29 Aralık 2013

2013'ün F Raporu

Dünya Kupası'na ev sahipliği yapacak ülkede büyük kupadan bir yıl önce düzenlenen Konfederasyon Kupası'nı bir kenara bırakırsak, tekli yıllar öksüzdür futbol dünyasında. Avrupa Şampiyonları ve Dünya Kupası arasına sıkışan bir yılı daha geride bıraktık. Gelin 2013'ün bir 'F raporu'nu alalım. Dünya Kupası'na yine gidemediğimiz, Fatih Terim'in Galatasaray'ı yeniden zirveye taşıdığı, ardından hiçbir başarının cezasız kalmadığı kulübüyle yollarını ayırdığı, Fenerbahçe'nin çeyrek asrı aşkın özlemini çektiği Türkiye Kupası'nı arka arkaya ikinci kez kazandığı, Beşiktaş'ın feda ile geçirdiği sezonu geride bıraktık. Hikmet Karaman yine takım değiştirdi, Yılmaz Vural yine takım arıyor, aslında çok da değişen bir şey yok futbolumuzda. İki harika kaleci Tolga ve Onur, sol bek Caner, santrfor Burak Yılmaz zirve yaptı. Salih Uçan'ın yıldız olabilme ihtimalini sevdik. Drogba, Sneijder, Malouda geldi futbol dünyamıza. Yine Avrupa'ya kimseyi satamadık ama Avrupa'da nisan ayını gördük. Fenerbahçe, Avrupa Ligi'nde finalin kapısından döndü, Galatasaray ise elenirken bile Real Madrid'i yine İstanbul'dan eli boş gönderdi. Selçuk Yula'yı, Doğan Koloğlu'nu, Kadir Özcan'ı uğurladık. İspanyollar'ın bir türlü sevemediği Mourinho, kendisine âşık İngilizler'e yine kalbini verdi. 14 yıldır Real Madrid'i yenemeyen Atletico Madrid, Arda'lı kadrosuyla bunu hem de Kral Kupası'nda başardı. Paris Saint Germain bize futbolda parayla saadet olur; Bayern Münih, Barcelona'dan da daha iyi takım varmış dedirtti. Guardiola bir yıllık inzivadan sonra teknik adamlığa döndü. Tribünler doldu taştı, kramponlar bu yıl biraz daha hafifledi, toplar yine direği yalayıp auta gitti, "Uzaktan çok iyi vurur" denilen adamların bazıları yine dağlara taşlara vurdu, olmayacak goller oldu, kaçmayacak goller kaçtı. Kademesini kaybeden bekler, forveti aralarından kaçıran stoperler, topu doksana yollayan 10 numaralar, çıkmaz denilen topu çıkaran kaleciler, rakibin içinden geçen kanat oyuncuları. 


Bir de bazıları krampon astı, ceketini alıp gitti futbol dünyasından. Jübile çok uzak bir kelime bize ama 2013'te memlekette "Futbolu bıraktı" denildiğinde içimizi cız ettiren biri de olmadı doğrusu. Futbol kültürünün bizdeki gibi kitapçıda bir rafa değil, koca dükkana sığmadığı İngilizler ise bir dönemin kapanışına tanıklık ettiler. Son çeyrek asırda, rakiplerinin kabusu olan ve Class 92 filmiyle ölümsüzleşen Manchester United'ın teknik direktörü Alex Ferguson ile birlikte David Beckham ve Paul Scholes da yeşil sahadan deri koltuklara giden merdivenleri tırmandılar. İki yıl önce ligin son maçında uzatmanın dördüncü dakikasında şampiyonluğu kaptırdığı ezeli rakibi Manchester City için geçen sezon başında taraftarına "Bir tesadüftü. Bunu bu sezon size kanıtlayacağız" sözünü veren Sir Alex Ferguson, mayıs ayında sözünü tuttu ve 26 yıl oturduğu koltuktan 38 kupayla evinin yolunu tuttu. Onun bir zamanlar kafasına krampon fırlattığı evlatlarından biri David Beckham da "Artık yokum" dedi geride kalan sezonda. Futbol endüstrisinin ikon çocuğunun sağ kanattan adrese yolladığı ortaları, destek ayağının üzerine kıvrılan vücuduyla vurduğu nefis frikikleri de öksüz kaldı. Sponsor yağmuru altında dünyanın en çok kazanan futbolcusu olduğu yıllardan, ABD'de lig tatile girdiğinde mevsimlik pamuk işçisi gibi İtalya'nın yolunu tutan ve sevdası meşin yuvarlaktan vazgeçmeyen o çok 'profesyonel' Beckham, Paris Saint Germain formasıyla çıktığı son maçtaki gözyaşlarıyla kariyerinin en amatör karesini de armağan etti bizlere. 


Orta sahada şu oyunun iki yönünü de oynama meseleyse eğer bunu dert etmeyen isimlerden biriydi Paul Scholes. Gözündeki rahatsızlık nedeniyle veda ettiği futbola, yetiştiği kulüp Manchester United'ın ona ihtiyacı var diye geri döndü ve son kazanılan şampiyonlukta işin ucundan tutan abilerden biri oldu. Steven Gerrard'ın kaptan, bayrak adam ve en yetenekli ayaklar olduğu Liverpool'da hep bir adım geride kaldı Anfield Road dışından bakanlar için ama Jamie Carragher sahaya yüreğini koyan adamlar 11'nin vazgeçilmeziydi. "O 11'e Carragher'ın yanına kimi stoper koyarsın?" derseniz, "Bir başka kramponları asan istikrar abidesi Tomas Ujfalusi" derim. Oynadığı her takımda kaptanlığa kadar yükselen ve taraftarın sevgi kadar saygı da duyduğu Çek savunmacı, Galatasaray'da sakatlıklar geçen ikinci sezonunun ardından ülkesine Sparta Prag'a döndü ama futbol, o futbolu bırakmadan onu bırakmış ki çok da fazla ısrarcı olmadı. Ujfalusi artık Galatasaray teknik ekibinde görev yapıyor. Futbolda defansın en kalın romanını yazmış İtalyanlar'ın geride kalan 10 yılda geçilmez duvarı demek Cannavaro-Nesta ikilisiydi. Bayrak adam Lazio'dan Milan'a gittiğinde çok taraftarın kalbini kırdı ama Nesta, yaşadığı tüm sakatlıklara rağmen 2000'li yıllarda dünyanın en iyi beş stoperinden biri olmayı başardı. Sahada bir deli arıyorsanız ondan iyisi gelir mi bilinmez ama ülkesi Hollanda dışında, İspanya, İtalya ve Almanya'da şampiyonluklar yaşayan 'kabadayı' Mark van Bommel'in sarı ve kırmızı kartlarla renklenen kariyeri, PSV'deki son maçında gördüğü kırmızı kartla son buldu. Deco, Louis Saha, Dejan Stankoviç'e de 2013'te el salladı futbol dünyası... Sertab Erener şarkısıyla veda edelim o zaman biz de hem geride kalan yıla hem de gidenlere: Aldırma deli gönlüm/Giden gitsin /Sen şarkılar söyle içinden boşver... Mutlu yıllar... (SABAH PAZAR)

1 yorum: