Bu hikaye
hepimiz için tanıdık, çocukluğumuzdan ya da çocuklarımızdan. Aileler ufak
yaştaki çocuklarının spor okullarına yazdırır, kulüplerin seçmelerine
götürürler, her anne baba için çocukları birer Messi-Ronaldo’dur. Çocuklar da
büyüyünce Michael Jordan-Zidane olmak isterler, bunun hayalini kurarlar zaten.
Zordur sporcu olmak, dersler ihmal edildiğinde, idmanlardan yorgun argın
dönüldüğünde “Kıyamam ben evladıma” günleri başlar ve kimbilir ne şampiyonların
kariyeri başlamadan biter. Kol kırılır, basketbol bırakılır, tekmelerden
bacaklar morarır, futbol bırakılır, orta kulak iltihabı ile yatağa düşülür,
yüzme, sutopu kariyeri biter. Hepsinin üstesinden gelen, vazgeçmeyenler ise gün
gelir isimlerini spor sayfalarında bir ufak haberde görürler ilk kez. Sonrası
hayat ve getirdikleri, kimi dokuz sütuna manşet olur, kiminin hakkında kitaplar
yazılır. Çocukken ya da çocuklarınızda iyi hatırlayın, iki spor dalı arasında
gidip gelinen günler vardır. Atletizmi bırakıp futbolcu mu olsa, tenis
oynuyordu da tesis uzakta acaba voleybola mı versek? Kürek takımındayım ama
okuldaki arkadaşlarımla aynı takımda basketbol oynamak daha iyi fikir değil mi?
Şimdi
anlatacağım biri İspanyol diğeri Fransız iki çocuğun hikayesi. 12 yaşında
Fransa’da bir tenis turnuvasında isimleri tabloda yazdığında birbirlerini
tanımıyorlardı, bugün hala tanışmamış olabilirler ama ikisi de birbirlerini biliyorlar
artık. İspanyol çocuk, Balear Adaları’nda Manacor’da doğmuş, babası Sebastian
şehrin zenginlerinden. Ailenin sporcu
geçmişi de sağlam, amcası Mallorca ve Barcelona formaları giymiş döneminin
meşhur futbolcularından biri. Bir diğer ise eski tenisçi. Çocuğun birini tercih
etmesi lazım, o günlerde kalbi futbola daha yakın Toni Amca’sı sayesinde tenisi
seçiyor. 1998 yılında Fransa’ya Open Super 12 D’Auray turnuvasına Morbihan’a
geldiğinde, yaş grubunda ülke şampiyonu olan Fransız çocuk da aynı ikilime
yaşıyor. Onun da ailesi de zengin ve onun da ailesinde çok sayıda sporcu var.
Annesi Marine eski basketbolcu, ağabeyi Erwan yüzme ve bisiklette yetenekli bir
sporcu. Babası Christian ise eski bir futbolcu ve çocuk ilkokula başladığında
teknik direktör olarak hayatını kazanıyor. İspanyol çocuk gibi o da “Futbol mu
tenis mi” diyerek büyüyor. 12 yaşında katıldığı turnuvanın ardından Fransız
çocuk tenisi bırakıyor ve futbolcu olmaya karar veriyor. Geride kalan 20 yılda
İspanyol çocuğu futbol sahalarında keyif iyi oynarken çok gördük, Fransız olanı
da tenisten vazgeçmedi, oynadığı her
kulüpte korta çıkacak bir takım arkadaşı buldu.
İkisi de
artık 32 yaşına geldiler. İspanyol çocuk büyüdü, efsane bir tenisçi oldu. Geçen
hafta Paris’te 11. Kez Roland-Garros’u kazandığında ağlıyordu. İlk kez
kazanıyormuşçasına bakıyordu objektiflere. Tarihin en büyük sporcularından biri
olmayı başardı Rafael Nadal… Fransız çocuk, genç takımlarda geleceğin Zidane’ı
olarak gösteriliyordu ama yanından bile geçemedi. Forvet arkasında oynuyordu,
çok yetenekliydi ama hep bir şey eksikti. İtalya’ya Milan’a transfer olduğunda
da, ülkesine Bordeaux’ya döndüğünde de. Büyük transfer diye gittiği O.Lyon’da
da. İki yıl önce kürkçü dükkanına, yetiştiği kulübe, Rennes’e döndü ve artık
boşta… Nadal ve Gourcuff bir gün bir kortta bir araya gelirler mi bilmem ama
geldikleri gün ayak tenisi de oynamadan kortu terk etmeyecekleri kesin…