Futbolda
sezonun startına iki hafta kala taraftarların gözü yeni transferlerde. Yıldız alacak mıyız? 30 gol atar mı? Uyum
sağlar mı? Gelin biraz baltaya taşa vuranların hikayelerine bakalım ve
Fransa’ya uzanalım. Bu sezon Türkiye’de çok sayıda futbolcu ihraç eden, Paris
Saint Germain’in güçlü ekonomisi, Monaco’nun ise parlayan genç yıldızlarıyla
damga vurduğu ligin geçmişinde France Football dergisinin hatırlattığı çok
sayıda “Olmasaydı sonumuz böyle” hikayesi var. Cristiano Ronaldo, Sporting
Lizbon’dan Manchester United’a gitmek yerine O.Lyon forması giyebilir miydi?
Bugün 44 yaşında olan Tony Vairelles’in futbolculuğu az insan hatırlar ama
Fransız golcü, Ronaldo’nun kariyerinde önemli öznelerden biri. Bastia’da iyi
bir sezon geçirdikten sonra Sporting Lizbon’un teknik direktörü Lasszlo Boloni,
Vairelles’i ister ama Portekiz kulübünün kasasında nakit olmadığından O.Lyon’a
takasta iki futbolcu teklif ederler. Biri Cristiano Ronaldo’dur. Fransız kulübü
bu teklifi “cazip” bulmaz, sonrasını biliyorsunuz!.. Aynı sezon O.Lyon
transferde yine baltayı taşa vurur. Takımın usta golcüsü Sonny Anderson,
İspanyol takımı Villarreal’in yolunu tutarken, yöneticiler Brezilyalı forvetin
yerine santrfor bakarlar. Ajax forması giyen 21 yaşındaki genç yeteneklidir ama
tecrübesizliği yüzünden Fransız ekibi, Bayern Münih’ten Giovanni Elber’i
kadrosuna katar. 21 yaşındaki o genç Zlatan İbrahimoviç’tir ve Fransa’ futbol
oynamak için (PSG) önünde daha 9 yıl vardır.
Samuel Eto’o 14 yaşında Fransa
sınırlarından içeriye girdiğinde bir kaçaktır. İki kardeşiyle kendilerinden
daha önce Paris’e gelen ablalarının evinde saklanarak yaşarlar. Samuel Eto’o
bir gün Paris Saint Germain tesislerine gider, Kamerunlu genç yeteneği çok
beğenirler ama iş alt yapıya kayıt olmaya gelip de “Evrakların” dendiğinde
Eto’o susar kalır. Yıllar sonra o günü “Şansımı denedim ama kimliğim
olmadığından bu işin olmayacağını da biliyordum”der ve gün gelir Fransa’yı terk
eder ve yıllar sonra Real Madrid ona kucak açar. Fransız kulübü Nancy’nin 1995
yılında denediği 16 yaşındaki Uruguaylı çocuk 5 ay boyunca tesislerde kalır.
Teknik kadro beğenir ama yönetim bir türlü imzayı attırmaz bu gence. Sonraları
“Kaçtı gitti” deseler de Diego Forlan genç yaşında “Olmaz” denilip ülkesine
yollanan forvettir. Dünya Kupası tarihinin en çok gol santrforu Miroslav
Klose’nin babası Joseph Close, 70’lerin sonunda Fransa’da Auxerre’de forma
giydiği dönemde oğlunu takımın seçmelerine sokar. 15 yaşındaki Miroslav Klose
2-3 idmana çıkar, bir hazırlık maçında forma giyer, takımın efsane teknik
direktörü Guy Roux, Alman genci yeterli bulmaz, Miroslav da memleketine döner. İsviçre’de
Basel’de yıldızı parlayan Hakan Yakın, 2003 yılında transfer olduğu Paris Saint
Germain’de sakatlık talihsizliği yaşar ve tedavisini İsviçre’de yaptırmak
isteyince Fransız kulübünün yönetimini kızdırır. Hakan Yakın’ın yerine adam
bakan Paris Saint Germain’e Brezilya kulübü Sao Paulo’da forma giyen bir genci
önerirler. Fransız kulübü o genç yerine Sırp Branko Boskovic’i kadrosuna katar.
O genç de “Kaka, Milan’da” manşetleriyle Milano’daki yeni hayatına başlar. Fransız
teknik adam Luis Fernandez, yeni yetenekler keşfetmek için gittiği Brezilya’da
genç bir sol beki gözüne kestirir ve dönemin Paris Saint Germain Sportif
Direktörü Jean Michel Moutier’i arar ve “Burada bir sol bek buldum, sağ ayağı
da iyi. Defansı iyi ama hücumda çok çok iyi, sahada nerede durması gerektiğini
biliyor ve 30 metreden nefis şutları var” der. Sportif direktörün cevabı
kısadır “Boşver Jean, bizim elimizde Patrick Colleter var” der. Colleter’i kim
hatırlar bilmem de futbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi sol beki Roberto
Carlos’u kim unutabilir ki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder