16 Ocak 2009

Yoann Gourcuff

Kaka'nın satılmaması için Galliani'yi ölüm tehditleri yollayan Milan taraftarının anlaması mümkün değil. Taraftarı olduğu takım 150 milyon euro kazanacak, o parayla ihtiyar kadro gençleştirilecek, Yoann Gourcuff kiradan dönecek. Bütün bunlar umurunda bile değildir Milanlı'nın. Sheva örneği daha dün gün gibi. Curva Sud'ün taptığı adam 24 saatte soluğu Londra'da almıştı. 100-150 milyonla elbette ki Milan'ın kalibresine yakışır bir takım kurulmaz sıfırdan ama kalburüstü 4-5 adam da kadroya katılır. Bir başka posta bırakıyorum yeni Milan onbirini. Gourcuff ile devam edelim. Hikayesi basit, bu sezon Aydın ne yapmadıysa mesela Gourcuff onu yaptı. Kiralık gitti. Çünkü dibinde futbolu bilen bir akıl hocası var. Babası Christian Gourcuff. Eski futbolcu ve teknik adam. Lorient'i çalıştırıyor. Geçen sezon Milan'da Emerson'u gördüğümde şansı olmadığına inandım diyor babası. La Gazzetta'da günün anlam ve önemine göre Kaka transfer haberlerinin olduğu sayfalarda röportajı var. Gourcuff 21 yaşında. 19 yaşında Rennes'de bütün maçlara çıkan bir gencin Milan soyunma odasında kara tahtada adını bir sezonda 4-5 kez görmesi kolay değil elbette. Pato, Brezilyalılar sayesinde bu şoku kolay atlatmış olabilir ama baba Gourcuff'un söylediği gibi: "20 yaşında bir çocuğun 35 yaşındaki adamların sohbetine ne kadar katılmasını bekleyebilirsiniz" Ancelottti rotasyonu seven bir teknik adam değil. Pato dışında da takımın yaş ortalaması, oyuncu tercihleri ortada. Gourcuff da çareyi Bordeaux'ya firar etmekte buldu. Nasri ve onun için Yeni Zidane tanımından hoşlanmıyorum ama Zidane'ın çıkış yaptığı takıma gitmek, diğerinin aynı mahalleden çıkmış olması romantik Fransız gazetecilere iki kadeh şarap içince bu manşetleri attırıyor. Son PSG maçında attığı golde topu alışı ve kaleye dönüşü de Zidane'ı hatırlatmıyor değil. Galatasaray eşleşmesiyle daha yakından izleme fırsatı bulacağız Gourcuff'u. Bazı futbolcular vardır, yetenekleri yüzünden bağıra bağıra gelir. Gourcuff da 3 yıldır Fransız medyasını arkasına almış geliyordu. Milan sezon sonunda onu geri çağıracak. Düştükleri bir hata var ama. Bordeaux'ya satın alma opsiyonunu verdiler ve fiyatı belirlediler: 15 milyon euro. Kaka'yı 150 milyon euroya satan Milan'da onun veliahtı için Bordeaux bu rakamı ödemez mi? Milan dizlerini dövüyorsa bundandır...

Gianni Rivera

"Benim zamanında paranın satın alamayacağı değerler vardı. Şimdi bakıyorum da; karşı koymak mümkün değil."
19 yıl Milan forması giyen Gianni Rivera, Man. City'nin Kaka'ya transfer teklifini değerlendiriyor.

Marca Böyle Buyurdu

Belgeleri Florentino Perez'den mi aldılar, 2010 seçimlerine hazırlanan Perez, Calderon'u devirmek için mi Marca'yı kullandı? Bunları bilmiyorum ama bildiğim bu gazetecilik başarısının önünde secdeye yatmam gerektiği bir gazeteci olarak. Marca, sadece transferi önce haber veren bir gazete değil. Ekonomik krizde çatırdayan, promosyonlarla ayakta durmaya çalışan, 300 kişinin çalıştığı gazete 3 gündür İspanya'yı ayağa kaldırdı, kendi de ayağa kalktı ve sonunda Real Madrid başkanı Ramon Calderon'u istifaya sürükledi. Bunu yapan gazete Real Madrid'in borazanı olarak tanınır. Başkanı o transfer yanlıştı, bu adam solda oynar mı ile devirmediler. Üye olmayanları üyeymiş gibi gösterip oy kullandığını iddia ettiler, ardından kimliklerini açığa vurdular, yetmedi Calderon ailesiyle olan samimiyetlerini fotoğraflarla belgelediler.. Daha ne yapacaklardı ki? Real Madrid'i seçimlere kadar Vicente Boluda yönetecek. AS'ın yeni başkan kim olmalı anketinde Perez'in oyu % 71; Jose Maria Aznar ise %14...

Kaka'nın Bedeli

Dün "Kaka" postunda gelen bir soruydu: Ortada böyle büyük bir rakam varken İtalyanlar da bizim gibi 150 milyon euro ile ne alınabilir haberi yapıyorlar mı? Evet yapıyorlar. Rakamı 100 milyondan 170 milyona kadar yazıyor farklı kaynaklar. Ben, Berlusconi'nin kanalı Mediaset'teki rakamı esas aldım. Corriere dello Sport ise 120 milyon euro ile ne alınır, bunları sıralamış? 5.5 Ronaldinho, 500 Ferrari 599 GTB (Cristiano Ronaldo'nun haşat ettiği model), 11.2 milyon İncil, 16.8 milyon paket çocuk bezi (Kaka'nın oğlu Luca için), 3.3 milyon Manchester City forması, 1 Boeing 747, Milano merkezde 100 metrekarelik 380 daire. Milan tarafına dönelim. Taraftar kesinlikle satılmasını istemiyor. Gazetelerdeki anketlerde "Bu parayla Milan yeni bir takım kurar" seçeneği %60, "Hayır, takımda kalsın" ise % 40 çıktı. Kaka'nın bir yıldır çok sakatlanması, kiralık Gourcuff'un Bordeaux'daki performansı, İtalya'daki Katoliklerin, Evangelist reklamına verdikleri tepkiler, Kaka'nın menajer babası gibi yan faktörler de var işin içinde...

Tanju Çolak

Haber önce "Emre gazetecilere saldırdı" başlığıyla çıkıyor. Sonradan anlaşılıyor ki; Konya'da cuma namazına giden Emre ve diğer Fenerbahçeli futbolcular ibadet ederken kamera burunlarına sokulmuş, tahrik edilmiş ve arkasından haber, çiğköfte gibi yoğrulmuş. Ne büyük rastlantı aynı kanal, Tanju Çolak'ın Galatasaray kampına alınmadı haberinde de özne. Kapıları zorlayan, kıran gazetecilik... Kanaltürk ekibinin yanında otele gidiyor Tanju. Otele almıyorlar. Evet harika bir karar tebrik ediyorum. 15 yıldır yolu Florya'dan geçmeyen, gazetecilik, yorumculuk için beş dakika emek harcamayan, işi gücü "ben eski yıldızım, futboldan ben anlarım, futbol oynamamış adamlara yorum yaptırıyorlar" demek olan bu adamı, iyi etmişler de o otele almamışlar. Bunun vefayla, aksarayla alakası yok. Tanju daha fazlasını da hakediyor. Evet büyük golcüydü, işte o kadar, daha fazlası değil. Hülya'sı, BMW'si, Mercedes'i, hapis arkadaşları, teknik adamlık çabaları, batan ticari girişimleriyle tutmayan bir Türk dizisi Tanju Çolak. Hani kanalların 3. bölümünde fişini çektiklerinden. Eski futbol yıldızlarının, örnek olmak; vitrinde kalmak; başarılı olmak gibi bir mecburiyetleri yok elbette. Ne Cüneyt Tanman, ne Roberto Baggio gibi olmak zorunda değil insan. Hayat bu; örseliyor, kanatıyor insanı... Lakin George Best, Gasgcoine gibi alkol batağına saplananlar bile bana daha insani geliyor. Hiç olmazsa, 'adamların bir zaafı var' diyor ve saygı duyuyorsun... Kral Tanju'yu yaratan, kader; kısmet; yetenek; ter; emekti. Onu bitiren, cepten yiyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Tanju Çolak oldu. Hazıra dağ dayanmıyor. Samsun'da da; İstanbul'da da...

15 Ocak 2009

Transferin Kaka'sı Çıktı

Transfer haberlerinde fotomontaj bize özgü değil. Milan, kulübün televizyonundan Manchester City'nin resmi teklifinin kulübe ulaştığını ve değerlendirdiklerini açıkladı. Teklif 150 milyon euro bonservis ve Kaka'ya 15 milyon euro/yıllık. Açıklama resmi kanaldan gelince üstelik bu kez satmıyoruz diye kestirip de atmayınca bu fotomontaj da servise konuyor elbette. İnanılmaz bir rakam. Bir zamanlar, biz ismi Kaka olan futbolcuyu almayız diyen Moggi de izliyordur bu kanalı...

Haftasonu Futbol

17 OCAK CUMARTESİ
13:30 Antalyaspor - Gaziantepspor / Lig Tv
17:00 Chelsea - Stoke City / Spormax
17:00 Rangers - Falkirk / Futbol Smart
19:00 Galatasaray - Malatyaspor / Lig Tv
19:20 Bristol - W.Wanderers / Futbol Smart
19:30 Hull City - Arsenal / Spormax
20:00 Grenoble - O. Lyon / Kanal A
21.00 Barcelona - Deportivo / NTV Spor
21.30 Milan - Fiorentina / NTV
22:00 Nantes - Bordeaux / Kanal A
23.00 Sevilla - Numancia / NTV Spor
18 OCAK PAZAR
13:00 Güngören Bld. - Çaykur Rizespor / D Spor
13:30 Manisaspor - Sivasspor / Lig Tv
13:30 Roda - PSV / Futbol Smart
15:30 West Ham United - Fulham / Spormax
16:00 Aberdeen - Celtic / Futbol Smart
16.00 Atalanta - Inter / NTV Spor
18.00 Real Madrid - Osasuna / NTV Spor
18:00 Tottenham - Portsmouth / Spormax
18:00 Paris St Germain - Sochaux / Kanal A
19:00 Fenerbahçe - Eskişehirspor / Lig Tv
21.30 Lazio - Juventus / NTV
22:00 Lille - Rennes / Kanal A
22.00 Almeria - Atletico Madrid / NTV Spor
Credit:Tribundergi.com

Tavukçuzade

Ramon'un hasmı, sevgili dostum Varol Döken, Tavukçuzade ile piyasaya fırtına gibi girdi. Çapa Tıp Fakültesi'nin karşı sırasında, Kültür Dersanesi'nin sokağında. Başvekil Caddesi 39/A Çapa tam adresi. Evlere servis var. Telefonu 212 589 30 10. Yolu düşen, tadına bakan elbette yorumlar...

14 Ocak 2009

CR7 ve CR9

Bir kızın peşinden kaç yıl koşulur diye sormayacağım. Real Madrid'inki ne büyük aşk ama. İlk transfer haberi ne zaman çıkmıştı, hatırlamıyorum. Kendimi bildim bileli Cristiano Ronaldo'yu istiyorlar gibime geliyor. Kavga, gürültü bu transfer spekülasyonu Madrid medyasına haftada 2 manşet attırıyor, krizde gazete satışlarını (bir başka post konusu) körüklüyor. Tabii, yeni bir şeyler yazmak lazım. Florentino Perez'in 2010 seçimlerindeki kozu dediler, tutmadı. Arkasından Calderon 80 milyon euro verecek dediler; o da Calderon'un seçimlere hile karıştırma skandalıyla gümbürtüye gitti. Marca bugünlerde Calderon'u köşeye sıkıştırdı. Rakibi As da, Ronaldo'ya sarmış. Portekizlinin CR7 diye bir markası var. Şimdi Portekiz'de CR9'u tescil ettirdiğini öğrenmişler. Tamam, bu adam Real Madrid'e imza öncesi işini sağlama alıyor diyorlar. Real Madrid'de Raul'un 7'sine uzaktan bakmak zorunda.

Milan'da Yaşlanmak

"Milan'da yaşlanmak , bu takımın kaptanı olmak istiyorum"
Man.City'in haftalık 220 bin euro teklifine 'hayır' diyen Kaka.

Futbol Kulübü

Okay Karacan+Mehmet Demirkol+Uğur Meleke=Futbol Kulübü. Hep aynı mı düşünüyorlardı? Hayır. Farklı fikirlere sahipken nasıl bağırmadan, sesini yükseltmeden tartışılabildiğini gösterdiler bu programda. Özlüyoruz...

Delgado-Yusuf-Iliç

Yusuf Şimşek'in Beşiktaş'a transferi postunda not düşmüştüm. Mantıklı sebep, Delgado'nun sakatlığının uzamasıdır diye. Diz sakatlıkları önemli, İtalya'da tedavi olan Delgado'dan da net bir haber gelmedi. Yusuf, Beşiktaş'ta başarılı olur mu? Denizli bu sezon şampiyon olamazsa gelecek sezon takımın başında olmaz. Bu kararı kendisi mi verir yoksa Demirören mi, bu çok önemli değil. Kısa vadede tanıdığı bir adamla günü kurtarmak Denizli'nin tercihi. Mesela gidip Beşiktaş'ın Paf takımı maçlarını seyrettiğini sanmıyorum. Yusuf da takım şampiyon olursa bir sezon daha kalır Beşiktaş'ta. Onlarca futbolcu var tabii alternatifi olarak. Ben bugün transfer haberi gelen tanıdık bir isimden bahsedeyim. Sasa İliç, Salzburg'dan Larissa'ya kiralık gitti. Ben olsam Beşiktaş'a Yusuf'u değil, 32 yaşındaki İliç'i alırdım.

13 Ocak 2009

Viagra Takviyesi

Gremio, Copa Libertadores'de Bolivya ve Kolombiya'da yüksek rakımlı deplasmanlara gidecek. Arjantin ve Brezilya takımları her zaman etkilenirler bu yüksek rakımdan. Evsahiplerinin en büyük kozudur. Gremio'nun doktorları da buna kafa yormuşlar. Aralarındaki en sivri zeka buldum diye atlamış ortaya. Futbolculara Viagra verecekler. Viagra, kandaki oksijen miktarını arttırıyormuş. Bilimsel olarak kanıtlanmış. Viagra, doping midir, onu da bilmiyoruz tabii. Gremio, bu deplasmanlarda nasıl sevişecek pardon oynayacak göreceğiz...

Ümit Karan ve Brandao

Ümit Karan-Marsilya haberlerini kim çıkardı bilmiyorum ama Erik Gerets'in L'Equipe gazetesine yaptığı açıklamaya rağmen takılmış plak gibi Gerets, Karan'ı istiyor diye yazıp durdular. Gerets ne demişti? "3 yıl önceki Ümit Karan olsa düşünürüm. Bu sezonki haline kefil olmam, transfer de etmem". Gerets kimi aldı peki? Şaktar'dan Brezilyalı Brandao'yu. 28 yaşında ve bonservisi 6 milyon euro. Marsilya'nın bir golcüye ihtiyacı var, hem lig hem UEFA için iyi transfer. Şimdi yeni bir rota vereyim o zaman. Lucescu, Brandao'yu kaybetti, Lucescu Ümit Karan'ı çok sever. O zaman Karan, Şaktar yolunda...

Antonio Valencia

Antonio Valencia 24 yaşında. Ekvadorlu sağ açık. Villarreal'in keşfi. La Liga'dan Premier Lig'e uçtu. Wigan forması giyiyor. Real Madrid, kendi ligindeki bütün iyi sağ açıklara talip oldu ama satan yok, takımında bu pozisyond bir oyuncuya ihtiyacı var. Kriz zamanı, Huntelaar ve Diarra'ya yine servet akıttılar, bu kez sıkı pazarlık yapıyorlar. Wigan, ensesi kalın müşteriyi karşısında bulunca kapıyı 17.5 milyon eurodan açtı. Real Madrid de bizde ıskartaya çıkmış, Saviola var, verelim o da kurtulsun diyor. İçinde 12 milyon euro olan bir valizi de Saviola size getirecek diye de ekliyorlar. Real Madrid'den devam. Şampiyonlar Ligi'nde çamura yattılar. Kural der ki bu kupada Şubat ayında listene 3 oyuncu ekleyebilirsin, bunlar Şampiyonlar Ligi oynamış olamaz, UEFA oynamışlarsa da sadece biri listeye yazılabilir. Real Madrid'in ikisine de ihtiyacı olduğundan yapın bir kıyak dediler, olmayınca tasa, casa neresi varsa oraya başvururuz dediler. Platini de gün itibariyle hadi len dedi.

Maradona & Mourinho

Mourinho'nun çömezi sayılır Maradona. Arjantinli oyuncuları izlemek için Avrupa'da ülke ülke dolanıyor. Yan gelip yattığı yok. Hafta sonunda İngiltere'de 2 maç izledikten sonra bu akşam da Inter-Genoa'yı tribünden izleyecek. Mourinho oğlu için imzalı fotoğraf istemiş. Maradona da "Ben oynarken başkan Moratti olsaydı kesin Inter'deydim" demiş, Napoli taraftarı hala kalbimde yanlış anlamasınlar diye eklemeyi unutmadan ama...

" San Siro'dayız. Bastım çalımı, indim sıfıra, kestim ortayı Careca vurdu kafayı"

Darko Kovacevic

Darko Kovacevic, Nihat gibi San Sebastian'da ev sahibi. Futbolu bırakınca orada yaşamayı planlıyor. Bu planını hesapladığından biraz erkene çekebilir. Olympiakos forması giyiyor ve sezonun kalanında sahaya çıkması zor. Kalbinde yaşadığı sorun yüzünden Sociedad'a eski kulübünün doktoruna gitti. Kariyeri bitti diyorlar 36 yaşında..

Frikik Ustaları

Del Piero frikiklerdeki başarısını son röportajlarından birinde şöyle açıklıyordu: Antrenmanlarda barajı 7-7.5 metreye kurduruyorum. Maçlarda hiçbir zaman 9.15'e çekilmiyor baraj. Devamlı çalışıyorum." Bu röportajın ardından Juventus'un Siena'yı 1-0 mağlup ettiği maçın tek golünü frikikten attı Del Piero. Bu sezon 12 golü var, 6'sı frikikten. Roma, Real Madrid'i de pas geçmedi. Uzun zamandır kariyerindeki toplam frikik golü sayısını arıyordum. Bugün rastladım. Bu sezon 6 frikik golü atan Del Piero sonradan açılanlardan ki toplamda 15 golü var. İtalya'da frikiklerin kralı Sinisa Mihajlovic. Lazio(edit) formasıyla bir maçta frikikten hat-trick'i vardır. 28 gol atmış Mihajlovic. Bir başka büyük usta, Roberto Baggio'nun 20 golü var. Zola da ondan aşağı kalmamış, onun da 20 golü var. Del Piero ve Pirlo 15 golde. Maradona'nın Napoli'de 14 golü var. Frikikler dışında yan gelip yatan Recoba 13 tane yazmış. Fatih Terim'in favorisi Chiesa da 13 frikik golüne imza atmış. Giuseppe Signori'nin ise kariyerinde 12 frikik golü var. 13 gollü başka bir ustaya sona bıraktım. Michel Platini, o efsane fotosuyla bitirelim...
France Football dergisinin 26 Aralık 2000 tarihli sayısının 22. sayfasından fotoğraf. Fotoğraf 1972 yılından. Platini, Nancy forması giyiyor o dönemde...

Juan Sebastian Veron

Kürkçü dükkanına dönenler derneği üyesi olduğundan bahsetmiştim geçmişte. Estudiantes'de başlayan kariyer yine orada bitecek mi? Sebastian Veron, Yusuf Şimşek ile aynı yaşta:34. Hangisi daha yetenekli sorusuna Yusuf Şimşek diyenler çıkabilir. Bence de öyle ama Veron daha büyük futbolcu. Veron'un oynadığı takımları sıralayalım Avrupa'da. Sampdoria, Parma, Lazio, Man. United, Chelsea ve Inter. Alex Ferguson'un en büyük transfer fiyaskosu mudur, bilinmez ama o ligde tutunamadığı kesin. Ülkesine döndükten sonra da harika top oynadı. Şimdi Lazio taraftarı geri dönmesini istiyor.
Babalar ve Oğulları1999'da UEFA Kupası'nı kazanan Parma: Buffon, Thuram, Sensini, Cannavaro, Vanoli, Dino Baggio, Boghossian, Fuser, Veron, Crespo, Chiesa.

FIFA Yılın Futbolcusu

FIFA yılın futbolcusu ödülü beklenildiği üzere Cristiano Ronaldo'nun oldu. Barça bu sezon en az bir kupa alsın, ödülün sahibi bellidir: Messi. Ben kendi beğenime göre kıyafetlerine bakarak sıralayayım arkadaşları: Torres-Messi-Kaka-Xavi-Cristiano Ronaldo.

12 Ocak 2009

Tartışılan Korner

Manchester United-Chelsea maçında evsahibinin ilk golü öncesinde sayılmayan bir golü var. Pozisyon ekrana anlaşılır vaziyette yansımadı. Korner atışında Rooney topu dokunuyor ve uzaklaşıyor. Giggs de oyuna girmiş topla, ceza sahası çizgisine doğru ilerliyor ve ortasında ön direkte Cristiano Ronaldo kafayı yapıştırıyor. Hakem de golü geçerli saymıyor. Bu geçen sezon da yaşanmıştı. Roma-Milan maçında, Roma aynı taktiği uygulamıştı. Kural topun oyuna girmesi için çapı kadar bir tur atması gerekli değil diyor, tıklamak yeterli. Ya da ben yanlış biliyorum. Bu golün de nizami olması lazım. Akşam Lig TV'de Mehmet Özkan ile bu pozisyonu tartışacağız...

Maradona'nın Purosu

Dün Man. United-Chelsea maçı öncesinde ilginç bir haber vardı. Chelsea'nın kaldığı otelde sabahın yedisinde çalan yangın alarmı yüzünden bütün takım uyanmış ve bir saat dışarda beklemişler. İlk akla gelen "muzip bir Man. United taraftarı düğmeye basmıştır" elbette. Trabzon'da Uzun Sokak'ta deplasman takımlarını uyutmayan davul sesinden bahsedecektim, maçtan sonraya erteledim. Gazetecilikte haberi elinde tutmayacaksın, blog bile yazıyorsan, "patlar". Mesleğin duayeni İbrahim Altınsay üstelik davul örneğini de verip anlattı canlı yayında yorumculuk yaparken. Premier Lig haberlerinin ondan sekmesi beklenemez elbette. Biz buna atlatılmak diyoruz işte. Bugün haberin devamı geldi. Manchester'daki otelde kalan tanıdık bir isim var: Maradona! İddialara göre yangın alarmını çaldıran Maradona'nın purosuymuş. Onun kaldığı 14. katta alarm çalmaya başlamış. 'Sabahın köründe Maradona puro mu içiyor kardeşim?' diye soruyoruz tabii biz sevenleri olarak....

Fener Tokat'a Geldi Amca

Bu blogda 25 ayda 3.346 post. Tek klavyeden çıktı. Geçen salı akşamı yemekteydik. Bloga yazmasını rica ettim kendisinden. Barcelona altyapısı üzerine bir yazı bekliyordum. Biraz önce; öğlen sadece başlığını bildiğim bu yazıyı geçti. Kalemine sağlık diyorum. İyi ki varsın Okay Karacan...
***
12 Eylül sonrası bir Anadolu kasabası’nda lise öğrencisi olmak kaderimde vardı ve bunu yaşadım. 10 yaşından beri her gün gazete okuma alışkanlığı edinmiş ben, taşra baskısı nedir ve neden kasabaya geç geliri öğrenmiş, okuduğun gazeteye göre fişlenmeye şahit olmuştum.. Sağcı mısın solcu musun sorusuyla ilk kez karşılaşıp, tuttuğum takımın ismini vererek uzaklaşmayı öğrenmiştim kendi kendime...
Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu hesabı...
Tadı hala damağımda olan o taşra baskısı gazetelerin spor sayfaları, 70 yaşlarında ihtiyar bir Fenerbahçe’li amcanın genzimi yakan anısı beynimde yeniden canlanırken kendimi klavyenin önünde buldum.
Bugün vizyondaki "Vali" filmine ilham veren Recep Yazıcıoğlu’nun şehirde efsaneye dönüştüğü bir dönemdi.
Gazetelerin kasabaya ulaşması öğle saatlerini, nereden bakarsanız 12.00’yi bulurdu.
Okulun öğle arası zilinin bu saatte çaldığı düşünülürse aslında pek de fena sayılmazdı bu gecikme...
Kapıdan ilk çıkanlar arasında yeralıp, cezaevinin ortaladığı yokuşu tepip; köşedeki gazete bayiine ulaşmak benim için işten bile değildi... Hele günlerden Pazartesi ise...
Tüm köylülerin aktığı, haftalık ihtiyaçların karşılandığı Pazartesi kalabalık olurdu kasaba...
Birgün önce oynanan birinci lig maçlarının haber ve kritiklerinin yeraldığı Pazartesi nüshasının taşra baskısı da olsa, tadına doyum olmazdı o zamanlar..
Çevreye karşı dengeyi sağlamak adına dönemin güçlü spor sayfalarıyla bilinen sağ tandanslı gazetesiyle; yine güçlü sporu ile öne çıkan solcu gazetesini aldığım gibi hükümet meydanına çıkan cadde üzerindeki pideciye koşardım.
Birbuçuk kıymalı ile çay tercih ederdim. Nefes almadan okuduğum başlıklar, satır satır ezberlediğim kritikler ile geçen tam bir saat...
Karnımı doyurmuş, merakımı gidermiş huzur içinde çıkarken pideciden; Kaymakam bey ile karşılaşırdım..
Kendisi gider alırdı gazetesini genellikle...
Koltuğunun altında sıkıştırdığı gazete Hürriyet olurdu kaymakam beyin...
Yolunun üzerindeki kahvelerde onun sağcı veya solcu olduğu konsunda tahminler ve öngörüler uçuşurdu havalarda...
Oysa ben hayran olduğum bu adama hep hangi takımı tuttuğunu sormak isterdim.
Sonra hükümet meydanına yürür son yarım saatimi orada geçirirdim..
Birkez daha b akar ezberlerdim gazeteleri..
Bir gün elinde bastonu, şaşılacak derecede yeni kıyafetleri, boyalı ayakkabılarıyla ve müthiş düzgün Türkçesiyle bir adam yanaşıp yanıma “Fener'den ne haber evlat?” deyiverdi. Haftalık alışveriş için kasabayı doldurmuş yüzlerce insandan farklı bir adamdı.
Çocukluk işte; soğuk davranır, kısa kısa cevaplar verirdim sorularına..
Gazete satın alabilecek parası varmış gibi gözükse de, muhatabı ile aslında futbol konuşmak isteyen bir başka adam taşıyordu belli ki içinde..
Epey zaman Pazartesi günleri karşılaştık kendisiyle, hep Fener’i sorardı.Fener’i konuşurdu.
Kendisine genellikle çok yanaşmamaya, fazla tartışmaya girmemeye özen gösterdim.
Merak duymadan soru sormadan çekingen bir velet olarak durdum hep karşısında..
Bir keresinde “Fener Tokat’a gelse ve biz de izlesek ne iyi olur yiğenim" demişti.
Şaka gibi..
Kupadaki eşleşmenin haberini aldığımda şehir dışındaydım.
Hemen aklıma 25 yıl öncesi gelmişti
Adını ve yaşını nereden gelip nereye gittiğini sormadığım o amca
Sonra unutmuşum işte; dünya hali...
Pazar sabahı Aragones’i elinde baston ile gazetelerde görünce dayanamadım.
İki satır karalamak geldi içimdem..
Dün Fener Tokat’a geldi maçını oynadı gitti..
1984 yılında 70’li yaşlarındaydı o amca..
Maçı izleyecek kadar şanslı olmadığını biliyorum.
Umarım ruhuna haber gitmiştir.
Bay Aragones’e o bastonu eline aldığı için teşekkür ederim.
Yeniden futbol yazısı okumak için gazeteye saldırdığım günleri...
O taşra baskısını beklerken geçen zamanın uzunluğunu, basit bir Anadolu kasabasındaki Fenerli amcayı hatırlattığı için çok teşekkürler...

11 Ocak 2009

Raul 500

Zubizarreta, Eusebio, Buyo, Sanchis ve Soler. La Liga'da 500 maç barajını aşan futbolcular. Bugün bunlara Raul da katıldı. Ligde 212 golü var. Rekor 251 golle Zarra da. Raul 31 yaşında ve bu rekoru büyük ihtimalle kıracak. Real Madrid'in Mallarco deplasmanında 3-0 kazanmasından daha önemli benim için bu. Roma-Milan maçının ikinci yarısına yetişebildim. O nasıl bir hücum hattıdır? Beckham, Seedorf, Kaka, Pato ve Ronaldinho. Ve o nasıl bir defans hattıdır? Totti'siz Roma; her zaman bir yere kadar. Keyifli bir 45 dakikaydı. Pato'nun 2.golü muhteşem. Vucinic de blogun favori adamlarından. 2 tane çaktı. Inter'in berabere kaldığı haftada Milan için beraberlik iyi sonuç. Osasuna 2-1 öne geçtiğinde Madrid medyasının manşetlerini tahmin etmeye çalışıyorduk. Meslek hastalığı işte! Barcelona'yı kızdırmamak, uyandırmamak lazım. Güntekin'in yorumuyla kötü oldukları bir maçta bile deplasmanda 3 atıp ki ortalamaları budur dönüyorlar. Puan farkı Ramon daha iyi bilir hala 12! Atletico Madrid'in evinde A. Bilbao'ya 3-2 kaybettiği maçın gollerini merak ediyorum. Calderon'da taraftar Aguirre'in istifasını istiyor. Man. United kolay geçti Chelsea'yi. Scolari zirvede bir tek Ferguson'a kaybetmemiş, Arsenal ve Liverpool'a mağlup olmuştu. Bunu da başardı...
Çakma Güiza (!)

Vicky Cristina Barcelona

Yaşamak için bir şehir seç deseler, tereddüt etmeden 'Barselona' derim. İlk gittiğim günden beri de Barselona'da yaşamayı, La Boqueria'dan alışveriş yapıp akşam yemek pişirmeyi, çocuklarla plaja gitmeyi hayal ediyorum. Sinemada da Barselona mekan olduğunda kaçırmamaya çalışıyorum. "Auberge Espagnole" (İspanyol Pansiyonu) Barselona'da geçen keyifli bir filmdi. Woody Allen'ın da Vicky Cristina Barcelona'sını uzun zamandır bekliyordum. Fırsat bulup gidemedim daha. "Baba"nın Avrupa turnesi devam ediyor bu filmle. Sinemaya gitmeden önce sinema sayfalarındaki yorumları okumamaya özen gösteriyorum. Match Point'in finalini yazan insanlar vardı. Spoiler ahlakı bizde gelişmemiş durumda. Film kritiği yazarken en azından başından belirtmek lazım ki; okuyan yazıdan hızla uzaklaşsın... Vicky Cristina Barcelona da ne gereği varsa "Barcelona Barcelona" olarak afişlenmiş Türkiye'de. Bugün hakkında bir-iki yazıdan hızla kaçtım, sadece Match Point ya da Cassandra's Dream ya da benim hala seyretmediğim Scoop'dan bahsediyorlar mı diye baktım, hak getire! Seyretmeden Vicky Cristina Barcelona hakkında yazmaya devam edeyim. Bu film öncesinde Woody Allen'in Avrupa'yı mekan aldığı filmlerden bahsetmek; Scarlett Johansson takıntısını görmek; İngiltere'de çektiği Cassandra's Dream'in "cast"ında Ewan Mc Gregor, Colin Farrel'ı, Barselona'nın arka plan olduğu bu filmde ise Javier Bardem ve Penelope Cruz tercihinin bir rastlantı olduğunun altını çizmek, filmin hikayesini -afiş bağırıyor kardeşim işte üçgeni- anlatmaktan daha iyi fikir değil mi? Bağlayayım, Katalanların attığı desteği biz de atsak; Woody Allen keşke gelip İstanbul'da da bir film çekse... Evet kabul ediyorum; futbol blogunda pazar yazısı gibi oldu...

Beck Street Boys

İngiliz medyasının yakıştırması budur fotoğrafa: Beck Street Boys. Beckham, Matrix abi Inzaghi, Dida, Seedorf ve Ronaldinho. Bir takımın tek tip kıyafeti için hiç fena bir tercih değil...

Pantone Kataloğu

Kayseri Kadir Has Stadı harika bir stad oldu. Anlamadığım koltuk tercihi. Pantone kataloğu gibi. Kimin kararıdır bilmiyorum ama mantıklı bir açıklaması olması lazım eğer sağdan soldan çıkma koltukları monte etmedilerse. Bu nasıl bir renk cümbüşüdür? Bilen varsa paylaşsın lütfen...

*Fotoğraflar WowTürkiye'den. Çekenin eline sağlık.