27 Mayıs 2014

İspanyollar Neden Kazanıyor?


Camp Nou'daki şampiyonluk maçında yüzlerce Barcelona taraftarının arasından kendilerine ayrılan tribüne doğru üzerlerinde Atletico Madrid formalarıyla yürüdüler. Çevrelerindeki hiçbir Barcelona taraftarı az sonra başlayacak kader 90 dakikası öncesinde rakiplerine ne sözlü ne de fiziki bir tacizde bulundu. 90 bin kişilik stadda Atletico Madrid'in 18 yıl sonra gelen şampiyonluğunu sadece 400 taraftarı görebildi. Bir gol atsalar şampiyonluğu kutlayacak Barcelonalılar ise kupayı değil de iki puan kaybettikleri bir lig maçından çıkar gibiydiler. Ağlayanı bir kenara neredeyse üzülen bile yoktu. Mesela sadece Atletico Madrid'in bu sene şampiyonluğu hak etmesi değil mesele bu şehrin sokaklarında gece gündüz spor yapan bu insanların adele ağrısının ne olduğunu bilmesi. Çünkü adele ağrısını çekenler yeşil çimde ya da parkede mücadele eden tuttukları takımların sporcularına karşı her zaman daha hoş görülüdür. Bir ülkenin tribünlerinde küfür varsa o ülkenin sokaklarında, sahalarında ter döken insanlar göremezsiniz. Medeniyet bazen spor mağazalarının büyüklüğü değil mi? Olimpiyat düzenlemek, bir aylık bir organizasyonu yapmaya aday olmak değil sadece. 1992 Barselona Olimpiyatları sadece bir şehrin değil tüm bir ülkenin spora bakış açısını değiştirdi. Okullarda başlatılan spor seferberliği bizim bildiğimiz beden eğitimiyle sınırlı kalmadı. Çocuklar hangi spora ilgi duyuyorsa yetenek sınavından geçti. 

Barcelona ve Real Madrid bizim İstanbul kulüpleri gibi 15'in üzerinde dalda yarışmıyor. İspanya'da spor kültürü kasaba semt takımları üzerine kurulu. O kasaba deniz, nehir kıyısındaysa su sporları ön plana çıkıyor. Son 15 yılda sadece futbolda değil basketboldan tenise, hentboldan her dalda alt yaş milli takımlarına kadar Avrupa'da zirveye oynayan ve kupaları toplayan İspanyollar için Fransızlar'ın dopingli bir nesil yetiştirdiler iddialarını bir köşeye not edelim. Ama Dali ve Picasso'yla geride kalan yüzyıla damgasını vurmuş bu ülkenin uluslararası platformda en az sanatçılarının kadar sporcularının da ses getirdiğini ve mesele ülkeyi tanıtmaksa işte bu yolla en fiyakalı tanıtımı yaptıklarını da Fransızlar'ın notunun ardına ekleyelim. Euro 2008, 2010 Dünya Kupası ve Euro 2012'yi kazanan İspanyollar, 2014 Dünya Kupası'nda kimine göre favori kimine göre değil. Barcelona ve Real Madrid basketbol takımları Milano'daki Final Four'a kol kola gittiler. Evet, ikisi de şampiyon olamadı. UEFA Avrupa Ligi'nde Sevilla finale gelene kadar önce ezeli rakibi Real Betis'i sonra da yetmedi ülkesinden Valencia'yı eleyip finalde kupayı aldı. Grand Slam Turnuvaları'nda Rafael Nadal'ı anlatmaya gerek var mı? Ya da Formula 1 Pistinde Fernando Alonso'yu! NBA'de Gasol Kardeşleri ya da Barcelona'nın hentbol takımını... Dün gece Lizbon'da Şampiyonlar Ligi finali oynandı. Madrid şehrini yönetenler İspanya'nın başkentinin Sol Meydanı'na finalden bir hafta önce iki takımın dev formasını astılar. Sloganları basit ve güzeldi. "Kim kazanırsa kazansın sonunda Madrid kazanacak." Evet, dün Madrid kazandı. 

1 yorum: