16 Kasım 2007

There is No V in Wodka

Beyin tokatlayan reklamları genelde yorumsuz olarak verip geçiyorum blogda. Bu kez iki satır yazmak lazım. Votka seven, bilen bir adam değilim. Yıllar önce bir arkadaşım "en iyisi Rusky Standart" demişti free shop'da, peki deyip almıştık. Bilmediğim şeye ne itiraz edeceğim ki? Şimdi mevzu Polonya votkası pardon wotkası Wyborowa'dır. İçtim mi içmedim lakin Amsterdam ikametgahlı bir ajans süper bir kampanya hazırlamış bu marka için. Hazır yeri gelmişken dünyada ne kadar kafayı kırmış, gerilla reklamcı varsa Amsterdam'da. En iyi işleri de ufak ajanslar çıkartıyor. Kampanyanın çıkış noktası, Polonyalıların votkanın anavatanın kendi memleketleri olduğu iddiası ve kendi dillerinde wotka olarak okunduğu üzerine kurulu. Yani V'ler kapı dışarı, W'lar başımız üstüne Harika bir site yapmışlar. İnternet reklamcılığında gördüğüm en başarılı işlerden biri...

Turbo Fitness

"Increase space"
Advertising Agency: Y&R Bangkok, Thailand
Creative Director: Trong Tantivejakul

Life is pain


- Why did you want to be a doctor?
+ I wanted to be useful, somehow.
- You're wasting your time.
+ Why?
- Life is pain.

Diarios de motocicleta/2004

Beckham'ın donu

Çok adam gıcıktır ama ben her zaman büyük futbolcu olduğuna inandım. Onca reklam çekimi, dünyanın dört bir tarafında imza günleri vs. arasında her zaman iyi çalışan bir adamdı David Beckham. 100 yıl geçse de futbolu kavrayamayacak denyö Amerikalıların ( ne oldu bak burada dötümüze falan girdiği yok) oyuncağı oldu. Oynasa da oynamasa da zirveden düşmüyor. Son reklam anlaşmasını Armani ile yaptı. Armani'nin donlarını - Emporio Armani underwear desem daha mı fiyakalı olacak- giyecek, karşılığında 28 milyon euro verecekler. Vodafone ve Gillette ile olan anlaşmaları yenilenmedi ama Adidas, Pepsi ve Motorola'dan da dünyayı götürüyor. Bir de parfümleri var ki, Avrupa'da genelde ucuz mallar reyonunda satılıyor, 10 euro'ydu son gördüğümde. Armani'nin reklam çekimlerinde Beckham'ı fotoğraflayan ise bir Türk: Mert Alaş. Armani'nin Kaka ile de çalışmışlığı var 1 zaman önce...

Fenin-Arshavin-Kalinic

Ocak ayı transferlerinde büyük liglere gelmesini beklediğim birkaç oyuncu var. CM verileriyle falan konuşmuyorum, çünkü CM kuşağından değilim, sokakta futbol oynamamış, dizi kanamamış, rezidans çocukları "CM yanılmaz" dediklerinde git bir çay koy diyesim gelir ki; onlar latte içerler. Neyse ilk adamımız Martin Fenin. Arjantinli yeni Maradona, Fransız yeni Zidane arar da Çek yeni Nedved'inin peşine düşmez mi? 1987 doğumlu Fenin, Teplice forması giyiyor. 1.81 boyunda forvet, Çek U-20'da en çok göze batan isimdi. İspanya zor ama İngiliz ya da İtalyanlar bu kış olmadı 2008 yazında kaparlar yeni Nedved'i.2. sırada Andrei Arshavin var. Rusya Ligi'ni şampiyon bitiren FC Zenith'in yıldızı. Fatih Tekke'nin takım arkadaşı da mı demeliyim şimdi? Sağda, solda, ortada, en uçta; nereye koysan oynuyor. 1981 doğumlu ve Avrupa'ya transfer olmak için geç bile kaldı. Hazır Rus ligi bitmişken Arshavin, Ocak'ta Antalya'ya kampa geleceğine bir büyük takıma gider. Ruslar, Euro 2008'de parlatıp satmayı da tercih edebilirler.
3. sırada Hırvat Nicola Kalinic var. 1988 doğumlu, Hajduk Split altyapısından yetişme golcü. Ona yakıştırılan lakap da "yeni Alen Boksic". Halen Hırvat liginde gol krallığında ilk sırada. O da Euro 2008 sonrası büyük bir lige uçar...

Liret Gitti Gideli

Vincenzo Paparelli, Roma Olimpiyat Stadı önünde hayatını kaybettiğinde de tribünlerin rotu bozuktu. Sağa, sola çekiyorlardı. Stattan çok uzakta, Arezzo'da yol kenarında Gabriele Sandri öldüğünde de değişen birşey yok. Il Duce sonrası İtalya'da herkes tarafını belirlemiş tribünde. Kuzeylisi-Güneylisi, yerlisi, göçmeni, garibanı, zengini, liman kentlisi, Sicilyalısı. Her tribünün bir "sebebi var". Bizim memlekette açık tribüne "curva" demekle olmuyor işte. Bizde yoktur böyle keskin ayrımlar. "Fenerbahçeli sağcıdır, Beşiktaş solcudur" diyemezsin. Çiğ durur. Adama gülerler. Çizme diyorlar ya oraya, orada dertler başka. Çizmenin altı delik. İtalya'nın başına Avrupa Birliği belasını saran başbakan Roman Prodi'nin dibe vurdurduğu bir ülke var orada. Lazio'nun sağcı olduğunu, Livorno'nun solcu olduğunu herkes biliyor artık. İtalyan İçişleri bakanlığının araştırmasında (bkz:tablo) taraftarın yarısı apolitik çıkmış. İki sezon önce çıkan olay sayısı 16, geçen sezon 18. Yaralanan taraftar 44 ve 32 sırasıyla. Geçen sezon bir polis öldü, bu sezon bir polis bir taraftarı öldürdü. Calcio hem futbol hem de tekme demek. Uzaktan davulun sesi hoş gelir.İtalyanlar birbirlerini tekmeliyor liret gittiğinden biri. Pizzanın üstündeki taze roka da, carpaccio'nun üzerinde dans eden aceto balsamico da kimsenin umurunda değil artık...

İlk durak

Herkesin bir soyunma odası vardır. Bir eksik; bir fazla...

Kafama Sıkar Giderim

Başka bir teknik direktör olsa 10 kere kovulmuştu. Fakat onun adı Daniel Passarella. Geçen sezon sıfır çekti, bu sezon şampiyonluk yarışına çok erken havlu attı. River Plate taraftarına bir sözü vardı:" Aralık'a kadar kupa almazsam giderim demiştim sözümü tutuyorum". Son şansı Güney Amerika kupasıydı, orda da dandik Arsenal'e elendiler. Oyunun kuralı bu. Sözünü tuttu ve gitti.
Passarella:"Obviamente voy a cumplir con mi palabra"

15 Kasım 2007

Yoann Gourcuff

Yıldız adayı biraz da boyu kısa ve Arjantinliyse benzetme fikstir yeni Maradona. Fransızlar'da da yeni Zidane arayışı vardır böyle. Nasri, Gourcuff. Nasri, Marsilya'da ilk onbirde şans buluyor ve muhtemelen bu sezon son sezonu olacak Fransa Ligi'nde. Ben hala büyük takımlarda oyunu forse edecek çapta olduğuna inanmıyorum, Inter istiyor mesela, gelirse Gourcuff gibi yakar kendini. Rennes'de bir sezonda 36 maça çıkıp Milan'a gelip yedek kulübesine çakılmak kolay değil. Seedorf, Pirlo, Gattuso ve Kaka'lı orta sahada kimi keseceksin ki? Ancelotti de ona rotasyonda angarya maçlarda forma verdi. Gourcuff hep yeni Zidane olarak lanse edilen ancak daha bir numarasını göremediğimiz yeni nesil topçulardan. Doğru zamanda doğru takımı seçmek en önemli faktör bir futbolcunun kariyerinde. O ilk yanlışını yapmış işte. Pato'nun da geldiği Milan'dan artık topuklama vaktidir Gourcuff için.

14 Kasım 2007

Türkiye'nin En İyi
Maç Spikeri Kim?

Türkiye'nin en iyi maç spikeri (tv) kim? Ben adayları belirledim, seçmesi size kalmış. 2007'in son gününe kadar anketi sağ köşede açık tutacağım. En çok oy alan spikere de 2008'in ilk günlerinde blog adına bir şişe Aceto Balsamico yollayacağım. Adaylar arasında bu neden yok, şu neden yok denilebilir. Öncelikle blog anketi 5 seçeneğe imkan tanıyor. Ben kafamdaki en iyileri yazdım. Mutlaka sorulacaktır: Murat Kosova eskisi gibi devamlı futbol anlatmadığından listede yok...
* İsimler alfabetik sıralanmıştır.

Reebok Timetanium

Bir MIT profesörü, bilgisayar programcısı John Maeda ayakkabı tasarlarsa: Reebok Timetanium. 150 $

Meravigliosa Creatura

Molti mari e fiumi
attraversero
dentro la tua terra
mi ritroverai
turbini e tempeste
io cavalchero
volero tra il fulmini
per averti
Meravigliosa creatura sei sola al mondo
meravigliosa creatura paura di averti accanto
occhi di sole mi bruciano in mezzo al cuore
amore e vita meravigliosa
Luce dei miei occhi
brilla su di me
voglio mille lune
per accarezzarti
pendo dai tuoi sogni
veglio su di te
non svegliarti
non svegliarti
non svegliarti....ancora
Meravigliosa creatura
sei sola al mondo
meravigliosa paura d'averti accanto
occhi di sole mi tremano le parole
amore e vita meravigliosa
Meravigliosa creatura un bacio lento
meravigliosa paura d'averti accanto
all'improvviso tu scendi nel paradiso
muoio d'amore meraviglioso
Meravigliosa creatura
Meravigliosa
occhi di sole mi bruciano in mezzo al cuore
amore e vita meravigliosa
Video: gianna nannini - meravigliosa creatura

Larsson&Linderoth

Dünya gözüyle onu da seyrettim. Ali Sami Yen'de. Henrik Larsson 36 yaşında futbolun nasıl oynanacağını gösterdi. Fotoğraf 1995 yılından. Hollanda'da Feyenoord forması giyiyor Larsson. 24 yaşında. (comment sonrası edit)Yanındaki 16 yaşında daha. Tobias Linderoth 6 ay kaldı ve ülkesine döndü . Linderoth, İsveç'te 2007 yılının en iyi orta saha oyuncusu seçildi, bir başka özelliği var ki bizim ligle bağlantılı; onu yazmak için bir haftaya ihtiyaç var.

Juventus Yolcusu Kalmasın

Şampiyonlar Ligi vitrin olması vitrin de; Inter'in Fenerbahçe'nin grubunda yer alması da Lugano'nun ayrı bir kısmeti oldu. Inter maçındaki performansı bile İtalya'da transfer borsasında adından söz ettirmeye yetti. Tuttosport gazetesine röportaj vermiş Lugano. "Ben de İtalyan kanı var, anne tarafım Piomente'li" deyip empatinin kralını yapmış. Juventus'a da mesajı yollamış: "Çağırın, hemen geleyim." Hayırlı olsun diyorum. İtalyan pasaportu da varsa bu transfer kolay olur.

Drive carefully

"Children know no boundaries. Drive carefully."
Advertising Agency: DraftFCB/Lowe Group, Zürich
Executive Creative Director: Keith Loell

13 Kasım 2007

Kun Aguero

İspanya'da gol krallığında 2. sırada. 1 numarada Luis Fabiano var 8 golle. Luis Fabiano'nun Sevilla forvetinde formayı kapacağını açıkçası tahmin etmiyordum sezon başında. Torres sonrası Aguero, Forlan ile mükemmel ikili oldu. İlginç istatistik 1.72 boyundaki bu Arjantin'linin ligdeki 7 golünün 4'ünü kafayla atması. Mallorca'dan Guiza, Villarreal'den Rossi ve Barça'dan Messi'nin de 7 golü var. Rossi ve Messi'nin ikişer penaltıları var. Geçen sezon gol kralı -Ruud-çıkartan şampiyon ve halen lider Real Madrid'den ise şimdilik kimse yok listede... Robinho'ya kılım, bu adamın da hastasıyım...

Budd

"That woman deserves her revenge and we deserve to die..."

Git Bir Çay Demle

"Çay dediğin demleme çaydır, poşet çay nedir kardeşim" geyiği yapmayacağım söz. Elbette ki demleme çay daha iyidir de bazı mekanlarda o demledikleri çayı sabahtan akşama kadar kaynattıkları için zehir gibi birşey içersin. Böyle durumlarda poşet çay vaziyeti kurtarır, hiç olmazsa bir aroma garantisi vardır. Benim kafayı taktığım bu poşet çayı, fincandaki kaynamış suda bekletme süresi. Poşetlerin üzerinde 5 dakika falan yazar. Bizim memlekette kimsenin kaale aldığını sanmıyorum bu süreyi. Poşeti attın, 5 dakika bekledin. Eee buz gibi oldu o çay kardeşim. İngiliz aristokratı arkadaşım olmadı, karşılıklı oturup çay da içmedim bir İngilizle. Ilık mı içerler, bilemeyeceğim. Bizim memlekette çorba, çay dedin mi kaynamış olacak, ilk yudumu aldığında şöyle dilini yakacak. Konuyu fotoğrafla bağlayayım, poşet çayları fincandan -karşımda Gisele oturuyorsa- kaşığa dolar ve sıkarım, yeksem direkt iki parmak darbesi atarım poşete. Bütün demi ordadır bu çayın, sıkmazsan renk gelmez fincana. Yine gereksiz bir şirinlik abidesi var karşımızda, adamlar bir de timer yerleştirmişler. Poşeti yerleştireceksin, timer'ı kuracaksın. Hakikaten git bir çay demle ya...

Son Kullanma Tarihi 22 Aralık 2007

Barcelona, Real Madrid'in 4 puan gerisinde kalınca Madrid medyası Rijkaard'a sarmaya başladı. Getafe mağlubiyetinde kenarda aciz kaldığı başkan Laporta tarafından da kabul görünce Hollanda'lı yerine kim gelir hesapları yapılmaya başlandı. Kaçıncı kere yazıyorum bilmiyorum ama Ten Cate gittiğinden beri takke düştü kel göründü. Barça gibi bir kulübün başında 4 sezon kalmak zaten yiyip bitirir adamı. Marca gazetesi manşetten ince görmüş. 22 Aralık'ta Real Madrid-Barça derbisi var ve Rijkaard için bu günü son kullanma tarihi olarak belirlemişler. Aday isimler arasında bence en yakın isim Cruyff'dan dolayı Van Basten. Capello ve Mourinho'dan Barça taraftarı nefret eder, Clemente'nin son kullanma tarihi ise çoktan geçti...

Sürüden ayrı

Gabriele Sandri'nin polis kurşunuyla hayatını kaybetmesi sonrasında Atalanta-Milan maçı 10. dakikada yarıda kalmıştı. İki taraftar grubu da maçın devam etmemesi için ellerinden geleni yaptılar. Futbolcular da sahaya kollarında siyah bantla çıkmışlardı ki biri hariç. Seedorf. Stad çıkışında yaptığı açıklama da radikal. "Tanımadığım biri için yas tutamam. Kaladze'nin kardeşi öldüğünde bu federasyon yas ilan etmemişti." Böyle zamanda ağızdan kolay çıkacak laflar değil ama bu da bir bakış açısı...

Uyuz Topçular #1:Robinho

Yeteneğini tartışmayacağım ama yeni nesil topçular arasında ısınamadığım adamlardan biridir Robinho. Bir kere Real Madrid'in büyük kazık yediğine inanırım bonservisini alırken. Bırak dünyayı; Avrupa'dan en iyi 1 değil 5 onbir yaz deseler hiçbirine yazmam o kadar inanmam bu adama. Samimiyetsiz gelir sahada, gülüşü, faul alışı, gol sevinci, hesaplı kitaplı çalımları. Anti-Pele olmanın bir tezahürü müdür nedir; bu arkadaşa fena uyuz kapıyorum. Akıllı ol Robinho...

Kiko ve Guiza

Atletico Madrid'li -emekli-Kiko'nun alamet i farikasıdır bu gol sevinci. Mallorca'dan Daniel Guiza emanet almış. Futbol dünyasında birçok futbolcunun menajeri ağabeyidir, babasıdır, bu Guiza'nın menajeri sevgilisi: Nuria Bermudez. Fotoğrafını koymuyorum bloga, patates suratlı bir hatun. Kiko ve Guiza'nın ortak gol sevinci hakkında yorumlara açığız. "Açığız" ile bloga kurumsal bir hava vermiş olduk ki bu olmadı işte: Açığım...

12 Kasım 2007

Yürüyedur Lanus

Arjantin Apertura'da milli maçlar arası sonrasında, son 3 haftaya girilecek. Lanus 33 puanda ve Boca'nın 3 puan önünde. Bu hafta Lanus deplasmanda Rosario Central'a 4 attı. Boca da Velez'i dörtledi. Dananın kuyruğunun kopacağı maç ise 18. hafta Lanus, 25 Kasım'da Argentinos ile evinde karşılaşacak. Zor maç. Boca Juniors ise 16. sıradaki Arsenal deplasmanına gidiyor. İki takım da puan kaybetmezse sondan ikinci hafta(18) final karşılaşması olacak. Lanus 3 puan farkla Boca Juniors'ın karşısına çıkacak La Bombonera'da. Boca Juniors kazanırsa puanlar eşitlenecek. Lanus'un son hafta hala bir şansı olacak bu durumda çünkü Boca Juniors, iyi bir sezon geçiren Tigre deplasmanına gidecek. Boca-River derbisinin yayınladıktan sonra Arjantin ligine olan ilgisini tek maçla sınırlı olmadığını verdiği maçlarla kanıtlayan NTV Spor Servisi, mutlaka bu final maçını da yayınlayacaktır. Bir de son not: Arjantin'de puan eşitliğinde tarafsız sahada iki takım arasında final karşılaşması oynanır. Boca için tek formül bütün maçlarını kazanmak. Tarihinde şampiyonluk sevinci yaşamamış (1.ligde) Lanus kupayı kaldırsın, budur dileğimiz...

Kaza Kurşunu

Polis Raciti'nin intikamı taraftar Gabriele Sandri mi? Hayır değil. Geçen sezon bir polis ölmüştü dün de bir taraftar. Sandri'yi öldüren kurşun polis memuru Luigi S.'nin silahından çıkmış. "Bir el havaya ateş ettim ve koşmaya başladım. Silahın emniyeti açıktı ve koşarken silah ateş aldı ve hem onun ailesini hem de kendi ailemi yaktım" diyor polis memuru. Kaza kurşunu! Ardından özellikle Roma'da çıkan olaylarda Olimpiyat evinin taşlanması, bir polis aracının yakılmasına karışanların ise başı büyük belada İtalya'da. Terörist kabul ediliyorlar ve öyle yargılanacaklar. Kalan haftalarda deplasman seyircisine de kesin yasak getirecekler. Artık herkes evinde seyredecek maçları...

Paradoks

Blogunda "10 Kasım'da Piper Roma'da, 16 Kasım'da Cabala'dayım" demiş Gabriele Sandri. Hayat bu işte bir hafta sonrasını bile programlıyamıyorsun. Trofolo, RAI'deki programı işaret etti de oradan takip ettim. Bakan Giovanna Melandri bitikleri oynuyor, dişe dokunur birşey dedikleri de yok. Programın moderatörü, bir gazeteciye soruyor? Nedir Ultras diyor? 50 yıldır öğrenemediniz mi, öğretemediniz mi kardeşim. Gazeteci başlıyor anlatmaya, işte bizim burada söylenenler, toplu bilet alırlar, reisleri vardır, stadları kendi malı bilirler, ürün satışından para kazanırlar, kulüp yönetimlerinden beslenirler. Peki nasıl birleştiler diyor moderatör çıkan olaylar için? Ona da verecek bir cevabı yok gazetecinin. Asıl öfke devlete, federasyona. "Geçen sezon Sicilya'da polis öldüğünde bütün maçları tehir ettiniz bugün neden oynattınız ve neden trajik bir hata diyorsunuz?" diye soruyor sokaktaki taraftar. Bergamo ve Roma'da "katiller" diye bağırarak yürüyorlar, Milan taraftarına jopla dalan bir polis grubu var ki; görüntüler bize çok tanıdık. Programı seyrederken işte paradoks bu dedim. Ultras kültürü, endüstriyel futboldan nefret eder ama ondan beslenir. Modern futbola hayır demek, meşin yuvarlak romantiği olmak yetmiyor bu gerçekleri silmeye. Bununla itham ediliyorlar. Futbol pastası büyüdükçe onların da cebi doluyor, endüstriyel futboldan, şifreli naklen yayınlardan, kulüp mağazalarından nefret eden Ultraslar yine o kaynaklardan nemalanıyor İtalya'da. Milan'da; Inter'de, Lazio'da da hikaye hep aynı. "Stadların içinde milli maçlar sonrasında mutlaka polis olacak, steward uygulamasına geçilecek İngiltere'deki gibi diyor" sarışın bakan; lakin sokakta olanlar için çaresiz. Çünkü İtalya'da hayat; dolce vita değil. İnsanlar işsiz, insanlar mutsuz ve bu yönetenlerin korktukları toplumsal patlamanın fitili işte. Bir gazetecinin dediği gibi: "Biz bu çocuklara ne eğitim veriyoruz? Aile yapısı bozuldu mu? Şiddet kültürünü İtalya'da pompalayanlar kimler?" Hikayeler hep aynı, özneler, mekanlar farklı sadece...

11 Kasım 2007

Ölüm Alla Italiana

Kanlı biten Sicilya derbisi sonrasında almadık önlem bırakmamıştı İtalyanlar. Stada çift bariyer, pankart sokmak yasak, davul sokmak yasak, elektronik turnike vs.. Olmadı yine başaramadılar. Sezon başından beri riskli dedikleri maçlarda deplasman taraftarına yasak getiriyorlar, olayları hesapta başlamadan önünü kesiyorlardı. Akacak kan damarda durmuyor işte. 2 gün önce Napoli taraftarına Palermo deplasmanına gidemezsiniz dediler ama Lazio taraftarı Milano'ya gidemez demediler. Oraya kadar varsalardı da pek bir olay çıkmazdı Lazio İnter arasında. Hollanda'da stad çevresinde alınan yoğun güvenlik önlemleri nedeniyle kavgalar otoban kenarlarına taşınmıştı. Ajax ve Feyenoord'un lider takımı telefonda sözleşiyor, yer belirliyor, iki grup polisin bilmediği bir otoban kenarında meydan savaşı yapıyordu. İtalya'daki randevulu değil sadece bir rastlantı. Lazio ve Juve farklı deplasmanlara giderken çakışıyor ve çarpışıyorlar. Hayatını polis kurşunuyla kaybeden Gabriele Sandri öyle fanatik Lazio taraftarı değil, grup üyesi de değil. 26 yaşında bir dj. Yani demirden korkan trene binmez değil bu vaka. Gabriele Sandri, Pazar günü arkadaşlarıyla Milano'ya maça giden bir Lazio sempatizanı sadece. Roma derbisi tarihinde tekrarı çoktur bunun. Lazio ve Roma taraftarı kolkola polise saldırmıştır Olimpiyat Stadı çevresinde yine öyle oldu. Bergamo'daki reaksiyon da Atalanta'lıların Lazio'lulara bir desteği. Doni'ye bile gider yapmış kendi taraftarı. Ne olur bundan sonra? Filmi bir yıl geriye sardılar. Yine önlemler, yeni önlemler, eyyam saha kapatmalar, iki gözyaşı, kalabalık bir cenaze. Sonra hayat devam eder. Hayat durduysa Sandri ailesinin evinde durmuştur. Gerisi teferruat...

Slazenger

Advertising Agency: The Furnace, Sydney, Australia
Copywriters: Jay Furby, Luke Duggan
Art Director: Luke Duggan
Photographer: Toby Burrows