3 Ocak 2014

Hafta Sonu Naklen Yayınlar

04 Ocak 2014, Cumartesi
14:45 Blackburn Rovers - Manchester City @Tivibu
17:00 Malaga - Atletico Madrid @NTVSpor
17:00 Rochdale - Leeds United @Tivibu
19:00 Valladolid - Real Betis @NTVSpor Smart HD
19:15 Arsenal - Tottenham @Tivibu
21:00 Valencia - Levante @NTVSpor Smart HD
23:00 Almeria - Granada @NTVSpor Smart HD

05 Ocak 2014, Pazar
13:00 Sevilla - Getafe @NTVSpor Smart HD
14:00 Nottingham Forest - West Ham @Tivibu
16:15 Derby County - Chelsea @Tivibu
17:00 Barcelona - Elche @NTVSpor Smart HD
18:30 Manchester United - Swansea City @Tivibu
19:00 Osasuna - Espanyol @NTVSpor Smart HD
21:00 Real Sociedad - Athletic Bilbao @NTVSpor

06 Ocak 2014, Pazartesi
13:30 Napoli - Sampdoria @Tivibu
16:00 Udinese - Verona @Tivibu
16:00 Parma - Torino @Tivibu
19:30 Lazio - Inter @Tivibu
20:00 Real Madrid - Celta Vigo @NTVSpor Smart HD
23:00 Rayo Vallecano - Villarreal @NTVSpor Smart HD

31 Aralık 2013

2013 Son

anımsıyor musun?
bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar
ısmarlama serserilikler yaşardık
kimselere bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi
sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak
yabancıları mahalleye sokmamak gibi
Ve bir gün gideceğimiz Amerika vardı
herkesin bir Amerika'sı vardı o zamanlar
herkes gece istasyonlarında
kendi Amerika'sını arardı

kısık ışıklı arkadaş odaları
plağın bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde
kendi rüyalarımıza dalar, dağılırdık
okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar
ve dünyanın bütün limanları
önümüzde sessizce uzardı

BİTERDİ PLAK. DİSK BOŞA DÖNERDİ.
DÜŞLERİMİZ ÇARPIP GERİ DÖNEN SULARDI ŞİMDİ
BÖYLE ZAMANLARDA İLK SÖZÜ SÖYLEMEKTEN
KAÇINIRDI HERKES
SONRA BİRİ USULCA KALKAR, HERKESE ÇAY KOYARDI
ANIMSIYOR MUSUN?

Vahşi, siyah atlardık
kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan
deri ceketlerimize sığdırdığımız düşlerimiz kadar
aşık ve düşmandık
dünya acıtırdı bizi, herşey kanatır, herşey yaralardı
sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden
öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey
geceleri uyumayan çocuklardık,
otobüs garlarında uzun maceralar umar
apansız yolculuklara çıkardık
uykulu kentlere girerdik gece yarıları
ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında
gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta
sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden
yumruklarımızı sıkar, sessizce ağlardık
ışığı açık kalmış pencereler, kepengi örtülü dükkanlara,
yaz bahçelerinden taşan çiçeklere,
adını bile bilmediğimiz bu kente
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle
uzun uzun bakardık
anımsıyor musun?
ahh o gece yolculukları
bir başka kente, bir başka insan olmanın umutları
kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz
kaç yol arkadaşı?
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak
ne kalıyor elimizde?
ölenler,
terkedenler,
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler

vahşi siyah atlardık; yılkıya bırakıldık
içimizden kimse gidemedi Amerika'ya
kendi Amerika'sı da olmadı hiçbirimizin
yağmur aldı
rüzgar aldı
zaman aldı
o vahşi siyah atları
herşey o eski rüyada kaldı

çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde
çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların
öldükleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar
peki, sen anımsıyor musun? (Murathan Mungan)

29 Aralık 2013

2013'ün F Raporu

Dünya Kupası'na ev sahipliği yapacak ülkede büyük kupadan bir yıl önce düzenlenen Konfederasyon Kupası'nı bir kenara bırakırsak, tekli yıllar öksüzdür futbol dünyasında. Avrupa Şampiyonları ve Dünya Kupası arasına sıkışan bir yılı daha geride bıraktık. Gelin 2013'ün bir 'F raporu'nu alalım. Dünya Kupası'na yine gidemediğimiz, Fatih Terim'in Galatasaray'ı yeniden zirveye taşıdığı, ardından hiçbir başarının cezasız kalmadığı kulübüyle yollarını ayırdığı, Fenerbahçe'nin çeyrek asrı aşkın özlemini çektiği Türkiye Kupası'nı arka arkaya ikinci kez kazandığı, Beşiktaş'ın feda ile geçirdiği sezonu geride bıraktık. Hikmet Karaman yine takım değiştirdi, Yılmaz Vural yine takım arıyor, aslında çok da değişen bir şey yok futbolumuzda. İki harika kaleci Tolga ve Onur, sol bek Caner, santrfor Burak Yılmaz zirve yaptı. Salih Uçan'ın yıldız olabilme ihtimalini sevdik. Drogba, Sneijder, Malouda geldi futbol dünyamıza. Yine Avrupa'ya kimseyi satamadık ama Avrupa'da nisan ayını gördük. Fenerbahçe, Avrupa Ligi'nde finalin kapısından döndü, Galatasaray ise elenirken bile Real Madrid'i yine İstanbul'dan eli boş gönderdi. Selçuk Yula'yı, Doğan Koloğlu'nu, Kadir Özcan'ı uğurladık. İspanyollar'ın bir türlü sevemediği Mourinho, kendisine âşık İngilizler'e yine kalbini verdi. 14 yıldır Real Madrid'i yenemeyen Atletico Madrid, Arda'lı kadrosuyla bunu hem de Kral Kupası'nda başardı. Paris Saint Germain bize futbolda parayla saadet olur; Bayern Münih, Barcelona'dan da daha iyi takım varmış dedirtti. Guardiola bir yıllık inzivadan sonra teknik adamlığa döndü. Tribünler doldu taştı, kramponlar bu yıl biraz daha hafifledi, toplar yine direği yalayıp auta gitti, "Uzaktan çok iyi vurur" denilen adamların bazıları yine dağlara taşlara vurdu, olmayacak goller oldu, kaçmayacak goller kaçtı. Kademesini kaybeden bekler, forveti aralarından kaçıran stoperler, topu doksana yollayan 10 numaralar, çıkmaz denilen topu çıkaran kaleciler, rakibin içinden geçen kanat oyuncuları. 


Bir de bazıları krampon astı, ceketini alıp gitti futbol dünyasından. Jübile çok uzak bir kelime bize ama 2013'te memlekette "Futbolu bıraktı" denildiğinde içimizi cız ettiren biri de olmadı doğrusu. Futbol kültürünün bizdeki gibi kitapçıda bir rafa değil, koca dükkana sığmadığı İngilizler ise bir dönemin kapanışına tanıklık ettiler. Son çeyrek asırda, rakiplerinin kabusu olan ve Class 92 filmiyle ölümsüzleşen Manchester United'ın teknik direktörü Alex Ferguson ile birlikte David Beckham ve Paul Scholes da yeşil sahadan deri koltuklara giden merdivenleri tırmandılar. İki yıl önce ligin son maçında uzatmanın dördüncü dakikasında şampiyonluğu kaptırdığı ezeli rakibi Manchester City için geçen sezon başında taraftarına "Bir tesadüftü. Bunu bu sezon size kanıtlayacağız" sözünü veren Sir Alex Ferguson, mayıs ayında sözünü tuttu ve 26 yıl oturduğu koltuktan 38 kupayla evinin yolunu tuttu. Onun bir zamanlar kafasına krampon fırlattığı evlatlarından biri David Beckham da "Artık yokum" dedi geride kalan sezonda. Futbol endüstrisinin ikon çocuğunun sağ kanattan adrese yolladığı ortaları, destek ayağının üzerine kıvrılan vücuduyla vurduğu nefis frikikleri de öksüz kaldı. Sponsor yağmuru altında dünyanın en çok kazanan futbolcusu olduğu yıllardan, ABD'de lig tatile girdiğinde mevsimlik pamuk işçisi gibi İtalya'nın yolunu tutan ve sevdası meşin yuvarlaktan vazgeçmeyen o çok 'profesyonel' Beckham, Paris Saint Germain formasıyla çıktığı son maçtaki gözyaşlarıyla kariyerinin en amatör karesini de armağan etti bizlere. 


Orta sahada şu oyunun iki yönünü de oynama meseleyse eğer bunu dert etmeyen isimlerden biriydi Paul Scholes. Gözündeki rahatsızlık nedeniyle veda ettiği futbola, yetiştiği kulüp Manchester United'ın ona ihtiyacı var diye geri döndü ve son kazanılan şampiyonlukta işin ucundan tutan abilerden biri oldu. Steven Gerrard'ın kaptan, bayrak adam ve en yetenekli ayaklar olduğu Liverpool'da hep bir adım geride kaldı Anfield Road dışından bakanlar için ama Jamie Carragher sahaya yüreğini koyan adamlar 11'nin vazgeçilmeziydi. "O 11'e Carragher'ın yanına kimi stoper koyarsın?" derseniz, "Bir başka kramponları asan istikrar abidesi Tomas Ujfalusi" derim. Oynadığı her takımda kaptanlığa kadar yükselen ve taraftarın sevgi kadar saygı da duyduğu Çek savunmacı, Galatasaray'da sakatlıklar geçen ikinci sezonunun ardından ülkesine Sparta Prag'a döndü ama futbol, o futbolu bırakmadan onu bırakmış ki çok da fazla ısrarcı olmadı. Ujfalusi artık Galatasaray teknik ekibinde görev yapıyor. Futbolda defansın en kalın romanını yazmış İtalyanlar'ın geride kalan 10 yılda geçilmez duvarı demek Cannavaro-Nesta ikilisiydi. Bayrak adam Lazio'dan Milan'a gittiğinde çok taraftarın kalbini kırdı ama Nesta, yaşadığı tüm sakatlıklara rağmen 2000'li yıllarda dünyanın en iyi beş stoperinden biri olmayı başardı. Sahada bir deli arıyorsanız ondan iyisi gelir mi bilinmez ama ülkesi Hollanda dışında, İspanya, İtalya ve Almanya'da şampiyonluklar yaşayan 'kabadayı' Mark van Bommel'in sarı ve kırmızı kartlarla renklenen kariyeri, PSV'deki son maçında gördüğü kırmızı kartla son buldu. Deco, Louis Saha, Dejan Stankoviç'e de 2013'te el salladı futbol dünyası... Sertab Erener şarkısıyla veda edelim o zaman biz de hem geride kalan yıla hem de gidenlere: Aldırma deli gönlüm/Giden gitsin /Sen şarkılar söyle içinden boşver... Mutlu yıllar... (SABAH PAZAR)

Kayseri Erciyes-Galatasaray


Juventus maçının provası kabul ettiği Elazığspor maçına üçlü savunmayla çıkan ve bu dizilişten Gençlerbirliği deplasmanında işler yolunda gitmeyince dönen Mancini'nin, dün de maça bir saat kala açıklanan onbiri hangi dizilişle sahaya süreceği büyük muammaydı. İtalyan hocanın yarattığı bu kafa karışıklığı, rakip teknik adamların da zihnini bulandırıyor. İtalyan teknik adama, yardımcısı ve eski takım arkadaşı Attilio Lombardo'nun verdiği rakip analiz raporları artık iş yapmaya başladı. Geçen hafta Trabzonspor maçında Yekta tercihi ve sağ içe atılan Melo, dün de lig maçlarında sürekli tribünde oturan Bruma'nın onbirde başlaması gibi... Fatih Terim ile sadece Beşiktaş deplasmanında kazanan bir takım alan ve evinden uzakta sürekli sorun yaşayan Mancini, tek galibiyeti yine bu şehirde almıştı. 2-0 öne geçip, 2-2 ile krize girdiği Kayserispor maçından 4-2 galip ayrılan İtalyan hoca, dün de 45-60 arasında fark ikiye indiğinde suratını astı ama rakip Erciyesspor'un yapıp yapacağı da buydu zaten. Haziran'daki Dünya Kupası'nın yarattığı iştah Sneijder'in oyununa da yansıdı. Hollandalı 10 numaranın oyun zekası ve tecrübesine Bruma biraz olsun ayak uydurabilse sarıkırmızılı takım rakibini ağır bir hezimete de uğratabilirdi. 
Felipe Melo ise oynadığı futbolla adeta "Beni Brezilya Milli Takımı'na almazsanız, şampiyon olamazsınız" dedirtti. Sneijder'in golünde sert ama bilinçli ortası ve açık ofsayt pozisyonunda attığı kafa golüyle Melo, tabelayla bol bol oynarken, "G.Saray, neden F.Bahçe'nin (bir maç eksiğiyle) 5 puan gerisinde?" sorusunun kısa bir cevabı olan Selçuk İnan dün sezonun ilk yarısındaki standartının üzerine çıktı. Sneijder'in hücumdaki varlığının da Selçuk'un savunma görevini arttırdığını ve milli oyuncunun bir rol değişimi içinde olduğunu da unutmamak lazım elbette. Hikmet Karaman kariyerinde birçok kez G.Saray'a sorun çıkartmış bir teknik adam. Dün de doğrusu G.Saray'ın rakibi Erciyes değil Hikmet Karaman'dı.

Fakat görüldü ki geçmiş istatistikler sadece bir hatıra. Mancini ise üç kulvarda da yoluna devam eden takımını devre arasın kampında yeni transferler de gelince "Al Dente" pişirecek gibi duruyor. Bu Galatasaray ağızda kolay dağılmayan, dişe dokunur, lezzetli bir İtalyan makarnası olma yolunda... (SABAH)