10 Mayıs 2008
Plaza de Toros de Las Ventas
Bu kez Matadorlar ve boğalar çıkmayacak Plaza de Toros de Las Ventas'a. İspanyollar Eylül ayında Davis Cup'daki İspanya-ABD maçları için Madrid'in efsane arenasını kullanacak. Fotoğraf orijinal değil, fotomontaj. Ama fikrin güzelliğini anlatmaya yetiyor...
Sadece Bir Oyun Mu?
Cunda 'da rakı içmeyi özledim. Sevgili dostum İsmail ile o sofrada futbol konuşmayı da. Bir kitabı paylaşmış benimle e-mail aracılığıyla. Alıntıladığı bölümü bloga aktarmak istedim. Kitap eski İrlandalı futbolcu ve bugünün yorumcusu Eamon Dunphy imzalı:Sadece Bir Oyun Mu? . 21 yıl önce yayınlanmış, orijinali amazon'da var.
"Sadece Bir Oyun Mu?"yu yazdığımda bunu çocuklarıma, anne ve babama, eşime, kardeşime, çok sevdiğim herkese değil de onlara ve aslında tüm dünyaya, diğer bütün hayal mahsullerinde olduğu gibi soyut görünen bir karaktere, "gerçek futbolcu"ya adadım. Benim için esas olan olan gerçek futbolcuydu. O benim olmak istediğim, 1966 ile 1973 yılları arasında ikinci ligde oynadığım dönemde etrafımda görmek istediğim kişiydi. Gerçek futbolcunun profesyonel sporların asıl kahramanı olduğuna inanırım. Çok büyük bir oyuncu olmak zorunda değildir, kendi takımı içerisinde bile en iyisi bile o olmayabilir, ancak bunların ikisi birden de olabilir. İyi olması sadece yeteneğine değil, aynı zamanda manevi yapısına da bağlıdır. Gerçek futbolcu zoru deneyendir, günümüzde topu otomatik bir biçimde orta saha oyuncularına aktaran o zavallı gençler gibi değildir. Bütün o kan ter içinde kalış ve kemik sesleri çıkaran müdahalelerine rağmen daha asil bir sporcu özelliklerine sahiptirler. Gerçek futbolcu sorumluluk alır, hem kendisi, hem de işler zora girdiğinde sizin adınıza... Sahip olduğu meziyetlerin bir çoğu tribünlerden göze çarpmaz. Takımı savunmadayken daima tetiktedir, rakibini takip eder ve tuttuğu adamın pozisyona girebilmek için zaman veya boş alan bulmasına engel olur. Öte yandan etrafını da bir sorun çıkıp çıkmadığını görmek amacıyla sürekli gözetler. Eğer pozisyon hatası yapmışsanız ve rakibinizin eline fazladan bir iki metrelik, can alıcı bir avantaj geçmişse veya bir anlığına konsantrasyonunuzu kaybetmişseniz; gerçek futbolcu, kendi adamını bırakıp sizin pozisyonunuzu yerinde bir müdahaleyle kurtarmaya veya tribünlerden basit bir kademeye girme hamlesi olarak görülebilecek bir harekette bulunmaya çalışır. Tüm iyi, büyük takımların bünyelerinde onlardan bir tane bulunur. Hücuma kalktığınızda, kendisi topu alabilmek için boşa kaçar, üstelik sadece evinizde 2-0 önde ya da deplasmanda 2-0 geride ve kaybedecek bir şeyinizin kalmadığı zamanlarda değil, daha çok iş ahlakı ve cesaret gerektiren anlarda da yapar bunu. Örneğin, sabırsızlanmakta olan taraftarlarınızın önünde, skordaki dengeyi kendi lehinize bozmak için çabaladığınızda veya deplasmanda maçın bitimine beş dakika kala skorun üzerine yatmaya çalıştığınız anlarda... Koşar, ceza sahası içinde kritik bir müdahalede bulunur, geriye yaslanmaktansa tekrar pas almak için de boşa kaçar. Hücumda veya savunmada, iç sahada yahut deplasmanda, Ocak ayının çamurunda, Nisan'ın rüzgârında ya da Ağustos'un güneşinde, her maç bir sınavdır ve bunlarda hile yapmanın, takıma karşı olan sorumluluklarınızdan kaçmanın binbir yolu vardır. Fakat gerçek futbolcu bunlara başvurmaz. Bazen çok yorulur, çoğunlukla ümitsizliğe kapılır ancak toptan asla kaçmaz. Adamımdır o benim. Futbolu takımı için oynar, sporu spor için yapar. Futbolun varoluş sebebi o olmayabilir; hele ki futbol insanlara ilham kaynağı olabcak kadar büyük anlamlar ifade ediyorsa. Ancak onun doğruluğu, asil ruhu, kendini işine adaması ve amaca ulaşabilmek için büyük bir kararlılıkla çalışması, futbolun bu usta profesyonel için varoluş sebebidir... Bugün takım arkadaşlarımı düşünürken basın tribünündeki koltuğumda oturmaktayım. Gerçek hayatta kendime bir yer edinmiş durumdayım. Şimdi ben de maçları seyredip orada ne olup bittiğinden haberdar olduğunu zanneden, dünyanın dönmesini sağlayan, futbolu basit bir şey, sadece bir oyun olarak gören, futbolcuların gizlice küçümsedikleri kişilerle aynı saftayım. Gerçek hayatta da gerçek futbolcular vardır fakat gerçek bir futbolcu olmak, hayatta başarılı olmak için bir önkoşul değildir, asla! Hatta genellikle gerçek futbolcunun bünyesinde barındırdığı değerlerin çoğu gerçek hayatta başınızın belaya girmesine neden olur. "
"Sadece Bir Oyun Mu?"yu yazdığımda bunu çocuklarıma, anne ve babama, eşime, kardeşime, çok sevdiğim herkese değil de onlara ve aslında tüm dünyaya, diğer bütün hayal mahsullerinde olduğu gibi soyut görünen bir karaktere, "gerçek futbolcu"ya adadım. Benim için esas olan olan gerçek futbolcuydu. O benim olmak istediğim, 1966 ile 1973 yılları arasında ikinci ligde oynadığım dönemde etrafımda görmek istediğim kişiydi. Gerçek futbolcunun profesyonel sporların asıl kahramanı olduğuna inanırım. Çok büyük bir oyuncu olmak zorunda değildir, kendi takımı içerisinde bile en iyisi bile o olmayabilir, ancak bunların ikisi birden de olabilir. İyi olması sadece yeteneğine değil, aynı zamanda manevi yapısına da bağlıdır. Gerçek futbolcu zoru deneyendir, günümüzde topu otomatik bir biçimde orta saha oyuncularına aktaran o zavallı gençler gibi değildir. Bütün o kan ter içinde kalış ve kemik sesleri çıkaran müdahalelerine rağmen daha asil bir sporcu özelliklerine sahiptirler. Gerçek futbolcu sorumluluk alır, hem kendisi, hem de işler zora girdiğinde sizin adınıza... Sahip olduğu meziyetlerin bir çoğu tribünlerden göze çarpmaz. Takımı savunmadayken daima tetiktedir, rakibini takip eder ve tuttuğu adamın pozisyona girebilmek için zaman veya boş alan bulmasına engel olur. Öte yandan etrafını da bir sorun çıkıp çıkmadığını görmek amacıyla sürekli gözetler. Eğer pozisyon hatası yapmışsanız ve rakibinizin eline fazladan bir iki metrelik, can alıcı bir avantaj geçmişse veya bir anlığına konsantrasyonunuzu kaybetmişseniz; gerçek futbolcu, kendi adamını bırakıp sizin pozisyonunuzu yerinde bir müdahaleyle kurtarmaya veya tribünlerden basit bir kademeye girme hamlesi olarak görülebilecek bir harekette bulunmaya çalışır. Tüm iyi, büyük takımların bünyelerinde onlardan bir tane bulunur. Hücuma kalktığınızda, kendisi topu alabilmek için boşa kaçar, üstelik sadece evinizde 2-0 önde ya da deplasmanda 2-0 geride ve kaybedecek bir şeyinizin kalmadığı zamanlarda değil, daha çok iş ahlakı ve cesaret gerektiren anlarda da yapar bunu. Örneğin, sabırsızlanmakta olan taraftarlarınızın önünde, skordaki dengeyi kendi lehinize bozmak için çabaladığınızda veya deplasmanda maçın bitimine beş dakika kala skorun üzerine yatmaya çalıştığınız anlarda... Koşar, ceza sahası içinde kritik bir müdahalede bulunur, geriye yaslanmaktansa tekrar pas almak için de boşa kaçar. Hücumda veya savunmada, iç sahada yahut deplasmanda, Ocak ayının çamurunda, Nisan'ın rüzgârında ya da Ağustos'un güneşinde, her maç bir sınavdır ve bunlarda hile yapmanın, takıma karşı olan sorumluluklarınızdan kaçmanın binbir yolu vardır. Fakat gerçek futbolcu bunlara başvurmaz. Bazen çok yorulur, çoğunlukla ümitsizliğe kapılır ancak toptan asla kaçmaz. Adamımdır o benim. Futbolu takımı için oynar, sporu spor için yapar. Futbolun varoluş sebebi o olmayabilir; hele ki futbol insanlara ilham kaynağı olabcak kadar büyük anlamlar ifade ediyorsa. Ancak onun doğruluğu, asil ruhu, kendini işine adaması ve amaca ulaşabilmek için büyük bir kararlılıkla çalışması, futbolun bu usta profesyonel için varoluş sebebidir... Bugün takım arkadaşlarımı düşünürken basın tribünündeki koltuğumda oturmaktayım. Gerçek hayatta kendime bir yer edinmiş durumdayım. Şimdi ben de maçları seyredip orada ne olup bittiğinden haberdar olduğunu zanneden, dünyanın dönmesini sağlayan, futbolu basit bir şey, sadece bir oyun olarak gören, futbolcuların gizlice küçümsedikleri kişilerle aynı saftayım. Gerçek hayatta da gerçek futbolcular vardır fakat gerçek bir futbolcu olmak, hayatta başarılı olmak için bir önkoşul değildir, asla! Hatta genellikle gerçek futbolcunun bünyesinde barındırdığı değerlerin çoğu gerçek hayatta başınızın belaya girmesine neden olur. "
Boavista Yanarken
Futbolda skandal İtalyanlara özgü değil elbette. Porto şehrinin iki takımını da yaktılar. Porto büyük ağabey sıfatıyla ucuz yırttı. 6 puanları sildiler, daha fazlasına da güçleri yetmedi. Olan Boavista'ya oldu. 103 yıllık tarihinde tek şampiyonluğu olan kulübü küme düşürdüler. Taraftarının hali budur, kelimeler kifayetsiz kalır...
9 Mayıs 2008
Unai Emery Valencia'ya
La Liga'da bence sezonun teknik direktörü ne şampiyon Real Madrid'in Schuster'i ne de Villarreal'i 2.lik koltuğuna oturtan Pellegrini. Almeria gibi takımla mucize yaratan Unai Emery. 35 yaşında ve 2004-2005 sezonunda formasını giydiği Lorca'da teknik direktör görevi bırakınca koltuğu ona devrettiler. Almeria'da bu sezon ligin en çok konuşulan hocası oldu. Gelecek sezon için Valencia ile anlaştığı söyleniyor. Valencia, Rafael Benitez'i de ikinci ligden Tenerife'de almış, Benitez 2 şampiyonluk kazandırmıştı takıma. Sezon sonunda yıldızlarını satmak zorunda kalacak olan Valencia için ideal hoca Unai Emery...
Pep
Nisan ayı başında Barselona'daki anketlerde taraftarın %75'i Guardiola'nın Barcelona teknik direktörlüğü için hazır olmadığına inanıyordu. İki gazete El Mundo Deportivo ve Sport bir ay boyunca Guardiola'yı manşetten düşürmediler ve beklenen oldu. Real Madrid'in bir sezonda iki Barcelona maçını kazanmasının üzerinden 24 yıl geçmişti. 83-84'de Real Madrid'in iki maçı da 2-1 kazandığı sezonun ardından Barça bu sezon 0-1 ve 1-4 ile Rijkaard dönemini kapadı. Barça'nın da sezonun iki derbisini kazandığı sezonu not düşeyim: 93-94 sezonunda Cruyff'un Dream Team'i Camp Nou'da 5-0, Santiago Bernabeu'da 1-0 kazanmıştı derbileri. O rüya takımın Katalan'ı Guardiola, Barcelona B'de stajını tamamladı ve gelecek sezondan itibaren artık Camp Nou'ya teknik direktör olarak çıkacak. PEP'in açılımı "praktikanten entwicklungs programm" imiş Almanca'da. (Stajyer geliştirme programı). "Pep" Guardiola'ya uydu galiba...
El Monumental'den Çıkmak
Gol sevincinin hakkını veren adam River Plate'i yıktı. Copa Libertadores'de San Lorenzo'nun 2-1 kazandığı maçın rövanşında River Plate 2-0'dan turu verdi. Bergessio 4 dakikada 2 golle San Lorenzo'yu çeyrek finale taşıdı. Çeyrek finalde San Lorenzo'nun rakibi LDU Quito. Santos da Meksika'dan America ile eşleşti.
8 Mayıs 2008
River Plate-San Lorenzo
Copa Libertadores 'de son 16'da iki Arjantin takımı eşleşmişti. River Plate ve San Lorenzo. İlk maçı San Lorenzo 2-1 aldı. Rövanşı bu gece, daha doğrusu sabaha karşı. 02:30'da Abu Dhabi Sports kanalı şifresiz naklen veriyor. Dün gece Boca Juniors, Cruzeiro'yu deplasmanda 2-1 yenip çeyrek finale çıktı. Rakibi Meksika'dan Atlas. River Plate bu gece turu geçerse Boca ile ancak finalde görüşebilecek. İki Brezilya takımı Fluminense ve Sao Paulo ise çeyrek finalde birbirlerine rakip oldular. Flamengo, Estudiantes ve Lanus ise kupa dışında...
El Prat ve Samandıra
Valencia maçına kadar 404 dakika gol atamamıştı Barcelona. Biriktirmişler demek ki. Valencia'ya yarım düzine attılar. Madrid'e derbiye giderken Başkan Laporta, Rijkaard'a "5-0 yenip gelin" demiş. Siparişe bak! Barcelona taraftarı zaten alkışladılar diye çıldırmış bir de üzerine sürklase bir oyunla 4 gol yiyince zıvanadan çıkmışlar. Barça haftasonu Camp Nou'da Mallorca ile oynayacak. Sezonun veda maçı olacak bu ve muhtemelen 80 bin Barçalı cebinde beyaz mendille gelecek maça. Dün gece Madrid'den dönen Barcelona kafilesini El Prat havaalanında karşılaşmışlar. Futbolcuları taşıyan otobüse yapılan tacizler 2 hafta önce Samandıra'da Fenerbahçe otobüsüne yapılan taciz kadar cesur değil. En azından otobüse uçan tekme teşebbüssünde bulunan yok. O gece de bir garipti fikrimce. Volkan Ballı, takımın menajeri planlı programlı adamdır. Kafile Ali Sami Yen'den çıkıyor, derbi kaybedilmiş, Samandıra jandarma bölgesi, her maç sonrasında takım döndüğünde hem özel güvenlik hem jandarma olur diyor Fenerbahçeli arkadaşlarım. Samandıra'dan kapıdaki güvenlik arayıp Volkan Ballı'yı bilgilendirmiyor mu? Otobüs geliyor ve bir grup saldırıyor, küfür ediyor, önünü kesiyorlar. 10 yıl önce olsa anlarım ama şimdilerde; Aziz Yıldırım dönemi. Fenerbahçe otobüsünün yolunu kesmek, 2 metreden küfür etmek ve araca tekme atmak her babayiğidin harcı değil. Tartışılan, kınanan ve lanetlenen görüntü ise Kezman'ın tesislerden aracıyla çıkışı. O meşhur "are you player" vakası. İşte bu noktadaki ihmali aklım hiç almıyor. Volkan Ballı, en fazla 15 dakika önce otobüse saldıran kalabalığı uzaklaştırmak için neden jandarmayı çağırmıyor? Kezman'a 30 cm mesafeden konuşanlara neden özel güvenlik müdahale etmiyor. Takımın menajeri dışarda o kalabalık varken; neden futbolcuların özel araçlarıyla çıkışlarına izin veriyor? Neden spor medyasında her seferinde "Volkan Ballı otel bakmaya gitti" haber oluyor da; bu sorgulanmıyor...
Video: El Prat'da Barcelona
Video: El Prat'da Barcelona
Kezman'ı Mourinho mu Almıştı?
Kezman’ı konuşuyorduk derbi sonrasında sıkıdan öte Fenerbahçeli dostumla. Her Fenerbahçeli gibi o da muzdaripti adamın performansından. Batman ve Robin hikayesine hak verdiğini söyledi ama "bu adam da Chelsea ve Atletico Madrid’de oynadı" dedi sonra. Kezman’ın her kötü performansı sonrasında hep bir “ama” vardı. "Bu adam Chelsea ve Atletico Madrid’de oynadı. Kötü olsaydı Mourinho alır mıydı?" Acaba Mourinho mu aldı Kezman'ı? Chelsea’de Ranieri’nin gittiği, Mourinho’nun geldiği dönemdi. Roman Abramovich’in Güney Amerika operasyonunu araştırıyordum. Büyük ağabey Boris Berezovsky ile yaptıkları Corinthians hamlesi, Mascherano ve Carlos Tevez , piyon Kia Joorabchian’ın hikayesini Kızıl Samba başlıklı bir yazıda anlatmıştım. Okuduğum yüzlerce haber arasında Abramovich, PSV Eindhoven’ı da almak istiyor satırlarına rastlamıştım. Pek inandırıcı değildi ama yazdık bir kenara. O günlerden filmi biraz ileri saralım. Shevchenko transferi de gösterdi ki; Chelsea’de bütün transferler Mourinho’nun onayıyla yapılmıyordu. Altını kazdılar, Abramovich soyunma odasına girdi vs.. geçelim bütün bunları birgün Mourinho gönderildi. Chelsea’deki Portekizliler derneğini de o gün dağıttılar. Yardımcısı Brito, kondisyon hocası Rui Faria, kaleci antrenörü Louro ve yetenek avcısı Villa. Abramovich, Portekizlilerden sonra işin başına kendisi gibi bir Musevi’yi getirdi. Avram Grant ama işin perde arkasındaki isimler Hollandalı ve PSV kökenliydi. O adamları anlatırsak Kezman transferi de biraz daha aydınlanır sanırım. Avram Grant'ın yardımcılığına gelen ve Barça'da Rijkaard'ın da akıl hocası olan Hollandalı Henk Ten Cate 'yi kısa geçelim... 1 numarada Frank Arnesen var. Evet Hollandalı değil Danimarkalı ama Ajax ve PSV formaları giymiş Arnesen, Hollanda futbolunu en iyi bilen adamlardan. Abramovich, Peter Kanyon’u nasıl Man. United’dan kopardıysa; onu da Tottenham’dan aldı getirdi Chelsea’ye. Adamın işi genç yetenekleri keşfetmek ve yardımcısı da eski bir PSV altyapısı çalışanı Ruud Kasier. Bir de duayenleri var bu ikilinin. 70’ini geçmiş bir futbol adamı. Piet de Visser. PSV Eindohoven’a Ronaldo ve Romario’yu toy zamanlarında kazandıran “scout”kralı. Shevchenko’yu da ilk keşfeden Avrupalı menajer olduğunu söyler bazı kaynaklar. İşte Kezman’ı PSV’ye getiren de Piet de Visser'di. Bir diğer önemli isim ise Arnesen ile PSV’de beraber çalışan Guus Hiddink. Abramovich’in yakın arkadaşı ve Rus milli takımının teknik direktörü. Chelsea ve PSV Einhoven kulüpleri aralarında herhangi iki Avrupa kulübünün ilişkisinden farklı bir yakınlık olmadığını söylüyorlar ama Alcides transferinde bile oyuncunun parasını Chelsea’nin ödediği ve PSV’ye pişşin diye yollandığı yazılıp çizilmişti. Şimdi toparlama vakti. Kezman’ı ve beraberinde PSV’den Chelsea’ya getiren Mourinho değil. PSV'nin eski beyin takımı. Roman Abramovich nasıl ki başkan kontenjanından bu takıma başta Shevchenko olmak üzere Jarosik ve Smertin, Tal Ben Haim gibi transferler yaptıysa; Mourinho nasıl kendi vatandaşlarını getirdiyse; eski PSV’liler de kendi adamlarını (Kezman, Robben, Alex) taşıdı Chelsea’ye. Sonuç, 10 milyon euro’ya Chelsea’ye gelen Kezman aynı paraya Atletico Madrid’e satıldı. Atletico Madrid de bir milyon euro zararla Fenerbahçe’ye sattı Kezman’ı. Evet 2 büyük ligde oynadı ama hala büyük topçunun altını doldurmak için tek argüman Hollanda Ligi’nde 6-7 yıl önce attığı gollerin istatistikleri... İki soruyla bitirelim: Frank Arnesen ve Piet Visser bir kez olsun yanılmış ve yanlış ata oynamış olamazlar mı? Futbol sahasındaki icraatlarında Musevi kökeniyle birçok bağlantı kurulan Roman Abramovich'in PSV Eindhoven sevgisinin ya da ilişkisinin altında yatan; Hollanda kulübünün 2005 yılında 100 yaşında hayatını kaybeden patronu, Philips'in sahibi Frits Philips'in 2. Dünya Savaşı'nda Nazilerin elinden 382 Yahudi 'yi kurtarmış olması olabilir mi acaba?
Real Madrid:4 Barcelona:1
Santiago Bernabeu'da Barcelona'yı alkışlayan baba-oğul Real Madrid taraftarını herkes hatırlar sanırım. 2 yıl önceydi. Ronaldinho'nun resitaliydi o akşam ve Barça deplasmanda Real Madrid'e 3 atmıştı, o sezonun sonunda da Şampiyonlar Ligi'ni kazandılar zaten. Aradan 2 yıl geçti. Geçenlerde Barça'da bir devir kapandı diyorduk, öyleymiş işte. Başa dönelim. Sport gazetesi Barça taraftarına maçı 3. dakikasından itibaren seyretmeyi öneriyordu. Barça'nın Real Madrid'i alkışlaması ne demekti ki? NTV'de bir Katalan çalışıyor orası kesin. Futbola saygısı olmayan o kanalın spor servisi değil. Günün yayın akışını hazırlayanlar. Reklamların süresini ayarlayamayan ve maçı ancak santrada ilk düdükle naklen yayına verenler. Sonuç, Barça, Real Madrid'i alkışladı mı, naklen izleyemedik. Maç öncesindeki söylenti Barça'nın maça ağır sakatlık geçiren Milito'ya geçmiş olsun mesajı yazılı beyaz tişört ile çıkacağı ve alkışlasa bile klasik formaları olmadığından istenilen fotoyu vermeyeceği idi. Bu duyum olarak kaldı. Barça klasik formasıyla çıktı ve santra öncesinde Real Madrid'i alkışladı. Real Madrid şampiyon oldu, sabaha kadar Cibeles'de kafayı çektiler, bu maça asılmazlar diyenlerin bu rekabet hakkında öğreneceği çok şey var. Bu iki takımın şahsen ben formalarını bile aynı çekmeceye koymam, orada bile kavga ederler. 90 dakikanın yorumu ne ola ki; Barça 3 pası ardarda zor yaptı. Milito da sakat olunca defansın göbeği kabak çiçeği gibi açıldı. Zambrotta'nın hali içler acısı, İtalyan yerlerde sürünüyor.Barça'da sevdiğim 3 adam var. Puyol, Xavi ve Messi. En çok da onlara üzüldüm zaten. Xavi de dayanamadı, gördü kırmızıyı. Eto'o ve Deco'nun sarıları görüp davadan kaçtığı bir derbiydi. Kalanların da kaldıracak tecrübesi yoktu bu derbiyi. Raul, Barça'ya kariyerindeki 11. golünü attı. Bir zamanlar Hollandalılar ile ayakta duran Barça'yı bu sezon yıkan Real Madrid'in Hollandalıları oldu. Diarra sezonun en iyi futbolunu oynadı. Sergio Ramos için Chelsea 70 milyon euro teklif etti diyorlar. Ben hala onun için iyi zamanındaki Fatih Akyel'den hallice diyorum. 4. golde penaltı çok ucuz çalındı. Robinho şebeği oyuna girdikten sonra Real Madrid gevşedi ve golü gördü kalesinde. Santiago Bernabeu'da ekrana gelen 3 taraftarın 2'si çekirdek çıtlıyordu, rezil görüntülerdi. Ercan Taner el clasico demeyi çok sevmiş, 500 kere dedi. İspanyol rejisine ben Barçalı olsam kafa göz dalarım. Golleri 30 kere ekrana getirdiler, eziyet çektirdiler kaybeden tarafa. Sonuç; 5 olsaydı ilginç olurdu belki. 4 oldu. Hala "sen bu Franco'nun takımı Real Madrid'i mi tutuyorsun?" diyen sevgili blog dostlarıma: Bir İspanyol gelip "sen bu Kenan Evren'in takımı Fenerbahçe'yi mi tutuyorsun" dediğinde ne kadar abes ise; işte o kadar abes Avrupa'dan bir takım sempatisi üzerine yapılan yorumlar. Erdal Eren -yaşasaydı- hangi takımı tutardı bizim topraklarda peki? Bak işte onu hiç bilemeyeceğiz...
Derbiyi Zaplayın
Müthiş bir kapışma var İspanya'da derbi öncesinde. İki takım arasında değil, iki şehrin medyası arasında. Marca ve As günlerdir Barcelona alkışlasın diye tempo tutuyor, dalgasını geçiyor. Rijkaard'ın açıklamasına bakılırsa da galiba alkışlayacaklar da maç öncesinde. Barselona medyası ise çıldırmış durumda. Ne alkışı diye ortalığı yıkıyorlar. Sport'un Barcelona taraftarına önerisi şudur: Yayın başladığında zaplayın ve maçı 3. dakikadan itibaren seyredin.
İspanya'da rakibi alkışlama geleneği 1970'de çıkmış. A.Bilbao, Atletico Madrid'i alkışlamış. Real Madrid-Barça derbisi tarihinde de iki alkış vakası var. 1988'de Barcelona, Real Madrid'i alkışlamış. 1991'de de Real Madrid, Barcelona'yı...
İspanya'da rakibi alkışlama geleneği 1970'de çıkmış. A.Bilbao, Atletico Madrid'i alkışlamış. Real Madrid-Barça derbisi tarihinde de iki alkış vakası var. 1988'de Barcelona, Real Madrid'i alkışlamış. 1991'de de Real Madrid, Barcelona'yı...
Laporta ve Faruk Süren
Barcelona başkanı Laporta ile Faruk Süren'in ortak bir noktası var. Süren, Fenerbahçe mağlubiyeti sonrasında Fatih Terim'in arkasında durmuş ve yola devam etmişti. 96-2000 yılları arası bu karar sonrası kazanılanlar müzededir. Laporta da Rijkaard'ın ilk aylarındaki kötü gidişinde geri adıma atmamış ve Hollandalı'ya destek vermişti. Bu Barça'nın belgeselinde tartışmalı yönetim kurulu toplantıları bölümünde geçer. Ardından 2 şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi kazandı Rijkaard. Gün gelir daha fazla duramazsın işte teknik adamın arkasında. Rijkaard boşta kalacak adam değil elbette. Chelsea başta olmak üzere birçok taliplisi var. Barça ise yakın tarihte taraftarın daha hazır değil dediği evladı Guardiola'yı hazırlıyor gelecek sezon için. Bir de her hocası için "arkasındayız" diyen ve demecinin mürekkebi kurumadan teknik adam değiştiren Yıldırım Demirören var ki işte onun bu konuyla alakası yok!
6 Mayıs 2008
0 Ano em Que Meus Pais Sairam de Ferias
15 ay önce not düşmüşüm bloga "izlemeli" diye. Sivas'ta maçtan bir gece önce, sabaha karşı izledim. Orijinal adıyla "0 Ano em Que Meus Pais Sairam de Ferias". (Ailemin tatile gittiği yıl. ) Brezilya yapımı, yönetmeni Carlos Imperio Hamburger. Futbol ve poker temalı filmleri mümkün olduğu kadar kaçırmamaya çalışıyorum. Bu filmden de çok umutluydum. Brezilya'da ordunun iktidarda olduğu yıllar, anlayacağınız zor yıllar. Sene 1970. Meksika Dünya Kupası'na birkaç ay var. Brezilya'daki musevi cemaati içinde geçiyor film. Yönetmen Carlos Hamburger de alman asıllı bir musevi. 1962 doğumlu. Çağan Irmak ve 80 ihtilalinin bir Brezilyalı yönetmen versiyonu sanki. Senaryo yönetmenin değil ama 1970'de 8 yaşında olan Hamburger'den filmin asıl çocuğu Mauro'ya çok gönderme var gibi. Dedim ya sene 1970. Pele, Rivelino, Tostao'lu Brezilya Dünya Kupası'na hazırlanıyor. İktidarı elinde tutan ordu ve baş düşmanları komünistler. Sürgünler, voleler, goller ve harika müzikler. Bu filmi izledikten sonra Aurelio'yu daha fazla seveceksiniz. Nedense ben öyle hissettim ekranı kapattığımda.
..... Satanı Biz de Satarız
Real Madrid-Barcelona derbisinde iki formayı da giyenler. Transferleri en büyük patırtı kopartan Luis Enrique ile birlikte galiba bu ikili. Figo ve Laudrup. Sahaya atılan domuz kafası, J&B şişesi, Camp Nou'da korner bile atamayan Figo. Cruyff'un Dream Team'inin sahadaki aklı Michael Laudrup. Onun Real Madrid'e gidişinde Bayram Tutumlu'nun parmağı var. İkisi de iki forma altında da zirveden düşmediler.Real Madrid altyapısında yetişen bir Katalan: Dani. Real Madrid'de hiçbir zaman parlayamadı. Barça'da da olmadı, olamadı. Müzmin sakatlardan. Onu Camp Nou'da Galatasaray maçında seyretmiştim, bir gol atmıştı. Eto'o Kamerun'dan valizini alıp Real Madrid altyapısına gelmişti. Etinden sütünden yararlanan Mallorca oldu. Real Madrid'in belası oldu o yıllarda ardından Barça'da. Real Madrid taraftarının Luis Enrique'den sonra en sevmediği Barça'lı...Real Madrid altyapısından yetişme Alfonso. Büyük yetenekti ama olmadı. Real Madrid'den ayrıldıktan 5 yıl sonra Barcelona'ya gitti, bir sezon kalabildi. Celades hep genç yetenek diye kalmıştır aklımda. Barcelona altyapısından yetişme. Real Madrid öncesinde Celta Vigo'da oynadı. Real Madrid forması 2 numara büyük geldi. Ezeli rekabetin transfer listesinde en sönük adam... Barça ligde 4 de 4 yaparken Luis Enrique Real Madrid forması giyiyordu Barça'ya gittiğinde önce ortada kaldı. Sonra da efsane oldu. Real Madrid'in 100. yıl davetine bir başka yemeğe davetliyim deyip gitmeyen, Barça yıllarda Santiago Bernabeu'da deli gibi ıslıklanan bir adam. Robert Prosinecki. Bir Kızılyıldız efsanesi. Önce Real Madrid sonra Osasuna ve ardından Barcelona.
Bugün hala Barça'nın neden sattığını anlamadığım bir golcü: Ronaldo. Muhteşem bir sezonun ardından Inter'e yollandı. Yıllar sonra beyaz formayı giydiğinde Real Madrid taraftarı da mesafeli durdu. Raul sevgisi yüzünden çokça ıslıklandı. Raul'un istatistiklerini dibe vurdurup Milan'a gitti. Bugünlerde ben gay değilim diye kendini savunuyor. Barça'ya geldiğinde yeni Maradona diyen de vardı. Saviola. Minik Tavşan iyi kaçıyordu ilk zamanlarda. Sonra sürgün yılları başladı. Monaco ve Sevilla. Kupa golcüsü diye adı çıktı. Sezon başında Real Madrid bedava sirke baldan tatlıdır kontenjanından kadrosuna kattı. Bu sezon dibe vurdu. Haziran'da voltayı alır.Ona da bu yakışırdı. Büyük usta Hagi önce Real Madrid forması giydi. 1990-92 yıllarında. Direkt Barcelona'ya gitmediği için bir deprem etkisi yaratmadı. Brescia'dan Barcelona'ya geçti. Barça dönemi kariyerini belki de en dibe vuran dönemi. Sonrası malum. Meksiya'ya giderken Florya...
Yarın akşam Real Madrid'in başında Barcelona karşısına 31. şampiyonluğu kazandıran teknik direktör sıfatıyla sahaya çıkacak olan Bernd Schuster. Barcelona'da 8 yıl oynadı. Ardından Real Madrid'e geçti. Şehir hoşuna gitmiş olmalı ki sonra soluğu Atletico Madrid'de aldı.
Bugün hala Barça'nın neden sattığını anlamadığım bir golcü: Ronaldo. Muhteşem bir sezonun ardından Inter'e yollandı. Yıllar sonra beyaz formayı giydiğinde Real Madrid taraftarı da mesafeli durdu. Raul sevgisi yüzünden çokça ıslıklandı. Raul'un istatistiklerini dibe vurdurup Milan'a gitti. Bugünlerde ben gay değilim diye kendini savunuyor. Barça'ya geldiğinde yeni Maradona diyen de vardı. Saviola. Minik Tavşan iyi kaçıyordu ilk zamanlarda. Sonra sürgün yılları başladı. Monaco ve Sevilla. Kupa golcüsü diye adı çıktı. Sezon başında Real Madrid bedava sirke baldan tatlıdır kontenjanından kadrosuna kattı. Bu sezon dibe vurdu. Haziran'da voltayı alır.Ona da bu yakışırdı. Büyük usta Hagi önce Real Madrid forması giydi. 1990-92 yıllarında. Direkt Barcelona'ya gitmediği için bir deprem etkisi yaratmadı. Brescia'dan Barcelona'ya geçti. Barça dönemi kariyerini belki de en dibe vuran dönemi. Sonrası malum. Meksiya'ya giderken Florya...
Yarın akşam Real Madrid'in başında Barcelona karşısına 31. şampiyonluğu kazandıran teknik direktör sıfatıyla sahaya çıkacak olan Bernd Schuster. Barcelona'da 8 yıl oynadı. Ardından Real Madrid'e geçti. Şehir hoşuna gitmiş olmalı ki sonra soluğu Atletico Madrid'de aldı.
Euro 2008: Hollanda
Marco Van Basten'in Euro 2008 kadrosu. Büyük golcü kadroyu 30 kişi olarak açıkladı. Ay sonunda kesin kadroyu belirleyecek. Cuma günü Fatih Terim'in de 30 kişilik bir kadro açıklamasını bekliyorum. Bu kadronun neyini eleştireceksin, her hattında klas adamlar var ama futbol bu. Nedense Hollanda'ya yarı finalde göremeyeceğiz diyorum.. Nedense işte...
Kaleci: Sander Boschker (FC Twente), Edwin van der Sar (Manchester United FC), Maarten Stekelenburg (AFC Ajax), Henk Timmer (Feyenoord).
Defans: Wilfred Bouma (Aston Villa FC), Tim de Cler (Feyenoord), Urby Emanuelson (AFC Ajax), John Heitinga (AFC Ajax), Kew Jaliens (AZ Alkmaar), Joris Mathijsen (Hamburger SV), Mario Melchiot (Wigan Athletic FC), André Ooijer (Blackburn Rovers FC).
Orta Saha: Ibrahim Afellay (PSV Eindhoven), Giovanni van Bronckhorst (Feyenoord), Orlando Engelaar (FC Twente), Nigel de Jong (Hamburger SV), Denny Landzaat (Feyenoord), Hedwiges Maduro (Valencia CF), Clarence Seedorf (AC Milan), Wesley Sneijder (Real Madrid CF), Rafael van der Vaart (Hamburger SV), Demy de Zeeuw (AZ Alkmaar).
Forvet: Ryan Babel (Liverpool FC), Klaas Jan Huntelaar (AFC Ajax), Danny Koevermans (PSV Eindhoven), Dirk Kuyt (Liverpool FC), Ruud van Nistelrooy (Real Madrid CF), Robin van Persie (Arsenal FC), Arjen Robben (Real Madrid CF), Jan Vennegoor of Hesselink (Celtic FC).
Defans: Wilfred Bouma (Aston Villa FC), Tim de Cler (Feyenoord), Urby Emanuelson (AFC Ajax), John Heitinga (AFC Ajax), Kew Jaliens (AZ Alkmaar), Joris Mathijsen (Hamburger SV), Mario Melchiot (Wigan Athletic FC), André Ooijer (Blackburn Rovers FC).
Orta Saha: Ibrahim Afellay (PSV Eindhoven), Giovanni van Bronckhorst (Feyenoord), Orlando Engelaar (FC Twente), Nigel de Jong (Hamburger SV), Denny Landzaat (Feyenoord), Hedwiges Maduro (Valencia CF), Clarence Seedorf (AC Milan), Wesley Sneijder (Real Madrid CF), Rafael van der Vaart (Hamburger SV), Demy de Zeeuw (AZ Alkmaar).
Forvet: Ryan Babel (Liverpool FC), Klaas Jan Huntelaar (AFC Ajax), Danny Koevermans (PSV Eindhoven), Dirk Kuyt (Liverpool FC), Ruud van Nistelrooy (Real Madrid CF), Robin van Persie (Arsenal FC), Arjen Robben (Real Madrid CF), Jan Vennegoor of Hesselink (Celtic FC).
Putin'den İngilizlere Vize Kıyağı
Moskova'ya bir kere yolum düştü maç için. 48 saatlik vize vermişti Ruslar, bir de uçakta üzerindeki nakit para ve elektronik eşyayı beyan ediyordun bir formda. 21 Mayıs'da Moskova Luzhniki Stadı'nda final maçı var. Finale yakıştıramadığım olimpiyat modeli bir stad bu. 69.500 kapasiteli stadyumda Man. United ve Chelsea taraftarları için toplam 42 bin bilet ayrılmış. 42 bin İngiliz, Londra ve Manchester'da Rus konsolosluğunun önünde vize kuyruğuna mı girdiler peki? Hayır. Putin de onay verince-Abramovich de bastırmıştır elbet- 42 bin İngiliz, Moskova'ya ellerindeki bileti gösterip girecek. Bilet demek vize demek. Tek şartı var Rusların. Moskova'yı 72 saat içinde terk edecekler. Aralarındaki illa ki votkadan sızan, o güzel ırka 3 gün içinde aşık olup kalanlar olacaktır elbette(!)
Valencia Batarken
Yarın La Liga'da Real Madrid-Barcelona derbisi gecenin fiyakalı maçı. Kıyamet ise Valencia'da, Mestalla'da kopacak. Barcelona'dan 6 yiyen Valencia, +94'de Ayala'nın golüyle kazanan Zaragoza ile karşılaşacak. İki takım arasındaki puan farkı 2 ve Zaragoza ile aynı puana sahip Osasuna, iddiası olmayan Mallorca deplasmanına gidiyor. 6 puanlık maç derler işten ondan Valencia ve Zaragoza için. Koeman'ın kupayı kazandırıp ligin dibine yolladığı Valencia sezon sonunda kümede kalsa da düşse de yağmalanacak. Kadroda en değerli iki adam da gidici. David Villa için Real Madrid işi bitirdi diyorlar. Bonservis bedeli olarak 40 milyon, Villa'ya yıllık 5 milyon euro var teklifte. Joaquin için Valencia iyi para ödemişti. Onun taliplileri Everton ve Roma. Bonservisinde 40 milyon veren alır yazıyor ama bu rakamın 15-18 arası olacağı konuşuluyor. Kısacası başlıktaki gibi: Valencia batarken...
Real Madrid'in Kornerleri
Del Bosque'nin Real Madrid'i çalıştırdığı dönemde Barça maçı öncesinde korner taktiği şeması. Figo-Solari atar, Figo'nun kısalarına Solari koşar. Pavon ön direğe koşu yapari, arka direk Helguera'nın, Raul altı pası içine, arkasında Guti, dönen toplara Cambiasso vurur. Roberto Carlos-Makalele-Salgado kendi sahalarını kollar. Şemadaki 3 adam Real Madrid'in çöplüğü Inter'de bugün: Figo, Solari, Cambiasso.
5 Mayıs 2008
Real Madrid-Barcelona
Derbi tarihinde ilk kez bir taraf şampiyon çıkacak sahaya. Barcelona, Real Madrid'i alkışlar mı, vallahi benim derdim değil. Umurumda da değil. Hafta ortası en son ne zaman derbi oynandı İspanya'da onu da hatırlamıyorum. Barça'nın Villarreal ile puan farkı 4. 2. olup ön eleme oynanamak için verdikleri yarışta Nihat ve saz arkadaşları sahneyi terk etmeyince bu puan farkı da kapanmıyor. Barça'da Milito kötü sakatlandı. 6 ay yok. Valencia'ya 6 atmış olmanın fiyakasını yakalarına takıp gelecekler Santiago Bernabeu'ya. Barça'nın şampiyonluğunda eline mikrofonu alıp Camp Nou'da Real Madrid'e ağır sallayan Eto'o için gerçeklerle yüzleşme zamanı. (edit: Eto'o cezalıymış. Sivas'da La Liga'yı unuttuk tabii) Muhtemelen Rijkaard'ın son derbisi olacak Çarşamba gecesi. Saat 23:00'de NTV'den naklen. Bir saat önce de Lazio-Inter (İtalya Kupası) var NTV Spor'da...