Yavuz Turgul'un, Ömer Kavur'un asistanıymış da, ufak bütçeli filmlerden sonra büyük prodüksiyon için koltuğa oturmuş gibi Hamza Hamzaoğlu. Düşük profil çizmeye çalışan, az ama öz konuşan, film çekse macera değil de uzun bir yol hikayesini Nuri Bilge Ceylan hızında anlatacak gibi duran...
Fernando Muslera, kıtası Güney Amerika sinemasında senaryo seçmeden her seferinde büyük oynayan karakter oyuncusu. Hiçbir filmin posterinde adı en üstte yazmıyor ama salondan çıkanların kalbinde çoğu zaman başroldeki adam. Sabri Sarıoğlu, Yeşilçam sokağında doğma büyüme karakter oyuncusu. Hiç başrolü yok, olmayacak da, bazen jön kaprisi yapıyor ama sonra sinema aşkı büyük basıyor. Semih Kaya, kolej hikayelerinde kızların önce yüzüne bakmadığı ama son sınıfa gelip takım kaptanlığına yükseldiğinde paylaşılamayan genç. Hakan Balta, her yönetmenin film çekmeye karar verdiğinde mutlaka bir rol ayırdığı, kısa planlarının hakkını veren usta sanatçı. Alex Telles, Brezilya dizilerinde sivrilip, Avrupa sinemasına kapağı attığında yerel bir yıldız olduğuyla yüzleşen aşk filmlerinde kaybeden genç.
Felipe Melo, sanki Fight Club'ın afişinden futbol sahalarına düşmüş, aksiyon filmlerinin olmazsa olmaz aktörü, "Rol kesmiyor her seferinde kendini oynuyor" denilenlerden. Selçuk İnan, yüz bölüm süren dizilerin değişmez ikinci karakteri, jön değil ama onsuz da senaryo yürümüyor. Onur Ünlü filmlerinin Serkan Keskin'i gibi... Emre Çolak, konservatuvar mezunu büyük yetenek ama verilen her rolü "İşte bu kadar yetenekliyim" diye bağırarak oynayan, senaryoya uymayıp doğaçlamayla çoğu zaman yönetmenini çileden çıkartan genç.
Yasin, eğitimini yurtdışında alıp memlekete geldiğinde sektörden kimseyi tanımayan, kötü senaryolarda, ufak bütçeli filmlerde kendini gösteremeyen ama vazgeçmeyip sonunda kaptığı rolün hakkını fazlasıyla verip, "bırakıyorum aktörlüğü" tavrının kıyısından dönen gurbetçi. Wesley Sneijder bildiğin Al Pacino. Büyük filmlerin büyük aktörü. Senaryo kötü olsa bile çoğu zaman varlığı filmi kurtarıyor, gişesi her zaman var. İyi senaryo ona zaten Oscar getiriyor. Burak Yılmaz, aktör babanın jön oğlu. Kötü senaryolardan sonra usta yönetmen Şenol Güneş'in kadrajını girince jönlüğe terfi eden Türk futbolunun Kenan İmirzalıoğlu'su....
Slaven Bilic, Amores Perros'la ortalığı yıkan Alejandro Gonzalez Inarritu olmak isteyen ama prodüktör bir türlü istediği bütçeyi kendisine vermeyince filmleri senaryo defterinde kalan yönetmen. Inarritu'nun farklı hikayeleri filmin sonunda bir noktada buluşurken, üç hikayenin sonunu getiremeyen Bilic'i gişede yalnız bırakan yanlış senaryo aritmatiği ve role uymayan oyuncular seçimi.
Cenk Gönen, yanlış mevsimde vizyona giren filmlerin yetenekli ama bir türlü sinema dergilerinin kapaklarına çıkamayan aktörü. Sektördeki büyük aktörlerden kendisine sıra gelmeyince dizini salondaki sehpaya vurup koltuğunda kıvranacak kadar da şanssız bir beyazperde öznesi. Serdar Kurtuluş, "Benim filmimde Robert de Niro oynayacak" diye hayal kurup yıllarca Çiçek Bar'da sabahlayan yönetmenin, en sonunda motor dediğinde rolü kapan, hakkını da veren ama kimselere yaranamayan aktörü. Sivok, ağır senaryoların, uzun metrajlı filmlerin değişmez karakter oyuncusu, prodüktörler unutsa bile bir zaman sonra yönetmenlerin aklından çıkmayan, rolünün hakkını veren oyuncusu... Ersan, salon filmlerinin Tarık Akan'ı olma yolunda çıktığı kariyerinde adımlarını kısa atan ve hayal kırıklığı yaratan, jönlüğün kenarından dönen genç. Motta, düşük bütçeli, iki günde senaryosu yazılmış, gece yarısından sonra televizyon kanallarının yayınladığı macera filmlerindeki hiç gülmeyen, kavgası eksik olmayan karakterlerin sahibi.
Atiba, kısıtlı yeteneğinin farkında olan ama sete her seferinde zamanında gelen, yönetmeni can kulağıyla dinleyen, kısa rollerinin hakkını veren festivallerde ödül almasa da başarılı bir sinema emekçisi. Tolgay, Haluk Bilginer'in İngiltere'den geldiği günlerdeki gibi tanınmayan ama şöhretini beraberinde getiren ve bir gün mutlaka Haluk Bilginer'inMasumiyet'teki unutulmaz tiradını tekrarlayacak olan genç yetenek, tabii Zeki Demirkubuz'unu bulursa... Gökhan Töre, İngiliz sineması için doğmuş fiziğiyle macera filmlerinin aktörü. Guy Ritchie'nin yönetmenliğini yaptığı filmlerin vazgeçilmez oyuncusu, geleceğin Jason Statham'ı.
Hollywood'un teknolojisinin karşısında iyi senaryo, doğru casting ile duran Arjantin sinemasında her seferinde başrol kapacak yetenekte bir oyuncu Sosa. Komedi oynamayacağı kesin ama dramın da mecaranın da hakkını verir. Olcay Şahan, kalabalık yemek masalarından şen kahkahaların yükseldiği Ferzan Özpetek filmlerinde kadınların hayran gözlerle süzdüğü ama bir türlü uzun ilişkilerin adamı olmayı başaramadığından, herkesin biraz mesafeli yaklaştığı, günü gününe uymayan adam rolünün hayattaki karşılığı, belki de Javier Bardem...
Demba Ba, futbolun Hollywood'u Premier Lig'de Brad Pitt, Edvard Norton, Jean Reno gibi büyük aktörlerin yanında Samuel L. Jackson olmayı başarmış ama bir türlü gişe rekortmeni filmlerde yer alamamış usta aktör...
Her derbi bir dizi filmdir, yönetmenlerini, aktörlerini bildiğimiz... Senaryosu sahada yazılır, kimine iyi kimine göre kötü sonla biter. Galatasaray-Beşiktaş.. Sezon 57 Bölüm 2. Bu akşam 20:00'de. Kaçırmayın...
hocam o değilde bu gece amir khan ın boks karşılaşması var.muhammed ali den sonra izlediğim en yetenekli boksörlerden biri.abartmıyorum.floyd falan hikaye kalır yanında.floyd biraz hakemleri yanına alarak boks yapıyor.
YanıtlaSilInarritu benzetmesi kusursuz.
YanıtlaSilHarika bir yazı ve daha yeni okuyorum. Kusursuz, mükemmel. Her futbol sever okumalı. Ellerinize sağlık.
YanıtlaSil