19 Haziran 2016

Mahşerin Dört Atlısı


Bir jenerasyonu anlatmak için en güzel karelerden biriydi. 2002 Dünya Kupası’nda Ekvadorlu hakem Byron Moreno’nun etrafında çileden çıkmış İtalyan futbolcular. Kimler yoktu ki! Maldini, Panucci, Buffon, Tommasi, Del Piero, Totti ve Christian Vieri. Yıllar sonra ABD’de uyuşturucu kaçakçılığından hapis yatacak olan Moreno, Güney Kore lehine verdiği kararlarla İtalyanların sabrını taşırmış, yıldızlar karması da üzerine hücum etmişti. O maç, bizim yarı final oynayıp üçüncü bitirdiğimiz Dünya Kupası’nda İtalyanların son maçı oldu. 1998 Dünya Kupası ve Euro 2000’i kazanıp, 2002’ye Brezilya ile birlikte en büyük favori olarak gelen Fransızlar da futbolun bilinmeyen o büyülü tarafına kurban gittiler ve gol atamadan Paris uçağına bindiler. O kupayı 14 yıl önce kazanan Brezilya’nın devirdiği Almanya, 4 yıl sonra 2006’da ev sahibi olduğu Dünya Kupası’nda sambacılarla birlikte final için en büyük adaydı.
Dört yıl önce Uzak Doğu’da bir Güney Amerikalı hakemin gazabına uğrayan İtalyanların kalesinde elbette yine Buffon vardı. Defans dörtlüsüne ise herkes gıptayla bakıyordu. Zambrotta sağ bekte, stoperler Cannavaro ve Materazzi ve sol bekte Grosso. Önlerinde Gattuso ve Pirlo, yetmediği ileride Totti ve Toni kanatlarda da Camoranesi ve Perrrotta. O favori Almanlar, Lippi yönetiminde İtalyanların sağlam defansı karşısında diz çöktüler. Yarı finalde 120 dakikada bir gol bile atamadılar Mavilerin kalesine. Güzel oyun futbol inci gibi işler kendi tarihini. Berlin’deki finalden kalan hatıra Zidane’nın Materrazzi’ye attığı kafadır ama çok az insan penaltılara giden maçın 120 dakikasında gollerin bu oyunculardan geldiğini hatırlar. Juventuslu Trezeguet’nin Juventuslu Buffon’un koruduğu kaleye atamadığı penaltı ve sol bek Grosso’nun kupayı getiren o plasesi…

80’ler ve 90’lara damga vuran Serie A bugün dünyanın en büyük yıldızları için vitrin bir lig olmayabilir ama İtalyanların stadyumlarından sokaklarına kadar işlemiş futbol kültürleri, jenerasyonlar değişse de onları büyük turnuvalarda mecburi gizli favori kılıyor. Bayrağında olmayan mavi rengi kraliyet yıllarından emanet aldığı formasıyla birlikte marşı ve bayrağını kutsal sayan ve bu üçlemeyle milli takımlarının peşine düşen bir millet, komşuları Fransa’nın düzenlediği turnuvaya da birçok futbolseverin dudak büktüğü kadrolarıyla geldiler. Çizme’nin milli takımı demek Baggio, Del Piero, Cannavaro, Maldini , Buffon, Pirlo, Totti ve Vieri demekti ve 38 yaşındaki kaleci Buffon dışında tüm yıldızların artık televizyon başında “Forza İtalia” (Haydi İtalya) diye haykırmak dışında bir katkıları yoktu milli takımlarına. İki Avrupa Şampiyonası bir Dünya Kupası kazanmış İspanya, son Dünya Kupası’nın sahibi Almanya, yakaladığı iyi jenerasyonları pişiren Fransa ve Belçika varken kim bakardı ki İtalyanların yüzüne. Üstelik Veratti ve Marchisio gibi orta sahada iki etkili isimlerini sakatlık yüzünden Fransa’ya getirememiş, pasaport verdikleri iki Brezilyalı Motta ve Eder’e milli formayı teslim etmişlerdi. Olsun, 2006’da kupayı kaldıran Arjantin kökenli Camorenesi de İtalyan Milli Marşı  “Inno di Mameli” yi çaldığında dudaklarını kıpırdatmıyordu. Kimin söylemediğinin önemi yoktu çünkü Buffon, -Alpay Özalan’ı da sollayan performasıyla- milli marşını 14 yıldır bütün yüreğiyle tüm İtalya için söylüyordu zaten…
Dört yıl önce 1 Temmuz akşamı Prandelli yönetiminde finalde İspanyollar karşısına çıktıkları defansta kalede yine Buffon onun önünde Barzagli, Bonucci ve Chiellini vardı. Juventus’u çalıştırdığı dönemde vazgeçmediği bu isimlere üçlü savunma oynatan Antonio Conte,milli takımda da ezberini bozmadı. İtalyan savunmasında oynayanların yaşlarının önemi yoktu, tek gerçek bu adamların mesleklerine olan saygılarından dolayı 365 gün fit olmaları ve verilen taktiği yerine getirmeleriydi. Bu oyunda her zaman rakibinizi forvetinizle imha edemezsiniz, bazen savunma için dizdiğiniz askerler size 90 dakikanın sonunda zaferi getirirler.
BBC kısaltmasıyla anılan Real Madrid’in forvet üçlüsü Bale, Benzema, Cristiano (Ronaldo) bu sezon Şampiyonlar Ligi’ni kazanırken, Juventus’un savunma üçlüsünün de bir BBC olduğu (Bonucci-Barzagli-Chiellini) olduğunu unutmayalım. Kaleci Buffon da dahil yaşlanmayan bu dört adama en büyük hezimeti 4 yıl önce finalde İspanyollar yaşatmış ve kupayı alırken, efsane defans hattı dört gole engel olamamıştı…
Euro 2008-2012 ve 2010 Dünya Kupası’na turnuvada görev yapan bir teknik adam olmasa bile Pep Guardiola’nın oyun felsefesi damga vurmuştu. Almanların ürettikleri anti-tezle 2014’ü kazandılar. Euro 2016 ise, ikili mücadelelerde yıkılmayan, çok koşan, yılmayan ve vazgeçmeyen Atletico Madrid’i yaratan Diego Simeone’nin birçok milli takıma ilham kaynağı olduğu bir turnuva. İtalyanlar da çikolatalarından bile güzel bir kadroyla Fransa’ya gelen Belçika’yı işte bu felsefeyle yıktılar. Önce durdur, sonra vur… 

İtalya kupayı kazanmayabilir, en iyi golcü, en iyi orta saha onlarda olmayabilir, 30 yaşındaki Alman Neuer, 38’lik Buffon’dan daha iyi kaleci diyenler de çıkabilir, “Pique ve Sergio Ramos tandeminden daha iyisi yok” diyenler de haklı çıkabilir ama hiçbir şey Buffon+BBC’nin dünyanın en zor açılan kilidi olduğu gerçeğini değiştiremez. 

1 yorum: