Boş
tribünler, forma başta olmak üzere taraftara bir zamanlar resmi ürün
yetiştiremeyen kulüp mağazaları ve yokuş aşağı koşan yayın gelirleri…
Koronavirüsün kabus gibi üzerine çöktüğü dünyada elbette ki önünü göremeyen
sadece futbol endüstrisi değil. Sosyal hayatın sıfırlandığı 11 ay boyunca
sinemadan müziğe, yeme-içmeden turizme kadar her sektör ölümcül darbeyi alırken
pandemi döneminde yükselenler de oldu
elbette. Artık masa-sandalyesi olmayan ve sadece ev servis yapan hayalet
mutfaklar girdi hayatımıza, Netflix başta olmak üzere dijital platformlar üye
sayısını katlayarak zor günleri fırsata çevirdiler…
11 ay önce
maçlara seyirci yasağı geldiğinde kimsenin aklına Euro 2020 ve Tokyo
Olimpiyatları’nın erteleneceği gelmiyordu. 2-3 haftalık aranın ardından hayat
normale dönecek ve sezon tamamlanacaktı. Olmadı.. Çok kazananın çok kaybettiği
futbol dünyasında zarar raporları ardı ardına yağmaya başladı. Deloitte’ın her
yıl yayınladığı Para Ligi raporunda Avrupa’nın en çok gelire sahip 20 kulübünün
toplam gelirlerinin 1.1 milyar Euro düştüğü açıklandı. Yayın hakları
anlaşmalarının ve kombine satışlarının pandemi öncesi yapıldığı gerçeğini
hatırladığımızda asıl hasarın içinde bulunduğumuz sezon sona erdiğinde ortaya
çıkacak. Önümüzdeki iki yılda Avrupa’da futbol gelirlerinin 4 milyar Euro
azalması ve zirvedeki 20 kulübün de 2 milyar Euro daha az kazanması bekleniyor…
UEFA’nın
90’lı yıllardan itibaren çok maç-çok gelir projesi aradan geçen çeyrek asra
yenik düştü. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nde grup aşamalarındaki altışar
maç artık başta Z kuşağı olmak üzere futbolseverin ilgisini çekmiyordu. Bayern
Münih, Juventus ve Paris Saint Germain’in seri şampiyonluklarıyla rekabetin
bitme noktasına geldiği Avrupa liglerinde, Avrupa Kupaları’n gidebilenler hep
güçlü, yolu düşmeyenler ise her sezon kaderleriyle baş başa kalıyordu…
Avrupa Süper
Lig projesinin önündeki en büyük engel elbette ki UEFA. Avrupa futbolunun
patronu Şampiyonlar Ligi’nin formatını 2024 yılından itibaren değiştirerek bu
projeye sıcak bakan devleri ikna etmeye çalışıyor. Elinde elbette ki bir de
sopa var. UEFA ve FIFA, kendi organizasyonlarından ayrılacak kulüplerde forma
giyecek oyuncuların milli takımlarında forma giyemeyeceğini tehdidini savurup
her ülkenin içindeki milliyetçiliğe harika bir pas attı…
Basketbolda
Euroleague’in oyuna getirdiği yüksek rekabet madalyonun bir tarafı, diğer
tarafında ise bu turnuva için idman maçlarının oynandığı yerel ligler var.
İngilizlerin 6, İspanyol ve İtalyanların 3’er, iki Alman ve bir Fransızla 15 A
lisansı sahip takımın kurmayı planladığı Avrupa Süper Ligi, UEFA için şimdilik
öznesi bol bir fıkra. Madalyonun öteki yüzünden ise 20 takımlı ligde kalan 5 kontenjanın
kime gideceği ve kendi başlarının çaresine bakması gereken yerel ligler var.
Büyük nüfusuyla Rusya, futbol-kulüp kültürleriyle Hollanda ve Portekiz’in birer
kontenjanı kapacağı kesin. Geriye biz, komşu Yunanistan ve hangisi gelse
insanların şaşıracağı onlarca lig kalıyor.. Emin olun mesele, iki yıl sonra
Şampiyonlar Ligi’ne direkt takım gönderemeyeceğimiz gerçeğinden çok daha acı ve
mühim… Yerel rekabette birbirlerini yiyen ve tüketen kulüplerimizin başkanları
akvaryumun bölüneceğini bilmiyorlar mı? “Elbette biliyorlar” demek isterdim…