Sir Alex Ferguson, Arsene Wenger gibi neredeyse bir ömür bir takımı çalıştırmış teknik adamların hancı, kendisinin ise yolcu olduğunu bildiğinden Premier Lig yıllarında kaçak yapmayan egosu, yarını belli olmayan Pereira'nın canını yakıyor. Canı yanan Portekizli hoca da sahada aldığı başarılı skorlarla büyüyen karizmasını "Uçan Hollandalı"yı kulübede oturtup teşhir ediyor. Kim hancı kim yolcu peki? İkisi de değil. Tek gerçek hanın Fenerbahçe olduğu onların da tarihteki benzerleri gibi bir zaman sonra yolcu olacakları... Bu arada hanın duvarlarından bir şampiyonluk posteri eksik mi kalır, bir yenisi mi eklenir bilinmez ama bu ego savaşlarının geçmişine bir yolculuk yapmanın vaktidir. Çok uzaklara gitmeden bizim topraklardan başlayalım. Heykeli dikilecek kadar büyük futbolcuydu Alex de Souza. Gün geldi yapmışlığının verdiği gücü bir başka Fenerbahçe efsanesi üzerinde denedi, kazanan Aykut Kocaman, kaybedenler ise ikisini de sevenler oldu. Kartlarını açık oynayan Alex, "Elim kuvvetli" diyordu ama oyunun kurallarını koyan sonuçta kulübün başkanıydı. Brezilyalı Lincoln, Hagi'den sonra Galatasaray taraftarını en çok heyecanlandıran yeteneklerden biriydi. Karşısında "Florya topraktı o cesur" ile kulüp tarihine poster olmuş bir bayrak adam buldu.
Bülent Korkmaz-Lincoln gerilimi, Galatasaray'ın müzesine elbette ki ne kupa ne de senaryo Oscar'ı getirdi. Hagi, yönetilmesi zor bir yıldızdı, teknik adamlığında da taktik dizilişte değil insan yönetiminde zorlanan bir futbol efsanesiydi. Hagi, Ümit Karan'ın ipini çekerken, Ümit de yanlışları listesinde ikinci A4'e geçmişti o yıllarda. Şenol Güneş'in sonraları Güney Amerika'da gayet muteber bir golcü olacak Teofilo ile, Aykut Kocaman'ın Kazım ile, Ersun Yanal'ın Sow ile yıldızı barışmadı. Quaresma'yı da Samet Aybaba hiç sevmedi. Mourinho'nun Chelsea'deki ilk döneminde kuyusunu kazanının Ukraynalı golcü Shevchenko olduğu yazıldı, çizildi. İkinci döneminde de Portekizli hoca soyunma odasında hasımların sayısı bir elin parmaklarını geçince valizini toplayıp gitti. Alex Ferguson'un ellerinde büyüyen David Beckham'ın bir gün aynı ellerden çıkan kramponun suratında patladığı da futbol tarihinin arşivlerinde. İspanya'da son dönemin en büyük teknik adam-futbolcu polemiği elbette ki Pep Guardiola-Zlatan İbrahimovic'tir. Tek başına takım olan İsveçli'nin soyunma odasına sığmayan egosunu Guardiola patlatınca kıyamet kopmuş, sonunda kaybeden Eto'o'yu da gönderen, 50 milyonu da batan Barcelona olmuştu. 1996'da Aime Jacquets, Fransız Milli Takımı'nda Eric Cantona, David Ginola ve Papin'in biletini kesmişti. Almanya'da Bayern Münih taraftarının bir zamanlar bir numarası olan Frank Ribery'e kafayı takmak zaten ancak Louis Van Gaal gibi eli defter tutan delidolu bir teknik adama yakışırdı. Bizler Van Persie-Pereira ile günlerimiz geçirirken İtalyanların da geçen hafta nurtopu gibi polemiği oldu.