1 Kasım 2014

Hafta Sonu Naklen Yayınlar


1 Kasım Cumartesi
13:30 Gençlerbirliği - İstanbul Başakşehir @Lig TV
14:00 Antalyaspor - Bucaspor @Trt 1
14:45 Newcastle United - Liverpool @Lig TV 3
15:00 CSKA Moskova - Zenit @Lig TV 2
16:00 Bursaspor - Sivasspor @Lig TV
16:00 Napoli - Roma @Tivibu Spor
16:30 Stuttgart - Wolfsburg @Tivibu Spor 2
16:30 Hamburg - Leverkusen @TRT HD
17:00 Chelsea - QPR @TV 8
17:00 Granada - Real Madrid @NTV Spor Smart
18:00 Lorient - PSG @Tivibu Spor
18:30 Elazığspor - Adana Demirspor @TRT Spor
19:00 Atletico Madrid - Cordoba @NTV Spor Smart
19:00 Akhisar - Trabzonspor @Lig TV
19:00 Empoli - Juventus @Tivibu Spor 2
19:00 Anderlecht - Lokeren @NTV Spor
19:30 Bayern Münih - Borussia Dortmund @TRT Haber
20:00 Vitoria Guimaraes - Sporting Lisbon @Tivibu Spor 3
21:00 Lille - Saint-Etienne @Tivibu Spor 2
21:00 Barcelona - Celta Vigo @Ntv Spor Smart
21:45 Parma - Inter @Tivibu Spor
22:15 Porto - Nacional @Tivibu Spor 3
23:00 Real Sociedad - Malaga @Ntv Spor Smart

23:30 Gremio - Vitoria @Lig TV 3

Beşiktaş-Fenerbahçe


BEŞİKTAŞ
1 EN FORMDA HOCA BİLİC
Slaven Bilic, Rıza Çalımbay ile birlikte ligin tartışmasız en formda hocası. Önder Özen'siz olmak onu bu sezon daha özenli çalışmaya yöneltti. Geçen sezon derbi kazanamayan ama oyun karakterinde rakiplerinden geriye düşmeyen Hırvat teknik adamın üzerindeki baskı onu iki kez hataya zorladı. Asteras Tripolis ve Erciyes maçlarında Beşiktaş savunması son dakikalarda eksik yakalanırken sorumlusu kenardan oyuncularına kement atamayan Bilic'ti. Arsenal ile iki maç ve Tottenham deplasmanı ile bu sezon ligdeki ilk derbisi için "Büyük maçlar"ın hocası sinyalini verdi.

2 OLCAY SORU İŞARETİ
Beşiktaş da Galatasaray gibi iki bekinden hücumda verim alamayan şampiyonluk adayı... Necip'in Kayseri'deki hataları sonrasında İsmail sağ beke geçtiğinde sol beki teslim alacak olan Ramon hücumu seviyor ama onun arkasını kollayacak olan Olcay Şahan, Gökhan Töre'nin yokluğunda hücum hattını ne kadar boşaltır, işte bu soru işareti?

3 VELİ&ATİBA AVANTAJ
Galatasaray derbisinde karşısında Melo dışında orta sahada ayağı yere sağlam basan oyuncu bulamayan Fenerbahçe, topa kolay hükmetmişti. Beşiktaş'ın bu bölgedeki avantajı Veli ve Atiba ile çok daha fazlasını yapacak olması. Bu ikiliden derbide hücuma katkı beklemeye gerek yok. Emre'nin maç başına 80 üzerinde olan pas trafiğini kesmeleri gerekiyor.

4 DERBİ BÜYÜK GELEBİLİR
Büyük maçları bazen ufak detaylar da belirler ama en bilenen gerçek, büyük futbolcular derbilerde takımlarını sırtlarlar. Sneijder bunun son örneği. Beşiktaş cephesinde sakatlıktan dönen Sosa bu sınıfta oyuncu ama hazır değil. Gökhan Töre'nin büyük sorumsuzluğu sonucu Kerim Frei'a kalan forma maçın adı derbi olunca bir boy büyük gelebilir. Bu bölgede Bilic'in sırtını yaslayacağı adam elbette ki Olcay Şahan olacak. Golü her dakika isteyen, koklayan milli oyuncu, Beşiktaş adına bu derbinin Sneijder'i olabilir.

5 KAÇIRSA DA DEMBA BA
Galatasaray'ın Elmander, Baros, Drogba, Burak ile geçen son 4 sezonuna, Fenerbahçe, Niang, Sow, Alex, Webo ve Emenike ile cevap verirken, Beşiktaş bitirici noktada hep bir adım geride kalmıştı. Bu sezon işler değişti. Demba Ba, kaçırsa da Beşiktaş taraftarının inandığı santrfor... Bu inanç oyuncunun performansına da yansıyor ve Demba Ba, 90 dakika boyunca vazgeçmiyor. Kadlec- Bekir ikilisi karşılarında Burak Yılmaz'dan daha formda golcü bulacaklar.

FENERBAHÇE

1 KENDİNE ZARAR VERİYOR

İsmail Kartal başardıklarıyla değil de emekleriyle o koltukta oturduğunun farkında ve sürekli olarak yaptığı "Bu camianın evladıyım" vurgusu kendisine zarar veriyor.Ancak Kartal bunun farkında değil. Elindeki malzeme geçen sezon ile aynı. Ondan istenen şef Ersun Yanal gibi lezzetli bir yemek pişirebilmesi. Takım fizik olarak bir yıl öncesinin gerisinde, eskisi kadar şut atmıyor ve topa sahip olsa da bunu tabelaya yansıtamıyor. Tüm bu dertler varken "En iyi biziz" demek biraz aynaya bakmak gerektiriyor. Galatasaray derbisinden farklı bir şablon ve futbol aklı ortaya koymayacağı kesin.

2 İKİ BEKİN ADI YETERKuyt yıllar öncesinin sağ açığı ama transfer edildiği gün bu takıma golcü olarak alındı, tıpkı Fransa Ligi'nin gol kralı Sow gibi. Santrfordan bozma iki kanat oyuncusunun arkasında Fenerbahçe'yi uçuran geçen sezon Caner ve Gökhan Gönül'ün performansıydı. İkisi de bu sezon güçsüz ve Caner gittiği hücumlardan dönmeyip sürekli olarak sol stoperinin yerini kaybetmesine neden oluyor. Üç forvet oynayıp, Diego'yu kenarda oturtuyorsanız, iki bekinizin forvetinizi beslemesi gerekli. Fenerbahçe, Olimpiyat'tan yıkılmadan çıkarsa bunun sebebi Caner ve Gökhan'ın adlarının hakkını verecekleri bir oyun olabilir.

3 ÇOK PAS YAPIYOR AMA
Fenerbahçe her hafta en çok pas yapan takım olmayı başarıyor ama bu sezon 7 günü tek maçla geçiren kadronun pas ritmi çok düşük. Çok pas yapan Barcelona karşısında Real Madrid'in geçen hafta El Clasico'da 3 atıp, 6-7'yi kaçırdığını hatırlayalım. İşte Beşiktaş Bilic ile bu dikine oyunu oynarken, Fenerbahçe, Barcelona gibi yan pası tercih ediyor ve set oyununda boşluk arıyor.

4 ZEMİN FAKTÖRÜ ÖNEMLİ
Beşiktaş'ın yediği gollerin analizini İsmail Kartal mutlaka yapmıştır. Beklerin arkasına kaçırılacak adamlar Beşiktaş'ı sıkıntıya sokar. "Yerden oynamalıyız" diyen İsmail Kartal, bir haftadır yağan yağmurla durumunun ne olduğu merak konusu olan Olimpiyat Stadı'nın zemininde bu ısrarını sürdürür mü? İşte bu da maçın kritik tercihlerinden biri.

5 TERCİHE KALDIYSA ALPER
10 saatlik uçak yolculuğunun ardından derbi sabahı İstanbul'a gelecek olan Webo kulübede oturur, formayı da Emenike giyer. Sol kanatta Sow ve Alper mi tercihini, Sow gibi kaliteli bir adam gündeme getirtiyorsa formayı Alper giymeli. Beşiktaş'ın en zayıf karnı olan sağ beki üzerine yıkılacak oyunda, büyük maçların oyuncusu Kuyt diğer kanatta ne yapacak peki? Görevini mi, yoksa çok maçta olduğu gibi her şeyi yapmaya çalışırken, hiçbir şeyi mi?

26 Ekim 2014

Seni Uzaktan Sevmek


Sadece teknik direktör, futbolcular değil; taraftar da maçtan önce kafasında oynar 90 dakikayı...Sahaya çıkacak 11, diziliş, rakibin zaafları, kendi takımının yumuşak karnı.Herkes kazanır o maçı, sahadaki oyun ise hayattaki gibidir, evdeki hesap çarşıya uymaz bazen. İşte o zaman "Keşke"ler vaktidir. "Keşke sezon başında sattığımız sağ açık takımda kalsaydı ya da 10 numarasız çıktık sahaya, beyinsiz oynanmaz bu oyun" devreye girer.
Sıcak örneklerini isterseniz; derbide Fenerbahçe taraftarı Diego'nun neden oynamadığını sorgulamıştır, hakem son düdüğü çaldığında; Galatasaraylılar ise 12 milyon ödedikleri Bruma ya da kiralık gönderdikleri Amrabat, Dortmund maçında olsaydı "Rakip kaleye gidebilirdik" demişlerdir.
Telafisi yok hiçbirinin ama önümüzdeki maçlara baktığımız zaman diliminde başka ne konuşabilir ki taraftar... Doğrusu belki de Diego oynasa zayıf kalacak Fenerbahçe orta sahasının Alves atılana kadar domine ettiği futbolu oynayamayacağı; oynadıklarında da çare olmayan Amrabat'ın Malaga'da, Bruma'nın tribünde olmasıdır. 

 

Bilemem, bilemeyiz ama bir bildiğim var. Her takımın elinden kaçırdığı ve sonra taraftarın dizlerini dövdüğü futbolcular vardır. Beşiktaşlılar, Manchester United formasını altı yıl giyen Ronny Jonhsen'i hayranlıkla izlediler. Fenerbahçe alt yapısından yetişen Olcan, son üç yıldaki performansıyla sarı-lacivertli forma altında banko adam olmaz mıydı? Yarım sezonda ele avuca sığmayan Ribery'i Galatasaray yönetimi elinden kaçırmasaydı, Türk futbol tarihi başka türlü yazılabilirdi. 
Egemen-Selçuk İnan- Burak Yılmaz üçlüsünün oluşturduğu omurga Trabzonspor'da devam etse peki? Pop müzik tarihimizin en sıkı parçalarından biri olan Kış Güneşi'nde Tarkan'ın dediği gibi "Yanlış zaman, yanlış insan, tutunmak imkansız yamalı sevdalardan" hikayesidir bu gidenler... Yanlış insan, yöneticiler satar onları, ya da yanlış zamanda gelmişlerdir takıma... Sana yar olmazlar, bıçak yarası gibidir ama yetmez, gittikleri takımlarda öyle bir futbol oynarlar ki, tırnaklarını kemirirsin, saçların dökülür. 'Olsaydı, kalsaydı' hikayelerinde Nihat Kahveci, Tuncay Şanlı, Arda Turan üçlüsünü liste başına yazalım ve yine bir kısa Avrupa turu yapalım.

Maradona, 1984'de Barcelona formasıyla ligi dağıtıp 38 gol attığında, kulüp yönetimi için önemli olan otuz kişilik eşrafıyla sabaha kadar dağıttığı partilerdi. Kötü yaşayana Barcelona'da yer yoktu, Napoli'ye sattılar, Maradona bir şehre yaşam sevinci getirdi.
Gary Lineker bugünün şık yorumcu ağabeyi, döneminin en klas golcüsü. Barcelona'da sadece iki sezon kaldı, 36 gol attı, Katalanlar onu Tottenham'a sattılar. Akıllanmamışlardı, 20 yaşındaki Ronaldo'yu, Robson'un teknik direktör, Mourinho'nun tercüman olduğu sezonda 49 maçta 50 gollük performansına rağmen Inter'e verirken pişman değillerdi. Sonra oldular, o ayrı!
Kuzey'in gelmiş geçmiş en kadife ayağı Michael Laudrup, alt yapıdan yetişen ve 16 yaşında arka kapıdan Arsenal'e kaçıp yıllar sonra 40 milyon avroya alınan Fabregas ya da onun izinden gidip Manchester United'ın yolunu tutan ama Alex Ferguson'un bir anlık gafletiyle geri dönen stoper Pique... Real Madrid de farklı değil, ön liberoların atası kabul edilen Makelele ardından Sneijder ve Robben. Kimbilir Real Madrid bu ikiliyi bile satabildiği (!) için dünyanın en büyük ve aynı zamanda en hoyrat kulübüdür. 

İtalya' da dizini döven bir kulüp arıyorsanız o da Inter'dir. Bugün Bursaspor'da kariyerinin son günlerini geçiren Frey esaslı kaleciydi ama genç yaşta sattılar. Cannavaro, Dünya Kupası'nda yıllar sonra Altın Top ödülünü alan defans oyuncusu oldu ama Inter'den Juventus'a firar etmişti bile. Roberto Carlos, Real Madrid'de gelmiş geçmiş en iyi sol bek oldu, Inter onu sattığı için kafasını taşlara vurdu. Dennis Bergkamp, Inter'de 'tutunamadı' sonra Arsenal'de 11 yıl gollerin en güzelini attı. Vatandaşı Kluivert, gittiği Barcelona'da çok iş yaptı ve kendisini gönderen Milan'a yıllarca el salladı. Bir kulüp ezeli rakibine en iyi adamını satar mı? Farkında değilse, evet.


Real Madrid'den Inter'e gelen Seedorf, Milano'nun öteki tarafına, Milan'a gitti ve yıllarca orta sahada külhanbeyi Gattuso'nun önünde döktürdü. Inter bu, yetmez elbette. Diego Simeone bugün dünyanın en iyi teknik adamlarından biri. Onu İtalya'ya getiren Lucescu idi. Yıllar sonra en iyi zamanında Inter onu da yollamayı başardı. Lucescu'nun kısa Inter macerasında A takıma çıkan Pirlo'nun Milan'a gidişinde Inter taraftarı bilse başkan Massimo Moratti'ye çok özlediğimiz Barış Manço'dan Dağlar Dağlar şarkısını söylerdi: "Ellerimle büyüttüğüm solarken dirilttiğim çiçeğimi kopardın sen ellere verdin." Pirlo, Inter Üniversitesi'nden mezun oldu, Milan'da yüksek lisans ve doktorasını yaptı. Maestro olduğu Juventus formasıyla da artık bir futbol profesörü...


1996'da UEFA Kupası çeyrek finalinde Milan evinde Bordeaux'yu 2-0 yenmiş, Maldini, Baresi, Desailly, Baggio, Donadoni'li kadrosuyla Fransa'ya kafası rahat gitmişti. Bordeaux, ilk yarıya 1-0 önde kapadı ve 63'te Zidane'ın serbest vuruşu maçın hakemi Ahmet Çakar'a çarpıp Dugarry'nin önünde kaldı, Fransızlar bir gol daha atıp rövanşı 3-0 aldılar ve turu geçtiler. Milan'da teknik direktör Fabio Capello hesabı genç bir Fransız oyuncuya kesti.
20 yaşındaki Patrick Vieira'nın Milan formasıyla sadece ikinci maçıydı ve son maçı oldu. İtalyanlar onu Arsenal'e sattı, Vieira, Londra kulübünde 280 maça çıktı! Ya o top Ahmet Çakar'a çarpmasaydı... Bilemem, bilemeyiz...
Hayat...