6 Haziran 2015
31 Mayıs 2015
Sevilla'nın 4. Yıldızı
Tişörtünün arkasında 2006 UEFA Kupası Finali- Eindhoven yazıyor. Varşova'ya daha yaz gelmemiş ama malum biraz da rengini belli etmek için taraftar hafif giyinir. 30'larının başında, Sevilla'dan yola çıktığı dördüncü final ve ilk düdüğe saatler var. "Eindhoven'da bu tişörtü almıştım, uğurlu geldi, ertesi sezon Glasgow'da yenisini almadım, yine bunu giydim, yine kazandık, öyle olunca geçen yıl Torino şimdi de Varşova'da üzerimde" diyor. Her sezon taraftarına üç forma satmaya çalışan futbol endüstrisi için iyi bir müşteri değil bu genç adam. "Kupalar güzel de, bu finalleri izlemek için iyi para harcadı sizin taraftar" diyorum. Gülüyor ve: "2006'da Hollanda'ya Eindhoven'a gittiğimizde tarihimizin ilk finaliydi. Doğrusu ertesi yıl da final oynayacağımız kimsenin aklına gelmedi. Glasgow'a gitmek kolay değildi, yine de takımı yalnız bırakamazdık ama artık akıllandık. Herkes sezon sonunda finale gidecekmiş gibi para biriktiriyoruz. Ben bu kez hazırlıklıydım. Geçen yıl Torino'da kazandık, bu sezon da neden olmasın dedik ve oldu, işte bak buradayız." Ramon Sanchez Pizjuan, İspanya'nın en ateşli stadyumlarından biri ama gelin görün ki Sevilla bu stadyumda tek bir şampiyonluk bile kazanamadı. İspanyol Milli Takımı'nın evinde maç kaybetmediği tek stadyumda Sevilla'nın bir tek kupasını göremeyen taraftarı, geçen çarşamba günü Varşova'ya dördüncü Avrupa Ligi Kupası'nı almak için geldi. 1945-46 sezonunda dünya, 2. Dünya Savaşı'nın bittiği günlerin travmasıyla boğuşurken, eski stadyumları Estadio di Nervion'da kazanılan şampiyonluğa şahitlik etmiş kaç kişi kalmıştır ki hayatta? Euro 2012'ye Ukrayna ile ev sahipliği yapmış Polonya'nın Avrupa Ligi finaline ev sahipliği yaptığı sezonda Sevilla'nın rakibinin bir Ukrayna takımı, Dnipro olması da futbolun ya da hayatın bir cilvesi işte... Tarihinin ilk Avrupa Kupası maçını Trabzonspor ile oynayan Dnipro'nun bu sezon elbette kimse finalde olacağını aklından geçirmemişti. Ama SSCB zamanında ülkenin en büyük futbol aklı Valeriy Lobanovski'nin yarattığı Dinamo Kiev efsanesi öncesinde çalıştırdığı ilk takım olan Dnipro'nun taraftarı da finalden umutlu.
Varşova'nın göbeğindeki Kültür ve Sanat Sarayı'na büyük bir hayranlıkla bakarken yakalıyorum genç Dnipro taraftarlarını. O günlere tanıklık edecek yaşta değiller ama uzun uzun bakmalarının bir sebebi var. Varşova'nın en yüksek binası, 2. Dünya Savaşı sonrasında Stalin rejiminin, yüzde 90'ı yıkılan Varşova'ya büyük hediyesi. Duvarlar yıkıldıktan sonra, bağımsızlıklarını ilan eden bir ülkenin insanları olarak 50'li yıllarda yeniden inşa edilen Varşova'nın 'eski şehri'nin sokaklarını dolduruyorlar. En eski bina 60 yıllık ama Polonyalılar eski şehri bir maket gibi inşa ederken gezenleri yüzyıl öncesine götürüyorlar ama kabul edelim biraz araftalar. Bir zamanlar Rusya gibiyken, Almanya gibi olmaya çalışmak... 57 bin kapasiteli Varşova Ulusal Stadyumu, içine girdiğinizde bildiğiniz Türk Telekom Arena, fazlası ise dışardan bakıldığında göz okşayan ve beton yığınını gizleyen kırmızı-beyaz kaplamalar... Sevilla taraftarı artık finallerin müptelası oldukları için çok daha organizeler, kırmızı tişörtleri ve müthiş tezahüratlarıyla finali beklerken, Dnipro cephesinde gün boyunca yorulmamış ses telleri devreye giriyor ve İspanyolları bastırmayı başarıyorlar. Hele bir de ilk gol onlardan gelince final tadından yenmiyor. Dokuz yıl önce Eindhoven'da Middlesbrough'u dört golle ezen, ertesi sezon ülkesinden Espanyol'u Glasgow'da penaltılarla geçen, geçen yıl da Torino'da Benfica'yı yine penaltılarla yıkan Sevilla, Jose Antonio Reyes-Ever Banega ve Carlos Bacca gibi 'fazla' futbolcularıyla rakibini devirmeyi başarıyor ve bizim topraklara sadece bir kez gelen UEFA Kupası'nı en fazla kazanan takım olmayı başarıyor. Mayıs 2016'da Avrupa Ligi finalini kim oynar, bunu tahmin etmek zor ama bildiğim Sevilla taraftarının İsviçre'nin Basel şehrindeki final için Varşova dönüşü para biriktirmeye başladığı...
Varşova'nın göbeğindeki Kültür ve Sanat Sarayı'na büyük bir hayranlıkla bakarken yakalıyorum genç Dnipro taraftarlarını. O günlere tanıklık edecek yaşta değiller ama uzun uzun bakmalarının bir sebebi var. Varşova'nın en yüksek binası, 2. Dünya Savaşı sonrasında Stalin rejiminin, yüzde 90'ı yıkılan Varşova'ya büyük hediyesi. Duvarlar yıkıldıktan sonra, bağımsızlıklarını ilan eden bir ülkenin insanları olarak 50'li yıllarda yeniden inşa edilen Varşova'nın 'eski şehri'nin sokaklarını dolduruyorlar. En eski bina 60 yıllık ama Polonyalılar eski şehri bir maket gibi inşa ederken gezenleri yüzyıl öncesine götürüyorlar ama kabul edelim biraz araftalar. Bir zamanlar Rusya gibiyken, Almanya gibi olmaya çalışmak... 57 bin kapasiteli Varşova Ulusal Stadyumu, içine girdiğinizde bildiğiniz Türk Telekom Arena, fazlası ise dışardan bakıldığında göz okşayan ve beton yığınını gizleyen kırmızı-beyaz kaplamalar... Sevilla taraftarı artık finallerin müptelası oldukları için çok daha organizeler, kırmızı tişörtleri ve müthiş tezahüratlarıyla finali beklerken, Dnipro cephesinde gün boyunca yorulmamış ses telleri devreye giriyor ve İspanyolları bastırmayı başarıyorlar. Hele bir de ilk gol onlardan gelince final tadından yenmiyor. Dokuz yıl önce Eindhoven'da Middlesbrough'u dört golle ezen, ertesi sezon ülkesinden Espanyol'u Glasgow'da penaltılarla geçen, geçen yıl da Torino'da Benfica'yı yine penaltılarla yıkan Sevilla, Jose Antonio Reyes-Ever Banega ve Carlos Bacca gibi 'fazla' futbolcularıyla rakibini devirmeyi başarıyor ve bizim topraklara sadece bir kez gelen UEFA Kupası'nı en fazla kazanan takım olmayı başarıyor. Mayıs 2016'da Avrupa Ligi finalini kim oynar, bunu tahmin etmek zor ama bildiğim Sevilla taraftarının İsviçre'nin Basel şehrindeki final için Varşova dönüşü para biriktirmeye başladığı...