Basit bir
soruyla başlayalım: “Futbol 50 yıl önce daha popüler daha izlenir bir spor dalı
mıydı? Avrupa’da 60-70 yıl önce yapılan 80-100 bin kapasiteli stadyumların
benzerleri neden son 25 yılda yapılmadı?”
Şimdi cevap
bulmaya çalışalım: “Kısa cevabı, insanlar artık konforu seviyor. Beton yığını
stadyumlar, tahta sıralar, güvenlik kriterlerinin olmadığı ayakta izlenen
maçlar, tadı unutulmaz köfte ekmekler, demi kaçmış çaylar yok artık.
Futbolsever artık bilet peşinde koşmuyor. Kombine ile koltuğunu da sağlama
alıyor, açık büfelerde yemekler yeniyor, ısıtmalı tribünlerde kış günü
titremeden maç izleniyor, omuza omuza tezahüratı hatırlayan yok, yenilsen de
yensen de zaten gereksiz bir romantizm genç kuşaklar için.
Geçmişte ne
localar vardı ne de VİP tribünler. Stadyum dediğin iki açık tribün bir kapalı
(üstü açıksa Maraton) bir de numaralı tribündü. Futbolsever olmak artık sevda
yetmiyor. Bizim büyük çaresizliğimiz değil bu, tüm Avrupa aynı sıkıntıyı
çekiyor. Kimse yeni stadımı 90-100 bin kapasiteli yapayım demiyor. Juventus
gibi dev bir kulüp 42 bin taraftar bana yeter diyor yeni stadında. Milano ve
Roma’da dev ve eski stadyumları kullanan dört İtalyan kulübünün hala maket
olmaktan kurtulamayan yeni stadyumları da 50 bini aşmayacak. Ne Real Madrid ne
de Barcelona yeni stadyum yapmayı aklından geçirmiyor. Şehrin göbeğindeki
mabedlerini şehir dışına taşımak yerine yenileme projeleri geliştirip para
olmayınca da ertele tuşuna basıyorlar…
İngilizlerin
4 milyon sterlin ile başlayan ve yeni ihalede 5 milyar sterlini aşması beklenen
Premier Lig yayın hakları bize şunu anlatıyor. Futbolda artık daha çok para var
ama futbol tribünlerin değil artık dev ekranların güzel oyunu. Hakkını vermek
lazım, yüksek çözünürlükte yapılan yayınlar, 35 kamerayla çekilen maçlar,
öncesi ve sonrasındaki yorumlarıyla futbol Avrupa’nın her yerinde birçok insana
göre evde izlerken de güzel…
Neymar’a
222, Coutinho’ya 160 milyon Euro bonservis ödenen futbol ekonomisi nereye
koşuyor peki? Gerçekten paniklemeli miyiz bu oyunu sevenler olarak? Bir adım
geri çekilip baktığımızda tüm astronomik bedelli transferlerin bir çemberi
oluşturan kulüpler arasında yapıldığına ikna olursak paniğe gerek yok. 100
milyon ve üstü alan kulüpler belli. Barcelona, Real Madrid, PSG; Manchester
United, City, Chelsea, Juventus… Evet futbolcular 20 yıl öncesine göre
inanılmaz paralar kazanıyorlar, evet Cristiano Ronaldo’nun garajında her biri
milyonluk 10 otomobil var, evet Platini de sıradan bir Fransız malı otomobile
biniyordu ama değişen bir şey yok. Ronaldo da gideceği yere gidiyor, Platini de
gidiyordu… Transfer domino taşları gibi.. Liverpool yok yere bir stopere 80
milyon ödüyor diyorsunuz, ertesi gün 160 milyona bir oyuncusunu satıyor. Barça
222 milyon kazandı Neymar’dan satırı arşiv olmadan Dembele’ye 120 milyon
ödüyorlar Katalanlar. Juventus, Higuain’i alıyor, Pogba’yı satıyor vs. vs…
1996 yılına
döneceğiz, tablolarda Avrupa’nın üç liginde o günlerin büyük yeteneklerine
ödenen bonservislerin sudan ucuza olduğun görecek ve belki de gözlerinize
inanamayacaksınız. Şaşırmayın, şaşırmak bir gençlik eylemidir…
1996’DA
YILDIZLARIN BONSERVİSLERİ
İNGİLTERE
Shearer
(Newcastle) 15 milyon Sterlin
Di Matteo
(Chelsea) 4.5 milyon
Poborsky
(Man. United) 3.6 milyon
Ravanelli
(M.Brough) 7 milyon
İSPANYA
Ronaldo
(Barcelona) 12.8 milyon
Mijatovic
(Real Madrid) 6.4 milyon
Rivaldo (La
Coruna) 5.4 milyon
Karpin
(Valencia) 5.3 milyon
Romario
(Valencia) 4.8 milyon
Seedorf
(Real Madrid) 3.2 milyon
Davor Suker
(Real Madrid) 5.2 milyon
İTALYA
Chiesa
(Parma) 10 milyon
Boksic
(Juventus) 6 milyon
Thuram
(Parma) 4.5 milyon
Toldop
(Fiorentina) 4 milyon
Djorkaeff
(Inter) 3.6
milyon
Zidane
(Juventus) 3.2
milyon