Bazen tek bir transfer ülkenin futbol tarihini baştan aşağı değiştirebilir. Örnekte olduğu gibi. 1978'de Arjantin'deki Dünya Kupası'nın ardından Inter, bir Fransız'ın peşine düşüyor o yaz. Nancy'yi uçuran Michel Platini. Platini ile 3 yıllığına anlaşıyorlar. Bu da anlaşmanın metni (Bu akşam ilk kez İtalya'da tv'da gösterilecek) Bugünün sözleşmeleri kadar detaylı değil elbette. Lisansı çıktığı takdirde gelir maddesi var. O günlerdeki yabancı yasağı maddesini araştırmak lazım. Platini, bu maddeye takılıyor. 78'de, Fransa'da yaşayan Fransız, İtalya'da yaşayan İtalyan, canım franc'lar, liret'ler var ceplerde. Sınırda da kontrol. Platini o sezon Inter'e gidemiyor. Bir yıl daha oynuyor ve Saint Etienne'e gidiyor. Orada 3 yıl oynadıktan sonra da 1982'de Juventus'a...
6 Kasım 2010
İbrahimovic&Onyewu
İbrahimovic, 1.95 boyunda. Oynewu ise 1.93. Futbol dünyasında İbrahimovic gibi adama posta koyacaksan ancak böyle 2 cm kısa olacaksın. Yoksa ufalar (!) Milan'ın dünkü antrenmanında, takım arkadaşına sert giren defans oyuncusu değil, forvet olan... İbrahimovic, Nijerya asıllı ABD'liyi kazımaya kalkıyor. As oyuncuların bu türden faullerinde yedekler genelde başlarına bela almamak için seslerini çıkarmazlar. Acıyla başbaşa kalırlar. Yedeklerden de as oyunculara müdahalelerde dikkatli olmaları istenir, olmazsan biletini keserler. İbrahimoviç'in faulü sonrasında Onyewu bunu sineye çekmediği için sağlam bir kavga olmuş. Küfürler havada uçuşmuş, silik teknik direktör Allegri de idmanı iptal etmek zorunda kalmış. Bıraksalar kim döverdi acaba?
Materazzi&Zidane
Zidane'ın futbola vedasını severim. Onurlu bir davranıştı. Kimileri bu şiddeti kınasa da Materazzi gibi bir çatlağa onun diliyle konuşmuştu Zidane. Üzerine 4 yıl boyunca çok şey yazıldı çizildi. İki taraf da kendi savunmasını yaptı. Zidane ve Materazzi o günden bu yana bir araya gelmemişti. Geçen Salı günü geldiler ama elde bir fotoğraf karesi de yok. Mourinho, Inter'den ayrıldığında Küçük Emrah'a bağlayan ve hocasına sarılıp ağlayan Materazzi, Milan maçı için Milano'ya gelen Real Madrid'i kaldığı otelde ziyaret etmiş. Bu -miş'li zamanı hiç sevmem yazı yazarken ama elde foto olmayınca mecbur kalıyorum. Materazzi ve Eto'o Milano'da otele Mourinho'ya ziyarete gelmişler. Materazzi burada Zidane ile karşılaşıyor, kalabalık bir grup var. Önce selamlaşmıyorlar. Sonra birileri aralarını yapıyor ve barışıyorlar. Bence sevgi böceği olmanın gereği yoktu...
5 Kasım 2010
Hafta Sonu Futbol
5 Kasım Cuma
20.00 Kayserispor – G.Birliği /LİG TV
21.30 Schalke 04 – St.Pauli /TRT 3
6 Kasım Cumartesi
14.00 Çaykur Rize – Mersin İdman Yurdu /TRT 1
14.30 Karabük – Bucaspor /DIGI
14.45 Bolton-Tottenham /PL TV
16.00 Antalyaspor – Bursaspor /LIG TV
16.30 Mönchengladbach – B. Münich /TRT 3
17.00 Sunderland – Stoke City / PL TV
17.00 Manchester United – Wolverhampton / PL TV
17.00 Ankaragücü – Gaziantepspor /DIGI
19.00 Fenerbahçe – Eskişehirspor /LİG TV
19.45 Twente – Excelcior /BEYAZ TV
21.45 Inter – Brescia /TV 8
22.00 Rennes – Lyon /KANAL A
23.00 Espanyol – Malaga /NTVSPOR
23.30 Atletico MG – Santos /SPORMAX
7 Kasım Pazar
13.30 Fiorentina – Chievo /TV 8
14.00 Giresunspor – Diyarbakırspor /TRT 3
14.30 Sivasspor – İstanbul Belediye /DIGI
15.30 Arsenal – Newcastle /PL TV
16.00 Lazio – Roma /TV 8
17.00 Manisaspor – Konyaspor /DIGI
18.00 Lens – Montpellier /KANAL A
18.00 Liverpool – Chelsea / PL TV
18.30 Stuttgart – Werder Bremen /TRT 3
19.00 Trabzonspor – Galatasaray /LİG TV
19.30 Denizlispor – Tavşanlı Linyitspor /TRT 1
20.00 Getafe – Barcelona /NTVSPOR
21.00 Sao Paulo – Corinthians /SPORMAX
22.00 PSG – Marsilya /KANAL A
22.00 Real Madrid – Atletico Madrid /NTVSPOR
8 Kasım Pazartesi
20.00 Beşiktaş – Kasımpaşa /LİG TV
22.30 Sevilla – Valencia /NTVSPOR
20.00 Kayserispor – G.Birliği /LİG TV
21.30 Schalke 04 – St.Pauli /TRT 3
6 Kasım Cumartesi
14.00 Çaykur Rize – Mersin İdman Yurdu /TRT 1
14.30 Karabük – Bucaspor /DIGI
14.45 Bolton-Tottenham /PL TV
16.00 Antalyaspor – Bursaspor /LIG TV
16.30 Mönchengladbach – B. Münich /TRT 3
17.00 Sunderland – Stoke City / PL TV
17.00 Manchester United – Wolverhampton / PL TV
17.00 Ankaragücü – Gaziantepspor /DIGI
19.00 Fenerbahçe – Eskişehirspor /LİG TV
19.45 Twente – Excelcior /BEYAZ TV
21.45 Inter – Brescia /TV 8
22.00 Rennes – Lyon /KANAL A
23.00 Espanyol – Malaga /NTVSPOR
23.30 Atletico MG – Santos /SPORMAX
7 Kasım Pazar
13.30 Fiorentina – Chievo /TV 8
14.00 Giresunspor – Diyarbakırspor /TRT 3
14.30 Sivasspor – İstanbul Belediye /DIGI
15.30 Arsenal – Newcastle /PL TV
16.00 Lazio – Roma /TV 8
17.00 Manisaspor – Konyaspor /DIGI
18.00 Lens – Montpellier /KANAL A
18.00 Liverpool – Chelsea / PL TV
18.30 Stuttgart – Werder Bremen /TRT 3
19.00 Trabzonspor – Galatasaray /LİG TV
19.30 Denizlispor – Tavşanlı Linyitspor /TRT 1
20.00 Getafe – Barcelona /NTVSPOR
21.00 Sao Paulo – Corinthians /SPORMAX
22.00 PSG – Marsilya /KANAL A
22.00 Real Madrid – Atletico Madrid /NTVSPOR
8 Kasım Pazartesi
20.00 Beşiktaş – Kasımpaşa /LİG TV
22.30 Sevilla – Valencia /NTVSPOR
4 Kasım 2010
3 Kasım 2010
Milan: 2 Real Madrid: 2
Hafta sonunda Juventus’un 2-1 ile San Siro’dan çıktığı maçın sonrasında Milan taraftarı net olarak biz Cristiano Ronaldo’yu tutamayız. Juve’nin sağ beki Pepe idi, geçemedik, Sergio Ramos ile ne yapacağız karamsarlığındaydı. Real Madrid’de Ronaldo ikişer ikişer atıyor, başında Milan’ın ciğerini bilen Mourinho, San Siro’ya geliyordu. Açıkçası bu stadın Real Madrid’e ters gelmesi dışında da Milan’a artı yazılacak birşey yoktu. Mourinho şovuyla beraber geldi. Önce otobüste ardından sahaya çıktığında Milan taraftarına “3” parmağını gösterdi. Kısa ama kızdıran bir gösteri işte.Lider TV’den izledim. Bu spiker kardeşimi çok seviyorum, bilgili, futbolu da iyi süzüyor, detayları da veriyor, kanal da maça 15 dakika kala bağlanıyor, bizim buralarda hiç görmediğim tünel manzaralarını izliyorsun santra öncesinde. Milan doğal olarak sert başladı. Kaptan Gattuso’nun bir iki krampon gösterdiği pozisyon sonrasında önce Mesut sonra Cristiano Ronaldo sindi. Mesut için Real Madrid Başkanı Perez bugün dünyanın en iyisi olacak demişti. Sezon başından beri izlediğim en kötü Mesut’tu. Pas organizasyonda hiç yoktu. Olur öyle...Mourinho da ısrarla oyunda tuttu, uzatma dakikalarına kadar. Ronaldo iki pislik yaptı ilk yarı. San Siro ve Gattuso da başına çöktü. İlkinde Abate’den suratına tokat yemiş numarasına yatıp kendini yere attı, ikincisinde yine aynı oyuncunun baldırını ezdi kramponuyla. Real’in Khedira ve Xabi ile tuttuğu orta sahayı Milan’ın topla geçebilmesi zor. Allegri, Pirlo’yu da kendi sahasına koyunca uzun ve ters toplarla ilerideki Ronaldinho-İbra-Pato üçlüsünü (bu hattın arkalarındaki üçlüyle aynı takımda olmaları?) bulmaya çalıştılar. Yürümeyen bir taktikti, çaresiz görünüyordu ama Real Madrid iyi gününde değildi. İki kez Carvalho-Ramos kulvarından delindiler, gamsız İbrahimovic ikisinde de karşı karşıyaydı, değerlendiremedi. Pirlo’nun biri çizgiden devamında yine kafayla çıkardığı pozisyon ile Real Madrid geliyor dedirtti. Marcelo, Mesut, Ronaldo vasatın altında olunca da Milan savunması iyi gözüktü. Yine de bir yılan pasla işi bitirdiler ilk yarıda Higuain ile.Inzaghi yerine Robinho bekliyordum Ronaldinho çıkacaksa. Açıkçası bana yanlış bir tercih gibi geldi Pato da kenara gelene kadar ama sonrasında Inzaghi’nin meşhur balı kısmeti devreye girdi. Bu adam anasının karnından böyle maçlar için doğmuş. "Atsa da gol sevincini görsek" diyorsun oyuna girdiğinde tribünleri ayağa kaldırmaya çalışırken. Pepe’nin (Mourinho hemen hesabı kesti ve beraberliği getiren Pedro Leon'u oyuna aldı, bkz:maç çeviren hoca) saçmaladığı pozisyonda Casillas da kendini aştı! Başka türlü de Inzaghi gol atamaz işte! İki hata, golü getirdi. İkinci gol net ofsayt. Inzaghi yatmıştı pusuya. (Mourinho, Madrid'deki maç öncesinde "Sadece Inzaghi'den çekiniyorum" diyerek inceden dalgasını geçmişti ama, ayarı da aldı) Real Madrid sezonun ilk mağlubiyetini alacak, Mourinho’nun “3” geri tepecek derken; son lig maçında iki asist yapan Benzema çıktı sahneye. İnce verdi, Pedro Leon da (bu sezon 32. Real Madrid golü ve ilk kez bir İspanyol gol attı) veteran Abbiati’nin beşliğini kanırttı açıkçası. Milan tribünlerinin kareografileri de dahil olmak üzere güzel maçtı Avrupa derbisi... Inzaghi, Avrupa Kupaları'nda bir numaraya çıktı 70 golle. Gerd Muller'i geride bıraktı. Higuain de Real Madrid'in Avrupa'da 700. golünü attı. 600'ü Beckham, 500'ü Guti atmıştı...
2 Kasım 2010
Sustukça Sıra Sana Gelecek
Jose Mourinho, Real Madrid'de beş ayı geride bıraktı. Basın toplantıları haricinde İspanya, İtalya ve ülkesi Portekiz'de bu süre içinde verdiği röportaj sayısı 15'ten fazla. Frank Rijkaard, Galatasaray'ın başında 17 ay kaldı. Hollandalı bu süre içinde kulübü dışında sadece bir kez, o da Futbol Federasyonu'nun resmi dergisi Tam Saha'ya konuşabildi. Rijkaard, gazete, dergi ve televizyonlara özel röportaj veremedi. Sadece Galatasaray değil, Fenerbahçe ve Beşiktaş da teknik adam ve futbolcularının ağızlarını bantlıyor uzun yıllardır. Bir 'tıp'tır gidiyor futbol dünyamızda!
Sansürün ulaştığı son nokta ise, tercüman vasıtasıyla demeçleri süzgeçten geçirmek. Rijkaard'ın herkesin anlayacağı İngilizce (Hollandalı, idmanda futbolcularına 'Closer' -pas alışverişinde birbirinize 'yakın' oynayın dediğinde- bunu 'kapanın' diye çeviren tercüman, takımı defans yapmaya davet ediyordu!) yerine Hollandaca konuşmasını isteyip, Mustafa Yücedağ'ın eksik çevirisiyle kafa karıştırıldı. Schuster'e ana dili Almanca soru yönelten yayıncı kuruluş muhabiri, Beşiktaş 'iletişim' sorumlusu tarafından "Sorular, İspanyolca sorulacak" diye azarlandı bu ülkede! Peki sayfalar ve programlar nasıl doluyor? Meydan, elbette ki kameraları gördü mü dayanamayan aktif ya da görevi bırakmış kulüp yöneticilerine; bir zamanlar konuşma fırsatı bulamayan, bugün de susmayan eski futbolculara ve reyting avcısı, fantezi meraklısı yorumculara kaldı elbette...
Bu ülkeden ne efsane hocalar, futbolcular geldi geçti... Gittiklerinde ne kaldı geriye? Ne öğrendik? Bir anektod, bu ülkedeki özel hayatlarına dair bir hatırat, giderayak bir nasihat... Tigana, Zico, Del Bosque, Aragones, Rijkaard ve Schuster bizim ligimizi tercih ettiklerinde üç büyükler Avrupa medyasında manşete çıktılar. Sonrası derin bir sessizlik. Yabancı basın bu teknik adamlar hakkında tek satır demeç alıntı yapamadı. Onlar bir kez daha Avrupa'da manşetlere çıktıklarında bavullarını toplamış, evlerine dönüyorlardı. Biz bu adamların teknik adamlık kariyerlerini, yeterliliklerini sorguladık. Kurdukları 11'lere, oynattıkları sistemlere burun kıvırdık. Darağacına çıkardık, kestik, biçtik... Onlar sesini çıkaramadı. Ne düşündüler, cevap hakkı olsa ne söylerlerdi? Yedi gün 24 saat bu takımları takip eden muhabirler neler sormak isterlerdi acaba bu teknik adamlara?
Spor medyasının hakkını savunması gereken, kulüplere "Durun beyler nedir bu yasaklar? Bu sayfalarda soruları biz sorarız," demesi beklenen Türkiye Spor Yazarları Derneği de katıldı bu sessizliğe. Gazetecilik ölüyor, kimse kılını kıpırdatmıyor! Bakın Rijkaard gitti, ondan geriye oturup ülke futbolu için üstüne kafa patlamamız gereken bir yıl öncesinden şu satırları kaldı yadigâr...
"Türk futbolunda her şeyden biraz var. Ama hiçbir şey tam yok. Bu işi hem zorlaştırıyor hem de komplike hale getiriyor. Daha çok tepkisel bir oyununuz var. Karşı takıma göre taktikler belirleniyor. İşler kötü gittiğinde bir anda oyun mantalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor. Herkes kendi başına maçı çevirmeye kalkıyor."
Beşiktaş'ta Schuster de zor bir dönemden geçiyor. Onu da belki Rijkaard gibi kurban vereceğiz. İspanyolca basın toplantısı yapan Alman Schuster, İngilizce demeç veren Alman Fink, bize memleketi Uruguay'ı hiç anlatamayan Lugano, yedi yıldır bu ülkede top koşturup; bin tane anı biriktiren ama özel röportajlarını ülkesi Brezilya'da verebilen 'hiç koşmayan!' Alex de Souza, Lorik Cana, Guti, Quaresma ve diğerleri... Susmayın... Sustukça sıra size gelecek... / SABAH Pazar-31 Ekim 2010
Sansürün ulaştığı son nokta ise, tercüman vasıtasıyla demeçleri süzgeçten geçirmek. Rijkaard'ın herkesin anlayacağı İngilizce (Hollandalı, idmanda futbolcularına 'Closer' -pas alışverişinde birbirinize 'yakın' oynayın dediğinde- bunu 'kapanın' diye çeviren tercüman, takımı defans yapmaya davet ediyordu!) yerine Hollandaca konuşmasını isteyip, Mustafa Yücedağ'ın eksik çevirisiyle kafa karıştırıldı. Schuster'e ana dili Almanca soru yönelten yayıncı kuruluş muhabiri, Beşiktaş 'iletişim' sorumlusu tarafından "Sorular, İspanyolca sorulacak" diye azarlandı bu ülkede! Peki sayfalar ve programlar nasıl doluyor? Meydan, elbette ki kameraları gördü mü dayanamayan aktif ya da görevi bırakmış kulüp yöneticilerine; bir zamanlar konuşma fırsatı bulamayan, bugün de susmayan eski futbolculara ve reyting avcısı, fantezi meraklısı yorumculara kaldı elbette...
Bu ülkeden ne efsane hocalar, futbolcular geldi geçti... Gittiklerinde ne kaldı geriye? Ne öğrendik? Bir anektod, bu ülkedeki özel hayatlarına dair bir hatırat, giderayak bir nasihat... Tigana, Zico, Del Bosque, Aragones, Rijkaard ve Schuster bizim ligimizi tercih ettiklerinde üç büyükler Avrupa medyasında manşete çıktılar. Sonrası derin bir sessizlik. Yabancı basın bu teknik adamlar hakkında tek satır demeç alıntı yapamadı. Onlar bir kez daha Avrupa'da manşetlere çıktıklarında bavullarını toplamış, evlerine dönüyorlardı. Biz bu adamların teknik adamlık kariyerlerini, yeterliliklerini sorguladık. Kurdukları 11'lere, oynattıkları sistemlere burun kıvırdık. Darağacına çıkardık, kestik, biçtik... Onlar sesini çıkaramadı. Ne düşündüler, cevap hakkı olsa ne söylerlerdi? Yedi gün 24 saat bu takımları takip eden muhabirler neler sormak isterlerdi acaba bu teknik adamlara?
Spor medyasının hakkını savunması gereken, kulüplere "Durun beyler nedir bu yasaklar? Bu sayfalarda soruları biz sorarız," demesi beklenen Türkiye Spor Yazarları Derneği de katıldı bu sessizliğe. Gazetecilik ölüyor, kimse kılını kıpırdatmıyor! Bakın Rijkaard gitti, ondan geriye oturup ülke futbolu için üstüne kafa patlamamız gereken bir yıl öncesinden şu satırları kaldı yadigâr...
"Türk futbolunda her şeyden biraz var. Ama hiçbir şey tam yok. Bu işi hem zorlaştırıyor hem de komplike hale getiriyor. Daha çok tepkisel bir oyununuz var. Karşı takıma göre taktikler belirleniyor. İşler kötü gittiğinde bir anda oyun mantalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor. Herkes kendi başına maçı çevirmeye kalkıyor."
Beşiktaş'ta Schuster de zor bir dönemden geçiyor. Onu da belki Rijkaard gibi kurban vereceğiz. İspanyolca basın toplantısı yapan Alman Schuster, İngilizce demeç veren Alman Fink, bize memleketi Uruguay'ı hiç anlatamayan Lugano, yedi yıldır bu ülkede top koşturup; bin tane anı biriktiren ama özel röportajlarını ülkesi Brezilya'da verebilen 'hiç koşmayan!' Alex de Souza, Lorik Cana, Guti, Quaresma ve diğerleri... Susmayın... Sustukça sıra size gelecek... / SABAH Pazar-31 Ekim 2010
1 Kasım 2010
Naklen Yayınlar
2 Kasım Salı
21.45 Bursaspor – Manchester United / STAR TV
21.45 Valencia – Rangers / HD TV
21.45 Tottenham – Inter / EURO FUTBOL
3 Kasım Çarşamba
21.45 Valencia – Rangers / HD TV
21.45 Tottenham – Inter / EURO FUTBOL
3 Kasım Çarşamba
21.45 Milan – Real Madrid / Lider TV - Rustavi 2 -EURO FUTBOL
21.45 Basel – Roma / HD TV
4 Kasım Perşembe
20.00 Lech Poznan – Manchester City / STAR TV
22.00 Porto – Beşiktaş / STAR TV
22.00 PSG – Borussia Dortmund / EURO FUTBOL
22.00 Liverpool – Napoli / HD TV
21.45 Basel – Roma / HD TV
4 Kasım Perşembe
20.00 Lech Poznan – Manchester City / STAR TV
22.00 Porto – Beşiktaş / STAR TV
22.00 PSG – Borussia Dortmund / EURO FUTBOL
22.00 Liverpool – Napoli / HD TV
İki Derbi ve Frente Atletico
Hafta sonunda iki derbi var Roma ve Madrid'de. Roma'da kaptan Totti sahada olmayınca işi keyfi biraz kaçacak ama Lazio böyle doludizgin giderken bu derbi izlenir. Madrid derbisinde Atletico Madrid, Santiago Bernabeu'ya gidiyor. Sahasında son iki maçta rakibi 6'lık yapan Real Madrid, Milan deplasmanından dönecek. Atletico Madrid'in esas çocukları Frente Atletico derbiye gitmeyeceklerini açıkladı. Sebep yüksek bilet fiyatları. Milan maçında rakip taraftara 50 Euro'ya bilet satan Real Madrid yönetimi, Atletico Madrid taraftarından 65 Euro isteyince, Frente Atletico da postayı koydu. Bizim bu şehirde bir maç biletine 65 Euro verecek paramız yok diyorlar.
31 Ekim 2010
Valencia Pit Stop'da
Genel beklenti, David Villa ve David Silva sonrasında bu sezon çok zorlanacakları yönündeydi. Yanılttılar. Emery ve Valencia sezona harika başladı. Bursaspor maçı da dahil olmak üzere birçok maçta skoru kolay buldular, tempo yaptılar, şiir gibi oynadıkları bölümler oldu. Manchester United maçı galiba kırılma noktası oldu. Eksik gelen, İspanya'da her zaman zorlanan İngilizler 3 puanla çıktı Mestalla'dan. Fikstür güzeldi iki haftadır, Mallorca ve Zaragoza ile içerde. İki maçta 6 puan normal sonuçtu. Sadece 1 puan çıkartabildiler, Üstelik Zaragoza savunması dökülürken. Liderle puan farkı 5. Bölgenin gazetesi Mehmet Topal'ı taşımış manşetine... Artık her hafta ikişer ikişer atan Cristiano Ronaldo, onunla kapışan ve 15 gole ulaşan Messi, David Villa'nın nefis golü... Ama... İspanya Ligi, 2 El Clasico dışında heyecanını yitirmek üzere. Sevilla son yıllarda Camp Nou'dan çıkamıyordu da dün geceki 5'ten sonra yapacak tek şey var. Kasım sonundaki El Clasico'yu beklemek.