21 Haziran 2017
Mino Raiola ve Adamları
Mino Raiola, Güney İtalyalı bir ailenin oğluydu, babası o bir yaşındayken Hollanda'nın Haarlem şehrine göç etti. Mino'nun ilk işi ailesinin açtığı İtalyan lokantasında garsonluktu. Ticarete kafası yatkın Mino menajerlik şirketinde çalışmaya başladığı zaman 23 yaşındaydı. Üç dil biliyordu ve ağzı iyi laf yapıyordu. Büyüdüğü Hollanda ile doğduğu İtalya arasında transfer köprüsünü kurması çok zaman almadı. Bombayı DennisBergkamp'ı Inter'e satarak patlattı. Pavel Nedved'i Sparta Prag'dan Lazio'ya götürdüğünde piyasadaki itibarı tavan yaptı. Ajax'ta bir İsveçli santrafor, Hollanda liginin savunmacılarının kabusu olmuştu. İhtişamlı fiziği, müthiş tekniğiyle herkesten farklıydı. Ülkeye Brezilyalı Ronaldo'dan beri böylesine klas bir yabancı genç golcü gelmemişti. 9 numaranın adı Zlatan İbrahimoviç, menajeri de elbette ki Mino Raiola idi. Zlatan'ı 16 milyona Juventus'a sattı... Zlatan İbrahimoviç, Mino Raiola'nın Jorge Mendes seviyesineçıkmasının bir numaralı öznesi. Ajax'tan Juventus'a, oradan Inter'e, Barcelona, Milano derken Paris Saint Germain'e ve bu sezon Mourinho'nun çalıştırdığı Manchester United'a... Raiola onu PSG'e götürdüğünde "Paris'e gelenlere Mona Lisa'dan daha iyi eser görmelerini sağladım" demişti. Bu yaz transfer piyasasının bir numarası elbette ki FransızPaul Pogba'ydı. Manchester United'tan bedelsiz Juventus'a gittiğinde Raiola, İtalyan kulübünden 6 milyon Euro komisyon almış, üstüne "Satıldığı takdirde yüzde 20 alırım"demişti. Alex Ferguson'un nefret ettiği Raiola, Pogba'yı Serie A'da büyüttü ve rekor transferine imza attı. Man. United "Bundan olmaz" dediği Pogba için 105 milyon Euro ödedi. Henrikh Mkhitaryan'ı keşfeden bir zamanlar futbol dünyasına Diego Simeone ve Pirlo'yu armağan eden Lucescu değil, ama onda emeği büyük. Şaktar'dan Borussia Dortmund'un yolunu tutan Mkhitaryan son dönemin en büyük yeteneklerinden. Raiola, ondaki ışığı çok önce gördü ve futbolun en güzel yaşında, 27'sinde onu Mourinho'nun Man. United'ına götürdü. Jorge Mendes'in portföyünde İspanyol kaleci David de Gea varsa, Raiola'nın da Gianluigi Donnarumma'sı var. Geçen sezon 16 yaşında Milan kalesini teslim aldı. Kısaca 'Yeni Buffon.' Raiola onu satmak için fiyatının oluşmasını bekliyor ve 50 milyon Euro'dan aşağıya kimseyle masaya oturmayacak. (Ağustos 2016)
Jorge Mendes ve Adamları
Jorge Mendes, babasının çalıştığı petrol şirketinin takımı Petrogal'de, ardından Vianense'de forma giydi. Video filmlerin kiralandığı bir dükkan açtı ve 30 yaşında futbolubıraktığında parayı, bar ve gece kulübünden kazanacağına karar verdi. Caminha'da açtığı bara gelen bir kaleci tüm kariyerini sil baştan değiştirdi. Guimares forması giyen 22 yaşındaki Santo, Porto'ya transfer olmak istiyordu ama iki takım arasındaki düşmanlıkyüzünden imza çok zordu. Jorge Mendes, Deportivo La Coruna'ya 1996 yılında Santo'yu satmayı başardı. Alt ligden Costinha'yı Monaco'ya, Capucho'yu da Porto'ya sattığındaülkede yeteri kadar tanınmıştı. 2002'de hayatının randevusunu almıştı. Manchester United'ın teknik direktörü Sir Alex Ferguson bekliyordu onu. Lizbon'da havaalanına giderken Porsche'sini parçaladı, doktorlar "Uçağa binemezsin" dedi ama dinleyen kim!Cristiano Ronaldo, Quaresma ile birlikte Barcelona'ya gidebilirdi, Mendes, onu Manchester United'a sattı. Ferguson'un tornasından geçen Portekizli'yi Real Madrid Ada'dan koparmak istediğinde ödemesi gereken bedel 96 milyon Euro'ydu. Şöhreti, yıldız adayı birçok futbolcunun Mendes ile çalışmasını sağladı. Bir oyuncunun nereli olduğu önemli değildir Jorge Mendes için. Eğer yolu Portekiz'e düşmüş ve yetenekliyse, menajerkokuyu alır. Rus sermayesi Monaco'yu coşturduğunda Porto'dan 40 milyona götürdüğü Kolombiyalı genç yetenek James Rodriguez'i, 2014 Dünya Kupası'ndaki muhteşem golleriyle ambalajlayıp 80 milyona Real Madrid'e sattı. Atletico Madrid'in son beş yıldaki transferlerinde Jorge Mendes'in futbol aklı hep en önde geldi. Arda Turan da dahil olmak üzere kadroda Portekizli menajerle çalışan altı-yedi futbolcu hep vardı. Diego Costa, çoksakatlanırdı, sahada çirkefti ama Atletico Madrid'i şampiyon yapınca Mendes'in çalıştığı Jose Mourinho, Costa'yı Chelsea'ye almak için gözünü bile kırpmadı. Angel Di Maria, Mesut Özil ile birlikte Cristiano Ronaldo'nun eşsiz istatistiklerinin mimarı oldu ama Real Madrid sahnesine hep yeni başaltı solistler lazımdı. Manchester United, Angel Di Maria'yı aldığında, "Premier Lig'in beklerinin baş belası olacak kanat oyuncusu geldi" dediler amao İngiliz kulübünün vatandaşı Veron ile birlikte tarihindeki en büyük hayal kırıklığı oldu. Form geçici, klas kalıcı. Angel Di Maria, Zlatan İbrahimoviç'in kanatları altında Paris SaintGermain'de eski günlerine döndü. Atletico Madrid ve Real Madrid'e çok adam satan JorgeMendes'e hep mesafeli duran Barcelona, bu yaz servet akıttığı Andre Gomes transferiyle Portekizli menajerini ihya etti. Benfica'dan Uzakdoğulu patronunun danışmanlığınıyaptığı Valencia'ya getirdiği vatandaşını, Euro 2016 sonrasında sadece 13 kez milli olmuşken, Messi-Neymar-Suarez'in takım arkadaşı yaptı. (Ağustos 2016)
18 Haziran 2017
Son Çıkan Işığı Söndürsün
Şampiyonluk için ben, sen, o yeter mi? Ev mi kurmak zor kadro mu? Büyük futbolcu olmak için kaç kupa kazanmak gerekir? Bir stadyuma veda ederken kaybettiğimiz nedir? Biraz futbol biraz hayatla sezonun Z raporu..
“BİZ” OLAMADIKTAN
SONRA
Savaşta düşmanı yenmek için önce içerden parçala demek için
yüksek rütbeli bir subay olmaya gerek. Her takım oyununda olduğu futbolda da
teknik adamından futbolcusuna, masöründen malzemecisine herkesin soyunma
odasında birbirine güvenmesi ve inanması. Chelsea’da Jose Mourinho’nun sonunu
hazırlayan entrikalar neyse tam tersi bu sezon Antonio Conte önderliğinde
yaşandı Chelsea’de ve hikaye mutlu sonla bitti. Manchester City’nin dev
kadrosu, Pep Guardiola ile içerden parçalanırken, milli takımlar düzeyinde biz
de uzun ve ibretlik bir hikaye yazdık. Ne takımın kalitesi ne tarihi ne teknik
adamın taktik zekası… İçeride “Biz” olamazdığında sahada “Ben, sen ve o”yu
paramparça ediyorlar bu oyunda…
BİR KADRO KURDUĞUNDA
BUZDOLABI HANGİSİ?
Futbolda kadro kurmak biraz evi tutup döşemek gibi aslında.
Her evin sahibinin bütçesi kadar elbette ama olmazsa olmazlar hep aynı.
Buzdolabı olmadan kurutma makinesi olmayacağına göre iki kaliteli golcün varken
sıradan iki stoperin de olmamalı bu oyunda. Yeni evin eksiği bitmez derler.
Önce sahadaki 11’in omurgası: kaleci, stoper, orta sahayı süpüren, takımın
futbol aklı ve topu rakip kaleye vuran santrfor. Buzdolabı, yatak, koltuk,
çamaşır makinesi ve ocak gibi… Elbette bir de komşularla iyi geçinen ev sahibi
olmak var. Bu ev bu sezon bizim ligimizde Beşiktaş’tı. Şenol Güneş, mikrodalga
ve kurutma makinesinin derdisine yine düşmedi. İhtiyaçlar belliydi, evi arada
bir havalandırmak gerekti ve yine mutlu son…
KAÇAN BALIKLAR HEP Mİ
BÜYÜK OLUR?
Uzun yıllar kullanacağınız ev eşyalarının garanti sürelerini
ek ücret ödeyerek uzatanlardan mısınız? Kiraladığınız evi “En az 4 yıl
otururum” deyip ona göre masraf yapanlardan mısınız? Cevap evet ise kulüp
başkanı olsanız elinizdeki değerli kabul ettiğiniz futbolcularla uzun vadeli
kontrat yapar, süre kısaldığında da sözleşmeyi uzatırsınız. Yapmasanız ne olur?
Örneğin Galatasaray’ın son 16 yılda gelenler başınıza gelir. Emre Belözoğlu’nun
Inter’e kaptırır, 100 bin dolar ödeme yapmadınız diye Ribery diş fırçasını da
alır kaçar ve “Gelecekte en az 50 milyon Avro” eder dediğiniz Bruma’yı
aldığınız paraya satar, kasaya para koydum diye avunursunuz. Sonuçta kimse
buzdolabını üç yılda bir yenilemez, onca masraf yaptığı evden de bir yıl sonra
ev sahibi tarafından çıkartılmaz, çıkartılamaz değil mi?
FRANCESCO TOTTİ’DEN
AL PACİNO’YA
İlk romanı, albümü, filmi muhteşem olan ama kariyeri boyunca
da bu ilki aratan sanatçılar hepimizi hayal kırıklığına uğratır da peki sevmez
miyiz onları? Bence severiz, o satırlar, o müzik, o film kareleri hayatımızda
yer etmiştir, vedalaşılmaz onlarla… Peki en çok kupa kazanan futbolcu en iyi
futbolcu mu, en büyük futbolcu mu? Francesco Totti, 65 bin taraftarını bir saat
boyunca ağlatarak ettiği vedasında bize bunun cevabını verdi. Çeyrek asır
boyunca her maça gittiğinde gördüğün adam hayatının bir parçası olmuştu ve
ortada kupalardan daha çok samimiyet vardı…. Sizce de Al Pacino’nun bazı
filmlerinin senaryosu facia değil mi?
GERİDE BIRAKTIĞIN
MAHALLEDEN KALANLAR
Son eşyaları da kamyona yükleyip semt değiştirdiğinizde ve
hatta başka bir şehre, ülkeye göç ettiğinizde geriye dönüp baktığınızda
özlediğiniz o evin dört duvarı ve balkon ve manzarası mı,, yoksa çok daha
fazlası mı? O evde yaşanmışlıkları o evde bırakıp gidiyormuş gibi hisseder de
insan o hatıralar nakliye kamyonun peşinden koşar gelir. Beki mahalle esnafı,
eve giden yollar, binilen otobüsler, minibüslerin hat numarası, kimsenin
görmediği hep boş olan bir aracı park edeceğiniz alan, gecenin vakti evde
kalmayanın istendiği komşular, top oynanan mahalle arkadaşları… Stadyumlar
taraftarın evidir. Beşiktaş, yeni stadını eskisinin yerinde yaptığı için
taraftar mahalleden ayrılmadı ama Madrid’de Atletico Madrid taraftarı yeni ve
lüks stadyumlarında, yıkılacağı günü bekleyen altından karayolu geçen eski
evleri Vicente Calderon’u da çevresini de çok özleyecekler. Maçtan önce 30
yıldır gidilen cafe, restoran, çıkışında buluşulan metro istasyonu, tribüne
girmeden önce toplanan apartman bahçesi, nehir kenarında piknik yapılan, futbol
konuşulan alanlar… Bir stadyumdan gitmek
sadece bir tribünden, bir koltuktan gitmek değil işte….