14 Şubat 2009

Real Betis: 2 Eto'o: 2

Barcelona maçlarında santra düdüğünü kaçırmamak lazım, malum ilk 30 dakikada bombalıyorlar bu sezon. Bugün iş yüzünden öyle bir şansım yoktu. Televizyonu açtıktan iki dakika sonra Iniesta'ya penaltı çaldı hakem. Real Betis geçen hafta derbiyi deplasmanda kazanmış, morali yerinde, 24 dakikada lidere iki gol atmışlar. O ucuza kaçan penaltı olmasa devireceklerdi Barça'yı. Kaleci Ricardo kurtardı da Eto'o dönen topa vurdu. Guardiola 12 puan farkın kredisiyle rahat rotasyon yapıyor. Santander deplasmanında da Messi ile başlamamış, ikinci yarıda oyuna alıp maçı çevirmişlerdi. Hafta ortasındaki milli maçlardan etkilenmiş doğal olarak Barça onbiri. Xavi, Iniesta, bir de Puyol olmayınca... Arjantin-Fransa maçının iki yorgunu Messi ve Henry ancak 57'de teşrif ettiler oyuna. Real Betis çok yaslandı arkaya. Kaleci Ricardo'nun çıkarttıkları olmasa 2-0'dan maçı da vereceklerdi. Eto'o ikinci golünden önce bir tane kaçırdı ki pozisyona girerken topu sırtı dönük kaleye alıp bir dönüşü var ki gol kadar güzel... Barselona medyasına milli maçlardan dolayı buna kısaca FIFA virüsü diyecektir. Madrid medyası da yarın Real Madrid kazanırsa 10 puana düştü diye gaza gelecek elbette. Mehmet Aurelio ikinci yarıda vasattı, hatta sonlara doğru da bayılacak gibiyidi...

Betis: Ricardo; Ilic, Juanito (Lima, min. 8) (Monzón, min. 47+), Melli, Fernando Vega; Juande, Marco Aurelio; Sergio García, Emaná, Mark González (Juanma, min. 58); y Oliveira
Barcelona: Valdés; Alves, Piqué, Cáceres, Abidal; Xavi, Sergio Busquets (Bojan, min. 80), Keita (Henry, min. 57); Hleb (Messi, min. 57), Etoo e Iniesta.

Goles: 1-0, min. 17: Melli. 2-0, min. 24: Mark González. 2-1, min. 47+: Etoo, tras el rechace de un penalti. 2-2, min. 83: Etoo.

Football Money League 2009

Deloitte Money League 2009 raporu yayınlandı. Geçmiş yıllarda üzerine beraber kafa patlattığımız dostum İsmail kadar bu konuya hakim birini tanımadım. Onunla Cunda'da futbol konuşmak büyük keyiftir benim için. Rapor hakkında bir giriş yazısı yazdı. Yakında kulüp bazında da inceleyecek... Oyunun sevmediğimiz ama inkar da edemediğimiz yönüdür. Sorular olursa yorum bölümünde cevaplayacaktır...
***
Futbolda para hiçbir zaman önemsiz değildi. Ancak hiçbir dönemde de son yıllarda olduğu kadar hissettirememişti ağırlığını futbolda. Hoşumuza gitse de gitmese de kabul etmemiz gereken bir gerçek bu. İşlerin nasıl yürüdüğünü anlamaya çalışmanın gerekliliğini reddetmek ise akılcı bir yaklaşım değil gözümde.

Futbol, belki de dünyanın en hızlı büyüyen sektörü. Raporun hazırlanmaya başlandığı yıldan bu yana Avrupa’nın Beş Büyük Ligi’ne ev sahipliği yapan İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa ve İspanya ekonomileri %52 büyürken, raporda yer alan takımların gelirlerinin artışı %214 olmuş, ekonominin büyüyüşünün dört katından da daha fazla büyümüş futbol sektörü son 12 yılda... Sayın Okay Karacan’ın sitemi İngiliz meslektaşları tarafından da dile getiriliyor olabilir: Premier League geçen yıl, başladığı sezon olan 1992/93’ün 11 katından fazlasını kazandı.

Ama bu büyüme bile yetmeyebiliyor. Serie A, 6 sezondur üst üste oyunculara ödenen maaşların toplamını düşürse de sürekli zarar yazmaktan kurtulamadı. Bundesliga ve Premier League hep artıdaydılar. Ligue 1, iki yıl öncesine kadar zarar yazıyordu. Yıllardır artı yazan, 15 yıl öncesine göre 11 kattan fazla büyüyen Premier League’de bile 2006/07 sezonunda yalnızca 8 takım kâr ederken 12 takım zararla kapattı sezonu. Örneğin, bu listenin 5 numarasındaki Chelsea dün 70 milyon zarar açıkladı.

Başka etkenler de var listenin geleceğini şekillendirecek: İtalya, 111 milyon Euro ile CL yayınları için en çok para ödeyen ülke konumundaydı. Doğal olarak bu listedeki en önemli etkenlerden biri olan CL gelirlerinden en büyük pay İtalyan kulüplerine giderdi. Mevcut anlaşmalar bu sezon bitiyor ve yenileri açıklandı. Bu yıl da dahil olmak üzere CL yayın gelirlerinin beşte birinden fazlasını alan İtalyan kulüpleri çok daha azıyla yetinmek zorunda kalacaklar. İtalyan yayıncılar 99 milyon Euro ödeyecekler. Buna karşın, İngiliz yayıncılar bir önceki anlaşmanın %67 fazlası olan 179 milyon Euro’luk bir anlaşma yaptılar ve bu da İngiliz ekiplerinin CL pastasından alacağı payın daha da artması demek. İspanyollar da 69 milyonluk anlaşmalarını 91 milyondan yenilediler ve yıllardır payları İtalyan kulüplerinin üçte ikisi civarında gezen İspanyollar aradaki makası iyice daraltmış oldu. Fransız kulüpleri de yeni anlaşma ile gelir kaybına uğrayacaklar. Alman yayıncılar, bu sezon dahil sezon başına 65 milyon ödedikleri Şampiyonlar Ligi yayınlarına artık yılda 85 milyon Euro ödeyecekler ve elbette Alman kulüpleri de 2009/10 sezonundan itibaren daha fazla nemalanacaklar CL’den.

Araştırmada kulüplerin “futbol gelirleri” baz alınır. Örneğin Arsenal, Highbury’deki eski stadının yerine inşa ettiği konutlardan yıllık 20 milyon Euro gelir elde ediyor ama futbol dışı gelir olduğu için dikkate alınmaz. Ya da United’ın bazı ticari anlaşmaları(özellikle MUTV ve Nike) futbol dışı gelir oluşturduğu için yıllık 50 milyon Euro’luk geliri bu araştırmada yer alamaz. Oyuncu satışından elde edilen gelirler de araştırmaya dahil edilmez.

Bu yıl çok önemli bir aktör konumuna geldiği için özellikle belirtelim: Araştırmada UEFA mâli yıl kapanış günü, yani Platini tarafından 31 Temmuz’dan 30 Haziran’a değiştirilen günkü kur baz alınır. İngiliz kulüplerinin gelirleri Euro’ya dönüştürülürken 30 Haziran 2008 tarihindeki parite olan 1,2632 göz önüne alındı. Bir önceki yılın paritesi ise 1,4856 idi ve bu İngiliz kulüpleri için otomatik olarak %15 oranında bir gelir kaybı anlamına geldi. Listede kurlardaki değişimden İngilizler dışında etkilenen tek takım Fenerbahçe: 30 Haziran 2007 ve 2008 tarihli kurlara baktığımızda gelirlerinin %85’ini TL olarak elde eden Fenerbahçe %9,6 oranında zarara uğradı kur hareketlerinden. Yani kurlar bir yıl önceki ile aynı düzeyde kalsa Vfb Stuttgart listeden düşerken Fenerbahçe, Manchester City’nin altında ve West Ham United’ın üstünde yine 19 numarada bu listede olacaktı. 30 Haziran 2008’den bu yana ise İngiliz kulüplerinin kaybının %12, Türk Kulüplerinin kaybının %9,4 düzeyinde olduğunu da vurgulamak gerek.

Kur hareketlerinden zarar görmüş de olsalar İngilizler 7 kulüple listeyi domine etmeye devam ediyorlar. İtalyanların sırtını yayın gelirlerine yaslayan dörtlüsü yıllardır sabit. Arada Lazio görünüp kaybolur. Almanya büyük bir başarı ile bu yıl da lige 4 takım sokarken düşen Werder Bremen’in yerini Vfb Stuttgart ile doldurdular. İspanyollar iki devleri ile yine üst sıralardalar, Valencia bu yıl onları yalnız bıraktı. Lige geçen yıl dönen Marsilya, Lyon’a eşlik etmeye kararlı görünüyor. Ve Fenerbahçe beş büyük lig dışından tek temsilci listede. Bu noktada vurgulanması gereken bir şey var:

Dün bazı gazetelerde Fenerbahçe’nin bu lige Avrupa’nın 5 büyük ligi dışından girebilen ilk takım olduğunu belirten haberler vardı ki hepsi kuyruklu yalan. Bırakın Avrupa’yı, bu listeye daha önce Güney Amerika’dan bile takım girdi: Flamengo. Hollanda’yı temsilen Ajax, Portekiz’i temsilen Benfica da bu listede yer aldılar. Hadi bunlar birer kere girdiler de gözden kaçtı diyelim. Rangers 6 kez, Celtic 7 kez yer aldı yahu bu listede, bizi salak mı sanıyorsunuz?.. Ama Fenerbahçe’nin tüm bu kulüplerden ayrılan çok önemli bir yanı var ki onu da vurgulayacağız.Gelirler üç ana kategoride incelenir: Matchday(Maç Günü), Bradcasting(Yayın) ve Commercial(Ticari). Maç günü gelirleri İngiliz kulüplerinin temel gücünü oluşturur. Ancak son sezondan itibaren devreye giren yeni naklen yayın anlaşması yayın gelirlerini maç günü gelirlerine rakip yaptı. Ticari gelirler ise Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya takımları için ana gelir kaynağıdır. Fransız ve hele hele İtalyan takımları için ise yayın gelirleri olmazsa olmazdır. Yayın gelirleri, İspanyol kulüpleri için de en büyük gelir kalemidir ama ticari gelirlerle kafa kafaya giderler aşağı yukarı.

Geçen yıla göre gelirlerde %5,3 oranında bir artış var. 1,6 milyar Euro’ya ulaşan yayın gelirleri %40,8 ile yine en büyük dilim. Yayın gelirleri listesinin en tepesinde ise 135,8 milyon Euro gelirle bu yıl İtalyanların saltanatına son veren Real Madrid var. Son sırada ise rakiplerinden ciddi fark yiyen Fenerbahçe var. Listedeki diğer 19 takımın 10 tanesinin yayın geliri Fenerbahçe’nin bu alandaki gelirinin 3 katından daha fazla. Yerel pazardaki yayın gelirinin düşüklüğü Fenerbahçe’nin sürünmesine sebep oluyor ve bu durum Türk takımları için kolay kolay değişmeyecek bir engel teşkil ediyor. Yayın gelirleri, Fenerbahçe’nin 26,7 milyon Euro ile gelirlerinin %24’ünü oluşturuyor ve bunun 17,3 milyon Euro’su çeyrek finale ulaşılan Şampiyonlar Ligi’nden geldi.

Ticari gelirler %12,9 büyüyerek 1291,4 Euro’ya ulaştı ve %33 ile ikinci büyük gelir kaynağı. Listenin tepesinde zirveyi iki yıllığına Real’e kaptıran ve bu yıl %65 gibi müthiş bir artışla 150 milyon barajını geçen ilk kulüp olarak 176,5 milyon Euro’ya ulaşan Bayern Münich var. Bayern, gelirlerini en çok arttıran takım ve bunu Şampiyonlar Ligi gelirlerinden mahrum olduğu bir sezonda başardı. Peki bu başarısının anahtarı neydi? Çok basit gibi görünen ama çok önemli bir şey: Bayern, 1860 Münich’in Allianz Arena’daki %50 hissesini satın aldı ve her ne kadar 1860 Münich maçlarını burada oynamaya devam edecek olsa da stadyumun tek sahibi olmanın tüm avantajları Bayern tarafından kullanılmaya başlandı. Türkiye’de kulüplerin satadyumlarının her şeyiyle tek sahibi olmalarının gerekliliğini vurgulaması açısından çok önemli Bayern’in yaptığı iş.

Ticari gelirlere baktığımızda Fenerbahçe’nin, Alman kulüplerine benzer bir gelir yapısı oluşturduğunu görüyoruz: Ticari gelirlerin payı %51. Adidas ile yapılan malzeme sponsorluğu anlaşması ve önemi büyük olan “tarafatar kart” kampanyasının yanı sıra geçen yıl piyasaya sürülen iki yeni formanın da yarattığı pozitif etki ile birlikte ticari gelirlerini 56,7 milyon Euro’ya çıkaran Fenerbahçe, ticari gelirler sıralamasında 10 numarada ve Arsenal, Juventus, İnter gibi dünya devlerini, Hamburg ve Stuttgart gibi iki Alman kulübünü geride bırakmayı başarıyor. Kim ne derse desin, büyük bir bağlılıkla kulüplerinin lisanslı ürünlerini tercih eden Fenerbahçe taraftarının hakkını yememek gerek. Ayrıca, Türkiye’deki takımların forma reklamı gelirlerinin Avrupalı rakiplerine göre oldukça aşağıda kalışı gibi bir dezavantaj unutulmamalı. Stadyumların isim hakkı konusu ise Türk Kulüpleri için bir başka sıkıntı ancak çözümü yolunda adımlar görüyoruz.

Maç günü gelirleri %3 gerileyip 1029,3 milyon Euro olarak gerçekleşti. Listenin tepesinde her zaman olduğu gibi Manchester United 128,2 milyon Euro ile yer alıyor. Giggs ile sözleşme uzattılar dün, selam olsun. Takipçisi, %21 daha az kapasitesine karşın yalnızca %6,8 oranında geride kalan Arsenal. Fenerbahçe bu alanda gelirlerinin %25’i anlamına gelen 27,9 milyon euro ile 13 numarada yer buluyor kendisine. Milan ve Lyon gibi iki önemli kulübün yanı sıra bu işin tabiri caizse kralı olan İngilizlerin Manchester City’sinden daha fazla gelir elde etmesi azımsanmayacak bir başarı. Öte yandan Türkiye Ligi’nin açık ara en fazla seyirciye oynayan takımı olsa da yıllardır bu alanda yerlerde sürünen İtalyanları ve 100 binlik kapasiteye sahip Barcelona’yı saymazsak Fenerbahçe, para liginin stadyum doluluk oranı en düşük kulübü.

Seneye Fenerbahçe bu ligde kendine yer bulabilir mi? Çok zor bir soru bu... Öncelikle çok fazla değişken var. Global vilaj dediğimiz şu küresel köyümüzde krizin ne yönde seyredeceği belirsiz. Yine de Fenerbahçe’nin şansının hiç de az olmadığı söylenebilir. Kombine satışında çok iyi bir rakama ulaşıldı. Krizin, biraz da yaklaşan seçimin etkisi nedeniyle henüz Türkiye’ye tam anlamıyla yansımadığını, sezonun önemli kısmının bu süreçte geçilmiş olacağını unutmamak gerek. Şampiyonlar Ligi’nden erken eleniş kötü ama ölümcül değil. Geçen yıl Fenerbahçe CL’de ülkemizi Beşiktaş ile birlikte temsil etmişti. Bu yıl oradaki tek temsilcimiz olması erken elenişin yaratacağı gelir kaybını önemli ölçüde tolere edecektir. Fenerbahçe’nin bu sezonki CL gelirinin 14 milyon Euro dolayında olacağını tahmin ediyorum. Yaklaşık 3,5 milyon Euro’luk bir gelir kaybı ve şu anki listeye bakarsak bu kaybın Fenerbahçe’nin ligden düşmesine neden olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunların yanı sıra taraftar kart projesi üzerinde durulmaya ısrarla devam ediliyor ve medyaya yansıdığı kadarıyla önemli rakamlara ulaşıldığını görüyoruz. Gündemdeki Fenercell projesinin de uygulanış biçimi ve zamanlaması etkili olabilir. Detayları henüz yansımadığı için futbol geliri sınıflandırmasına girip girmeyeceği hakkında yorum yapmak güç. Yine de Fenerbahçe’nin bu listede yalnızca bir sezon yer alıp daha sonra tutunamayanlardan çok önemli ve kesinlikle atlanmaması gereken bir farkı var:

Diğerlerinin ortak özelliği, ticari gelirlerinin düşük düzeylerde olması ve bunu bir türlü yükseltememeleriydi. Geçen yıl listede olup bu yıl olmayan Valencia, Glasgow Celtic ve Werder Bremen ticari gelirler alanında son 3 sırada yer alıyorlardı. 2007 yılı raporundan Benfica ve West Ham, 2006 raporundan Everton ilk aklıma gelenler. West Ham ligdeki başarılı performansının yayın gelirine ve yerel kupalarda iyi gitmesinin maç günü gelirine; Everton ligi dördüncü bitirmenin yayın gelirine, Benfica ise Şampiyonlar Ligi’ndeki başarılı performansının yine yayın gelirine etkisi ile bu listeye girmiş ancak ticari gelirlerde son sıralarda olduklarından ve bu alanda atılım yapamadıklarından liste dışına itilmişlerdi. Fenerbahçe ise oldukça sağlam bir yapı kurmuş benzer başarıyı yakalayan diğer kulüplere kıyasla...

Fenerbahçe açısından bu ligde kalıcılığı uzun vadede düşünürsek biraz daha karamsar bir tablo çıkıyor ortaya. Kulüp, ekonomik gücünü sahaya yansıtmakta çok sıkıntılı. Şampiyonlar Ligi’nde harika bir sezonun ardından yine eski günlere dönüldü. Ligde takım iyi gitmiyor ve şampiyonluğun yanı sıra Şampiyonlar Ligi’ne katılım da ciddi tehdit altında. Türkcell Süper Ligi ve Fortis Türkiye Kupası’nın gelirlerinin kısıtlı oluşu yalnızca ülke içinde değil, Şampiyonlar Ligi’nde de başarının sürekliliğini zorunlu kılıyor. Bu başarılı ekonomik yapı sportif başarı ile de desteklenemezse “yazık”tan da öte olur. Fenerbahçe geçen yıl Şampiyonlar Ligi gelirlerinden mahrum olmasına karşın ilk yirmi ile arasındaki farkı 10 milyon Euro seviyesine düşürmek gibi bir işi başarmıştı. Bu yıl CL gelirleri listeyi getirdi. Tüm olmsuzluklara karşın önümüzdeki yıl da burada yer bulma şansı için “yok” diyemeyiz. Ama uzun dönem için ciddi kuşkular olduğu da su götürmez bir gerçek olarak çıkıyor karşımıza. Geçmişteki örneklerde gördük ki, ekonomik başarı ile sportif başarı birbirinden süreklilik içinde beslenemediği zaman birbirini kemiren iki yapışık kardeşe dönüşüyor: Abyssum abyssus invocat. (Uçurum uçurumu çağırır)

Man. United'da 180 Dakika

1995-96 sezonu. Aralık ayının son güleri Manchester United'da kaleci Schmeichel, defanstan Bruce ve Pallister sakat. Alex Ferguson acil stoper arıyor. Eric Cantona devreye giriyor. Auxerre altyapısında beraber oynadığı bu arkadaşı tavsiye ediyor. Gigs onun için "Adını hiç duymamıştık geldi ve ilk maçımıza çıktı. QPR'yi 2-1 yendik" diyor. 2. maç Tottenham deplasmanı. Manchester United 4-1 mağlup oluyor. Maçın adamı(!) da bu arkadaş! Alex Ferguson ve takımı bir daha bu arkadaşı görmüyor. Fotoğrafta Man. United formasını giydiği bu iki maçtan birindendir zaten. Fransız William Prunier, 180 dakikalık kariyeri sonrası valizi toplayıp kaçıyor.

Aziz Giovanni

"Ben, Trapattoni'yim. Aziz Giovanni değil. Hayatım boyunca da hayal satmadım."

İrlanda milli takım teknik direktörü Giovvani Trapattoni, La Gazzetta dello Sport'un "İrlanda'nın Bari'de İtalya'yı mağlup ettiğini hayal edin..." sorusuna cevap veriyor...

13 Şubat 2009

Euro 2016 ve Fransa

Euro 2016 için adaylığımızı açıklamıştık. Fransa da önceleri İtalya ile ortak girmeyi düşündüğü seçime tek başına katılacağını açıkladı. 9 Mart tarihine kadar başvurular açık. En az 3 aday daha çıkacaktır ki bunlardan biri İsveç ya da Norveç olacak. Fransa, 98 Dünya Kupası'nı yapan ülke bu turnuvayı da gözü kapalı yapar demek pek doğru değil tabii. Arada 18 yıl var ve o finallerde kullanılan eski stadlara şimdi hurda gözüyle bakıyorlar. Lille, Lyon, Nice ve Strasbourg'da dört yeni stadın projesi devam ediyor. Lens-Marsilya, Saint Etienne ve Nancy'nin stadları da elden geçirilecek. Fransızların en büyük kozu elbette ki altyapı. Konaklama ve ulaşım dertleri yok. UEFA, Mart 2010'da adayları teftiş edecek ve Mayıs 2010'da Euro 2016'nın evsahibini açıklayacak. Michel Platini faktörü kaçtır, onu da o zaman göreceğiz...

Baba Mourinho

"Adanalı" çocukları için alışverişte. (Armani Junior-Milano)

Hafta Sonu Futbol

13 Şubat Cuma
21.30 Hoffenheim - B.Leverkusen/ KANAL 24
14 Şubat Cumartesi
15.00 Antalyaspor - Galatasaray/ LIG TV
16.30 H.Berlin - B.Münih/ KANAL 24
17.00 Portsmouth - Man.City/ SPORMAX
17.00 West Ham - M.Brough/ NTVSPOR
19.00 Fenerbahçe - Hacettepe/ LIG TV
19.00 Lazio - Torino/ NTVSPOR
20.00 Bordeaux - Grenoble/ KANAL A
21.00 R. Betis - Barcelona/ NTVSPOR
22.00 PSG - St. Etienne/ KANAL A
23.00 Valencia - Malaga/ NTVSPOR
15 Şubat Pazar
15.00 Bursaspor - Sivasspor/ LIG TV
16.00 Juventus - Sampdoria/ NTVSPOR
18.00 Hamburg - A. Biefeld/ KANAL 24
18.00 Lyon - Le Havre/ KANAL A
18.30 Derby County - Man. United/ NTVSPOR
19.00 Beşiktaş - Trabzonspor/ LIGTV
21.00 Porto - Rio Ave/ SPORMAX
21.30 Inter- Milan/ NTVSPOR
22.00 Monaco - Marsilya/ KANAL A

Messi Projesi

Messi'nin çocukluğunda yaşadığı büyüme hormonu bozukluğu tedavisini Barselona'nın üstlendiği ve ailesinin Leo Messi ile birlikte İspanya'ya yerleştiği artık bir naklen yayın ezberi. Sonrası ise bir proje! Messi'nin Barcelona kapısından girdiği tarih Mart 2001. 14 yaşından gün almamış daha. Yapılan testlerde ise Messi 11 yaşında diyormuş o tarihlerde. Barcelona onu bireysel gelişim programına alıyor. 1.46 boyunda ve 38.5 kilo Messi o tarihte. Doktor Josep Borrell ve üç kişilik bir ekip ilgilenmiş Messi ile. 2 yıl sonra yapılan ölçümlerde boyu 1.64 ve kilosu 62. A takımla ilk maçına çıkmasına ise daha bir yıl var. 2002 yılında Barcelona'nın 5 ayrı takımda maçlara çıkıyor Messi. Onunla aynı programı yürüten iki futbolcu daha var o dönemde: Gerard Pique ve Victor Vazquez. Bugün geldiği ölçüler, 1.69 boy ve 68 kilo. Messi, Barça'da 50 metreyi en hızlı koşan futbolcu... Ayın bir de karanlık yüzü var tabii. Geçen sezon Mart ayında Messi, 2 yıl içindeki 6. sakatlığını yaşadıktan sonra bu gelişim programı topa tutulmuştu. O hikaye de blog arşivinde
Belki de en doğrusunu bu karikatür anlatıyor...

Ronaldo-Kaka-Ancelotti

Juande Ramos ligde 7 maçtır kazanıyor ama kimse ona gelecek sezon Real Madrid teknik direktörlüğünü yakıştırmıyor. Arsene Wenger ve Rafael Benitez'in isimleri geçiyordu önce. Şimdi de Carlo Ancelotti. Milan'ın San Siro'daki Genoa ve Reggina beraberliklerinde Ancelotti haklı olarak topa tutuldu (Saçma sapan oyuncu değişiklikleri ve defansa takviye yapmamak...). Pazar akşamı derbiyi de kaybettiği takdirde Madrid medyası daha inandırıcı olacak bu haberlerinde. Milan için Van Basten ve Rijkaard'ın adı geçiyor. Real Madrid tarafında Perez'in adının geçtiği yerde bir Ancelotti ile bitmez elbette hikaye. Kaka'nın Real Madrid'e söz verdiği için Man. City'nin teklifini kabul etmediği, Ronaldo'nun da zaten(!) evet dediği ile AS bugün manşetini kurtarmış.

12 Şubat 2009

Fossa dei Leoni

Milano derbisi öncesi Fossa dei Leoni'yi hatırlasak... 22 Kasım 2005 tarihinde yazmışım blog ortada yokken...
***********
25 Mayıs 2005 İstanbul Atatürk Stadyumu
Şampiyonlar Ligi finali için Atatürk Havalimanı’na inen Milan’lı taraftarların çoğunluğunu oluşturan Fossa dei Leoni, Commandos Tigres ve Brigate Rossenere grubu otobüslerle stadyuma taşınıyor. Aralarındaki gerginlik, maçtan saatler önce stadyum dışındaki irili ufaklı grupların sohbetinin ana konusu. Avrupa’nın en tutkulu taraftarlarından Liverpool’a karşı kendilerine ayrılan 20 bin kişilik tribünleri dolduramayan Milanlılar, ellerinde biletleri Liverpool’lulara satan içlerindeki İngilizleri konuşuyorlar. Dillere destan kareografileriyle tüm dünyadaki tribün gruplarının takdirini kazanan Fossa dei Leoni önceden hazırlanan planla kale arkası tribünde diğer grupların desteğiyle şovuna başlıyor.
İngilizler’in you will never walk alone’u Atatürk Olimpiyat Stadı’nı inletirken, kale arkasında kırmızı-siyah bayraklarla istisnasız tüm tribün muhteşem bir görsel şova imza atıyorlar... Sonrasında deplasman takımı taraftarı hüviyetine bürünüyor ve sadece ilk yarıda gelen Milan gollerinde susturabiliyorlar İngilizleri. Ne oluyorsa oluyor devre arasında 3-0 Milan önde iken Commandos Tigres grubu pankartını topluyor tribünde. İkinci yarı Liverpool şahlanıyor ve kupa Ada’nın Kırmızı’sına gidiyor. O gece İstanbul’da Milan tribünündeki huzursuzluk ilk değil ama belki de bardağın taşmaya yakın son damlalarından biri...
17 Kasım 2005 Milano
İtalyan tribün tarihinin en eski ultras grubu kabul edilen ve 1968 yılında kurulan Fossa dei Leoni’nin kendini fesh ettiği ve San Siro Curva Sud (kale arkası) den çekildiği haberi sadece İtalya’da değil tüm Avrupa’daki tribün gruplarına flaş haber olarak ulaşıyor. Adını Milan’ın eski antrenman tesislerinden alan ve San Siro’da Inter ile oynadıkları derbiler, Juventus maçları ve Şampiyonlar Ligi maçlarında yaptıkları muhteşem kareografilerle duyuran taraftar grubu Fossa dei Leoni (Aslanlar’ın Yatağı) nin 15 kişiden oluşan yönetimi; tribünde 5000 faal üyesi olan 37 yıllık taraftar grubunun stadyumlardan çekildiğini açıklıyor. Kararın sonrasında sadece Milan değil tüm İtalyan taraftar gruplarında kulisler Fossa’nın kendi kendini “imha” nedenini tartışmaya başlıyor. Fossa dei Leoni 24 saat sonra yaptığı açıklamada “konunun tarihi pankartın kaptırılmasıyla direkt alakalı” olmadığını açıklıyor. Peki nedir bu tarihi pankart ve Fossa dei Leoni pankartını kimler ele geçiriyor? Filmi biraz geriye sarıyoruz...29 Ekim 2005 Milano
San Siro’ya dokuz maçta dokuz galibiyetle gelen Juventus’u durduracak tek takım elbette ki Milan. Karşılaşma öncesinde Curva Sud’de yoğun tezahüratla ortaya çıkan iki “siyah-beyaz” pankart bütün stadı dalgalandırıyor. Fossa dei Leoni grubu Juventus’un Milano’daki taraftar grubu Viking Milano’ya ait iki pankartı “sancağınızı kaptık” özünde bir tezahüratla karşı kale arkasındaki Juventuslulara sallıyor. Nice görkemli kareografiye sahne olan San Siro’da zorlu 90 dakika öncesinde Milan 1-0 önde başlıyor sanki maça. Sahaya dönersek namağlup rakibini ezen Milan sahadan 3-1 galip ayrılıyor...30 Ekim 2005 Milano
Juventus taraftar grubu Viking Milano, internet sitesinden tüm taraftar gruplarına bir duyuru yayınlıyor. Pankartı kaptırmanın bir nevi sancağın kaptırılması görüldüğü ultras dünyasında bunun bedeli grubu fesh etmek. Viking, pankartların bir hafta önce gittikleri Lecce deplasmanı öncesinde Milano’da hareket yerinde unutulan pankartlar olduğunu ve Fossa’nın bunları bir şekilde “bulduğunu” iddiasında bulunuyor ve rakiplerini 3 gün içinde pankartları geri vermeye davet ediyor ve şimdilik susuyoruz diye duyurusuna son veriyor..72 saat sonra bir fotoğraf internette yayılmaya başlıyor. Fossa dei Leoni’nin efsane kabul edilen ve grubun gözü gibi koruduğu pankart, Viking üyelerinin elinde bir fotoğraf karesinde ölümsüzleşmiş. Juventus’lu Viking Milano grubu pankartı nasıl, nerede ele geçirdiğini elbette ki söylemiyor. İstedikleri tek birşey var: “Gereğini yapın”.Her hafta Perşembe akşamları Milano’da bir mekanda toplanan Fossa dei Leoni’nin liderleri son toplantılarında 37 yıllık grubun tribünlerden çekildiğini açıklıyor. Ancak kararın sadece “pankart” la alakalı olmadığını söylüyor ve nedenleri birtürlü açık olarak duyurmuyorlar...
Grubun diplomatik bir dille yazılmış duyurusu sonrasında tribün kulislerinde “fesihin nedenleri” tartışılmaya başlanıyor. Yıllardır büyük bir bütünlük içinde hareket ettiği sanılan Milan kale arkası tribününün aslında uzun zamandır kaynadığı da bu tartışmalarda masaya sürülüyor.Milan’ın başkanlığını yapan ve aynı zamanda kulüpler birliği başkanı olan Adriano Galliani’yi Cagliari deplasmanında Serie A’nın bilet politikası ve yeni güvenlik kuralları yüzünden prostesto eden Fossa, diğer grupların tepkisini çekiyor. Empoli deplasmanına 25 Euro olan bilet fiyatını prostesto eden Brigate ve Commandos’un gitmeme kararını delen Fossa, stad dışında prostesto gösterisi yapıyor ve tribünde maçı seyrediyor. İtalyan futbol federasyonunun özellikle geçen sezon yarıda kalan Inter-Milan Şampiyonlar Ligi maçından sonra kesin olarak yasakladığı meşaleleri Curva Sud’de yakan tek grup yine Fossa dei Leoni...

San Siro’nun yaramaz çocukları Fossa dei Leoni, Brigate ve özellikle kendileriyle yıllardır problem yaşan Commandos Tigres grubuyla girdikleri yol ayrımında yalnız kalıyorlar. İddialar bununla da bitmiyor. Grubun 15 kişilik lider takımının deplasman organizasyonu, üyelik ve ürün satışından elde edilen gelirden Ferrari Club üyesi(!) olma yolunda hızla ilerledikleri ve grubun kasasını boşalttıkları suçlamaları grubu içten yıkmak için kendi başına bir sebep oluyor. İtalya’daki diğer taraftar gruplarının “Ultras projesi” kapsamında endüstriyel futbola karşı birlik olma çabalarına destek vermeyen ve kara listeye alınan Fossa dei Leoni, iş İtalyan futbolunun patronlarını prostesto etmeye gelince duvara çarpıyor. Euro 2012’ye aday olan ve en büyük rakibi Türkiye’yi sağlam kulisiyle ilk 3 dışında bırakan İtalya, Avrupa’da yaptıkları halka ilişkilerin bir tek grup tarafından baltalanmasına elbette ki sessiz kalmıyor. Fossa dei Leoni’nin “2012’yi boykot edelim” pankartını ne İtalyan hükümeti ne de İtalyan Futbol Federasyonu unatabiliyor...San Siro’da artık sahadaki yaramaz çocuk Gattuso’yu bağrına basacak Fossa dei Leoni yok. Edvard Munch’ün efsane tablosu “Scream” den kareografi üretecek kadar entellektüel kapasiteye sahip Fossa dei Leoni üyeleri belki de Çizme toprağının suyu hürmetinden emanet, yazılı olmayan kuralların –raconların- kurbanı oluyorlar: “Sancağını kaptırırsın bitersin. Bittiler de... 11 Aralık günü Milano’da Inter-Milan derbisi var. 37 yıl sonra Fossa dei Leoni’nin olmadığı bir derbi. Onca iddia, onca tartışmanın içinde belki de en güzelini; ezeli rakip İnter’in bir taraftarı söylüyor:
25 yıldır sizden nefret ediyorum. Fakat şimdiden özledim sizi. San Siro’da tezahüratlarınızı duymadığım bir derbi, nasıl olur bilemiyorum? Bildiğim derbiler artık eskisi gibi olmayacak... "

Gianni Comandini

Milano derbisinde Pazar akşamı Inter evsahibi. 8 yıl önce yine Inter'in evsahibi olduğu, ligin ikinci yarısındaki derbi. Tarih 11 Mayıs 2001. Ender bir biçimde Cuma akşamı oynanıyor derbi. Milan 2. dakikada onun golüyle öne geçiyor. 19. dakikada da ikinci golünü atıyor. 6-0'lık hezimette diğer goller Shevchenko(2), Serginho ve Giunti'den. Gianni Comandini bir sezon kalıyor Milano'da. Milan taraftarı onu hala bu derbiyle hatırlıyor. Atalanta'ya gidiyor. Sakatlıklardan bezdi. 29 yaşında da futbolu bıraktı. Doğduğu yerde, Cesena'da bir restoranı var ve babasının kurduğu ufak bir takımda oynuyor. "Serie A'yı izliyor musun, özlüyor musun?" diye soruyorlar. "Ben oynarken de izlemezdim zaten, ancak milli takımın maçını seyrediyorum" diyor...

Naklen Yayın ve Gazeteler

Şubat 1989 Türkiye 26 Mart yerel seçimlerini bekliyor.
ANAP kan kaybederken, Türk sporunda büyük bir devrim yaşanıyor.
Galatasaray, Şampiyon Kulüpler kupasında yarı final için gün sayıyor.
Önce 29 Şubat'ta Monaco'da; sonra 15 Mart'ta Köln'de rövanş maçı var.
Tek kanallı bir dönem ve Galatasaray TRT'den mümkün olan en büyük parayı kazanmak istemekte..
Başbakan Turgut Özal'ın yerinde izleyeceği ikinci maç için pazarlıklar başlamış.
Amerikan doları o dönem 2000 lira civarı.
TRT'nin ilk teklifi 50 bin dolar..
Alp Yalman 150 bin dolar istiyor.
Özal devreye girip iki tarafın anlaşmasını sağlıyor.

O günlerde gazete fiyatı 25 cent..

Şubat 2009 Türkiye 29 Mart yerel seçimlerini bekliyor.
Siyaset allak bullak, Türk sporunda işler kesat
Galatasaray UEFA Kupasında Bordeaux maçları arefesinde..
Çok kanallı dönemdeyiz.
Amerikan doları 1.650 lira civarı..
Maçın değeri tahminen 750 bin dolar..
Yayıncısı TRT.

Bugün gazete fiyatları 25 cent...

20 yılda futbol ve futbolcumuz büyük paralar yapmış...
Kulüplerimiz en zenginler listesine girmiş...

Gazeteler ve gazeteciler hakkında ne düşüneyim bilemedim..
Okay Karacan

Real Madrid Tec #2


Real Madrid'in yeni sağlık merkezi "Real Madrid Tec"den bahsetmiştim 4 Şubat'ta. Marca gazetesi bugün ilk kez içeriye girmeyi başarmış.

Milano Derbisi?

Inter-Milan-15/2/2009 21:30 NTV Spor

Air France

Tabloid formatındaki gazeteye manşet atmak zordur. Az harfle derdini anlatman, vurucu başlığı verebilmen lazım. "Fransa:0 Arjantin:2" nin ardından Ole gazetesi gibi...

Euro 2016 Anket Sonucu

Federasyonun "Euro 2016'ya evsahibi olmaya adayız" açıklamasının ardından başlayan anketin sonuçları.

11 Şubat 2009

F.Bahçe En Zengin 19. Kulüp

Fenerbahçe, Deloitte Money League Top 20'de. 111.3 milyon euro ile Manchester City'nin önünde 19. sırada. Sterlin'in değer kaybı İngiliz kulüplerini örselese de; Man. United 2. sırayı kaptırmadı. Real Madrid yine ilk sırada. Deloitte, detaylı raporu yarın açıklayacak. Üstüne daha yazarım ama bu raporu en güzel yorumlayacak olan, ilk yılından beri bu raporları biriktiren sevgili dostum İsmail'dir. Ayvalık Marina'dan iyot kokan bir analiz yazar gönderir, ben de yayınlarım...1) Real Madrid 365,8 M Euro
2) Manchester United 324,8
3) Barcelona 308,8
4) Bayern Münih 295,3
5) Chelsea 268,9
6) Arsenal 264,4
7) Liverpool 210,9
8) Milan 209,5
9) Roma 175,4
10) Inter 172,9
11) Juventus 167,5
12) Olympique Lyon 155,7
13) Schalke 04 148,4
14) Totttenham 145
15) Hamburg 127,9
16) Marsilya 126,8
17) Newcastle 125,6
18) Stuttgart 111,5
19) Fenerbahçe 111,3
20) Manchester City 104

Michael Schumacher

Kardeşim dünyanın parasını kazanmışsın. Karizmanın kralı sende. Şimdi Güney yarım kürede, Ferrari ile sekip; o parayı yemen lazım yaz vakti. Sen ne yapıyorsun? Kalkıp motordan düşüyorsun. "Dört tekere benzemez koçum; bu iki tekerli"diyorlar arkandan. Honda 1000 CBR, Michael Schumacher'i atmış üzerinden. Durumu iyi.

İspanya vs. İngiltere

İspanya-İngiltere. Sevilla'da. 23:00'de TRT 1 veriyor. Milli takımın maçının ardından saat 22:00'de Fransa-Arjantin var NTV Spor'da. Temiz bir galibiyet bekliyorum İspanyollardan. 4 yıl önceki gibi ırkçı tezahüratlar, ıslıkların tekrarı olacak mı bakalım? İngiltere'de Gerrard sakat, bu muhtemelde Lampard yedeklerde verilmiş. Oyunu iki taraflı oynayan.... (!) İki ülke arasındaki maçlarda İngilizlerin 11'e 7 üstünlüğü var, 3 maç da berabere bitti. İspanyollar 22 attı, 38 yedi.

Hiddink Chelsea'de

Milli takım hocası aynı zamanda bir kulüp takımı çalıştırabilir mi? Fatih Terim'in çalışabilme ihtimaliyle tartışılmıştı bu. Bence çalıştırmamalı. Hele aynı ülkede bir kulübü çalıştırmak zurnanın son deliğidir. Sözkonusu Hiddink olunca durum farklı. Hollandalı'nın parasını Abramovich ödüyor Rus Milli Takımı'nda. Scolari'nin görevine son veriyoruz açıklamasından önce de Hiddink'in gelişini garantiye almışlardı bence zaten. Resmen açıkladılar. Hiddink, sezon sonuna kadar Chelsea'nin başında. Frits Philips-PSV Eindhoven-Guus Hiddink-Chelsea ve Roman Abramovich. Taşlar yerine oturuyor...

Osvaldo Ardiles

" Karısı arıza çıkardı. Paris'te kalmak istemedi" diyor dönemin Paris Saint Germain antrenörü Georges Peyroche. Yabancı futbolcunun eşi "gidelim" dedi mi akan sular durur bu dünyada. Ardiles, 10 yıllık Tottenham kariyerinin ardından 1982-1983 sezonunda Paris'e geldi. 14 maç ve 1 gol de Ada'ya dönmek için yeterli sebepti. 78'de kupayı kaldırdıklarında ekran başındaydım. Ardiles 57 yaşına gelmiş, efkar bastı; akşama lakerda ve anasonu hazır etmek lazım... Kempes ne yer, ne içer acaba?

La Peineta

Atletico Madrid'in yeni stadı La Peineta, İspanya-Portekiz'in 2018 Dünya Kupası adaylığındaki en büyük kozlarından. Şampiyonlar Ligi'nde 2012 yılına kadar finaller dağıtıldı. Atletico Madrid, 2013 yılında finali yeni stadına istiyor. 2010 finali Santiago Bernabeu'ya verildiğinden bu pek mümkün görünmüyor. 73 bin kapasitesiyle Nou Camp ve Santiago Bernabeu'dan sonra en büyük 3. stad olacak. Emektar Vicente Calderon'dan bir fotoyla bitireyim...

Copa Libertadores 2009

Copa Libertadores 2009'daki 32 takımın kimlik kartı. Billsportmaps'dan

Sports Illustrated Swimsuit 2009

Haberci (!) gözüyle bakalım. Julie Henderson'un çekimleri Kapadokya'da yapılmış...

10 Şubat 2009

Serie A All Star

Robinho'nun golünün santrası olmadan telefon çaldı. Kimin aradığını bilmiyorum ama ne için aradığını tahmin ediyorum. Barış Efendi: "Bu gole sana" diyor. Doğru tabii. Aslanım Pirlo bir önceki pozisyonda orta sahadaydı, geriye kadar koşmuş, ceza sahası içinden topu çıkarmış, işte Gerrard-Lampard örneğinden bıkanlara oyunu iki yönlü oynayan orta saha diyorum, geveleyince geldi kaptı topu Robinho. Buffon da maşallah sakatlıktan döndüğünden beri un çuvalı gibi seriliyor yere. Aslında Camoranesi ile başlayacaktım. İtalyan milli marşı çalarken yedek kulübesi ekrana geldiğinde bir kez daha gördük ki bu adam marş söylemiyor. Yıllardır da bunu röportajlarında açıklar. Adam Arjantinli, İtalyan vatandaşı. Bizim Aurelio'ya, Mesut'a yaklaşımımız da hastalıklı. Birinin İstiklal Marşı'nı söylemesiyle mutlu oluyor (Aurelio'nun fıkra anlatması (bkz: Okay Karacan) bile daha değerlidir benim için), diğeri Alman milli takımını seçince Türklüğünü sorguluyoruz. Basit bakabilsek; bu adamların hepsi sadece bir oyun oynuyor, topun peşinde koşuyor. Çocukken arka mahalleden gelen yetenekli çocuğu kendi takımınıza almanız gibi birşey. Oyun bitince herkes mahallesini dönüyor işte. Aurelio da doğduğu topraklara dönecek. Mesut da doğduğu topraklarda, en iyi bildiği dili konuşarak, en sevdiği birayı içerek yaşlanacak. Birine bir pasaport vermişiz, diğeri Alman pasaportunu tercih etmiş. Neresinden baksan bürokrasi işte...
İtalyan milli takımı yine pek havalı çıktı sahaya. Formalar, eşofmanlar... Karşı tarafta Dunga'nın kürklü deri montunu artık Kapalıçarşı'da bile satmıyorlar. Derici İzzet'ten almış galiba. Malum hazırlık maçı; ciddiye almamak lazım. Brezilya milli takımının yedekler dahil kadrosunda İspanya'da forma giyen iki bek Marcelo ve Dani Alves. O da formayı Maicon'a kaptırmış ki İnter'linin hakkıdır. Serie A; neredeyse Brezilya milli takımını kapatmış, formalar karışmış da; hafif Roma-Fiorentina soslu Milano derbisi oynanıyor havası vardı maçta. Milli takım olunca hesaplar değişiyor tabii. Milano'nun iki yakasında yedek bekleyen Adriano ve Ronaldinho'nun onbir çıktığı kadroda Milan'ın bankosu Pato yedek. Cannavaro'nun emekliliği yaklaştıkça İtalyan tandemi de çöküyor. Legrottaglie oynuyorsa bu biraz da Juventus'tan takım arkadaşı Chiellini sakat olduğundan. Bu İtalyan milli takımında Buffon da bu haldeyken; alıp da dünya karmasına gönül ferahlığıyla koyacak -form grafiği ya da kalite- bir adam yokken; Kaka'yı evde bırakmış Brezilya'nın elinde halihazırda dünyanın en iyisi kaleci Cesar,Maicon ve inceci Ronaldinho, Robinho eh bir de Juan-Lucio defans göbeği varsa; 2-0'lık skoru öpüp başlarını koysun İtalyanlar. "Dünya derbisi" demişlerdi; bence Serie A All Star'dı...
Brezilya-İtalya: 2-0
Brasile (4-3-1-2): Julio Cesar; Maicon, Lucio, Juan (33' st Thiago Silva), Marcelo; Elano (25' st Dani Alves), Felipe Melo, Gilberto Silva (44' st Josuè); Ronaldinho; Adriano (36' st Pato), Robinho (44' st Julio Baptista). All. Dunga (A disposizione: Doni, Luisao, Adriano Correia)
Italia (4-3-3): Buffon; Zambrotta, Legrottaglie, F. Cannavaro, Grosso; De Rossi (14' st Aquilani), Pirlo (30' st Dossena), Montolivo (1' st Perrotta); Pepe (1' st G. Rossi), Gilardino (1' st Toni), Di Natale (1' st Camoranesi). All. Lippi (A disposizione: Amelia, Bonera, Gamberini, Iaquinta, Quagliarella, De Sanctis)
Arbitro: Webb (Ing)
Marcatori: 13' pt Elano, 27' pt Robinho

Del Piero

Versiyon 1
Del Piero: "Juventus benim yuvam ama çocukluğumdan beri hayran olduğum Ajax'da forma giymek istiyorum. Gelecek sezon bir yıllığına Amsterdam'a gideceğim ve tekrar Juventus'a döneceğim... "
Versiyon 2
AIRC dünyanın en lezzetli portakalını sizler için üretiyor. Portakal AIRC'dir.
Versiyon 3
Portakal yiyin... AIRC (Associazione Italiana per la Ricerca sul Cancro) İtalyan Kanser Araştırmaları Birliği)

Alo Rijkaard

Atletico Madrid, teknik direktör Aguirre'i gönderdikten sonra göreve Abel Resino'yu getirdi. Onun yönetiminde 5 maç sonra deplasmanda 3-0 kazandılar. Kulübün başkanı Enrique Cerezo'nun bu demeci güzel(!)

- "Rijkaard'ı göreve getirmek istiyorduk. Bendeki telefon numaralarından kendisine ulaşamadım, görüşemedik..."