9 Ocak 2010

PSG Uğur Boral'ı İstiyor

Fenerbahçe'de onbir çıkamayan bir futbolcunun Avrupa'dan transfer teklifi alması güzel. Uğur Boral'ın peşinde Fransızlar var. Paris Saint Germain ara transferde Uğur'u almak istiyor. Roberto Carlos gittikten sonra bile Daum'un onu düşünmediği ortada. Santos'un önünde Özer oynuyor antremanlarda. Transferde Kezman'ın ne kadar referansı vardır bilinmez tabii. Fransızların teklifinin detayları ise şimdilik ortalıkta yok.

Patrick Vieira

2006 Dünya Kupası öncesindeki Calciopoli skandalı patlamasa o güzelim Juventus kadrosu çok iş yapardı İtalya'da. Gidenlerin hepsini kulübü satmakla suçladı Juventus taraftarı. En çok da Cannavaro'yu. Gün geldi adam kulübe geri döndü. Alışıyorsun yani zamanla. O da İbrahimovic ile birlikte Inter'in yolunu tuttu. Milano kulübünde 3 şampiyonluk kazandı ama İsveçli'nin yaptığı katkının onda birini yapmadı. Cam adamlar derneği kurucu üyelerindendir kendisi. Inter ona yılda 6 milyon Euro ödüyordu. Bu rakamın kenarından geçemeyecek kulüplerin ağzının suyu aktı tabii. Ön libero teriminin oluşmasında katkısı olan adamdır Vieira. 2010 Dünya Kupası'nda oynayabilmek adına transfer yapanların arasına katıldı. Eski hocası Mancini olmasa bu fırsatı da yakalayamazdı. Manchester City'de para bol tabii. Inter kariyerini 91 maç ve 9 golle kapadı.
Roy Keane vs. Patrick Vieira

Otobüsle Gelmeyin Demedik Mi?

Angola zaten yıllardır hazır bir savaş filmi platosu. Togo milli takımına silahlı saldırı sonrasında savunması da güzel Angola'nın(!) "Biz size otobüsle gelmeyin demedik mi kardeşim? Bu şartlarda güvenliğinizi garanti edemeyeceğimizi söylemiştik." Üç ölünün çıktığı otobüsteki futbolcuların Pazartesi günü Gana maçına çıkmasını elbette ki kimse beklemiyor. Öncelikle bu maçı erteleyecekler. Togolular doğal olarak ülkelerine dönmek istiyorlar. Angola'ya gelen milli takımlar arasında pasaport bilgilerini bildirmeyen ve güvenlik kriterlerine uymayan tek ülke Togo'ymuş. Tabii da bu da Angola'nın savunması. Haziran ayında Dünya Kupası finalleri için panik şimdiden başladı. Afrika Kupası'nda Nijerya yedekte bekletiliyordu. Herhangi bir aksilik halinde finalleri orada oynayacaklardı. Güney Afrika'da güvenlik tedbirlerini katlanarak büyüyecek elbette.

8 Ocak 2010

Hafta Sonu Futbol

9 Ocak Cumartesi
14:45 Hul City-Chelsea / Spormax
17:00 Arsenal-Everton / Spormax
17:30 Denizlispor-Sivasspor / TRT 2
19:00 Valladolid-Atlético Madrid / NTV Spor
19:30 Birmingham-Man United / Spormax
20:15 Beşiktaş-Hamburg/ Star
20:30 Trabzonspor-Denizli Belediyespor / TRT 1
21:00 Sevilla-Santander / NTV
21:45 İnter-Siena / NTV Spor
10 Ocak Pazar
13:30 Orduspor-Galatasaray / TRT 1
15:30 West Ham-Wolves / Spormax
18:00 Liverpool-Tottenham / Spormax
20:00 Real Madrid-Mallorca / NTV
20:30 Eskişehirspor-Fenerbahçe / TRT 1
21:45 Juventus-AC Milan / NTV Spor
22:00 Tenerife-Barcelona / NTV

Devrecilik

Devrecilik ile ne zaman tanışıyoruz bu hayatta? Galiba askerden önce lise sıralarında. Büyükler, küçüklere çektiriyor. Torunu süründürüyorsun askerde. Bu da uzaktan bir devrecilik hikayesi. Galatasaray'da 7-8 yıldır var. Alt yapıdan gelenlerin ilk kampta saçları sıfıra vuruluyor. Arjantin'de daha acımasızlar. Boca Juniors'da alt yapıdan A takıma gelen 5 gence Martim Palermo hoşgeldin demiş. Bir maçta 3 penaltı kaçıran adam traşın da böyle olur... Ole gazetesi ne demiş? Korkunç. Katılıyoruz.

Alman Disiplini

Genç takımınla oynuyorsun hesabını yapma bunun, camia içinde kalır. 100 at istiyorsan.... Bu ne peki? Cadiz'i tutanlar insanlar da var bu hayatta. Tamam zaten seninle başa çıkamazlar. Eti budu ne Cadiz'in! Onların da bir sabahı var. 5 at, dur ama orada. 14 ne lan? Alman disiplini mi? Evet arkadaş, izlemediğimiz maçın analizidir: İlk çeyrekte dayanan İspanyollar da oyunu iki taraflı oynayacak Xavi-Iniesta olmadığından Almanlar 14 atmış. Asamoah adam değil(!)
***
Rakip Cadiz değilmiş. Livescore uydurmuş ama skor doğru. Doğrusu Conil CF olacak.

7 Ocak 2010

Domenech Gider Kim Gelir?

Bu blog, bu adamı çok seviyor. Raymond Domenech bir kez daha huzurlarınızda. Bu kez konumuz: "2010 Dünya Kupası'ndan sonra yerine kimin geleceği." Evet; bu kez gidiyor Domenech. Yerine adaylar ise Blanc, Deschamps, Tigana ve Boghossian. Benim tahminim en şanslı ismin Laurent Blanc olduğu. Bu sezon Bordeaux ile ikide iki yapıp milli takımın başına geçer... Bu arada ulan Raymond dayı duruşuna kurban be...

6 Ocak 2010

Eninde Sonunda
Benim Olacaksın

Baştan söyleyeyim, bu hikayeyi Tarkan'dan "Gül Döktüm Yollarına"yı dinleyerek okumak lazım. "Eninde sonunda benim olacaksın" futbol dünyasında da var. 5 yıl öncesine dönelim. 2005 yazı. Rijkaard'ın Barcelona'sı sezonu şampiyon bitirmiş. Transfer listesinde iki isim var. Thierry Henry ve Julio Baptista. Hollandalı ilk yılında Harry Kewell'ı istemiş alamamış, Luis Enrique, Luis Garcia gibi isimler oynamış sol kanatta. Hesabı Henry'i alıp 4-2-3-1'den terfi edeceği 4-3-3'e monte etmek. Arsenal direniyor, diğer taraftan Baptista için de Barça ve Real Madrid ile kapışıyor İngilizler. Henry'yi o tarihte Arsenal'den koparmak zor. Barça, 20 milyon Euro teklif ediyor. Henry, Arsenal'de kalıyor ve 10 ay sonra Rijkaard ve Henry, Paris'te buluşuyorlar. Transfer görüşmesi için değil. Şampiyonlar Ligi finalinde. Arsenal, Henry'i sezon başında satsa büyük ihtimalle Paris'te Barcelona'nın rakibi olamayacaktı. Baptista da o transfer dönemi öncesi Sevilla'da 25 gol atmış. Arsene Wenger iki sezondur peşinde. Devreye Real Madrid giriyor ve Sergio Ramos ile birlikte Baptista'yı da koparıyor Sevilla'dan. İki baba adamını satan Sevilla'nın çökeceği varsayılıyor, o takım gidip Avrupa'da iki kupa alıyor! Arsene Wenger pes etmiyor. Bir sezon önce aynı takımdan Reyes'i satın almış. Real Madrid'e takasa yolluyor İspanyol'u ve karşılığında Baptista'yı kiralıyor. Rijkaard da Henry'de ısrar ediyor. En sonunda da kavuşuyor. Son sezonunda Henry, Camp Nou'ya geliyor. Fantastik Dörtlü, "ortalığı yıkıp geçecek" diye başlayan sezon. Olmuyor. Eto'o ve Ronaldinho başa bela oluyor. Rijkaard gidiyor. Bir sezon bekleyip geldiği Galatasaray'da 6 yıl önce istediği Harry Kewell karşılıyor onu. 5 yıl önce Barça'ya istediği Baptista ise bugün Roma'da ve Hollandalı'nın yine transfer listesinde olduğu söyleniyor ama bence Inter'e gider!..

Kahvaltıda Makarna

İtalya'da bugün çakma "Boxing Day" var. Ligi hafta ortasında başlatıyorlar ve hesapta gün boyunca maç var. Yerel saatle 12:30'a maç koydular. Inter, Chievo deplasmanında oynuyor. Öğleden sonra bizim saatle 16:00'da maçlar var ve akşam 21:30'da da (NTV Spor naklen) Milan sahasında Genoa ile oynuyor. Tabiri caizse karga bokunu yemeden Inter maça çıkacağı için Mourinho önlemini almış. Maçtan önceki son öğünde tüm takımlar makarna yer, protein ise yasaktır. Domates ve kuru bakliyat da sofraya gelmez. Karbonhidrat yüklemesi için bu sabah Inter'in kahvaltı mönüsünde makarna varmış.

5 Ocak 2010

Ara Transferde Galatasaray

Adam kendi kendine gelin güvey olmamış. Galatasaray bana talip oldu, evet bu haber doğrudur diyor Ricardo Costa. Sezon sonu sözleşmesi bitenlerden o da. Galatasaray'ın yurt içinde transferde işi zor. Elden çıkartmak istediği adamları kimse takasta kabul etmiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, sezon başında gidenler dahil belki kaleci Aykut dışında aklı başında bir teknik adamın isteyeceği oyuncu da yok. Diğer taraftan adı her gün yazıla yazıla Rio Ferdinand kıvamına (!) gelen bir Ali Turan var ki onun da eldeki Gökhan Zan ya da Emre Güngör'den bir artısı yok. Üstelik karşılarında bir de Galatasaray ile dalga geçtim diyen bir basın sözcüsüne sahip Kayserispor var. Rijkaard, kesinlikle stoper ve santrfor istiyor. Baros'un sakatlığı ve Nonda'nın düşük peformansı olmasa bir hakkını ön liberoya kullanacaktı Hollandalı. Bırakalım 4-3-3 geyiklerini -ki bayatladı- Rijkaard'ın derdi omurgayı sağlamlaştırmak. Stoper, ön libero, forvet arkası ve en uçtaki adam önemli onun için. 2004 yılında tam da bugünlerde Davids'i kiralamıştı Juventus'tan. Temel eksiği oydu. Sürünen Barça bu transferle toparlanmış, ligi ikinci bitirmişti. Elbette ki kesin gelecek isimleri bilmiyorum. Santrfor için de Nistelrooy kesinlikle listede. Galatasaray'ın ödeyebileceği 2.5-3 milyonu, ona verebilecek Liverpool vardı, Benitez kartlarını bıraktı masaya bu transferde. Toni transferiyle Roma'da boşa çıkan Baptista, PSG'e geri dönen ve kulüp arayan Kezman da aklıma gelen alternatifler. Ricardo Costa Galatasaray'a gelir mi? Haldun Üstünel biliyordur... Adı 3 büyükle de anılan Bursasporlu Sercan için de bir önerim var. Bursa Başkanı, bu işi Raffi Portakal'a devretsin. Sercan müzayedede satılsın. Değerini bulur, biz de her gün Sercan haberi okumaktan kurtuluruz.

Mourinho'yu Kovun

Cruyff ve Robson'un ardından Barça'yı devralan ve şampiyonluklar kazandıran Van Gaal'ın kovulduğu sezon. 2000 yılındayız. Real Madrid Şampiyonlar Ligi'ni kazanmış. Barça için karanlık 5 yılın başlangıcı. Serra Ferrer, Betis ile 90'ların ilk yarısında çıkış yapmış bir hoca. Ardından Van Gaal'ın döneminde Barça alt yapısının başına geçmiş. Hollandalı kovulduğunda dibe vurmuş olan Katalanlar onu A takımın başına getiriyorlar. Yardımcılarından biri Bakero. Robson ile birlikte kulübün kapısından içeri giren ve Van Gaal ile de çalışan bir Portekizli de var teknik kadroda. Jose Mourinho. Ferrer onunla çalışmak istemediğini söylüyor. Barcelona, Mourinho'yu yolluyor. Camp Nou'nun çimlerinde gün gelecek gol sevincini dizlerinin üzerinde kayarak yaşayacak ama daha vakti var. O tarihte ülkesinden teklif alıyor. Bir de İngiliz kulübü var onun peşinde. Geleceğinin çok parlak olduğunu inanıyorlar ama bir türlü takımın başına getiremiyorlar. O kulüp de geçen sezon Premier Lig'den düşen Newcastle. Ferrer bir yıl kalıyor ve kovuluyor. Mourinho ise....

Semih'in Hesabı

Geçen hafta başında yine Semih'e x,y talip haberlerini okuduğumda bir bilen arkadaşa danıştık. Sözleşmesinin sezon sonunda bittiğini biliyordum ama bir sene opsiyonu olduğunu hatırlattı. Fenerbahçe o hakkını daha kullanmamıştı. Normaldir, oyuncunun sözleşmesi biterken değere binmesi için klasik bir menajer oyunudur. Kulübe elinizi çabuk tutun, adam elden gidiyor mesajı yollanır. Sonra ne oldu? Fenerbahçe, opsiyon hakkını kullandı ve Semih'i bir yıllığına daha bağladı. Ardından Semih de avukatı aracılığıyla bu uzatmaya itiraz etti. Aziz Yıldırım gibi bir başkanı çileden çıkartmak için yeterli sebep elbette. Aslında sorulması gereken soru, memlekette neden 5 yıllık sözleşme imzalanmaz. Bu opsiyon denen gariplik nedir? Fenerbahçe, işbilir -futbolcunun moral kondisyonunu dikkate almaz- yöneticisi Şekip Mosturoğlu sayesinde yasal olan hakkını kullanmış. Semih'in kendisine sorması gereken; zamanında bu sözleşmeyi imzalarken ve üzerinde yazan %5 artış şartını kabul ederken aklının nerede olduğu... Şimdi kalkıp mahkemeye gitmek, romantik ülkemde elbette ki Semih'in forma aşkını sorgulatır. Bu meselenin iki tarafı da haklı. Bonservisini sıfırlayıp firar eden futbolculardan ağzı yanan Fenerbahçe, hakkını arıyor, neden 5 yıllık yeni bir sözleşme önermiyorlar asıl sözleşme biterken! Burada da Daum faktörü var elbette. Elinde olsa, yarın sabah biletini keser Semih'in. Lakin eli hiç de o kadar kuvvetli değil. Semih, "artık oynamak istiyorum" diye açıklıyor bu yaptığı çıkışı. Geriye dönüp baktığımızda bu saatten sonra Fenerbahçe'nin banko oynayan golcüsü olma şansı yok. Futbolculuğunu beğenen var, beğenmeyen var. Sorun bu değil. Sorun, Şükrü Saracoğlu'nun değişen tribün profiliyle beraber, sushi yiyip -artık purosunu tüttüremediği için hayıflananan- Beyaz Türk taraftarın, Fenerbahçe'nin 9 numaralı formasını Semih'e -evet işte bu yüzden 23 giyiyor bu adam- yakıştıramaması. Eğri oturalım, doğru konuşalım, Semih'in gol yetisine rağmen o formanın altında bir karizması yok. Tuncay'ınki gibi bir akıl hocası hiç yok. Peki Semih, Türkiye'de iyi para -1.630 m Euro- kazanırken, dışarıda da bu parayı zor bulacakken, neden gitmek ister? Geriye bence tek ihtimal kalıyor. Fatih Tekke, Emre, Nihat gibi ya da Tuncay gibi bedelli askerlik yapmak için. 38'ine kadar kimse ona sülüs kesmezken, 11 yıl kala bu aklına düşer mi? Düştüyse eyvallah, düşmediyse boş yere kızdırmış Aziz Yıldırım'ı. Bedelini öder bir gün...