiz Felipe Scolari.

17 Aralık 2012

Feda

Zeki Demirkubuz üzerinde Feda tişörtüyle Dubai'de Yeraltı ile en iyi film ödülünü alırken.

14 Aralık 2012

Real Madrid Kazanı #2

Casillas'tan Jose Mourinho'ya: "Ben Real Madrid'in iyiliği için medya karşısında dilimi ısırıyorum. Sen aynısını yapıyor musun? Bizi eleştireceksen medya karşısında yapma, gel yüzümüze konuş."

Bir yıl önce:
Real Madrid Kazanı 

Hafta Sonu Futbol


14 Aralık Cuma
20:00 Eskişehirspor - Bursaspor @Lig TV
21:30 Bayern Münih - B.Mönchengladbach @TRT Haber

15 Aralık Cumartesi
14:00 Adanaspor - Karşıyaka @TRT 1
14:45 N.United - Manchester City @Lig TV 3
16:00 Mersin İY - Akhisar  @Lig TV
16:30 Bayer Leverkusen - Hamburg @TRT Haber
17:00 Liverpool - Aston Villa @Lig TV 3
19:00 Gençlerbirliği - Beşiktaş @Lig TV
19:00 Elazığspor - Gaziantepspor @Lig TV 2
19:30 Schalke 04 - Freiburg @TRT Haber
23:00 Sevilla - Malaga @Ntv Spor 

16 Aralık Pazar
12:30 Corinthians - Chelsea @Ictimai TV
13:30 İstanbul BŞB - Trabzonspor @Lig TV
13:30 Karabükspor - Sivasspor @Lig TV 2
14:00 Göztepe - Adana Demir @TRT Spor
16:00 Chievo - Roma @TRT Spor
16:00 Orduspor - Antalyaspor @Lig TV
16:30 Hoffenheim - B. Dortmund @TRT Haber
17:30 Willem II - Ajax @S Haber
18:00 WBA - West Ham @Lig TV 3
18:30 W. Bremen - Nürnberg @TRT Haber
20:00 Real Madrid - Espanyol @Ntv Spor 
20:00 Galatasaray - Fenerbahçe @Lig TV
22:00 Barcelona - Atletico Madrid @Ntv Spor 

17 Aralık Pazartesi
20:00 Kayserispor - Kasımpaşa @Lig TV
20:00 Çaykur Rizespor - Bucaspor @TRT Spor
22:00 Reading - Arsenal @Lig TV 3
22:30 Celta Vigo - Real Betis @Ntv Spor 

Sneijder: Brüt mü Net mi?

Karikatür: Gökçen Eke 

Wesley Sneijder, Real Madrid’e Portakal moda olduğu günlerde gelmişti. Ajax’ın kasasına koyduğu para 27 milyon Euro. O günden bu yana en fazla maça çıktığı sezonu Real Madrid’de ilk yılında oynadı. İkinci sezonun sonunda takımdan gönderilmesi, Real Madrid hovardalığından başka bir şey değil. Büyük tartışmalar çıkmıştı o giderken. Inter, bonservisine 15 milyon Euro ödedi.  Yıllık 6 milyon Euro’ya imzayı attı. Bu rakam 2010’da takım içi dengesinde bile uçuktu. Bugün bile takımın en fazla kazanan adamı olan Sneijder, sözleşmelerini uzatanlar yaşları ilerlediği için fiyatını düşürdükçe diğerleriyle arasına uçurum koydu. Inter’de 30 maçın üstüne çıkabildiği sezon yok ama ilk iki sezonunda takıma çok şey verdiği kesin. Sonrasında 3-4-3’de ve 4-3-3’de oynamaz tartışmalarıyla kenara geldi. Her zaman sakatlığa açık bir oyuncu olduğu bilinir. Nasıl bir futbolcu olduğunu anlatmaya gerek var mı?
Inter, 2015 yılına kadar olan sözleşmesini bir yıl daha uzatmasını istedi. Son sezon için para ödemeden, yıllık 6 milyonu kalan vadede 4 milyona düşürme amaçlı. Hollandalı kabul etmedi. Sezon başından beri forma giyemiyor. 28 yaşında üst düzey bir oyuncu bu pazarlık yüzünden kulübede çürüyor. Quaresma’dan pek farklı değil durumu. Ya da A. Bilbao’lu LLorente.  Quaresma’ya değil ama bu ikisine sahip çıkanlar var. Profesyonel futbolcular birliği bunu mobbing olarak görüyor ve kulüplerin peşini bırakmıyor. İtalya’da futbolcular birliği başkanı Tommasi de Sneijder’in yanında.  Inter’e madem 6 milyon sözü verdiniz, ödeyin diyor kısaca Tommasi.
Bugün futbol dünyasında Sneijder’e yılda 5-6 milyon Euro verecek kulüp sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Barcelona ve Real Madrid’i geçelim, oralara yolu düşmez. İki Manchester kulübü, Zenit, Anzhi ve Paris Saint Germain. Milan da dahil olmak üzere bu parayı ödeyecek kulüp yok İtalya’da…
Fenerbahçe’nin gündemine geldiğinden beri de bu 6 milyon Euro tartışılıyor. Net mi brüt mü diye soruluyor. “Net” demek, kaynağını da göstermek yetmiyor ki hala bu brüt diyenler var(!) Tartışılmayan ise Inter’in isteyeceği bonservis. Sneijder’e 3-4’e gelir mi diye soruluyor ama Inter ne diyecek, bunu hesaplayan yok. Inter, 2015’e kadar sözleşmesi olan Sneijder için 15 milyon Euro istiyor. “Lanet olsun, kurtulalım” deseler, 10 milyona kadar da düşerler ama daha aşağısına değil…
Sneijder, mevcut oyun yapısında Fenerbahçe için biçilmiş kaftan. Cristian’ın yapamadıklarını yapabilecek bir yetenek... Peki kaça? 

Camp Nou Hatırası


Messi bütün rekorları kıracak. Biraz zaman vermek lazım. Bu kareyle de son noktayı koydu zaten. Maradona'nın Belçika maçındaki unutulmaz karesi vardır. İniesta bir benzerini vermişti İtalya maçında. 5 İtalyan peşinde. Hadi o İniesta, Khedira'nın peşine peki neden 6 kişiyle düştüler ki? Messi'nin pozisyonu Benfica maçında sakatlanmadan hemen önce. Karede olmayan tek Benfica'lı; kaleci... 9 Barcelona'lının girmediği, 10 Benfica'lının Messi ile savaş verdiği bir Camp Nou hatırası...

İki Bıçak


İki bıçak seç kendine
Biri yaralamak için
Biri öldürmek
Pusu kur gözlerinin
Karanlık gölgesine
Biri sevmek için
Biri ihanet
İki yürek seç kendine
Biri yaşamak için
Biri gizlenmek
Bir korkak,bir kaçak,bir firar
Kaç kişisin sen sevdiğim çocuk
İçimdeki bıçak iki kere daha dönüyor
Olduğu yerde
Kalırsan sel basar yataklarımı
Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde
Kimi zamanlar olur sevgilim
İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme / MURATHAN MUNGAN

7 Aralık 2012

Hafta Sonu Futbol



7 Aralık Cuma
20:00 Beşiktaş - Eskişehirspor @Lig TV
20:00 Elazığspor - Mersin İY @Lig TV 2
21:30 Hamburg - Hoffenheim @TRT Haber

8 Aralık Cumartesi
13:00 1461 Trabzon - Samsunspor @TRT Spor
14:00 Ankaragücü - Çaykur Rizespor @TRT 1
14:00 Kasımpaşa - Gençlerbirliği @Lig TV
16:00 Gaziantepspor - Karabükspor @Lig TV 2
16:30 Augsburg - Bayern Münih @TRT Haber
17:00 Arsenal - WBA @Lig TV 3
19:00 Malaga - Granada @Ntv Spor
19:00 Bursaspor - Orduspor @Lig TV 2
19:00 Sivasspor - Galatasaray @Lig TV
19:00 Manisaspor - Konyaspor @TRT Spor
19:00 Adanaspor - Kartalspor @TRT Web
19:30 E. Frankfurt - Werder Bremen @TRT Haber
21:00 Valladolid - Real Madrid @Ntv Spor

9 Aralık Pazar
13:00 Gaziantep BŞB - Göztepe @TRT Web
15:30 Manchester City - Manchester United @Lig TV 3
16:00 Trabzonspor - Kayserispor @Lig TV
16:00 Torino - Milan @TRT Spor
16:30 B.Mönchengladbach - Mainz @TRT Haber
18:00 West Ham - Liverpool @Lig TV 3
18:30 Hannover 96 - Bayer Leverkusen @TRT Haber
19:00 Fenerbahçe - İstanbul BŞB @Lig TV
19:00 Akhisar  - Antalyaspor @Lig TV 2
19:00 Karşıyaka - Kayseri Erciyesspor @TRT Spor
20:00 Atletico Madrid - Deportivo La Coruna @Ntv Spor
22:00 Real Betis - Barcelona @Ntv Spor

10 Aralık Pazartesi
15:45 Rubin Kazan - Spartak Moskova @Lig TV 3
18:00 Zenit  - Anzhi @Lig TV 2
20:00 Bucaspor - Boluspor @TRT Spor
22:00 Fulham - Newcastle @Lig TV 3

1 Aralık 2012

21:20'da Santiago Bernabeu'da


"2012'nin en iyi teknik direktörü mü? Guardiola tatilde, Del Bosque'nin 3 ay maçı yok. Benim düşünecek vaktim yok. Onlara sorun."
"Santiago Bernabeu'da derbide beni yuhalamak isteyen taraftarlar varsa; bilsinler ki 21:20'de sahada olacağım." 
 "Atletico Madrid, derbiye büyük beklentilerle geliyor. Sahada göreceğiz."

Hagi / FourFour Two'da

Gheorghe Hagi, FourFourTwo’da!

Geçen ay Türkiye’nin Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Yabancı listesinde zirvede yer alan Gheorghe Hagi, bu ay FourFourTwo’nun kapak konuğu...

Beş yılda ardında bıraktığı kupalar bir tarafa, Türk futbolunun damarına güzel futbol zehirini aşıladı ve bir oyuncudan beklenenlerin çıtasını epey yukarıya taşıdı. Topa dokunuşu, topu sürüşü, sahadaki duruşu, her şeyi bir farklıydı. Hagi, bu topraklarda tarih boyunca silinmeyecek bir iz bıraktı. FourFourTwo, onu doğduğu topraklarda ziyaret etti ve ondan hikâyeyi en başından dinledi. O da pişmanlıklarını, Cruyff’tan öğrendiklerini, IQ’sunu, Galatasaray’a bir gün yeniden dönüp dönmeyeceğini, neden Popescu’yla aynı odada kalmadığını sektirmeden anlattı.
Hagi FourFourTwo’ya ne dedi?
“Ben gelirken adaptasyonun ne kadar önemli bir şey olduğunu biliyordum. Onun için oda arkadaşım olarak Bülent Korkmaz’ı tercih ettim. Oysa takımda Popescu da vardı ama biz hiçbir zaman onunla aynı odada kalmadık. Bir an önce Türkçe’yi öğrenmek istiyordum. Bu durum adaptasyonumu hızlandıracaktı.”
“Cruyff’la çalışmak rüya gibiydi. Taktiksel anlamda bana çok büyük katkısı oldu. Galatasaray’a transfer olduğumda zihinsel olarak çok donanımlı hale gelmiştim. 31 yaşımdaydım ve artık futbolu daha çok vücudumla değil kafamla oynuyordum.”
“Teknik direktör olarak yaptığım hataları zaten biliyorsunuz. Tekrar etmeme gerek yok. Oyuncu olarak da sahada yaptığım hatalarım var. Sertliğim, oyun içerisinde yaptıklarım... Şimdi bunları da düzeltmeye çalışıyorum. Mükemmel bir insan yoktur zaten.”

“Oğlum Fenerbahçe’ye gideceğim derse itiraz etmem. Türkiye’deki en güzel manzaralardan biri aile fertlerinin içerisinde Fenerli baba, Galatasaraylı anne, Beşiktaşlı çcouk gibi çeşitliliklerin olması. Sporun güzelliği bu. Ben asla oğluma ne yapacağını söyleyemem, aksine ona destek çıkarım. Ne isterse arkasında olacağım. Ama her zaman kararı kendisi alacak. Daha sonra ileride benden şikayetçi olmasını istemem.”

30 Kasım 2012

Hafta Sonu Futbol

30 Kasım Cuma
18:30 Spartak Moskova - Zenit  @Lig TV 3
20:00 Galatasaray - Gaziantepspor @Lig TV
21:30 Fortuna Düsseldorf - Eintracht Frankfurt @TRT Haber

1 Aralık Cumartesi
14:00 Boluspor - Ankaragücü @TRT 1
14:45 West Ham United - Chelsea @Lig TV 3
16:00 Karabükspor - SB Elazığspor @Lig TV
16:30 Schalke 04 - Mönchengladbach @TRT Haber
17:00 Manchester City - Everton @Lig TV 3
19:00 Orduspor - Beşiktaş @Lig TV
19:00 Akhisar Belediyespor - Bursaspor @Lig TV 2
19:00 Konyaspor - Karşıyaka @TRT Spor
19:00 Samsunspor - Bucaspor @TRT Web
19:30 Reading - Manchester United @Lig TV 3
19:30 Bayern Münih - Borussia Dortmund @TRT Haber
21:00 Barcelona - Athletic Bilbao @NTV Spor
23:00 Real Madrid - Atletico Madrid @NTV Spor

2 Aralık Pazar
11:30 Anzhi - CSKA Moskova @Lig TV 2
13:30 İstanbul BB - Sivasspor @Lig TV
14:00 Denizlispor - Manisaspor @TRT Spor
16:00 Antalyaspor - Mersin İY @Lig TV
16:00 Lazio - Parma @TRT Spor
16:30 Hoffenheim - Werder Bremen @TRT Haber
18:00 Deportivo - Real Betis @NTV Spor
18:00 Norwich - Sunderland @Lig TV 3
18:30 Wolfsburg - Hamburg @TRT Haber
19:00 Kayserispor - Fenerbahçe @Lig TV
19:00 Eskişehirspor - Kasımpaşa @Lig TV 2

3 Aralık Pazartesi
20:00 Gençlerbirliği - Trabzonspor @Lig TV

29 Kasım 2012

İntikam Soğuk Yenen
Bir Yemektir

Stoper yerden uzun oynadı, orta saha yuvarlağının kendi kalesine bakan bölümünde buluştu topla, pas gelirken arkasını kollamıştı oyunu açabilmek için; rakibin sert adamlarından biri  hamlesine hazırlanıyordu ve aşil tendonunda yanmayı hissetti… Yere düştü, faul düdüğü acısına karıştı. Dizlerini karnına çekti çocukluğundaki gibi... Çevresinde bir kavga gürültü kopuyordu ama acıdan gözünü açamadı. Doktor, konçun üzerinden spreyi bastı, mucize bir ilaçtı bu... Sedye ile kenara aldılar, ayağa kalktı, bileğini denedi, “İdare eder ama yarın kimbilir ne çıkacak” dedi kendi kendine. Hakem “Gel” deyince attı kendini tekrar sahaya. Çok değil, 10 dakika sonra rakip kalecinin degajında aşiline basanla kafa topuna çıktı ve dirseğini rakibinin suratında test etti. Evet, yüzünü dağıtacak kadar sağlamdı kemiği... Uzun bir düdük sesi geldi, hakemin çıkardığı kartla rakibin yüzü aynı renkteydi. “İntikam sıcak yenen bir yemektir” dedi; kimseler duymadı ve soyunma odasının yolunu tuttu.
Biliyorum, intikam kulağa hoş gelmeyen bir kelime ama gelin görün ki; hayata dair işte... Hikayenin kahramanı futbolcu için intikam sıcak yenen bir yemekmiş ama 250 yıl önce Pierre Ambrois Francois Choderles de Laclos , “Tehlikeli İlişkiler”i kaleme alıp bir satırında “İntikam soğuk yenen bir yemektir” dediğinde kendisinden etkilenen çok insan oldu dünyada... Hikayenin bundan sonraki kahramanları gibi... Hepsinin bir hesabı vardı ve kapatılması gereken tarihi onlar belirlediler. 
Cantona, formasının yakalarını indirmeye karar verdiği sezonun hemen ertesinde Alex Ferguson kaptanlık pazubandına ona verdi. Doğrusu kaptan olmak için yaratılmıştı. Yetenekse, yetenek, liderlik ise liderlik ve saha içinde rakibe bir adım geri attıran sertlikse sertlik. Gün gelecek, Old Trafford tribünlerine dolduran taraftarlara tezahürat yapmadıkları ve takıma yeterli destek vermedikleri için “Karidesli sandviç yiyor ve sürekli gol istiyorlar” diyerek futbolun ayar tarihine adını altın harflerle yazdıracaktı. 97-98 sezonuydu. Ligin 9. Haftası, rakip Leeds United. Norveçli’ye çelme takma istedi ama başaramadı ve ters basan ayağı onu boylu boyunca yere serdi. Acı içinde kıvranırken, Norveçli, hakeme onun numara yaptığını ve kırmızı karttan yırtmak için kıvrandığını anlatmaya çalışıyordu. Bunu duydu ve hiç unutmadı. Sedye ile kenara aldılar, doktor dizine buz torbasını koyarken; gözlerini kaçırdı. Yere düşürken kulaklarında patlayan sesi birileri daha önce anlatmıştı ama o ilk kez duyuyordu. Bağlar kopmuştu işte, neden söylemiyorlardı ki! Ertesi gün sezonu kapadığını açıkladılar. Manchester United o sezon şampiyonluğu Arsenal’e kaptırdı, yorumcuların ortak fikri, “O olsaydı Wenger bu kupayı alamazdı” oldu. Sonra döndü sahalara ve dört yıl sabretti. Bir yerde karşısına çıkacaktı. En nefret ettiği formayla karşısına dikildiğinde, 85 dakika daha sabretti. Norveçli artık Manchester City forması giyiyordu ve o gün o dakikada olandan sonra kimse maçın sonucunu hatırlama ihtiyacı hissetmedi. Tercih ettiği intikam şekli, uçan tekmeydi, büyük bir hınçla Norveçli’nin dizine krampon darbesini indiriverdi. Sonra bir gün oturdu otobiyografisini yazdı ve meşhur 85. dakikayı “Yeteri kadar beklemiştim. Onu fena s... Top ortadaydı ve darbeyi indirdim ve bana bir daha sakatlık numarasından bahsetme dedim” diyerek anlattı. 

 41 yaşındaki Roy Keane, 12 yıl Manchester United forması giydikten sonra Celtic’de futbolu bıraktı. Sunderland ve İpswich Town’da teknik adam olarak çalıştı. Geçen ay adı Kasımpaşa ile anıldı ancak eşinin diretmesi üzerine Türkiye’de çalışmaktan vazgeçti. “Norveçli” Alf İnge Haaland, 40 yaşında. Manchester City’den ayrıldığında 31; Norveç 3. Ligi’nde Rosseland’da tekrar futbol oynamaya karar verdiğinde 39 yaşındaydı. Futbolu bırakmasına sebep olanın Roy Keane’nin sakatladığı dizi olmadığını söyledi ama...

81’in kışıydı; La Liga’da 15. hafta… San Mames tribünleri en nefret ettikleri iki formadan birini sahada görünce yine çılgına döndü. Barcelona klasik formasıyla sahadaydı ve sarı saçlı Alman genci orta sahada en büyük kozlarıydı. İyi başladılar oyuna, 19 dakika geçmişti ilk düdükten bu yana. De Andres’den topu şık bir çalımla kurtaran sarı saçlı Alman genci karşısında onu buldu, daha doğrusu tekmesini. San Mames tribünleri ayağa kalktı, yerde kıvranan Alman’ın çevresine toplanan takım arkadaşları Athletic Bilbao’nun stoperinin az önce kahkaha atmış bakışını görünce çılgına döndüler. Sarışın genci kenara aldılar, iki gün sonra da Köln’e ameliyat için gönderdiler. Diz bağları kopmuştu ve tıp o günlerde bu sakatlıklar için temiz bir yıl yazıyordu. 82’nin yazında Arjantin’i uçuran müthiş yeteneği kadrosuna kattı Barcelona. Almanya Milli Takımı’nda oynamayı reddeden asabi sarışın çocuk da o sezonun sonuna doğru artık sahalara dönmüştü. Fikstür çekildi ve Alman, Athletic Bilbao maçını bir kenara not etti. 24 Eylül’de Camp Nou’ya geleceklerdi. Dizinin parçalayanla görülecek bir hesabı vardı. İntikam, evet soğuk yenilen bir yemekti ama doğru servis edilirse!.. Basklılar sahaya çıktığında onunla göz göze geldi ve oyun başladıktan sonra da fazla bekleyemedi. Yakaladığı ilk pozisyonda tekmeyi savurdu Barça’nın sarışın Alman’ı. Bilbao’nun stoperi sağlam adamdı ama Alman da tekmenin hakkını verememişti, Basklı zıpladı ve kurtuldu. Yüzünde onu sakatladığı andaki gülümse belirdi. Bilbao’nun stoperi hesap kesmek için uzun vadeyi sevmezdi. Gözüne bir başkasını kestirdi; Tangocu’yu! Orta sahada arkadan hışımla yanaştı ve rakibini Camp Nou’nun çimlerinden kazıdı. Futbol tarihi çok faul görmüştü o güne kadar ama bu kadar acımasızını kimse hatırlamıyordu. Arjantinli 10 numara acıdan bayıldı; bileği kırılmıştı. İki yılda iki Barcelona’lıyı sakatlayan Basklı, o pozisyonda sadece sarı kart gördü. Sarışın Alman intikamını alabilseydi, Arjantinli’nin de intikam almak belki aklından bile geçmeyecekti . Bir yıl sonra Santiago Bernabeu’da intikam zincirinin üçüncü halkasında Arjantinli’nin meydan kavgasını başlatmak için iki sebebi vardı. Birincisi bir yıl önce kırılan bileği. İkincisi, o gece 1-0 kaybettikleri Kral Kupası finali... Bilbao’luların arasına daldı ve uçan tekmelerle önüne gelene saldırdı. 

Andoni Goikoetxea, 56 yaşında. 12 yıl Athletic Bilbao, 3 yıl Atletico Madrid formasını giydi. Önce Schuster’i ardından Maradona’yı sakatladı ve Mourinho’dan önce Katalanlar’ın bir numaralı düşmanıydı. “Bilbao Kasabı” lakabını çok sevdi. Maradona’yı sakatladığı gece giydiği kramponları hatıra olarak saklıyor. Sarışın Alman, Schuster, Barça’dan sonra Real Madrid ve Atletico Madrid’de de forma giydi. Real Madrid’i teknik adam olarak şampiyon yaptı. “60’ların futbolu oynanıyor” dediği Türkiye’de Beşiktaş’ta tutunamadı. Maradona, ertesi sezon Napoli’ye gitti, dünyanın en iyisi oldu. En büyük hayali teknik adam olarak Arjantin’i çalıştırmaktı. Kabusu oldu... 

Uçak Barajas Havaalanı’na indiğinde ufak valizini aldı ve kendisini kapıda karşılayacak olanları bekletmemek için hızlı ön tarafa yöneldi. Madrid’in yaz sıcağı çekilmezdi. Pasaport kuyruğunda beklerken telaşlandı, bir de görevli uzun uzun evraklarını inceleyince ter bastı koyu tenine. Çıktığı kapıda üzerinde isimler olan tabelalara tek tek göz gezdirdi. Eşofmanlı birilerini aradı. Geç kalmıştı işte, gitmişlerdi; ya da hiç gelmemişlerdi. Montonun cebinden kağıt parçasını çıkardı, ezberlemişti aslında ama olsun dilini bilmediği ülkede okutursa daha rahat anlaşırdı. Görevli olduğu kıyafetinden belli 50 yaşlarında bir adama yaklaştı ve kağıdı uzattı. “Ciudad Deportiva-Real Madrid” dedi görevli. O kadarını o da biliyordu!.. 4-5 kelime İspanyolca öğrenmişti. “Donde?” (Nerede) dedi. Olacak gibi değildi. Havaalanı görevlisi, bir kelime İspanyolca duyunca, motor gibi konuşmaya başlamıştı. “Grazie” dedi. İtalyancaydı ama olsun, İspanyol anlamıştı... Metro için cebindeki dolarlar işe yaramadı ama taksicinin söylediği rakam kafasına yattı. Real Madrid o yıllarda Paseo de la Castellana’daki tesislerinde idman yapıyordu. Bir zaman sonra şehrin içinden çıkıp havaalanı yakınındaki Valdebebas’a taşınacaklardı bir zaman sonra ama koyu tenli çocuk o günleri o formayla göremeyecekti. Kapıda adını söyledi, anlamadılar. Pasaportunu çıkardı, genç güvenlik görevlisi ismindeki iki o harfine takıld: Neden yanyanaydılar ki! Yanındakine de pasaportu gösterdi ve parmağıyla ismi işaret etti, güldüler... Sonrası biraz daha kolay oldu. Önce onu havaalanına almaya gelecek olan kulüp görevlisinin “Unuttum” dediğini öğrendi. Bütün bunları bir kenara yazdığından habersizdi, yıllar sonra anımsayacaktı yazdığını... B Takımı’na aldıklarında 16 yaşındaydı. İspanya için erken değildi ama takımın adı Real Madrid’di. Büyük ustalar, kadife kramponlar... Bir yıllığına kiralık verdiler. Leganes’i sevdi, ufaktı ama güzeldi. Ertesi sezon Barselona şehriyle, Espanyol kulübü sayesinde tanıştı. Madrid’den sonra denizi olan bir şehir ona iyi gelmişti. Hem kendi ülkesinden gelen kaçak çalışanlarla da sohbet edebiliyordu arka sokaklardaki kafelerde. Raul, Morientes, Guti, Anelka... Real Madrid’e ne zaman dönse; ona sıra gelmiyordu. Bir de tesislerde kimse konuşmuyordu onunla.. Kulüp, Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazanırken, o ekran başındaydı ve Mallorca yaşanacak yerdi. Luis Aragones de elinden tutmuştu. Real Madrid’de başkan değişince; yıldız transferi başladı ve onu gözden çıkardılar. Mallorca’da taraftar onu çok seviyordu ve Madrid’e geldiği gün yaşadıklarını, kendisini unutanları, “iki o” ile dalga geçenleri hatırladı. Hesabı kapatmalıydı. İspanyollar onu gibilerine “Bestia Negra” derlerdi. Başının belası oldu Real Madrid’in. Son Moix’de ve Santiago Bernabeu’da affetmedi Real Madrid’i.. Bir keresinde Bernabeu’da attığı golün ardından Real Başkanı Florentino Perez’in oturduğu tribüne doğru koştu ve gözgöze geldiler ya da o öyle sandı. Dört harika sezon geçirdi Mallorca’da. Bir beş yıl daha kalırdı ama “o şehri” çok sevmişti. El Born’da dolanmayı; Barceloneta’da elinde dondurma aylak aylak gezmeyi,; Balık Pazarı’ndaki El Quim’in hasta Barcelona’lı kirli sakallı şefini kızdırmayı özlemişti. Üstelik bu kez şefin takımına gidiyordu. Mallorca, onu aldığı fiyatın altı katına sattı Barcelona’ya.. Real Madrid Başkanı Florentino Perez, “Transferde ilk hak bizim” diye ortalığı bulandırmak istedi ama o çoktan Katalanların medarı iftaharı formayı sırtına geçirmişti. Geldiği sezon da sonraki sezonlarda da Real Madrid’in kabusu oldu. Mallorca formasıyla Real Madrid’e 7 gol atmıştı. Barça’da da durmadı... Sezon sonunda şampiyonluk kutlaması için Camp Nou’ya çıktıklarında, mikrofon kendisine geldiğinde, Madrid Barajas Havalaanı’na indiğinde 4-5 kelime İspanyolca bilen çocuk değildi artık. “Madrid’in p..., şampiyonu selamlayın” diye haykırdı. 100 bin Katalan çılgına dönmüştü. Sahadaki kalabalığın arasından biri ona “Afiyet olsun” dedi ya da o öyle sandı... İntikam soğuk yenen bir yemekti ve doğrusu şehrin havalı şefi Ferran Adria bile El Bulli’de böylesine lezzetlisini pişirmemişti... Eve gidip Old Boy’u bir kez daha izlemeye karar verdi... Ne filmdi ama... 

Samuel Eto’o, Barcelona’da 5 yıl forma giydi. 3 Lig şampiyonluğu, 1 Kral Kupası, 2 İspanya Süper Kupası ve iki Şampiyonlar Ligi Kupası kaldırdı. İnter kariyerine bir şampiyonluk, 2 İtalya Kupası, 1 İtalya Kupası ve bir Şampiyonlar Ligi Kupası yazdırdı. 2011’de paranın götürdüğü yere gitti ve tüm zamanların en çok kazanan futbolcusu ünvanıyla Anzhi Makhachkala forması giymeye başladı.(FOUR-FOUR TWO/ Kasım 2012 -- Karikatürler: Gökçen Eke) 

28 Kasım 2012

Duvarda Totti Yok Artık

İtalyan futbolu için son yıllarda simgelerden biriydi ikinci fotoğraf karesi. Roma'nın son şampiyonluğunu kazandığı 2001'de kaptan Francesco Totti'nin bir gol sevinci böyle ölümsüzleşmişti Rione Monti'de bir duvarda. İlk karede ise bugünkü hali görünüyor. Laziolular hayvanlık hanesine artı bir yazmışlar...

1995-2012: La Masia'dan 11'e


Valencia’nın 10 yabancıyla sahaya çıkıp “İspanyollar nerede?” dedirttiği maç ayrı bir hikaye olsun. Arsene Wenger’in içinde İngiliz olmayan onbirinin üzerinden yıllar geçti. Hafta sonunda Barcelona, Dani Alves sakatlanıp oyuna Montoya girince, Levante karşısında 11 alt yapı oyuncusuyla sahadaydı. Barcelona için çok da büyük manşet değil elbette. Tabloda geçmişten örnekler var. Yakın geçmişyte, 2008-2009 sezonunda Pep Guardiola’nın 9 alt yapı oyuncusuyla sahaya çıktığı Racing maçı bu dönemin ilk basamağı. Barcelona’nın Louis Van Gaal yönetimindeki yıllarında ise La Masia’ya uzak durulmuş. 1999-2000 sezonunda sahada iki alt yapıdan yetişen isim var. Biri hala sahada; Puyol, diğeri de kulübede her şeyi kazanan Guardiola. Bir önceki sezon Hollandalı teknik adamın, El Clasico’da Real Madrid ile 2-2 berabere kalan onbirinde ise sadece bir alt yapı oyuncusu var, Sergi. Takım Hollandalı ve Brezilyalı dolu. 17 yıl önce ise, 4 şampiyonluğun ardından Cruyff’un 1995-1996 sezonunda Betis deplasmanında sahaya sürdüğü 11 ve değişikiklerle berabere 11 La Masia çıkışlı futbolcu forma giymiş. 

Bazen...




Geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde 2-2 biten Chelsea maçının ardından Camp Nou'da Barcelona soyunma odası... hayat.